Türk Tarihinden büyük bir kahramanlık olayından bahsedeceğim.Bu olay geçmişin unutma örtüsü altında kalmış çok parlak, parlak olduğu kadar da çok hazin bir harekettir ve milattan sonra 600. yılda meydana gelmiştir.
O sıralarda Japon Denizinden, HazarDenizine kadar uzanan ve Çini, İranı, Bizansı titreten Göktürk İmparatorluğu, entrikalar yüzünden doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Doğudaki devletle batıdaki devletin arası, saraya ve orduya sokulmağa muvaffak olan, çinliler ve diğer yabancılar yüzünden iyice açılıyor . Doğu Göktürk Devletinin başında bulunan Kara Kağan kendinden önce hakan olan ağabeysini zehirleyen çinli yengesiyle evlenmekte mahzur görmüyor ve bu katil kadının fettanlığının esiri olarak çinlilere alet oluyor. Bu yüzden Göktürk Devleti, birçok parlak muharebelere rağmen yıkılıyor ve o bölgede bulunan Türkler Çinlilere esir düşüyor. Çinliler Türkleri Çine hicret ettirerek şehirlere dağıtıyorlar. Bu arada Kara Kağanla kardeşinin iki oğlunu ve diğer Türk ileri gelenlerini Çinin merkezi bulunan Sîyangfu şehrine götürerek orada ikamete memur ediyorlar. Çok geçmeden Kara Kağan orada tutsak olarak ölüyor. Bunun üzerine Çinliler rehine olarak Kara Kağanın kardeş çocuklarından Tung Yabguyu Çin Sarayına hapsediyorlar. Serbest bulunan Kara Kağanın diğer yeğeni Kür Şad ise her gün Türkleri kurtarmak için çareler arıyor.
Tam bu sırada diğer Türk Beyleri de gizli toplantılar yaparak, Çinlilere isyan edip Çin İmparatorunu öldürmeye ve böylece, yere düşen Gök Bayrağı yeniden yükseltmeye karar veriyorlar. Bunun için çok yiğit olan herkes tarafından çok sevilen Kür Şadı kendilerine hakan seçiyorlar. Fakat bunu duyan Kür Şad ihtilale baş olmayı, saldıranların en önünde dövüşmeyi kabul etmekle beraber hakanlığı reddediyor, "Millet için dövüşmek ve bu uğurda gerekirse ölmek bana yeter. Hakanlık sarayda hapis bulunan amcamın oğlunun hakkıdır." diyor. Birçok yalvarmalara rağmen hakanlığı kabul etmiyor. Böylece herkes, uzun tartışmalardan sonra Kür Şadın feragat örneği olan ısrarı karşısında onun teklifini kabul etmek zorunda kalıyor. Ertesi akşam saraydan dışarıya gezmeye çıkacak olan Çin Hükümdarını öldürmeye ve hep beraber Çin Sarayını basarak Tung Yabguyu kurtarıp hakan ilan etmeye ve yeni bir türk devleti kurmaya karar veriyorlar. Baskın gecesi sözleşilen zamanda, Çin Sarayının etrafında toplandıkları vakit, aksi bir talih eseri olarak bardaktan boşanır gibi bir yağmur yağmaya başlıyor.Yağmurun altında biraz bekledikten sonra, Çin Hükümdarının bu akşam dışarı çıkmaktan vazgeçtiğini öğreniyorlar. Bunun üzerine, Çinlilerin bu teşebbüsten herhangi bir şekilde haberdar olmaları ihtimaline karşı, baskının başka bir aksama bırakılmasını doğru bulmuyorlar. Bu ihtimali önlemek için, baskının geciktirilmeden hemen o gece yapılmasını uygun görüyorlar.
Kür Şad arkadaşlarının adlarını bir bir okuyarak hepsini yoklama ediyor. Türk milletinin en ileri gelenlerinden 40 Beyin orada hazır olduklarını görüyor. Artık daha fazla beklemeden Çin İmparatorunun sarayına saldırıyorlar. En önde yalnız Kür Şad yürüyor... Sarayı binlerce çin askeri muhafaza etmektedir. Saldıranlar ise yalnız kırk kişi... Yıldırım gibi düştüğü yeri yakan, kasırga gibi önüne geleni süpüren 40 kişi... Birkaç dakikada dış kapıdaki muhafızları tepelediler, sarayın bahçesine doldular ve oradan iç kapıya yüklendiler. Orayı da geçtiler... Şimdi imparatorun dairesine doğru yürüyorlar. Fakat bu çinli askerler ne kadar da çok... ilerden, geriden sürü, sürü saldırıyorlar.
40 kahramandan ikişer, üçer yaralanıp düşenler var. İşte nihayet imparatorun dairesine ulaşabildiler. Fakat odalar bomboş. Hiç kimseler yok. Acaba imparator bu kadar çabuk nasıl da kaçabilmiş?
Ne ise uzun boylu düşünmeye meydan yok. Geri dönmek lazım. Kür Şad, "ahırlara doğru çekileceğiz" diye buyruk veriyor ve ahırlara doğru yol alıyorlar. Fakat her adımda karşılarında yüzlerce çinli peyda oluyor, dövüşe dövüşe yürüyorlar. Beş on çinli yıkılıyor ve bir kahraman devriliyor. Nihayet kırklardan ancak ondördü ahırlara ulaşıyor. Kendileri yürüyüp gidinceye kadar vakit kazanmak için, üç kişi, ahır kapılarında artçı olarak bırakılıyor. Diğer onbir kişi atlara binerek Bey Irmağına doğru dörtnala koşuyorlar. Yorgun ve yaralı onbir kişi, ırmağın kenarına vardıkları zaman, akşamdan beri yağan yağmurlar yüzünden kabaran suların köprüleri söküp götürdüğünü görüyorlar. Sekiz saat önce, geçit veren sular, şimdi geçilmez olmuştur. Düşman durmadan yaklaşıyor, saldıranlar sürüler halinde binlerle geliyorlar. Karşılarında yalnız onbir kişi var... Yağmur durmadan yağıyor. Ara sıra çakan şimşekler gerilmiş yüzlerini, büyümüş gözlerini aydınlatıyor. Ellerinde kılıçları, Türke yaraşan bir fütursuzlukla atlarının üstünde dimdik duruyorlar ve ölünceye kadar çarpışmak üzere düşmanın yaklaşmasını bekliyorlar.
Artık düşman yaklaşmıştır. Göğüs göğüse atılıyorlar ve çarpışmaya başlıyorlar. Onbir kahramandan her biri birer birer devriliyor. En son da Kür Şad gün doğarken 40 yarasından kanlar sızarak can veriyor ve gözleri açık olarak cesedi atınin üstünde dimdik kalıyor. Bu esnada Vey Irmağının suları deli deli akıyor ve yağmur yağmaya devam ediyordu.
Bu kahramanlık menkıbesi birkaç gün içinde Çinde bulunan bütün Türklere yayılıyor ve onlar arasında bir kurtuluş ruhu ve bir ihtilal havası yaratıyor. Çok geçmeden de hepsi birden isyan ederek Kür Şadın yolundan hürriyet ve istiklale kavuşuyorlar. Türk Tarihi, uzak ve yakın böyle kahramanlık olaylarıyla doludur. Kahramanlık Türklüğün başlıca vasıflarından biridir.
ForumHatti YÖNETİMİ !