Küba Devrimi her zaman merak konusu oldu. ABDnin arka bahçesinde, o güne kadar ABD kıtadaki varlığını tehdit eden tüm ilerici çıkışları kanla bastırmışken gerçekleşebilmiş olması bütün dünya için, kıta halkları ve ABDnin kendisi için büyük bir sürprizdi. Gerçekleştikten sonra dünyadaki örnekleriyle kıyaslandığında son derece sancısız biçimde radikalleşmesi ve sosyalist bir karakter kazanması da merak konusu oldu. Bugüne dek nasıl olup da ayakta kalmayı becerdiği de hep sorulageldi. ABDnin doğrudan işgal girişimi dahil her türlü saldırganlığına göğüs gerebilmiş olması, bir sürü badireyi atlattıktan sonra en son Sovyetler Birliğinin desteğinden mahrum kaldığı Özel Dönemin buhranlı yıllarından da sağ salim çıkması, bunca yıl sonra hala son derece dinamik bir halk desteğine sahip olması, Fidelin yüzlerce suikast girişiminin hiçbirinde öldürülememiş olması, kendisi gibi önderi de dokuz canlı olan bu devrimle ilgili merakı fazlasıyla kamçılıyor.
Küba Devriminin yukarıda sayılan yönleri ve bunların akla getirdiği sorular geçtiğimiz aylarda ülkede başlayan dönüşüm süreciyle birlikte yeniden gündeme geldi. Büyük oranda ekonomik düzenlemeleri kapsayan bu dönüşüm sürecinin önemli toplumsal sonuçlarının da olması kaçınılmaz gibi görünüyor. Bizim Amerika sayfalarında Kübanın bu süreçten alnının akıyla çıkacağına olan güvenimizi ilan ederken bu güvenin kaynaklarına inmeye ve pek çok boyutuyla Küba Devriminin başlangıcından beri çeşitli gündemlerini ele almaya çalıştık. Ekonomi ve planlama, emeğin örgütlenmesi, ABD ablukasına direniş, Özel Dönemin zor koşullarında ayakta kalma mücadelesi ve tüm bu süreçlerde Devrimi Savunma Komiteleri gibi halkın katılımını güvence altına alan örgütlenmelerin analizine sayfalarımızda yer verdik. 52 yıllık Devrim tarihinin her aşamasında, Kübalıların ABD emperyalizminin zorbalığı ve çeşitli uluslararası siyasi ve ekonomik basınçlar altında sosyalizmi ilerletmek adına hep arayış içinde olduklarını gördük. Bu arayışların dönem dönem cesur kararlara dönüştüğünü, ortaya çıkan risklerin sorumluluğunun bütün bir toplum tarafından üstlenildiğini gördük. Bunun başarılmasında Devrimin siyasi önderliği ile halkın mükemmel iletişiminin, hep konuşan, sesli düşünen, tepkisini ortaya koymaktan çekinmeyen Küba halkının müthiş dinamizminin yaygın toplumsal örgütlenmeler kanalıyla büyük bir enerjiye dönüştürülmesinin payı büyük.
Söz konusu olan Küba Devriminin kalıcılığı ve gerisine asla düşmediği bağımsızlık ve sosyalizm gibi eşikler olunca; devrimci önderliğin cesareti, kararlılığı ve Küba halkının direngenliği olunca Devrime ilişkin daha derin bir kavrayış geliştirebilmek için tüm analizlere bir de devralınan tarihsel mirası anlama çabasını eklemek gerekiyor. 52 yıldır Küba önemli siyasi ve iktisadi sonuçlar doğuran onca tartışmaya ve değişime rağmen bazı prensiplerden asla ödün vermeyen bir ülkeyse, bu prensiplerin oluşmasında ve kalıcılaşmasında Devrim öncesi uzun mücadele tarihinin rolünü teslim etmek gerekir. Küba Devriminin yazılarımızda anlattığımız tüm parlak başarılarına eklenebilecek bir başka başarı da bu tarihin hakkını vermesi, devraldığı mirası yeniden üreterek geleceğe taşımakta olağanüstü bir ustalık sergilemesidir.
Tarihsel miras
Kübada yaklaşık iki asırlık modern mücadele tarihi boyunca, atılım ve geri çekilmelerin salınımları arasında mücadelenin sürekliliğinin sağlanabilmiş olmasında kuşaklar arası sağlıklı iletişimin, geri çekilme dönemlerinde bile belirli bir birikimin heba edilmeden aktarılabilmiş olmasının payı büyük. Öyle ki, 1895 devrimciliğinin özü, ABD işgalini takip eden yıllardaki büyük kafa karışıklığı ve örgütsel dağınıklığa rağmen yeni bir siyasi ve ideolojik atmosferde boy atan 1920lerin devrimciliğine aktarılabilmiş; 1930 devrimi, 1959u yaratan bir sonraki kuşağın devrimine hem ideolojik motifler hem de siyasi program bakımından pek çok şey devredebilmişti. Her devrimci atılım kendinden bir öncekini aşarak daha radikal bir tona sahip olmuş ama belirli bir öz hep korunmuştu.
Daha 1868deki ilk atılımında azat edilmiş zenci köleleri saflarına alarak eşitlikçi ve halkçı karakterini belli etmiş olan Kübadaki kurtuluş mücadelesi egemen sınıfların zaten gönülsüz bindikleri mücadele gemisini terk etmeleri ve kaderlerini ABD ile birleştirmeleriyle giderek sınıfsal açıdan homojenleşti ve daha radikal kurtuluş projelerine doğru yelken açabildi. Adada sosyalist fikirler 1920lerden itibaren daha fazla önem kazanmış, isyankar Kübalı kimliğinin anti-emperyalist, halkçı, aydınlanmacı, ahlakçı, kolektivist yönleriyle kuvvetli bir etkileşime girebilmişti.
Kübada önce ahlaki çöküntü içindeki İspanyol sömürge yönetimine, ardından akıldışı boyutlarda yolsuzluğa batan ABD kuklası hükümetlere karşı büyüyen öfkenin bir ifadesi olarak dürüstlük çağrısı ve ahlakçılık siyasi kültürün vazgeçilmez bir parçası haline gelmişti. Zorlu mücadele dönemleri boyunca örgütsel zaafların, zaman zaman küçük hesaplarla bozulan ve dağılan birliğin ölümcül sonuçlar doğurmuş olması Kübalılarda güçlü bir birlik ve kolektivizm bilincinin doğmasını sağladı. Böylece ahlakçılık ve güçlü bir kolektivizm Küba devrimciliğinin en özgün yanları olarak Küba sosyalizmine de rengini çaldı.
Kıtada ABD yeni sömürgeciliği ile en erken tanışan ülke olma özelliğini taşıyan Kübada oldukça erken bir safhada ve İspanyol sömürgeciliğinden ABD egemenliğine geçmenin acısıyla olağanca gücüne ve yaygınlığına kavuşan anti-emperyalist bilinç Küba devrimciliğinin en ayırt edici yönlerinden biri oldu. Yüzyıl başında ABD önce resmi işgal, ardından kukla yönetimlerle adadaki fiili varlığını güçlendirirken, Kübalıların belli kesimleri yeni sömürgeci efendinin miskinliği nedeniyle bağımsız olmaya hazır olmayan bir halk yakıştırmasını benimsemiş, ancak çok geçmeden bu yakıştırmaya isyan eden başka bir Kübalı kimliği yeniden hayat bulmuştu. Bu kimliğin emekçi halkın neredeyse tamamı tarafından benimsenmesi Batista 1952de diktatörlüğünü ilan ettikten sonra gerçekleşti. Yüzyıllardır imparatorlukların egemenlik haklarını hiçe sayarak sonunda koskoca bir genelev ve kumarhaneye çevirdikleri ülke geri dönüşsüz isyanını başlatıyordu.
Fidelin 1953te Moncada Kışlası Baskını mahkemesi sırasında yaptığı tarihi savunma geçmişle geleceğin bağını tarihsel bir anlatı içinde kuran en etkileyici yapıtlardan biridir. Tarih beni beraat ettirecektir sözleriyle sonlanan ve kanlı diktatörlüğün bütün suçlarını mahkeme yargıçlarının yüzüne vuran savunmada ada tarihine yapılan göndermeler önemli bir noktaya işaret eder. Sömürücüler farklı adlarla ve farklı biçimlerde nasıl yüzyıllardır sömürmeye devam ediyorlarsa, Kübalılar da mambi* savaşçılarından miras aldıkları isyancı özü koruyorlardı. (2) Kübalı devrimcilerin başlıca kılavuzlarından biri haline gelen bu savunma ile Jose Martinin daha 18 yaşında İspanyada sürgündeyken kaleme aldığı Kübadaki Siyasi Hapishane broşürü arasındaki ruh birliği hemen göze çarpmaktadır. Fidelin savunmasındaki aynı meydan okuma, yapabiliyorsanız ilan edin, yasaklayın, onaylayın sözleriyle seslenerek biten bu broşürde de vardır. (3) Bu meydan okumalar, kuşaklar boyunca canlılığını ve sürekliliğini korumuş, adaletsizliğe isyan eden ve hakkını arayan Kübalı imgesinin en sarih ifadeleridir. Bu imge on dokuzuncu yüzyıl bağımsızlık mücadelelerinde karşımıza bir mambi savaşçısı olarak, 1920lerin sonunda bütün Latin Amerikanın göz bebeği haline gelen öğrenci hareketinin bir mensubu olarak ve 1950lerde dağlarda Batista ordularına karşı mücadele eden bir sakallı** olarak çıkabilir.
Devrim, mücadele mirasını devralırken
1950lerin sonuna gelinirken 1930ların devrimci sürecinden doğrudan miras kalan parti ve örgütler belirli bir yıpranma yaşamış, inandırıcılıklarından ve güvenirliklerinden çok şey yitirmişlerdi. Batistanın diktatörlüğünü resmen ilan ettiği 1952den sonra toplumsal ayaklanma geri döndürülemez hale gelmişken isyancı Kübalı kimliği yeni önderlerini arıyordu. Jose Martinin yüzüncü doğum gününün sembolik anlamının özellikle gençlik tarafından fazlasıyla önemsendiği 1953 yılında o güne kadar adı sanı duyulmamış bir grubun gerçekleştirdiği Moncada Kışlası baskını biraz da bu arayış nedeniyle büyük bir önem kazandı. Adını bu baskının tarihinden alan 26 Temmuz Hareketi siyasi olarak yeni ve yıpranmamıştı; önderliği bakımından insanı afallatıyordu;*** ve kararlı eylemleriyle halkın kısa zamanda umudu haline gelmeyi becerebilmişti.
Geçmiş mücadelelerle gelecek arasındaki bağı kurmuş, Kübanın özgürlük mücadelesinin siyasi ve ideolojik renklerini de yeni döneme taşımayı başarmıştı. 1959dan itibaren devrim hızla radikalleşirken, bu radikalleşmenin önüne hiçbir ılımlı siyaset çıkamadı. Sadece 26 Temmuzun temsil ettiği devrimcilik değil, sosyalizm de giderek alternatifsizleşmişti. Geçmişte yaşanan bozgunların yeniden yaşanmaması için eski düzenden kesin bir kopuş gerekiyordu. Küba halkının bağımsızlık, eşitlik ve adalet özlemlerinin mantıki sonucuna taşınması için sosyalizm şarttı. Sosyalizm zaten uzun süredir isyancı Kübalı kimliği ile iletişim halindeydi ve en başta Fidel olmak üzere Devrimin önderleri sosyalizmin halka anlatılması konusunda büyük bir beceri sergilemişlerdi.
Devrimle birlikte, isyancı Kübalı kimliği, güçlü tarihsel bağlarına titizlikle sahip çıkılarak, güçlü bir enternasyonalizm aşısıyla sınıfsal ve ırkçı önyargılardan kurtarılarak giderek daha rafine bir sosyalist kimliğe dönüştürüldü. Bu kimlik kaderlerini ellerine alan ve devrimin parlak başarılarının altında imzası olan Kübalıların kimliğiydi. Küba Devriminin bazıları için şaşırtıcı olan dayanıklılığında bu kimliğin canlılığının, kalıcılığının ve üretkenliğinin payı büyüktür.
ABDnin görmek istemediği
Amerika Birleşik Devletleri ülke halkının elinden özgürlüğünü çaldığı 1898 yılından beri Kübalıların bütün bağımsızlıkçı çıkışlarını sıfır ödün politikasıyla karşılamıştı. Kendi topraklarından asla ayırmadığı Adanın 1959daki büyük ihanetini affetmedi. Küba Devrimini boğma girişimleri hemen hemen devrimin gerçekleşmesiyle eş zamanlı başladı. İlk şoku atlattıktan sonra, o güne kadar konvansiyonel olarak başvurduğu komplo, şantaj, tehdit, fiziki şiddet gibi yöntemlere sarıldı. Devrimden sonra getirdiği ekonomik kısıtlamalar ve tarımsal üretimi hedef alan sabotajlarının ardından açlığa mahkum ettiği Küba halkının, ilk işgal girişiminde kendisine kucak açacağını düşündü. (4) Küba hesaplarını ilk kez 1961de Domuzlar Körfezinde bozdu. Küba hesapları bozdukça, ABD daha derin analizlere girişti. Ancak bulmak istediği standart yanıtlar vardı. Bu yanıtları aradığı için yaptığı analizler geçerlilik kazanmadı.
Bazı gerçekleri ısrarla görmek istemedi. Görmek istemedikleri arasında Kübalıların en başından beri kendisinin ülkedeki varlığına karşı öfke duymaları vardı. Sonra, Küba kendinden fersah fersah büyük işgalci güçlerin üzerine cesaretle yürümek konusunda önemli bir deneyim biriktirmişti. Modern İspanya Ordusunun namluları üzerine macheteleri**** ile yürüyen mambi savaşçılarından çok şey öğrenmişti Kübalılar.
ABD yıllar yılı, karşıdevrimci çetelere milyarlarca dolar akıttı. Bunların Kübalıların aklını çelebileceğini düşündü. Hâlbuki kaderini ABDye bağlamış Kübalılarla bunu bir aşağılama kabul eden Küba halkının büyük bölümü arasında tarihi çok eskilere dayanan bir kan uyuşmazlığı vardı. Kübanın bağımsızlık tutkusu kadar eski bir tarihti bu; ve sıkıntıları ne kadar büyük olursa olsun Kübalıların ABD beslemelerinin peşine takılmalarını önleyecek kadar acı anılarla dolu bir tarihti.
Açlıkla terbiye etmek istedi; oysa Küba elindeki kısıtlı kaynak ve olanakları alın teriyle harekete geçirerek ürettiği ile yetinmeye çoktan razıydı. Ne de olsa Devrime kadar yıllarca ABD sermayesinin sömürüsü sayesinde açlığın gerçekte ne olduğunu öğrenmişlerdi.
Koskoca Sovyetler yıkılırken bu minik adanın sosyalizmde ısrar edebileceği düşünülemezdi bile. Bir anda Kübada Devrim sonrası pusulanın sosyalizme döndüğü dönemde üretilen tezler gündeme geldi. Bu bir komünist komploydu ve bu işte Sovyetler Birliğinin parmağı vardı. Sovyetlerin yarattığı Küba sosyalizmi onunla birlikte tarihe karışacaktı. Fidelin Devrim palmiye ağacı kadar Kübalıdır sözünü ciddiye almadılar. Bu sefer görülmek istenmeyen gerçek, Kübadaki özgürlük mücadelesinin siyasi ve ideolojik motifleri ile sosyalizmin idealleri arasındaki örtüşmeydi. Küba özgürlük mücadelesinin yolları daha yüzyılın başlarında sosyalizmle kesişmiş; Nisan 1961de Fidel Devrimin sosyalist karakterini açıklarken, Küba halkı bunu büyük bir doğallıkla benimsemişti. Sadece Kübanın değil, bütün bir kıtanın uzun ve zorlu deneyimleri, herhangi bir ara yol arayışının büyük güçlüklerle elde edilen bağımsızlığın bir kez daha elden kaçırılmasına neden olacağını Kübalılara göstermişti.
Küba Devrimi cesur atılımlarla ilerledi. Belli riskler barındıran her dönemde ABD, Devrimi yok etme çabalarını yoğunlaştırdı. Erken heyecana kapıldı. Emperyalist basın tıpkı bugün olduğu gibi müjdeyi erkenden verse de, sonuç onlar açısından hayal kırıklığı oldu.
Devrim yoluna devam ediyor
Bugün Devrimi gerçekleştiren, sosyalist kuruluşun ilk evrelerinin cefasını çeken ama aynı zamanda Devrimin bir insanın hayatında yaratabileceği radikal değişikliğin boyutlarına bizzat tanık olan kuşakların fiziki varlığı sona eriyor. Kübada artık pek çokları Devrim öncesi hayatı ve Devrimin toplumsal hayatta yarattığı muazzam dönüşümü kendilerine aktarıldığı kadarıyla biliyorlar. Bugün Küba önderliği Devrimi geleceğe taşıyacak olan ve bugün daha iyi bir hayat arayışı içinde olan genç kuşağı yeni döneme hazırlama sorumluluğunu yerine getirmek için var gücüyle çalışıyor. (5) Küba bu bakımdan aynı zamanda bütün geçiş dönemlerinde olduğu gibi ideolojik mücadelenin olağanüstü önem kazandığı bir dönemden geçiyor.
Kübadaki özgürlük mücadelelerinin devrimle taçlanmasında kuşaklar arası geçişkenlik büyük rol oynamıştı. Gelen her yeni kuşak kendi içinden geçmiş deneyimlerin bilgisiyle daha fazla yüklü, daha öfkeli ve siyasi olarak daha radikal kahramanlar çıkardı. Kıskançlıkla sahip çıkılan tarihsel miras ulaşılan bazı eşiklerden asla taviz verilmemesini sağladı. Bu eşikler en sade ifadesiyle bağımsızlık ve sosyalizmdi. Kübada Devrim'i var edenler bağımsızlığı koruma ve sosyalizmi ilerletme misyonunu devrederken, en büyük güvenceleri tarih bilinciyle yetiştirdikleri sosyalizmin çocukları
Küba Devriminin yukarıda sayılan yönleri ve bunların akla getirdiği sorular geçtiğimiz aylarda ülkede başlayan dönüşüm süreciyle birlikte yeniden gündeme geldi. Büyük oranda ekonomik düzenlemeleri kapsayan bu dönüşüm sürecinin önemli toplumsal sonuçlarının da olması kaçınılmaz gibi görünüyor. Bizim Amerika sayfalarında Kübanın bu süreçten alnının akıyla çıkacağına olan güvenimizi ilan ederken bu güvenin kaynaklarına inmeye ve pek çok boyutuyla Küba Devriminin başlangıcından beri çeşitli gündemlerini ele almaya çalıştık. Ekonomi ve planlama, emeğin örgütlenmesi, ABD ablukasına direniş, Özel Dönemin zor koşullarında ayakta kalma mücadelesi ve tüm bu süreçlerde Devrimi Savunma Komiteleri gibi halkın katılımını güvence altına alan örgütlenmelerin analizine sayfalarımızda yer verdik. 52 yıllık Devrim tarihinin her aşamasında, Kübalıların ABD emperyalizminin zorbalığı ve çeşitli uluslararası siyasi ve ekonomik basınçlar altında sosyalizmi ilerletmek adına hep arayış içinde olduklarını gördük. Bu arayışların dönem dönem cesur kararlara dönüştüğünü, ortaya çıkan risklerin sorumluluğunun bütün bir toplum tarafından üstlenildiğini gördük. Bunun başarılmasında Devrimin siyasi önderliği ile halkın mükemmel iletişiminin, hep konuşan, sesli düşünen, tepkisini ortaya koymaktan çekinmeyen Küba halkının müthiş dinamizminin yaygın toplumsal örgütlenmeler kanalıyla büyük bir enerjiye dönüştürülmesinin payı büyük.
Söz konusu olan Küba Devriminin kalıcılığı ve gerisine asla düşmediği bağımsızlık ve sosyalizm gibi eşikler olunca; devrimci önderliğin cesareti, kararlılığı ve Küba halkının direngenliği olunca Devrime ilişkin daha derin bir kavrayış geliştirebilmek için tüm analizlere bir de devralınan tarihsel mirası anlama çabasını eklemek gerekiyor. 52 yıldır Küba önemli siyasi ve iktisadi sonuçlar doğuran onca tartışmaya ve değişime rağmen bazı prensiplerden asla ödün vermeyen bir ülkeyse, bu prensiplerin oluşmasında ve kalıcılaşmasında Devrim öncesi uzun mücadele tarihinin rolünü teslim etmek gerekir. Küba Devriminin yazılarımızda anlattığımız tüm parlak başarılarına eklenebilecek bir başka başarı da bu tarihin hakkını vermesi, devraldığı mirası yeniden üreterek geleceğe taşımakta olağanüstü bir ustalık sergilemesidir.
Tarihsel miras
Kübada yaklaşık iki asırlık modern mücadele tarihi boyunca, atılım ve geri çekilmelerin salınımları arasında mücadelenin sürekliliğinin sağlanabilmiş olmasında kuşaklar arası sağlıklı iletişimin, geri çekilme dönemlerinde bile belirli bir birikimin heba edilmeden aktarılabilmiş olmasının payı büyük. Öyle ki, 1895 devrimciliğinin özü, ABD işgalini takip eden yıllardaki büyük kafa karışıklığı ve örgütsel dağınıklığa rağmen yeni bir siyasi ve ideolojik atmosferde boy atan 1920lerin devrimciliğine aktarılabilmiş; 1930 devrimi, 1959u yaratan bir sonraki kuşağın devrimine hem ideolojik motifler hem de siyasi program bakımından pek çok şey devredebilmişti. Her devrimci atılım kendinden bir öncekini aşarak daha radikal bir tona sahip olmuş ama belirli bir öz hep korunmuştu.
Daha 1868deki ilk atılımında azat edilmiş zenci köleleri saflarına alarak eşitlikçi ve halkçı karakterini belli etmiş olan Kübadaki kurtuluş mücadelesi egemen sınıfların zaten gönülsüz bindikleri mücadele gemisini terk etmeleri ve kaderlerini ABD ile birleştirmeleriyle giderek sınıfsal açıdan homojenleşti ve daha radikal kurtuluş projelerine doğru yelken açabildi. Adada sosyalist fikirler 1920lerden itibaren daha fazla önem kazanmış, isyankar Kübalı kimliğinin anti-emperyalist, halkçı, aydınlanmacı, ahlakçı, kolektivist yönleriyle kuvvetli bir etkileşime girebilmişti.
Kübada önce ahlaki çöküntü içindeki İspanyol sömürge yönetimine, ardından akıldışı boyutlarda yolsuzluğa batan ABD kuklası hükümetlere karşı büyüyen öfkenin bir ifadesi olarak dürüstlük çağrısı ve ahlakçılık siyasi kültürün vazgeçilmez bir parçası haline gelmişti. Zorlu mücadele dönemleri boyunca örgütsel zaafların, zaman zaman küçük hesaplarla bozulan ve dağılan birliğin ölümcül sonuçlar doğurmuş olması Kübalılarda güçlü bir birlik ve kolektivizm bilincinin doğmasını sağladı. Böylece ahlakçılık ve güçlü bir kolektivizm Küba devrimciliğinin en özgün yanları olarak Küba sosyalizmine de rengini çaldı.
Kıtada ABD yeni sömürgeciliği ile en erken tanışan ülke olma özelliğini taşıyan Kübada oldukça erken bir safhada ve İspanyol sömürgeciliğinden ABD egemenliğine geçmenin acısıyla olağanca gücüne ve yaygınlığına kavuşan anti-emperyalist bilinç Küba devrimciliğinin en ayırt edici yönlerinden biri oldu. Yüzyıl başında ABD önce resmi işgal, ardından kukla yönetimlerle adadaki fiili varlığını güçlendirirken, Kübalıların belli kesimleri yeni sömürgeci efendinin miskinliği nedeniyle bağımsız olmaya hazır olmayan bir halk yakıştırmasını benimsemiş, ancak çok geçmeden bu yakıştırmaya isyan eden başka bir Kübalı kimliği yeniden hayat bulmuştu. Bu kimliğin emekçi halkın neredeyse tamamı tarafından benimsenmesi Batista 1952de diktatörlüğünü ilan ettikten sonra gerçekleşti. Yüzyıllardır imparatorlukların egemenlik haklarını hiçe sayarak sonunda koskoca bir genelev ve kumarhaneye çevirdikleri ülke geri dönüşsüz isyanını başlatıyordu.
Fidelin 1953te Moncada Kışlası Baskını mahkemesi sırasında yaptığı tarihi savunma geçmişle geleceğin bağını tarihsel bir anlatı içinde kuran en etkileyici yapıtlardan biridir. Tarih beni beraat ettirecektir sözleriyle sonlanan ve kanlı diktatörlüğün bütün suçlarını mahkeme yargıçlarının yüzüne vuran savunmada ada tarihine yapılan göndermeler önemli bir noktaya işaret eder. Sömürücüler farklı adlarla ve farklı biçimlerde nasıl yüzyıllardır sömürmeye devam ediyorlarsa, Kübalılar da mambi* savaşçılarından miras aldıkları isyancı özü koruyorlardı. (2) Kübalı devrimcilerin başlıca kılavuzlarından biri haline gelen bu savunma ile Jose Martinin daha 18 yaşında İspanyada sürgündeyken kaleme aldığı Kübadaki Siyasi Hapishane broşürü arasındaki ruh birliği hemen göze çarpmaktadır. Fidelin savunmasındaki aynı meydan okuma, yapabiliyorsanız ilan edin, yasaklayın, onaylayın sözleriyle seslenerek biten bu broşürde de vardır. (3) Bu meydan okumalar, kuşaklar boyunca canlılığını ve sürekliliğini korumuş, adaletsizliğe isyan eden ve hakkını arayan Kübalı imgesinin en sarih ifadeleridir. Bu imge on dokuzuncu yüzyıl bağımsızlık mücadelelerinde karşımıza bir mambi savaşçısı olarak, 1920lerin sonunda bütün Latin Amerikanın göz bebeği haline gelen öğrenci hareketinin bir mensubu olarak ve 1950lerde dağlarda Batista ordularına karşı mücadele eden bir sakallı** olarak çıkabilir.
Devrim, mücadele mirasını devralırken
1950lerin sonuna gelinirken 1930ların devrimci sürecinden doğrudan miras kalan parti ve örgütler belirli bir yıpranma yaşamış, inandırıcılıklarından ve güvenirliklerinden çok şey yitirmişlerdi. Batistanın diktatörlüğünü resmen ilan ettiği 1952den sonra toplumsal ayaklanma geri döndürülemez hale gelmişken isyancı Kübalı kimliği yeni önderlerini arıyordu. Jose Martinin yüzüncü doğum gününün sembolik anlamının özellikle gençlik tarafından fazlasıyla önemsendiği 1953 yılında o güne kadar adı sanı duyulmamış bir grubun gerçekleştirdiği Moncada Kışlası baskını biraz da bu arayış nedeniyle büyük bir önem kazandı. Adını bu baskının tarihinden alan 26 Temmuz Hareketi siyasi olarak yeni ve yıpranmamıştı; önderliği bakımından insanı afallatıyordu;*** ve kararlı eylemleriyle halkın kısa zamanda umudu haline gelmeyi becerebilmişti.
Geçmiş mücadelelerle gelecek arasındaki bağı kurmuş, Kübanın özgürlük mücadelesinin siyasi ve ideolojik renklerini de yeni döneme taşımayı başarmıştı. 1959dan itibaren devrim hızla radikalleşirken, bu radikalleşmenin önüne hiçbir ılımlı siyaset çıkamadı. Sadece 26 Temmuzun temsil ettiği devrimcilik değil, sosyalizm de giderek alternatifsizleşmişti. Geçmişte yaşanan bozgunların yeniden yaşanmaması için eski düzenden kesin bir kopuş gerekiyordu. Küba halkının bağımsızlık, eşitlik ve adalet özlemlerinin mantıki sonucuna taşınması için sosyalizm şarttı. Sosyalizm zaten uzun süredir isyancı Kübalı kimliği ile iletişim halindeydi ve en başta Fidel olmak üzere Devrimin önderleri sosyalizmin halka anlatılması konusunda büyük bir beceri sergilemişlerdi.
Devrimle birlikte, isyancı Kübalı kimliği, güçlü tarihsel bağlarına titizlikle sahip çıkılarak, güçlü bir enternasyonalizm aşısıyla sınıfsal ve ırkçı önyargılardan kurtarılarak giderek daha rafine bir sosyalist kimliğe dönüştürüldü. Bu kimlik kaderlerini ellerine alan ve devrimin parlak başarılarının altında imzası olan Kübalıların kimliğiydi. Küba Devriminin bazıları için şaşırtıcı olan dayanıklılığında bu kimliğin canlılığının, kalıcılığının ve üretkenliğinin payı büyüktür.
ABDnin görmek istemediği
Amerika Birleşik Devletleri ülke halkının elinden özgürlüğünü çaldığı 1898 yılından beri Kübalıların bütün bağımsızlıkçı çıkışlarını sıfır ödün politikasıyla karşılamıştı. Kendi topraklarından asla ayırmadığı Adanın 1959daki büyük ihanetini affetmedi. Küba Devrimini boğma girişimleri hemen hemen devrimin gerçekleşmesiyle eş zamanlı başladı. İlk şoku atlattıktan sonra, o güne kadar konvansiyonel olarak başvurduğu komplo, şantaj, tehdit, fiziki şiddet gibi yöntemlere sarıldı. Devrimden sonra getirdiği ekonomik kısıtlamalar ve tarımsal üretimi hedef alan sabotajlarının ardından açlığa mahkum ettiği Küba halkının, ilk işgal girişiminde kendisine kucak açacağını düşündü. (4) Küba hesaplarını ilk kez 1961de Domuzlar Körfezinde bozdu. Küba hesapları bozdukça, ABD daha derin analizlere girişti. Ancak bulmak istediği standart yanıtlar vardı. Bu yanıtları aradığı için yaptığı analizler geçerlilik kazanmadı.
Bazı gerçekleri ısrarla görmek istemedi. Görmek istemedikleri arasında Kübalıların en başından beri kendisinin ülkedeki varlığına karşı öfke duymaları vardı. Sonra, Küba kendinden fersah fersah büyük işgalci güçlerin üzerine cesaretle yürümek konusunda önemli bir deneyim biriktirmişti. Modern İspanya Ordusunun namluları üzerine macheteleri**** ile yürüyen mambi savaşçılarından çok şey öğrenmişti Kübalılar.
ABD yıllar yılı, karşıdevrimci çetelere milyarlarca dolar akıttı. Bunların Kübalıların aklını çelebileceğini düşündü. Hâlbuki kaderini ABDye bağlamış Kübalılarla bunu bir aşağılama kabul eden Küba halkının büyük bölümü arasında tarihi çok eskilere dayanan bir kan uyuşmazlığı vardı. Kübanın bağımsızlık tutkusu kadar eski bir tarihti bu; ve sıkıntıları ne kadar büyük olursa olsun Kübalıların ABD beslemelerinin peşine takılmalarını önleyecek kadar acı anılarla dolu bir tarihti.
Açlıkla terbiye etmek istedi; oysa Küba elindeki kısıtlı kaynak ve olanakları alın teriyle harekete geçirerek ürettiği ile yetinmeye çoktan razıydı. Ne de olsa Devrime kadar yıllarca ABD sermayesinin sömürüsü sayesinde açlığın gerçekte ne olduğunu öğrenmişlerdi.
Koskoca Sovyetler yıkılırken bu minik adanın sosyalizmde ısrar edebileceği düşünülemezdi bile. Bir anda Kübada Devrim sonrası pusulanın sosyalizme döndüğü dönemde üretilen tezler gündeme geldi. Bu bir komünist komploydu ve bu işte Sovyetler Birliğinin parmağı vardı. Sovyetlerin yarattığı Küba sosyalizmi onunla birlikte tarihe karışacaktı. Fidelin Devrim palmiye ağacı kadar Kübalıdır sözünü ciddiye almadılar. Bu sefer görülmek istenmeyen gerçek, Kübadaki özgürlük mücadelesinin siyasi ve ideolojik motifleri ile sosyalizmin idealleri arasındaki örtüşmeydi. Küba özgürlük mücadelesinin yolları daha yüzyılın başlarında sosyalizmle kesişmiş; Nisan 1961de Fidel Devrimin sosyalist karakterini açıklarken, Küba halkı bunu büyük bir doğallıkla benimsemişti. Sadece Kübanın değil, bütün bir kıtanın uzun ve zorlu deneyimleri, herhangi bir ara yol arayışının büyük güçlüklerle elde edilen bağımsızlığın bir kez daha elden kaçırılmasına neden olacağını Kübalılara göstermişti.
Küba Devrimi cesur atılımlarla ilerledi. Belli riskler barındıran her dönemde ABD, Devrimi yok etme çabalarını yoğunlaştırdı. Erken heyecana kapıldı. Emperyalist basın tıpkı bugün olduğu gibi müjdeyi erkenden verse de, sonuç onlar açısından hayal kırıklığı oldu.
Devrim yoluna devam ediyor
Bugün Devrimi gerçekleştiren, sosyalist kuruluşun ilk evrelerinin cefasını çeken ama aynı zamanda Devrimin bir insanın hayatında yaratabileceği radikal değişikliğin boyutlarına bizzat tanık olan kuşakların fiziki varlığı sona eriyor. Kübada artık pek çokları Devrim öncesi hayatı ve Devrimin toplumsal hayatta yarattığı muazzam dönüşümü kendilerine aktarıldığı kadarıyla biliyorlar. Bugün Küba önderliği Devrimi geleceğe taşıyacak olan ve bugün daha iyi bir hayat arayışı içinde olan genç kuşağı yeni döneme hazırlama sorumluluğunu yerine getirmek için var gücüyle çalışıyor. (5) Küba bu bakımdan aynı zamanda bütün geçiş dönemlerinde olduğu gibi ideolojik mücadelenin olağanüstü önem kazandığı bir dönemden geçiyor.
Kübadaki özgürlük mücadelelerinin devrimle taçlanmasında kuşaklar arası geçişkenlik büyük rol oynamıştı. Gelen her yeni kuşak kendi içinden geçmiş deneyimlerin bilgisiyle daha fazla yüklü, daha öfkeli ve siyasi olarak daha radikal kahramanlar çıkardı. Kıskançlıkla sahip çıkılan tarihsel miras ulaşılan bazı eşiklerden asla taviz verilmemesini sağladı. Bu eşikler en sade ifadesiyle bağımsızlık ve sosyalizmdi. Kübada Devrim'i var edenler bağımsızlığı koruma ve sosyalizmi ilerletme misyonunu devrederken, en büyük güvenceleri tarih bilinciyle yetiştirdikleri sosyalizmin çocukları