-
- Üyelik Tarihi
- 2 Ağu 2016
-
- Mesajlar
- 11,694
-
- MFC Puanı
- -894
Kelebek, insanların gözünde bir gün boyunca sadece uçan ve gün sonunda ölen bir böcektir. Ama kimse bilmez ki onların 1 günü insanların ömründen daha uzun geçer.
Kelebeklerin birçok çeşidi, rengi, büyüklüğü vardır. Bir kelebeğin cinsi, yani ismi, onun hayatını şekillendirir. Mavi Leylak Kelebeği, bütün gün leylakların arasında dans eder. Kızıl Kelebekler güllerin arasında gezer, Köle Kelebekler ise Kral Kelebeğe itaat eder, onun yerine çalışıp ona polen toplar, sürekli onu korumaya çalışırlar. Yani bütün ömrü kölelikle geçerdi. Onlar hayatın zevkine asla varamamış daha doğmadan üzerine sorumluluk yüklenmiş sefil varlıklardı.
Zaman akıp giderken Kral Kelebek yumurtasını en görkemli dut ağacının tepesine bıraktı ve son kez gün batımını izlemek için deniz fenerinin üzerine kondu. Güneşin kızıl çığlıkları onu sonsuzluğa doğru uçmaya zorluyordu. Güneş denizle birleşirken kral kelebek de ömrünün sonuna geliyordu. Geride bıraktığı sadece bir şeyi vardı: henüz yumurtada olan küçük oğlu.
Haftalar geçti ve Küçük Kral yumurtasını kırarak aydınlık tarafa geçti. Ancak bilmiyordu ki asıl karanlığın burada başladığını
O en son yumurtaydı. Kral Kelebek yumurtası diğer yumurtalardan 2 hafta geç kırılırdı. Yumurtanın üzerindeki sivri girintili şekiller oldukça dikkat çekiyor ve "Yeni Kral Benim!" demeye yeterli oluyordu.
Küçük Kral dut ağacının tam ortasında bir yaprakta duruyordu. O henüz bir kelebek değildi ama kendini uçuyor gibi hissediyordu. Kral'ın doğduğunu duyan bütün tırtıllar, yani bütün dut ağacı, bu asil tırtılı merak dolu gözlerle inceliyordu. Bu çok heyecan verici bir duyguydu ama Kral biraz utanmıştı. Yumurtasının yanına geri döndü ve biraz kestirmeye karar verdi.
Tırtıllar yaprak yemeyi çok sever ve yedikçe büyürlerdi. Kral geç doğmasına rağmen iri ve evhamlı bir vücuda sahipti. Biraz kestirdikten sonra Kral mis gibi kokan dut yaprağını kemirmeye başladı. Kral karnını doyururken diğer tırtıllarda aralarında kralın kimi arkadaş olarak seçeceğini tartışıyordu. Bu seçim onların hayatını değiştirebilirdi. Aralarında en iddialı olan Ejder Göz tırtılıydı. Asil bir soydan geldiği için ve göz alıcı bir güzelliği olduğu için kralın onu dostu olarak seçeceğinden neredeyse emindi.
Akşam olmuştu. Kral bulunduğu yapraktan sadece akşamları dışarı çıkıyordu çünkü hâlâ bir arkadaşı yoktu. Ama başına gelebilecek kötülüklerden habersizdi. Biraz gittikten sonra dolunayı gördü. Dolunayı seyretmek için uç dallara doğru sürünmeye başladı. Bir yaprakta durdu ve ayın muhteşem güzelliğini izlemeye başladı. Ay ışığı Kralın kabuğuna çarpıyordu. Bunu gören aç baykuş yaprakların arasından krala doğru süzülüyordu. Kral tedirgin olmuştu. Sinsi baykuş hızla yaklaşıyor ve yapacak bir şey yoktu. Baykuş dala kondu. Kral yeni tanıştığı hayata veda etmenin hüznünü yaşıyordu. Baykuş kocaman ağzını açarak krala doğru yaklaştı ve ağacın üst kısmından bir ses geldi. Sonra bir dut düştü baykuşun kafasına. Dutlar henüz olgunlaşmadığı için taş gibi iniyordu. Atılan dutlara karşılık veremeyen baykuş, ufka doğru uçarak kaçtı. Kral korkudan gözlerini kapatmıştı. Açtığında kocaman dolunayı gördü önünde. Önce öldüğünü sandı. Ama kısa sürede kendine geldi. Yukarıdan bir ses geldi;
Hey! İyimisin?
Kimsiniz? , diye sordu Kral panikle.
Bekleyin geliyorum, diye cevap geldi.
Kısa bir bekleyişten sonra bir Köle tırtıl çıkageldi yaprakların arasından. Kral teşekkür etti ve adını sordu bu tırtıla :
Adım Kertıl, yani arkadaşlarım öyle diyorlar, dedi tırtıl Kertıl.
Kertıl ile Kral kısa sürede dost oldular. Herkes onları konuşuyordu. Ejder Göz kıskançlıktan çatlıyordu. İlk defa bir Köle ile Kral arkadaş oluyordu.
İlkbahar yaklaşıyordu. İlkbahar demek koza demek, yeni kelebek hayatlar demekti. Artık yaprak yemeyip rengârenk çiçeklerin polenleri ile besleneceklerdi.
Kral kozasını yapmaya başlamıştı. Aynı yumurtası gibi farklı, gösterişli olmalıydı kozası da.
Kertıl'ın da yardımıyla göz kamaştıran bir koza oluşturdular Kral'a. Kral ve Kertıl, bu samimi iki dost vedalaşarak kozalara girdiler.
Günlerce koza içerisinde kalan tırtıllar gelişimlerini tamamlıyor ve bir bir kelebek olup uçuyorlardı. Kral kendini hazır hissediyordu. Koza ona artık dar geliyordu. Dişi ile kozayı deldi. Delikten içeri sızan güneşin kızıl rengi, Kral'ın gözünü acıtıyordu. Kral kozayı tamamen deldi ve dışarı çıktı. Çok heyecanlıydı, sanki yeniden doğmuştu.
Saat 5.30 idi henüz. Karşısında can dostu Kertıl'ı gördü. Kertıl onu bekliyordu. Görkemli dut ağacının tepesine çıktılar. İlk uçuşlarını yapacaklardı. Kral korkmaya başladı ama Kertıl ağaçtan aşağı atladı. Adeta bir kuş gibi süzülüyordu. Bu Kral'a cesaret verdi. O da atladı ve kanatlarını gıdıklayan rüzgârın arasında süzüldü. Kertıl'la beraber yarış yapıyordu. Kral damarlarındaki asil kan sayesinde uçmayı çabucak öğrendi. O doğuştan yetenekliydi.
Saat 7.00 oldu. Kral ve Kertıl yoruldu. Bir güle konup polen yemeyi planladılar. Ama köle kelebekler hemen daha önce topladığı polenleri getirdiler. Hiç çalışmadan yemek Kral'ın hoşuna gitmişti. Ama Kertıl'ın aynı cinsten arkadaşlarının yanında üstün olması Kertıl'ı rahatsız ediyordu.
Saat 9.00 oldu. Kertıl ve Kral arkalarındaki köle ordusuyla gezintiye çıktılar. Sahile gittiler ve ayaklarını dalgalı denize dokundurdular. Bu hayatlarının en zevkli şeyiydi.
Saat 12.00 oldu. Zaman geçtikçe yoruluyor, yaşlanıyorlardı sanki Bulutların altında uçarken öğle molası veren insan sürüleri dikkatlerini çekti. Aşağı indiler ve kalabalığın arasında uçuştular. Bu çok eğlenceliydi.
Saat 3.00 oldu. Kertıl en iyi arkadaşının onu unutmasına çok üzülüyordu. Kral'a :
Madem artık arkadaş değiliz bende bundan sonra diğerleri gibi sana kölelik yapacağım, dedi.
Kral bu sözleri işitince çok utandı. O en iyi arkadaşı, yoldaşı, hayatını kurtaran kişiydi.
Kral bir papatyaya kondu ve uzun uzun düşünmeye başladı. Nihayetinde Kertıl'ın çok sevineceği bir karar almıştı. Bütün kelebekleri toplayarak bir konuşma yaptı:
Ey kelebek halkı! Mademki ben sizin kralınızım, ben ne dersem o olacak, dedi.
Kelebekler, bu sözü duyunca başta korktular. Sonra Kral devam etti:
Ben düşündüm ve karar verdim: kelebek türlerini kaldırıyorum. Artık herkes arkadaş ve kardeş olacak. Artık kimse bana itaat etmek zorunda kalmayacak, dedi ve kutlamalar başladı.
Saat 8.00 oldu. Kelebekler özgürlüğün tadını öylesine güzel yaşıyorlardı ki, biraz sonra öleceklerini bile unutmuşlardı. Kral ve Kertıl, hakiki iki dost, vedalaştılar. Deniz fenerinin tepesinde büyük sıcak ışığın denize dalmasını beklediler. Zaman geldiğinde ikisi de sonsuzluk uçuşunu gerçekleştirdi.
Hakiki dost altın bilezik gibidir: değeri değişse bile o sizin kıymetlinizdir! Siz siz olun "hakiki dost" dediklerinizin kıymetini iyi bilin.
Kelebeklerin birçok çeşidi, rengi, büyüklüğü vardır. Bir kelebeğin cinsi, yani ismi, onun hayatını şekillendirir. Mavi Leylak Kelebeği, bütün gün leylakların arasında dans eder. Kızıl Kelebekler güllerin arasında gezer, Köle Kelebekler ise Kral Kelebeğe itaat eder, onun yerine çalışıp ona polen toplar, sürekli onu korumaya çalışırlar. Yani bütün ömrü kölelikle geçerdi. Onlar hayatın zevkine asla varamamış daha doğmadan üzerine sorumluluk yüklenmiş sefil varlıklardı.
Zaman akıp giderken Kral Kelebek yumurtasını en görkemli dut ağacının tepesine bıraktı ve son kez gün batımını izlemek için deniz fenerinin üzerine kondu. Güneşin kızıl çığlıkları onu sonsuzluğa doğru uçmaya zorluyordu. Güneş denizle birleşirken kral kelebek de ömrünün sonuna geliyordu. Geride bıraktığı sadece bir şeyi vardı: henüz yumurtada olan küçük oğlu.
Haftalar geçti ve Küçük Kral yumurtasını kırarak aydınlık tarafa geçti. Ancak bilmiyordu ki asıl karanlığın burada başladığını
O en son yumurtaydı. Kral Kelebek yumurtası diğer yumurtalardan 2 hafta geç kırılırdı. Yumurtanın üzerindeki sivri girintili şekiller oldukça dikkat çekiyor ve "Yeni Kral Benim!" demeye yeterli oluyordu.
Küçük Kral dut ağacının tam ortasında bir yaprakta duruyordu. O henüz bir kelebek değildi ama kendini uçuyor gibi hissediyordu. Kral'ın doğduğunu duyan bütün tırtıllar, yani bütün dut ağacı, bu asil tırtılı merak dolu gözlerle inceliyordu. Bu çok heyecan verici bir duyguydu ama Kral biraz utanmıştı. Yumurtasının yanına geri döndü ve biraz kestirmeye karar verdi.
Tırtıllar yaprak yemeyi çok sever ve yedikçe büyürlerdi. Kral geç doğmasına rağmen iri ve evhamlı bir vücuda sahipti. Biraz kestirdikten sonra Kral mis gibi kokan dut yaprağını kemirmeye başladı. Kral karnını doyururken diğer tırtıllarda aralarında kralın kimi arkadaş olarak seçeceğini tartışıyordu. Bu seçim onların hayatını değiştirebilirdi. Aralarında en iddialı olan Ejder Göz tırtılıydı. Asil bir soydan geldiği için ve göz alıcı bir güzelliği olduğu için kralın onu dostu olarak seçeceğinden neredeyse emindi.
Akşam olmuştu. Kral bulunduğu yapraktan sadece akşamları dışarı çıkıyordu çünkü hâlâ bir arkadaşı yoktu. Ama başına gelebilecek kötülüklerden habersizdi. Biraz gittikten sonra dolunayı gördü. Dolunayı seyretmek için uç dallara doğru sürünmeye başladı. Bir yaprakta durdu ve ayın muhteşem güzelliğini izlemeye başladı. Ay ışığı Kralın kabuğuna çarpıyordu. Bunu gören aç baykuş yaprakların arasından krala doğru süzülüyordu. Kral tedirgin olmuştu. Sinsi baykuş hızla yaklaşıyor ve yapacak bir şey yoktu. Baykuş dala kondu. Kral yeni tanıştığı hayata veda etmenin hüznünü yaşıyordu. Baykuş kocaman ağzını açarak krala doğru yaklaştı ve ağacın üst kısmından bir ses geldi. Sonra bir dut düştü baykuşun kafasına. Dutlar henüz olgunlaşmadığı için taş gibi iniyordu. Atılan dutlara karşılık veremeyen baykuş, ufka doğru uçarak kaçtı. Kral korkudan gözlerini kapatmıştı. Açtığında kocaman dolunayı gördü önünde. Önce öldüğünü sandı. Ama kısa sürede kendine geldi. Yukarıdan bir ses geldi;
Hey! İyimisin?
Kimsiniz? , diye sordu Kral panikle.
Bekleyin geliyorum, diye cevap geldi.
Kısa bir bekleyişten sonra bir Köle tırtıl çıkageldi yaprakların arasından. Kral teşekkür etti ve adını sordu bu tırtıla :
Adım Kertıl, yani arkadaşlarım öyle diyorlar, dedi tırtıl Kertıl.
Kertıl ile Kral kısa sürede dost oldular. Herkes onları konuşuyordu. Ejder Göz kıskançlıktan çatlıyordu. İlk defa bir Köle ile Kral arkadaş oluyordu.
İlkbahar yaklaşıyordu. İlkbahar demek koza demek, yeni kelebek hayatlar demekti. Artık yaprak yemeyip rengârenk çiçeklerin polenleri ile besleneceklerdi.
Kral kozasını yapmaya başlamıştı. Aynı yumurtası gibi farklı, gösterişli olmalıydı kozası da.
Kertıl'ın da yardımıyla göz kamaştıran bir koza oluşturdular Kral'a. Kral ve Kertıl, bu samimi iki dost vedalaşarak kozalara girdiler.
Günlerce koza içerisinde kalan tırtıllar gelişimlerini tamamlıyor ve bir bir kelebek olup uçuyorlardı. Kral kendini hazır hissediyordu. Koza ona artık dar geliyordu. Dişi ile kozayı deldi. Delikten içeri sızan güneşin kızıl rengi, Kral'ın gözünü acıtıyordu. Kral kozayı tamamen deldi ve dışarı çıktı. Çok heyecanlıydı, sanki yeniden doğmuştu.
Saat 5.30 idi henüz. Karşısında can dostu Kertıl'ı gördü. Kertıl onu bekliyordu. Görkemli dut ağacının tepesine çıktılar. İlk uçuşlarını yapacaklardı. Kral korkmaya başladı ama Kertıl ağaçtan aşağı atladı. Adeta bir kuş gibi süzülüyordu. Bu Kral'a cesaret verdi. O da atladı ve kanatlarını gıdıklayan rüzgârın arasında süzüldü. Kertıl'la beraber yarış yapıyordu. Kral damarlarındaki asil kan sayesinde uçmayı çabucak öğrendi. O doğuştan yetenekliydi.
Saat 7.00 oldu. Kral ve Kertıl yoruldu. Bir güle konup polen yemeyi planladılar. Ama köle kelebekler hemen daha önce topladığı polenleri getirdiler. Hiç çalışmadan yemek Kral'ın hoşuna gitmişti. Ama Kertıl'ın aynı cinsten arkadaşlarının yanında üstün olması Kertıl'ı rahatsız ediyordu.
Saat 9.00 oldu. Kertıl ve Kral arkalarındaki köle ordusuyla gezintiye çıktılar. Sahile gittiler ve ayaklarını dalgalı denize dokundurdular. Bu hayatlarının en zevkli şeyiydi.
Saat 12.00 oldu. Zaman geçtikçe yoruluyor, yaşlanıyorlardı sanki Bulutların altında uçarken öğle molası veren insan sürüleri dikkatlerini çekti. Aşağı indiler ve kalabalığın arasında uçuştular. Bu çok eğlenceliydi.
Saat 3.00 oldu. Kertıl en iyi arkadaşının onu unutmasına çok üzülüyordu. Kral'a :
Madem artık arkadaş değiliz bende bundan sonra diğerleri gibi sana kölelik yapacağım, dedi.
Kral bu sözleri işitince çok utandı. O en iyi arkadaşı, yoldaşı, hayatını kurtaran kişiydi.
Kral bir papatyaya kondu ve uzun uzun düşünmeye başladı. Nihayetinde Kertıl'ın çok sevineceği bir karar almıştı. Bütün kelebekleri toplayarak bir konuşma yaptı:
Ey kelebek halkı! Mademki ben sizin kralınızım, ben ne dersem o olacak, dedi.
Kelebekler, bu sözü duyunca başta korktular. Sonra Kral devam etti:
Ben düşündüm ve karar verdim: kelebek türlerini kaldırıyorum. Artık herkes arkadaş ve kardeş olacak. Artık kimse bana itaat etmek zorunda kalmayacak, dedi ve kutlamalar başladı.
Saat 8.00 oldu. Kelebekler özgürlüğün tadını öylesine güzel yaşıyorlardı ki, biraz sonra öleceklerini bile unutmuşlardı. Kral ve Kertıl, hakiki iki dost, vedalaştılar. Deniz fenerinin tepesinde büyük sıcak ışığın denize dalmasını beklediler. Zaman geldiğinde ikisi de sonsuzluk uçuşunu gerçekleştirdi.
Hakiki dost altın bilezik gibidir: değeri değişse bile o sizin kıymetlinizdir! Siz siz olun "hakiki dost" dediklerinizin kıymetini iyi bilin.