-
- Üyelik Tarihi
- 23 Kas 2013
-
- Mesajlar
- 592
-
- MFC Puanı
- 6
Kral Çıplak Masalı
www.forumhatti.com
forumhatti, çocuk masallari, masallar, çocuk hikayeleri
;s57
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir zamanlar, yeni elbiselere çok düşkün olan ve parasının çoğunu onlara harcayan bir kral varmış. Kral ne askerlerini düşünüyormuş ne de halkını. Tek istediği arabasına binip yeni giysileri halkına göstermekmiş. Günün her saatinde ayrı bir ceket giyermiş.
Bir gün kralın yaşadığı başkente iki sahtekar gelmiş. Bunlar kendilerini dokuma ustaları olarak tanıtmışlar ve insanın hayal bile edemeyeceği kadar ince kumaş dokuyacaklarını iddia etmişler.
Söylediklerine göre renk ve desenlerinin bir eşi olmadığı gibi kumaşlarının bir özelliği daha varmış. Aptal ya da bulunduğu göreve uygun olmayan biri kumaşı göremezmiş.
Kral "Bu giysiler tam benim için. Eğer onları giyersem krallığımda kimin yerine layık olup olmadığını anlarım, sonra akıllıları da aptallardan ayırt edebilirim."
Evet, bu kumaşı hemen dokutmalıymış...
Ve iki sahtekara büyük miktarda para verip, işe başlamalarını söylemiş.
İki sahtekar iki tezgah kurup çalışıyormuş gibi yapmışlarsa da, tezgahları üzerinde hiç bir şey yokmuş.
En ince ipek ipliği ile en pahalı altın işlemeleri istiyorlar, ama bunları ceplerine koyup gece geç saatlere kadar boş tezgahların başında çalışıyor gibi görünüyorlarmış.
Kral da dokuma ustalarının ne kadar kumaş dokuduklarını merak ediyormuş.
Ancak bulundukları göreve layık olmayanların kumaşı göremeyecekleri düşüncesi kendisini çok rahatsız ediyormuş.Kendisi için korkacak bir şey yokmuş ama yine de durumu yerinde görmesi için bir başkasını göndermeye karar vermiş.
Kent halkı da kumaşın özelliğini duymuş ve görmek için sabırsızlanıyormuş.
Sonunda namuslu yaşlı vezirini dokuma ustalarının çalıştıkları salona göndermiş. Kumaşın neye benzediğini en iyi o anlayabilirmiş. Çünkü bu yaşlı vezir hem çok akıllı, hem de görevinde çok başarılıymış.
Yaşlı vezir iki sahtekarın boş tezgahlar başında çalıştıkları salona girdiğinde
...Kolay gelsin, demiş ve hiç bir şey göremediğini düşünmüş. Ama ağzını açıp bir şey daha söylememiş.
Her iki sahtekar yaşlı vezire biraz daha yaklaşmasını rica etmişler. Adamlar boş tezgahı gösterip işledikleri kumaşın renk ve desenlerinden hoşlanıp hoşlanmadığını sormuşlar. Zavallı vezir de gözlerini açıp duruyor ama hiç bir şey göremiyormuş. Çünkü ortada görecek bir şey yokmuş.
"...Ben gerçekten bu kadar aptal olabilirmiyim? Bu hiç aklıma gelmemişti. Bunu kimse bilmemeli. Görevime layık değil miyim yani? Hayır hayır kumaşı göremediğimi kimseye söyleyemem..." diye düşünmüş.
Sahtekarlardan biri havayı dokumaya devam ederek
"Söyleyecek bir şeyiniz yok mu" diye sormuş.
"Çok güzel, çok gösterişli" demiş gözlüklerinin ardından bakan vezir. "Bu ne güzel renkler, bu ne güzel desen. Evet krala çok hoşlandığımı söyleyeceğim" demiş.
"İşte buna çok sevindik" diyen dokumacılar kullandıkları renkleri, işledikleri deseni anlatmışlar. Vezir de hepsini krala anlatmak için cankulağıyla dinlemiş.
Sahtekarlar daha fazla para, daha çok ipek ve altın işlemeler istemişler. Sonra hepsini ceplerine doldurmuşlar ve tezgaha bir tek iplik bile geçirmemişler. Yine eskisi gibi boş tezgahlar başında çalışmaya devam etmişler.
Kral çok geçmeden dokumanın ne durumda olduğunu öğrenmek için çok güvendiği ikinci vezirini göndermiş. O da birincisinden farksızmış. Bakmış bakmış ama boş tezgahlardan başka bir şey görememiş.
Sahtekarlar ortada olmayan deseni anlatıp
"Kumaş çok güzel oluyor, değil mi?" diye sormuşlar.
"Ben aptal değilim" diye düşünmüş ikinci vezir.
"Herhalde görevime layık değilim, ama bunu kimsenin anlamaması için çok dikkat etmeliyim"
Böylece o da görmediği kumaşı övmeye başlamış. Güzel renkleri ve alımlı deseni görmekten çok hoşnut kaldığını söylemiş.
"Evet gerçekten çok güzel bir kumaş" demiş krala.
Tüm kent halkı bu görkemli kumaştan söz etmeye başlamış.
Kral da kumaşı henüz tezgah üzerindeyke görmek istemiş. Yanına iki vezirini de alarak dokumacıların yanına gitmiş.
İki vezir de "Ne kadar güzel değil mi?" demişler "Kral hazretleri desenin ve renklerin uyumunu görüyorlar mı"
Ve kendilerinden başkalarının kumaşı gördüğünü sanarak boş tezgahı göstermişler.
"Ne demek oluyor bu? Ben hiç bir şey göremiyorum. Korkunç bir şey bu. Yoksa ben aptal mıyım? Kral olmaya layık değil miyim ?" diye düşünmüş.
Ama yükses sesle
" Gerçekten çok güzelmiş" demiş "Çok beğendim"
Ve hiç bir şey görmediğini söyleyemediği için boş tezgaha bakarak memnun olmuş bir şekilde kafasını sallamış.
Tören günü gelip çatınca Kral üstündedekileri çıkarmış ve sahtekarlar onu görünmeyen kumaştan giysilerle giydirmeye başlamışlar. Kral büyük aynanın önünde dönüp kendine bakmış.
"Ne kadar da güzel, nasıl da tıpa tıp uydu " demiş çevresindekilere.. "Bu ne güzel desen, ne kadar güzel renkler"
Baş vezir "Geçit töreni başlamak üzere, herkes dışarda sizi bekliyor" demiş.
Kralın pelerininin eteğini taşıyacak iki adamı sanki kumaşı kaldırıyorlarmış gibi ellerini yere uzatmışlar, sonra kaldırarak havada bir şey tutuyorlarmış gibi davranmışlar. Hiç bir şey görmediklerini belli etmeye cesaret edememişler.
Kral dışarı insanların karşısına çıktığında bütün insanlar
"Kralın yeni giysileri ne kadar da güzel, hele pelerinin kuyruğuna bakın. Kendisine de yakışmış" diyorlarmış.
Hiç kimse giysileri göremediğini söyleyemiyormuş. Çünkü bunu söylemek o kişinin ya çok aptal ya da görevine layık olmadığını gösterirmiş.
Tam bu sırada küçük bir çocuk
"Ama kralın üzerinde hiç bir şey yok, kral çıplak, kral çıplak" diye bağırmış.
Sonra orada toplananlar çocuğun sözlerini tekrarlamağa başlamışlar.
Sonra bütün kalabalık hep bir ağızdan "kral çıplak" diye bağırmışlar.
Kral bağrışmalar üzerine nasıl bir oyuna geldiğini anlamış.
Vezirlerine
"Törene devam etmeliyim " diye emir vermiş ve böylece başını biraz daha dik tutup adamları olmayan giysinin kuyruğunu taşımaya devam etmişler ve tören yerinden ayrılmışlar.
Düzenleyen Murat Kara
www.forumhatti.com
forumhatti, çocuk masallari, masallar, çocuk hikayeleri
;s57
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir zamanlar, yeni elbiselere çok düşkün olan ve parasının çoğunu onlara harcayan bir kral varmış. Kral ne askerlerini düşünüyormuş ne de halkını. Tek istediği arabasına binip yeni giysileri halkına göstermekmiş. Günün her saatinde ayrı bir ceket giyermiş.
Bir gün kralın yaşadığı başkente iki sahtekar gelmiş. Bunlar kendilerini dokuma ustaları olarak tanıtmışlar ve insanın hayal bile edemeyeceği kadar ince kumaş dokuyacaklarını iddia etmişler.
Söylediklerine göre renk ve desenlerinin bir eşi olmadığı gibi kumaşlarının bir özelliği daha varmış. Aptal ya da bulunduğu göreve uygun olmayan biri kumaşı göremezmiş.
Kral "Bu giysiler tam benim için. Eğer onları giyersem krallığımda kimin yerine layık olup olmadığını anlarım, sonra akıllıları da aptallardan ayırt edebilirim."
Evet, bu kumaşı hemen dokutmalıymış...
Ve iki sahtekara büyük miktarda para verip, işe başlamalarını söylemiş.
İki sahtekar iki tezgah kurup çalışıyormuş gibi yapmışlarsa da, tezgahları üzerinde hiç bir şey yokmuş.
En ince ipek ipliği ile en pahalı altın işlemeleri istiyorlar, ama bunları ceplerine koyup gece geç saatlere kadar boş tezgahların başında çalışıyor gibi görünüyorlarmış.
Kral da dokuma ustalarının ne kadar kumaş dokuduklarını merak ediyormuş.
Ancak bulundukları göreve layık olmayanların kumaşı göremeyecekleri düşüncesi kendisini çok rahatsız ediyormuş.Kendisi için korkacak bir şey yokmuş ama yine de durumu yerinde görmesi için bir başkasını göndermeye karar vermiş.
Kent halkı da kumaşın özelliğini duymuş ve görmek için sabırsızlanıyormuş.
Sonunda namuslu yaşlı vezirini dokuma ustalarının çalıştıkları salona göndermiş. Kumaşın neye benzediğini en iyi o anlayabilirmiş. Çünkü bu yaşlı vezir hem çok akıllı, hem de görevinde çok başarılıymış.
Yaşlı vezir iki sahtekarın boş tezgahlar başında çalıştıkları salona girdiğinde
...Kolay gelsin, demiş ve hiç bir şey göremediğini düşünmüş. Ama ağzını açıp bir şey daha söylememiş.
Her iki sahtekar yaşlı vezire biraz daha yaklaşmasını rica etmişler. Adamlar boş tezgahı gösterip işledikleri kumaşın renk ve desenlerinden hoşlanıp hoşlanmadığını sormuşlar. Zavallı vezir de gözlerini açıp duruyor ama hiç bir şey göremiyormuş. Çünkü ortada görecek bir şey yokmuş.
"...Ben gerçekten bu kadar aptal olabilirmiyim? Bu hiç aklıma gelmemişti. Bunu kimse bilmemeli. Görevime layık değil miyim yani? Hayır hayır kumaşı göremediğimi kimseye söyleyemem..." diye düşünmüş.
Sahtekarlardan biri havayı dokumaya devam ederek
"Söyleyecek bir şeyiniz yok mu" diye sormuş.
"Çok güzel, çok gösterişli" demiş gözlüklerinin ardından bakan vezir. "Bu ne güzel renkler, bu ne güzel desen. Evet krala çok hoşlandığımı söyleyeceğim" demiş.
"İşte buna çok sevindik" diyen dokumacılar kullandıkları renkleri, işledikleri deseni anlatmışlar. Vezir de hepsini krala anlatmak için cankulağıyla dinlemiş.
Sahtekarlar daha fazla para, daha çok ipek ve altın işlemeler istemişler. Sonra hepsini ceplerine doldurmuşlar ve tezgaha bir tek iplik bile geçirmemişler. Yine eskisi gibi boş tezgahlar başında çalışmaya devam etmişler.
Kral çok geçmeden dokumanın ne durumda olduğunu öğrenmek için çok güvendiği ikinci vezirini göndermiş. O da birincisinden farksızmış. Bakmış bakmış ama boş tezgahlardan başka bir şey görememiş.
Sahtekarlar ortada olmayan deseni anlatıp
"Kumaş çok güzel oluyor, değil mi?" diye sormuşlar.
"Ben aptal değilim" diye düşünmüş ikinci vezir.
"Herhalde görevime layık değilim, ama bunu kimsenin anlamaması için çok dikkat etmeliyim"
Böylece o da görmediği kumaşı övmeye başlamış. Güzel renkleri ve alımlı deseni görmekten çok hoşnut kaldığını söylemiş.
"Evet gerçekten çok güzel bir kumaş" demiş krala.
Tüm kent halkı bu görkemli kumaştan söz etmeye başlamış.
Kral da kumaşı henüz tezgah üzerindeyke görmek istemiş. Yanına iki vezirini de alarak dokumacıların yanına gitmiş.
İki vezir de "Ne kadar güzel değil mi?" demişler "Kral hazretleri desenin ve renklerin uyumunu görüyorlar mı"
Ve kendilerinden başkalarının kumaşı gördüğünü sanarak boş tezgahı göstermişler.
"Ne demek oluyor bu? Ben hiç bir şey göremiyorum. Korkunç bir şey bu. Yoksa ben aptal mıyım? Kral olmaya layık değil miyim ?" diye düşünmüş.
Ama yükses sesle
" Gerçekten çok güzelmiş" demiş "Çok beğendim"
Ve hiç bir şey görmediğini söyleyemediği için boş tezgaha bakarak memnun olmuş bir şekilde kafasını sallamış.
Tören günü gelip çatınca Kral üstündedekileri çıkarmış ve sahtekarlar onu görünmeyen kumaştan giysilerle giydirmeye başlamışlar. Kral büyük aynanın önünde dönüp kendine bakmış.
"Ne kadar da güzel, nasıl da tıpa tıp uydu " demiş çevresindekilere.. "Bu ne güzel desen, ne kadar güzel renkler"
Baş vezir "Geçit töreni başlamak üzere, herkes dışarda sizi bekliyor" demiş.
Kralın pelerininin eteğini taşıyacak iki adamı sanki kumaşı kaldırıyorlarmış gibi ellerini yere uzatmışlar, sonra kaldırarak havada bir şey tutuyorlarmış gibi davranmışlar. Hiç bir şey görmediklerini belli etmeye cesaret edememişler.
Kral dışarı insanların karşısına çıktığında bütün insanlar
"Kralın yeni giysileri ne kadar da güzel, hele pelerinin kuyruğuna bakın. Kendisine de yakışmış" diyorlarmış.
Hiç kimse giysileri göremediğini söyleyemiyormuş. Çünkü bunu söylemek o kişinin ya çok aptal ya da görevine layık olmadığını gösterirmiş.
Tam bu sırada küçük bir çocuk
"Ama kralın üzerinde hiç bir şey yok, kral çıplak, kral çıplak" diye bağırmış.
Sonra orada toplananlar çocuğun sözlerini tekrarlamağa başlamışlar.
Sonra bütün kalabalık hep bir ağızdan "kral çıplak" diye bağırmışlar.
Kral bağrışmalar üzerine nasıl bir oyuna geldiğini anlamış.
Vezirlerine
"Törene devam etmeliyim " diye emir vermiş ve böylece başını biraz daha dik tutup adamları olmayan giysinin kuyruğunu taşımaya devam etmişler ve tören yerinden ayrılmışlar.
Düzenleyen Murat Kara