-
- Üyelik Tarihi
- 11 Nis 2008
-
- Mesajlar
- 987
-
- MFC Puanı
- 33
Kıskançlık, hayatın ilk yıllarında, insanın varlığına tehdit olarak algıladıklarına karşı tepkisi olarak oluşmaya başlar. İnsan doğasının vazgeçilmez bir parçası olan kıskançlık, gelişim sürecinde sahip olunan ilişkileri kaybetmemek üzere oluşturulan bir savunma aracıdır. Yetişkin olunduğunda ise kıskançlık, sevilen kişiyi kaybetmeme gayesiyle romantik ilişkilerde varlığını sürdürür.
Kıskançlık duygusunu tetikleyen iki temel kaygı vardır. Biri insanın kendine olan güveninde yaşadığı tereddüt, diğeri ise kaybetme korkusudur. Zaman zaman kesişen bu kaygılar, romantik ilişkilerde kıskançlık oluşumuna zemin teşkil ederler.
Kendine güvenmeyen kişiler, ilişkilerinde vazgeçilebilir olduklarına inanırlar. Dolayısıyla, üçüncü kişileri tehdit olarak algılama olasılıkları yüksektir. Kendileriyle karşılaştırdıklarında daha başarılı ya da tercih edilebilir gördükleri kişilere karşı temkinli yaklaşırlar. Bu diken üstünde olma hali, kişinin tehditte hissetmesine sebep olarak kıskançlığa kapılmasına yol açar.
Aynı şekilde, karşısındaki kişiyi kaybedebileceğinden emin olan kişi kendini savunmasız hisseder. Bu his savunma mekanizmalarını devreye sokar. Çocukluktan yetişkinliğe gelişmekte olan kıskançlık mekanizması çalışmaya başlar. Kişi, kaybetmekten korktuğu insanı tehditlerden uzaklaştırarak hayatında tutmaya çalışır. Bir başka deyişle, karşısındakinin hayatını ve özgürlük alanlarını kısıtlama çabası başlar.
Çevrede algılanan ilişkiye dair bir tehdit ile tetiklenen kıskançlık söz konusu olduğunda, önemli olan bu tehdidin gerçekçiliğinin yansız bir biçimde gözden geçirilmesidir. İnsan, kendi bakış açısı ile değerlendirmeye meyilli olduğundan, gerçekte var olmayan bir tehdit yanılgısına düşüyor olabilir. Algının azizliğine uğramamak adına, ilişkinin devamlılık potansiyelini ve karşı tarafın sadakatini yeniden değerlendirmek yararlı olabilir.
Kıskançlık, ilişkilerde tutku ve bağlılık körükleyen bir duygu olarak algılansa da aslında huzursuzluğa ve tartışmalara neden olan bir histir. Özellikle, karşı tarafın duygusal ve fiziksel özgürlüğünü kısıtlayıcı boyutlara ulaştığında yıpratıcı ve yıkıcı olabilir. Duygu olarak başlayan kıskançlık insanın davranışlarına yansıdığında ilişkide çatlaklar oluşturur ve kişiler duygusal anlamda birbirlerinden uzaklaşırlar.
Kıskanılan kişi karşısındakini anlamak ve kıskançlığın ilişkisi üzerindeki etkileri ile başa çıkmakta zorlanabilir. Bu noktada, kıskanan kişinin kendi his ve davranışlarının farkında olması çok önemlidir. Neden böyle davrandığını ve bu duygunun nereden kaynaklandığını anlayarak davranışını değiştirebilir ve kıskançlık ile başa çıkabilir.
Kıskançlık duygusunu tetikleyen iki temel kaygı vardır. Biri insanın kendine olan güveninde yaşadığı tereddüt, diğeri ise kaybetme korkusudur. Zaman zaman kesişen bu kaygılar, romantik ilişkilerde kıskançlık oluşumuna zemin teşkil ederler.
Kendine güvenmeyen kişiler, ilişkilerinde vazgeçilebilir olduklarına inanırlar. Dolayısıyla, üçüncü kişileri tehdit olarak algılama olasılıkları yüksektir. Kendileriyle karşılaştırdıklarında daha başarılı ya da tercih edilebilir gördükleri kişilere karşı temkinli yaklaşırlar. Bu diken üstünde olma hali, kişinin tehditte hissetmesine sebep olarak kıskançlığa kapılmasına yol açar.
Aynı şekilde, karşısındaki kişiyi kaybedebileceğinden emin olan kişi kendini savunmasız hisseder. Bu his savunma mekanizmalarını devreye sokar. Çocukluktan yetişkinliğe gelişmekte olan kıskançlık mekanizması çalışmaya başlar. Kişi, kaybetmekten korktuğu insanı tehditlerden uzaklaştırarak hayatında tutmaya çalışır. Bir başka deyişle, karşısındakinin hayatını ve özgürlük alanlarını kısıtlama çabası başlar.
Çevrede algılanan ilişkiye dair bir tehdit ile tetiklenen kıskançlık söz konusu olduğunda, önemli olan bu tehdidin gerçekçiliğinin yansız bir biçimde gözden geçirilmesidir. İnsan, kendi bakış açısı ile değerlendirmeye meyilli olduğundan, gerçekte var olmayan bir tehdit yanılgısına düşüyor olabilir. Algının azizliğine uğramamak adına, ilişkinin devamlılık potansiyelini ve karşı tarafın sadakatini yeniden değerlendirmek yararlı olabilir.
Kıskançlık, ilişkilerde tutku ve bağlılık körükleyen bir duygu olarak algılansa da aslında huzursuzluğa ve tartışmalara neden olan bir histir. Özellikle, karşı tarafın duygusal ve fiziksel özgürlüğünü kısıtlayıcı boyutlara ulaştığında yıpratıcı ve yıkıcı olabilir. Duygu olarak başlayan kıskançlık insanın davranışlarına yansıdığında ilişkide çatlaklar oluşturur ve kişiler duygusal anlamda birbirlerinden uzaklaşırlar.
Kıskanılan kişi karşısındakini anlamak ve kıskançlığın ilişkisi üzerindeki etkileri ile başa çıkmakta zorlanabilir. Bu noktada, kıskanan kişinin kendi his ve davranışlarının farkında olması çok önemlidir. Neden böyle davrandığını ve bu duygunun nereden kaynaklandığını anlayarak davranışını değiştirebilir ve kıskançlık ile başa çıkabilir.