- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Tem 2013
-
- Mesajlar
- 12,310
-
- MFC Puanı
- 5,925
Mexico Cityde tanıştığım Meryem Hanım, ailesinin Kırımdan göçünün acılı, heyecanlı, hüzünlü, yer yer kavuşma sevinçleriyle dolu öyküsünü anlattıktan sonra 86 yaşındaki annesi
Leyla Hanımın odasına götürdü beni. Bembeyaz saçlarıyla, az bulanmış bir pınar özünü anımsatan gözleriyle güçlükle doğrulup karşıladı. Elini öptüm. Yüzünde sürekli bir gülümseme vardı. Hal hatırın ardından duvardaki haritayı gösterdi.
Meryem Hanım araya girip seslendi:
Bu harita annem için hazine değerindedir... Bakalım nedenini anlayabilecek misiniz?
Duvarda Karadenizin tepesinde bir avize gibi sarkan Kırım haritası vardı. Meryem Hanım haritanın yanına gidip özelliğini anlattı:
Buradaki tüm yer adları Tatarcadır. Bugün böyle bir harita yok...
Leyla Hanım ailesiyle birlikte 1944 yılındaki Stalin zulmünden kaçıp Anadoluyu yurt edinenlerden. O dönemin Sovyetler Birliğinde rejime karşı oldukları için dışlanmışlar. Türkiyeye gelince de, Bunlar Moskovadan geldi muamelesi görmüşler.
Leyla Hanımın bütün özlemi 1991de sona eren Soğuk Savaşın ardından Bahçesarayda yaşadıkları evi görmekmiş. Bunu başardığı için artık ölse de gam yemezmiş...
***
Ukraynadan gelen Kırım haberleri yıllar önceki yurtdışı gezilerimi anımsattı. Balkanlardan Orta Asyaya, Avrupadan Amerikaya pek çok yerde Kırımdan göçen Tatar kökenli insanlarla karşılaştım.
Kırım Tatarlarının 200 yıllık tarihinden göçleri çıkardığınızda geriye fazla bir şey kalmaz. 1774teki Osmanlı-Rus savaşının ardından imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması pek çok sonuç doğurdu. Bunlardan biri de Tatarların göçüydü. Bu anlaşma sonrasındaki 25 yıllık zaman diliminde 500 binden fazla Kırım Tatarı, Anadoluya göçün yolunu tuttu. Bunların 300 bin kadarının göçü tamamlayabildiği düşünülürse çekilen acının, verilen kaybın boyutu net olarak anlaşılacaktır.
Acı bununla da kalmadı; 1828-29 Osmanlı- Rus savaşı, 1854-56 Kırım savaşı yeni göç dalgalarını getirdi. 1922 yılına dek Anadoluya göçen Tatar sayısının 1 milyon 800 bin olduğu tahmin ediliyor. 1944te İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin yönetiminin Almanları destekliyorlar gerekçesiyle sürdüğü Kırım Tatarlarının da çoğu yolda yaşamını yitirdi.
Soğuk Savaşın bitiminin ardından bağımsız devletler sahnesine katılan Ukrayna ile Rusya arasındaki anlaşmalarla Kırım Tatarları kısıtlı da olsa memleketlerine dönebildiler.
***
Ukraynada yaşanan Batı yanlısı-Rusya yanlısı yönetim kavgasının ardından Rusya, Kırım bölgesini fiilen kontrol altına aldı. Halen nüfusunun yüzde 60ı Rus, yüzde 25i Ukraynalı, yüzde 15i de Tatar olan Kırımın geleceği Batı ile Rusya arasındaki stratejik rekabetin sonucuna bağlı.
Kırım, yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığımız gibi tarihin eteğimizden çektiği coğrafyaların başında geliyor.
Bu tabloda Türkiye ne yapabilir?
Düşişleri Bakanı Davutoğlunun politikalarıyla bir şey yapması çok zor. Zira Türkiye artık çevresinde sorun çözen, en azından izlediği politikalar saygı ile karşılanıp dinlenen bir ülke değil.
Suriye örneğinde olduğu gibi sorunların üzerine giderken sorunun bir parçası haline geliyoruz. Kırım Tatarlarının tarihteki acılarının yinelenmemesini yürekten dilerken, şunu da vurgulamadan geçemeyeceğiz:
Tanrı onları Davutoğlunun politikalarına muhtaç etmesin!
Leyla Hanımın odasına götürdü beni. Bembeyaz saçlarıyla, az bulanmış bir pınar özünü anımsatan gözleriyle güçlükle doğrulup karşıladı. Elini öptüm. Yüzünde sürekli bir gülümseme vardı. Hal hatırın ardından duvardaki haritayı gösterdi.
Meryem Hanım araya girip seslendi:
Bu harita annem için hazine değerindedir... Bakalım nedenini anlayabilecek misiniz?
Duvarda Karadenizin tepesinde bir avize gibi sarkan Kırım haritası vardı. Meryem Hanım haritanın yanına gidip özelliğini anlattı:
Buradaki tüm yer adları Tatarcadır. Bugün böyle bir harita yok...
Leyla Hanım ailesiyle birlikte 1944 yılındaki Stalin zulmünden kaçıp Anadoluyu yurt edinenlerden. O dönemin Sovyetler Birliğinde rejime karşı oldukları için dışlanmışlar. Türkiyeye gelince de, Bunlar Moskovadan geldi muamelesi görmüşler.
Leyla Hanımın bütün özlemi 1991de sona eren Soğuk Savaşın ardından Bahçesarayda yaşadıkları evi görmekmiş. Bunu başardığı için artık ölse de gam yemezmiş...
***
Ukraynadan gelen Kırım haberleri yıllar önceki yurtdışı gezilerimi anımsattı. Balkanlardan Orta Asyaya, Avrupadan Amerikaya pek çok yerde Kırımdan göçen Tatar kökenli insanlarla karşılaştım.
Kırım Tatarlarının 200 yıllık tarihinden göçleri çıkardığınızda geriye fazla bir şey kalmaz. 1774teki Osmanlı-Rus savaşının ardından imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması pek çok sonuç doğurdu. Bunlardan biri de Tatarların göçüydü. Bu anlaşma sonrasındaki 25 yıllık zaman diliminde 500 binden fazla Kırım Tatarı, Anadoluya göçün yolunu tuttu. Bunların 300 bin kadarının göçü tamamlayabildiği düşünülürse çekilen acının, verilen kaybın boyutu net olarak anlaşılacaktır.
Acı bununla da kalmadı; 1828-29 Osmanlı- Rus savaşı, 1854-56 Kırım savaşı yeni göç dalgalarını getirdi. 1922 yılına dek Anadoluya göçen Tatar sayısının 1 milyon 800 bin olduğu tahmin ediliyor. 1944te İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin yönetiminin Almanları destekliyorlar gerekçesiyle sürdüğü Kırım Tatarlarının da çoğu yolda yaşamını yitirdi.
Soğuk Savaşın bitiminin ardından bağımsız devletler sahnesine katılan Ukrayna ile Rusya arasındaki anlaşmalarla Kırım Tatarları kısıtlı da olsa memleketlerine dönebildiler.
***
Ukraynada yaşanan Batı yanlısı-Rusya yanlısı yönetim kavgasının ardından Rusya, Kırım bölgesini fiilen kontrol altına aldı. Halen nüfusunun yüzde 60ı Rus, yüzde 25i Ukraynalı, yüzde 15i de Tatar olan Kırımın geleceği Batı ile Rusya arasındaki stratejik rekabetin sonucuna bağlı.
Kırım, yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığımız gibi tarihin eteğimizden çektiği coğrafyaların başında geliyor.
Bu tabloda Türkiye ne yapabilir?
Düşişleri Bakanı Davutoğlunun politikalarıyla bir şey yapması çok zor. Zira Türkiye artık çevresinde sorun çözen, en azından izlediği politikalar saygı ile karşılanıp dinlenen bir ülke değil.
Suriye örneğinde olduğu gibi sorunların üzerine giderken sorunun bir parçası haline geliyoruz. Kırım Tatarlarının tarihteki acılarının yinelenmemesini yürekten dilerken, şunu da vurgulamadan geçemeyeceğiz:
Tanrı onları Davutoğlunun politikalarına muhtaç etmesin!