Kibir Nedir?
KİBİR
Kalbi huzurunu bozan manevi hastalıklardan birisi de kibirdir. Kibir insanın kendisini başkalarından büyük olduğunu zannetmesi, tekebbür ise, bu düşünceyi hareketleri ile ortaya koymasıdır. Halbuki büyük olduğunu iddia etmek ancak -u Zülcelale layıktır. Mahlukattan kim bunu iddia ederse o yalancıdır. Kibirli olan insanın durumu çok tehlikelidir. Nitekim -u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
Kibirlenen ve büyüklenenlerin, kalplerini mühürlemiştir. (Mümin; 35)
Kibir sahipleri tefekkür etmekten ve ibret almaktan mahrumdurlar. Şunu çok iyi bilmek lâzımdır ki, kim kendisini başkasından üstün görürse, bu cehaleti sebebiyle bütün amellerini mahvetmiş olur. (Bundan a sığınırız.)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
Kalbinde zerre kadar kibir bulunan bir kimse cennete giremez. (Beyhaki)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
Yaratılmış bir kul iken, kibirlenip yaratıcısını unutan insan ne kötü insandır. Ölümlü iken kendisini ebedi sanan kimse ne kötü kimsedir. Dünyada yolcu iken, nereden geldiğini ve nereye gideceğini unutan kul ne kötü kuldur. (Tirmizi)
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh şöyle demiştir:
Bir müslüman bir müslümanı küçük görmesin. Çünkü en küçük bir müslüman bile yanında büyüktür.
Mutrif ibn-i Abdullah şöyle demiştir:
Ey İnsan! -u Teala kibri ve kibirle yürüyenleri sevmez. Eğer sen vücuduna hayranlık duyuyorsan bil ki, vücudunun evveli bir damla su, onun sonu necis bir leş, şimdiki hali de pislikler tulumu olmaktır.
Kendilerini diğer insanlardan üstün görenler, vaktiyle şeytanın yapmış olduğu hatayı tekrarlamış olurlar. Malum olduğu üzere, -u Zülcelal Adem aleyhisselami yaratıp ona secde edilmesini emrettiği zaman, şeytan kibirlenmiş ve: Nasıl olur? Ben ondan üstünüm. Beni ateşten, onu topraktan yarattın. demiştir. -u Zülcelalin buna verdiği cevap ise çok sert olmuştur:
Gökten in, sen artık kovuldun! Ve kıyamet gü-nüne kadar da üstünde lânetim olacaktır. (Sad; 76-78)
Bir müslümanın yapması gereken şey; müslüman kardeşlerini için sevmek, imanları için takdir etmek, ibadetleri için hürmet etmek, kendi şahsı için tanımadığı kolaylığı onlar için tanımak, kendisi için beslemediği ümidi onlar için beslemektir. Fakat kibir sahibi olan insan bunların aksini yapar. O kendi şahsını yükseltirken din kardeşlerini alçaltır. Kendi ibadetlerini yeterli bulurken onların ibadetini az bulur, kendi fikir ve görüşlerinin doğru olduğuna inanırken, onların fikir ve görüşlerinin yanlış olduğunu düşünür. Kendisini kurtuluş ehli sayarken onların cehalet ve felaket içinde olduklarını söyler. Kibir sahibi insan bu kadar insafsız davranınca, -u Zülcelal ona kızar ve çoğu zaman ahiret cezasından evvel kendisine bu dünyada ceza verir. İbret alınması için de bazen kendisinin tahkir ettiği müslümanları onun yerine, kendisini de onların yerine getirir.
Rivayet edildiğine göre, İsrailoğullarından bir âbid secde halinde iken, bir sefih gelip ayağını onun boynuna bastırır. Abid: Bana bunu nasıl yapabilir? tarzında bir düşünceyle kibre kapılır ve adama: a yemin ederim, O seni affetmeyecektir. der. -u Teala o dönemin peygamberine: Bu Abid kendisini ne sanıyor ki, Benim adıma konuşuyor? Ben onu da bu küstahlığından dolayı affetmeyece-ğim. diye vahy eder.
Kibirli insan kendisinden üstün olan kimselere kızgın, kendi seviyesinde olanlardan da rahatsızdır. Bunları sevmez ve iyi işler yapmalarına da sevinmez. Bunların yok olması ve hezimete uğrayıp ortadan çekilmesi onun en büyük arzu ve temennisidir.
Şu, hayret edilecek bir durumdur ki, bazı kimseler mümin, hatta alim ve abid olduklarını söylerler ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin: Kalbinde zerre kadar kibir bulunan bir kimse cennete giremez. dediğini bildikleri halde kibirden vaz-geçmezler. Bu kimseler bilmelidirler ki, kalblerinde kibrin zerresini taşıdıkları takdir de, -u Zülcelalin yanında zerre kadar kıymet ve üstünlükleri olmaz. Çünkü Onun yanındaki üstünlük ancak tevazu ile kazanılabilir.
Yakalarını bütünüyle şeytana kaptırmış olanlar, utanmaları ve ağlamaları gereken zulüm ve günahlarıyla da kibirlenir. Bunları bile kendileri için üstünlük ve hüner sayarlar.
Bütün bunlara bakarak, herkese düşen görev, kendi akıbeti için nefsini ıslah etmek ve kalbini -u Zülcelale karşı düzeltmekle meşgul olmaktır. Kendisi tehlikede olduğu halde, başkasına acıyan kimse büyük bir yalancıdır.
Netice olarak burada anlatmış olduğumuz kibir çok tehlikeli bir hastalıktır. Bunun bir an önce tedavi edilmesi gerekir. Çünkü kalbin bu gibi manevi hastalıklardan temizlenmesi, baki olan ahiret saadetinin kazanılması demektir. Kibir çok tehlikeli manevi bir hastalık olduğu için, onun verdiği zararı çok iyi anlamak ve bilmek lazımdır. Bilindiği gibi şeytan kibri dolayısıyla şeytan olmuştur. Bizim için en büyük ibret budur. İnsan bir su damlasından meydana gelmiş ve sonu da bir leş olmaktır. Bu ikisinin arasında kibirlenmek akılsızlıktan başka bir şey değildir.
-u Zülcelal bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme şöyle buyurmuştur:
Sana uyan müminlere tevazu kanadını indir. (Şuara; 215)
Tevazu kibrin karşılığıdır. Bakınız! -u Zülcelal Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme kibirli olmayıp tevazulu olmasını emretmiştir. Bizim de bu şekilde kendimize çeki düzen vermemiz lazımdır.
Manevi hastalıkların büyüklerinden olan kibirden uzak durmak -u Zülcelalden yardım ve kuvvet istemek lazımdır. Kibri bir kenara atarak salih amellere yönelmek bizim için en büyük kurtuluş yoludur.
KİBİR
Kalbi huzurunu bozan manevi hastalıklardan birisi de kibirdir. Kibir insanın kendisini başkalarından büyük olduğunu zannetmesi, tekebbür ise, bu düşünceyi hareketleri ile ortaya koymasıdır. Halbuki büyük olduğunu iddia etmek ancak -u Zülcelale layıktır. Mahlukattan kim bunu iddia ederse o yalancıdır. Kibirli olan insanın durumu çok tehlikelidir. Nitekim -u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
Kibirlenen ve büyüklenenlerin, kalplerini mühürlemiştir. (Mümin; 35)
Kibir sahipleri tefekkür etmekten ve ibret almaktan mahrumdurlar. Şunu çok iyi bilmek lâzımdır ki, kim kendisini başkasından üstün görürse, bu cehaleti sebebiyle bütün amellerini mahvetmiş olur. (Bundan a sığınırız.)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
Kalbinde zerre kadar kibir bulunan bir kimse cennete giremez. (Beyhaki)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
Yaratılmış bir kul iken, kibirlenip yaratıcısını unutan insan ne kötü insandır. Ölümlü iken kendisini ebedi sanan kimse ne kötü kimsedir. Dünyada yolcu iken, nereden geldiğini ve nereye gideceğini unutan kul ne kötü kuldur. (Tirmizi)
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh şöyle demiştir:
Bir müslüman bir müslümanı küçük görmesin. Çünkü en küçük bir müslüman bile yanında büyüktür.
Mutrif ibn-i Abdullah şöyle demiştir:
Ey İnsan! -u Teala kibri ve kibirle yürüyenleri sevmez. Eğer sen vücuduna hayranlık duyuyorsan bil ki, vücudunun evveli bir damla su, onun sonu necis bir leş, şimdiki hali de pislikler tulumu olmaktır.
Kendilerini diğer insanlardan üstün görenler, vaktiyle şeytanın yapmış olduğu hatayı tekrarlamış olurlar. Malum olduğu üzere, -u Zülcelal Adem aleyhisselami yaratıp ona secde edilmesini emrettiği zaman, şeytan kibirlenmiş ve: Nasıl olur? Ben ondan üstünüm. Beni ateşten, onu topraktan yarattın. demiştir. -u Zülcelalin buna verdiği cevap ise çok sert olmuştur:
Gökten in, sen artık kovuldun! Ve kıyamet gü-nüne kadar da üstünde lânetim olacaktır. (Sad; 76-78)
Bir müslümanın yapması gereken şey; müslüman kardeşlerini için sevmek, imanları için takdir etmek, ibadetleri için hürmet etmek, kendi şahsı için tanımadığı kolaylığı onlar için tanımak, kendisi için beslemediği ümidi onlar için beslemektir. Fakat kibir sahibi olan insan bunların aksini yapar. O kendi şahsını yükseltirken din kardeşlerini alçaltır. Kendi ibadetlerini yeterli bulurken onların ibadetini az bulur, kendi fikir ve görüşlerinin doğru olduğuna inanırken, onların fikir ve görüşlerinin yanlış olduğunu düşünür. Kendisini kurtuluş ehli sayarken onların cehalet ve felaket içinde olduklarını söyler. Kibir sahibi insan bu kadar insafsız davranınca, -u Zülcelal ona kızar ve çoğu zaman ahiret cezasından evvel kendisine bu dünyada ceza verir. İbret alınması için de bazen kendisinin tahkir ettiği müslümanları onun yerine, kendisini de onların yerine getirir.
Rivayet edildiğine göre, İsrailoğullarından bir âbid secde halinde iken, bir sefih gelip ayağını onun boynuna bastırır. Abid: Bana bunu nasıl yapabilir? tarzında bir düşünceyle kibre kapılır ve adama: a yemin ederim, O seni affetmeyecektir. der. -u Teala o dönemin peygamberine: Bu Abid kendisini ne sanıyor ki, Benim adıma konuşuyor? Ben onu da bu küstahlığından dolayı affetmeyece-ğim. diye vahy eder.
Kibirli insan kendisinden üstün olan kimselere kızgın, kendi seviyesinde olanlardan da rahatsızdır. Bunları sevmez ve iyi işler yapmalarına da sevinmez. Bunların yok olması ve hezimete uğrayıp ortadan çekilmesi onun en büyük arzu ve temennisidir.
Şu, hayret edilecek bir durumdur ki, bazı kimseler mümin, hatta alim ve abid olduklarını söylerler ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin: Kalbinde zerre kadar kibir bulunan bir kimse cennete giremez. dediğini bildikleri halde kibirden vaz-geçmezler. Bu kimseler bilmelidirler ki, kalblerinde kibrin zerresini taşıdıkları takdir de, -u Zülcelalin yanında zerre kadar kıymet ve üstünlükleri olmaz. Çünkü Onun yanındaki üstünlük ancak tevazu ile kazanılabilir.
Yakalarını bütünüyle şeytana kaptırmış olanlar, utanmaları ve ağlamaları gereken zulüm ve günahlarıyla da kibirlenir. Bunları bile kendileri için üstünlük ve hüner sayarlar.
Bütün bunlara bakarak, herkese düşen görev, kendi akıbeti için nefsini ıslah etmek ve kalbini -u Zülcelale karşı düzeltmekle meşgul olmaktır. Kendisi tehlikede olduğu halde, başkasına acıyan kimse büyük bir yalancıdır.
Netice olarak burada anlatmış olduğumuz kibir çok tehlikeli bir hastalıktır. Bunun bir an önce tedavi edilmesi gerekir. Çünkü kalbin bu gibi manevi hastalıklardan temizlenmesi, baki olan ahiret saadetinin kazanılması demektir. Kibir çok tehlikeli manevi bir hastalık olduğu için, onun verdiği zararı çok iyi anlamak ve bilmek lazımdır. Bilindiği gibi şeytan kibri dolayısıyla şeytan olmuştur. Bizim için en büyük ibret budur. İnsan bir su damlasından meydana gelmiş ve sonu da bir leş olmaktır. Bu ikisinin arasında kibirlenmek akılsızlıktan başka bir şey değildir.
-u Zülcelal bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme şöyle buyurmuştur:
Sana uyan müminlere tevazu kanadını indir. (Şuara; 215)
Tevazu kibrin karşılığıdır. Bakınız! -u Zülcelal Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme kibirli olmayıp tevazulu olmasını emretmiştir. Bizim de bu şekilde kendimize çeki düzen vermemiz lazımdır.
Manevi hastalıkların büyüklerinden olan kibirden uzak durmak -u Zülcelalden yardım ve kuvvet istemek lazımdır. Kibri bir kenara atarak salih amellere yönelmek bizim için en büyük kurtuluş yoludur.