Bu öylesine sıkı bir koruyucu ki, içine virüs giremiyor...
Eğer virüs ağzımıza, burnumuza, gözümüze yaklaşmaya cüret ederse koruyucu aletimiz önce alarm çalıyor sonra dezenfektan “fışkırtıyor”...
Keşke benim de olsa...
Bu öylesine doğru bir saat ki, dışarıda gezerken koronavirüs taşıyan birisi varsa kırmızı ışığı yanıp uyarıyı yapıyor. Yok eğer sağlıklı biri yaklaşıyorsa veya temiz bir yerdeysek saatin yeşil kısmı yanıyor.
Keşke benim de olsa...
Bu öylesine dâhice bir proje ki, bilim dünyası heyecandan hop oturur hop kalkar. Plana göre Albert Einstein’ın müzede sergilenen beyninden DNA’lar alınacak, çoğaltılacak ve koronavirüse çare bulmak için çalışan bilim insanlarına aktarılacak. Böylece Einstein gibi düşünen çok sayıda bilim insanı aynı anda çalışarak çok kısa sürede aşı ve ilaçları bulacaklar. Sağlık çalışanlarının çalışma süreleri azalacak. Ailelerine kavuşacaklar.
Keşke bu proje hemen yapılsa ve işe yarasa...
Bu saydığım projeler, sırasıyla 9 yaşındaki Alp’e, 10 yaşındaki Ahmet Arda’ya ve 9 yaşındaki Nil’e ait...
Türkiye ve Hollanda’dan çocukların “Korona ile Karşı Karşıya” adlı tasarım yarışmasına yolladıkları fikirlerden seçmeler bunlar. Katılmak veya bilgi almak için www.cocukistanbul.org sitesini ziyaret edebilir, daha pek çok parlak, gülümsetici, “Keşke yapılabilseydi canım çocuklar” dedirtici projeyi inceleyebilirsiniz...
Koronavirüs günleri hemen herkesin hayatını, düzenini altüst etti. 65 yaş üstü nihayet pazar günü biraz olsun dışarıya çıkabildi fakat “feci derecede mağdur” olanlar listesinde çocuklar da var.
Okuldan uzak kalmayı elbette “harika” bulanlar vardır; doğrusu hâlâ okul yıllarında olsaydım bu gelişmeyi sevinç gösterileriyle karşılayanların arasında yer alırdım ben de...
Fakat arkadaşlardan uzak kalmak, sokağa çıkamamak, dışarıda oyun oynayamamak veya bir ağacın altına yatıp bulutları seyredememek de ne demek?!
Eve tıkılmak kalmak, hafta içi belli saatlerde görüşmek ve hafta sonu sınırlı şekilde sosyalleşmek temeline dayalı “seviyeli bir ilişki kurulmuş” aile bireyleriyle 7/24 beraber olmak, mesela korkunç televizyon seçimlerine, “mutfaksal girişimlerine” şahitlik etmek de ne demek?!
İşin eğitim sisteminde yarattığı kaosu vesaireyi saymıyorum bile....
Koronavirüsün saf, renkli, hayalleri kalıplara dökülmemiş çocuk dünyasına etkilerini de daha sonra göreceğiz...
Ancak çocuklar ne halde sorusuna derin, eğlenceli, sempatik bir bakış için New York’ta yaşayan gazeteci-yazar Elif Key’in Türkiye’deki çocuklarla röportajlar yaptığı podcast’e (Dersimiz Karantina) de kulak verebilirsiniz.
Küçüklerin büyük dünyasına düşen koronavirüs ve “çevresel etkilerini” gülerek, derin derin düşünerek, “Ah benim canım” diyerek takip ediyorum, sizlere de tavsiye ederim...
Kulak verin bakalım çocuklar ne diyor, virüsü ve biz büyükleri nasıl görüyor...
Kanat Atkaya
Eğer virüs ağzımıza, burnumuza, gözümüze yaklaşmaya cüret ederse koruyucu aletimiz önce alarm çalıyor sonra dezenfektan “fışkırtıyor”...
Keşke benim de olsa...
Bu öylesine doğru bir saat ki, dışarıda gezerken koronavirüs taşıyan birisi varsa kırmızı ışığı yanıp uyarıyı yapıyor. Yok eğer sağlıklı biri yaklaşıyorsa veya temiz bir yerdeysek saatin yeşil kısmı yanıyor.
Keşke benim de olsa...
Bu öylesine dâhice bir proje ki, bilim dünyası heyecandan hop oturur hop kalkar. Plana göre Albert Einstein’ın müzede sergilenen beyninden DNA’lar alınacak, çoğaltılacak ve koronavirüse çare bulmak için çalışan bilim insanlarına aktarılacak. Böylece Einstein gibi düşünen çok sayıda bilim insanı aynı anda çalışarak çok kısa sürede aşı ve ilaçları bulacaklar. Sağlık çalışanlarının çalışma süreleri azalacak. Ailelerine kavuşacaklar.
Keşke bu proje hemen yapılsa ve işe yarasa...
Bu saydığım projeler, sırasıyla 9 yaşındaki Alp’e, 10 yaşındaki Ahmet Arda’ya ve 9 yaşındaki Nil’e ait...
Türkiye ve Hollanda’dan çocukların “Korona ile Karşı Karşıya” adlı tasarım yarışmasına yolladıkları fikirlerden seçmeler bunlar. Katılmak veya bilgi almak için www.cocukistanbul.org sitesini ziyaret edebilir, daha pek çok parlak, gülümsetici, “Keşke yapılabilseydi canım çocuklar” dedirtici projeyi inceleyebilirsiniz...
Koronavirüs günleri hemen herkesin hayatını, düzenini altüst etti. 65 yaş üstü nihayet pazar günü biraz olsun dışarıya çıkabildi fakat “feci derecede mağdur” olanlar listesinde çocuklar da var.
Okuldan uzak kalmayı elbette “harika” bulanlar vardır; doğrusu hâlâ okul yıllarında olsaydım bu gelişmeyi sevinç gösterileriyle karşılayanların arasında yer alırdım ben de...
Fakat arkadaşlardan uzak kalmak, sokağa çıkamamak, dışarıda oyun oynayamamak veya bir ağacın altına yatıp bulutları seyredememek de ne demek?!
Eve tıkılmak kalmak, hafta içi belli saatlerde görüşmek ve hafta sonu sınırlı şekilde sosyalleşmek temeline dayalı “seviyeli bir ilişki kurulmuş” aile bireyleriyle 7/24 beraber olmak, mesela korkunç televizyon seçimlerine, “mutfaksal girişimlerine” şahitlik etmek de ne demek?!
İşin eğitim sisteminde yarattığı kaosu vesaireyi saymıyorum bile....
Koronavirüsün saf, renkli, hayalleri kalıplara dökülmemiş çocuk dünyasına etkilerini de daha sonra göreceğiz...
Ancak çocuklar ne halde sorusuna derin, eğlenceli, sempatik bir bakış için New York’ta yaşayan gazeteci-yazar Elif Key’in Türkiye’deki çocuklarla röportajlar yaptığı podcast’e (Dersimiz Karantina) de kulak verebilirsiniz.
Küçüklerin büyük dünyasına düşen koronavirüs ve “çevresel etkilerini” gülerek, derin derin düşünerek, “Ah benim canım” diyerek takip ediyorum, sizlere de tavsiye ederim...
Kulak verin bakalım çocuklar ne diyor, virüsü ve biz büyükleri nasıl görüyor...
Kanat Atkaya