GERÇEK, MECAZ VE YAN (YAKIŞTIRMA) ANLAM
Bir sözcüğün karşıladığı ilk anlamına temel (gerçek) anlam denir.
Herkes tarafından bilinen anlamdır. Sözcük kullanıldığında herkesin zihninde aynı kavram canlanır.
Gerçek anlam, bir sözcüğün temel anlamıdır; buna sözcüğün ilk akla gelen anlamı ya da sözlükteki ilk anlamı da denir. Bir sözcüğün diğer anlamları gerçek anlamından yola çıkılarak oluşturulmuştur. Örneğin Burun dendiğinde aklımıza ilk gelen, insanın bir organıdır. Öyleyse; Burnundaki benler onu öyle tatlı gösteriyordu ki... cümlesindeki burun sözü insanın bir organı anlamında olduğundan gerçek anlamında kullanılmıştır. Ancak aynı söz; Bugünlerde burnu büyüdü kimseleri gözü görmüyor. cümlesinde insanın bir organı anlamını vermekten çok uzaktır. Temelde bu, gerçek anlamdan doğmuş ancak tamamen farklı bir özellik kazanmıştır.
İşte sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı bu anlama mecaz anlam diyoruz.
Bir sözcüğün tamamen gerçek anlamı dışında kullanılmasıyla kazandığı anlam özelliğidir.
Doğadaki somut varlıklara soyut anlamlar yüklenerek yaşamımıza aktarılır.
Örn:
Taş gibi adamdı.
O da bu konuda az kalem oynatmadı.
Bir de sözün, çoğu kaynağın mecaz anlama dahil ettiği ancak mecaz anlamdan biraz farklı olması yönüyle yan anlam ya da yakıştırma diye de anılan bir anlamı vardır. Yukarıda verdiğimiz burun sözünü Ayakkabımı biraz küçük almışım; burnu ayağımı sıkıyor. cümlesinde ele alalım. Buradaki burun sözü gerçek anlamda değildir; çünkü insanın bir organı ifadesini taşımıyor. Tam olarak mecaz anlama da girmez; çünkü temelde gerçek anlamla yakın bir ilgisi vardır. Ayakkabının o kısmına burun denmesinin nedeni insanın burnuna konum itibariyle benzemesindendir. İşte sözcüğün, gerçek anlamında karşıladığı varlığa şekil benzerliğinden dolayı başka bir varlığa verilmesine yan anlam ya da yakıştırma denir.
SOMUT VE SOYUT ANLAM
Sözcükler varlıkları ve kavramları karşılar. Varlık, madde olarak bulunan yani duyu organlarıyla algılanabilen bir nitelik taşır. Örneğin; ağaç, yeşil, kalem gözle; soğuk, ıslak dokunmayla; ses, gürültü işitmeyle; koku koklamayla; acı, ekşi tatmayla algılanabilir. İşte duyu organlarımız yardımıyla algılayabildiğimiz bu sözcüklere somut anlamlı sözcükler denir.
Oysa üzüntü, sevgi, özlem, hasret, rüya gibi sözcükleri herhangi bir duyumuzla algılayamayız; bunların sadece kavram olarak var olduğunu kabul ederiz. İşte bu tür sözcüklere de soyut anlamlı sözcükler denir.
Soyut sözcüklerin nesnelliği yoktur, kişinin duygu ve düşüncesine göre özellik kazanır.
Bir sözcük her zaman somut olamayacağı gibi her zaman soyut da değildir. Bir cümlede somut olan sözcük başka bir cümlede soyut anlam taşıyabilir. Örneğin; Bu iki çizgi arasındaki açı kırk beş derece vardır. cümlesindeki açı sözcüğü ölçülebilen bir değer taşıdığından somut anlamlıdır. Aynı sözcük Sen bu sorunu hangi açıdan ele aldın? cümlesinde, ölçülebilen bir değer olmaktan çıkmış, mecaz anlam kazanarak soyut bir kavramı karşılar duruma gelmiştir.
TERİM ANLAM
Herhangi bir bilim, sanat ya da meslekle ilgili özel bir kavramı karşılayan sözcüklere terim denir. Yeni bulunan bir kavram, yeni bir terimle karşılanabileceği gibi, günlük hayatta kullanılan bir sözcüğe özel bir anlam verilerek de karşılanabilir. Örneğin ağız sözü Adamın ağzında diş kalmamış, hala genç gibi davranıyor. cümlesinde gerçek anlamında ve günlük kullanımıyladır. Aynı söz İstanbulda büyümüş; ama Karadeniz ağzıyla konuşuyor. cümlesinde dilbilgisinde bir tanım olan yöresel konuşmalara dilde verilen karşılık anlamına gelerek bir terim oluşturmuş. Ya da Irmağın ağzı toprakla dolmuştu. cümlesinde olduğu gibi ırmağın denize karıştığı yer anlamında kullanılarak coğrafi bir terim olmuştur.
GENEL-ÖZEL ANLAM:
Aynı türden varlıkları anlatan sözcükler, genel.
Aynı türden sadece bir tek varlığı tanıtan sözcükler, özel.
EŞ ANLAM
Aynı kavramı karşılayan farklı sözcükler eş anlamlıdır. Örneğin ayakkabı sözü ile kundura sözü aynı nesneyi karşıladıkları için eş anlamlı sayılır. Ancak bir sözcük daima başka bir sözcükle eş anlamlı olmaz. Bazen aynı sözcük farklı cümlelerde eş ya da farklı anlamlar da taşıyabilir. Cümlenin gelişine göre eş anlamlılık durumu değişir. Örneğin; Çocuğun kara gözleri, büyüleyiciydi. cümlesindeki kara yerine siyah diyebiliriz. Ancak Ah alnımın kara yazısı! sözündeki kara yerine siyah getirilemez. Çünkü kara sözü cümlelerin ikisinde de farklı anlamlar veriyor. Dolayısıyla ikinci cümlede mecaz anlama geldiği için yerine siyah sözcüğünü getiremiyoruz.
KARŞIT (ZIT) ANLAM
Sözcüklerin olumsuzları, o sözcüğün zıt anlamı sayılmaz. Örneğin; gitmek sözcüğünün olumsuzu gitmemektir tir; ama zıt anlamı gelmek tir.
Birbirine karşıt kavramları karşılayan sözcüklerdir. Karşıt anlamlı sözcükler iki zıt noktayı belirtirler. Örneğin; güzel sözcüğünün karşıtı itici olamaz çünkü iticilikte sevimsizlik anlamı da vardır. Oysa güzel sözü sevgiyi beraberinde ifade etmez. Bunun karşıtı ancak çirkindir. Aynı durum eylemlerde de görülür. Örneğin; sevmek eyleminin karşıtı sevmemek değildir. Çünkü sevmek iyi bir duygunun varlığını bildirir. Sevmemekte ise bu duygunun bulunmadığı anlamı vardır. Oysa karşıtlıkta, olan duygunun tam karşıtı olmalıdır; bu da nefret etmektir. Bu nedenle karşıtlıkla olumsuzluğun farkını görmek önemlidir.
DEYİM
En az iki sözcükten meydana gelen, sözcüklerden en az birisi mecaz anlamıyla kullanılan, cümlede eylem bildiren söz öbekleridir. Deyimi oluşturan sözcükler çoğu zaman kendi anlamlarından uzaklaşmış görülürler. Örneğin; Haberi duyunca etekleri zil çaldı. cümlesinde etekleri zil çalmak çok sevinmek anlamına gelen bir deyimdir. Ancak burada etek, zil, çalmak sözlerinin sevinmekle bir ilgisinin olmadığı açık.
Bazı deyimlerde ise sözcükler gerçek anlamlarını tamamen yitirmemiş olabilir. Örneğin; Yükte hafif pahada ağır ne varsa getirin. cümlesindeki altı çizili deyimde yük ve paha sözcüklerinin gerçek anlamlı olduğu açıktır.
Deyimler genellikle bir eylem bildirir. Bu nedenle bir eylem gibi çekimlenebilir. Bu yönüyle atasözlerinden farklılık gösterir. Atasözleri daima cümle halinde bulunup yargı bildirirlerken, deyimler mastar olarak da kullanılabilir. Örneğin küplere binmek deyimdir ve sinirlenmek anlamındadır. Mastar halinde de anlamlıdır. Ancak bu açıklamaya uymayan deyimler de vardır. Örneğin, Dün az kalsın kaza yapıyordum. cümlesinde altı çizili söz deyim olarak verilmiş. Biz bu deyimi az kalmak şeklinde mastar olarak kullanamayız. Aslında bir eylem de bildirmeyen bu tür sözler, deyimlerin genel niteliklerine pek uymaz.
Deyim aktarması, kavrayışın aralarında karşılaştırma olanağı sağladığı varlıklardan birine ilişkin özelliğin, diğerlerine uygulanmasıdır
ATASÖZÜ
Yıllar önce söylenmiş, dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelmiş, öğüt bildiren, genel kural niteliği taşıyan söz öbekleridir. Genellikle kesin bir yargı bildiren cümleler biçiminde görülür.
Atasözlerinin söyleyeni belli değildir. Sadece mecaz anlam veren atasözü olabileceği gibi, sadece gerçek ya da hem gerçek hem mecaz anlam taşıyanlar da vardır. Örneğin; Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. atasözü sadece mecaz; Dost ile ye iç, alışveriş etme. sadece gerçek; Taşıma su ile değirmen dönmez. hem gerçek hem mecaz anlam verir.
SESTEŞ (EŞSESLİ) SÖZCÜKLER
Yazılışları (sesleri) aynı, anlamları farklı sözcüklerin özelliğidir.
Örn:
sal, gül, yüz, dem, dam
Yazılışları aynı, anlamları arasında hiçbir ilgi bulunmayan sözcüklerdir. Örneğin;
Bir gül de içimiz aydınlansın.
Bu gül bahçesini çok severim. cümlelerinde altı çizili sözlerin yazılışları aynıdır. Ancak birincisi eylem, diğeri çiçek ismi olan bu sözler arasında hiçbir anlam ilgisi yoktur. Öyleyse bunlar sesteş sözcüklerdir.
ÖZDEYİŞ (VECİZE)
Kim tarafından söylendiği bilinen özlü sözlerdir. Genellikle evrensel nitelikler gösterir.
Düşünüyorum, öyleyse varım.
Descartes
KÖKTEŞ SÖZCÜKLER
Hem ad hem eylem olan, yazılışları (kökleri) aynı sözcüklere denir.
Örn:
Sıva sıva(mak), boya boya(mak) , savaş savaş(mak)
YANSIMA SÖZCÜKLER
Kulağımızla duyabildiğimiz seslerin harflerle gösterilmesidir.
Örn:
Çıt, pat, küt, tak, öhö
Doğada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklerdir. Bu sözcüklerde ses-anlam ilişkisi güçlüdür. Bu tür sözcükler sese dayalı olduğundan çoğu dilde benzerlik gösterir.
Çalılıktan çıtır çıtır sesler geliyordu.
Köpek acı acı havlıyordu.
Su şırıl şırıl akıyordu.
Yansıma sözcüklere benzeyen ancak ses ilgisi bulunmadığından yansıma denmeyen sözcükler de vardır.
Güneş pırıl pırıl parlıyordu.
Işıl ışıl bir güne merhaba dedik.
cümlelerinde altı çizili sözler sese dayalı olmadığından yansıma değildir.
İKİLEME
Söze güç katmak, anlamı pekiştirmek amacıyla ikilemeler kullanılır.
İkilemeler, türlü yöntemlerle oluşturulur:
Aynı sözün yinelemesiyle: (ağır ağır, yavaş yavaş, uzun uzun )
Yansıma sözcüklerle: (kütür kütür, şırıl şırıl, çatır çatır )
Yakıştırma sözcüklerin birlikte kullanımıyla: (eski püskü, eğir büğrü )
m sesinin aracılığıyla: (kitap mitap, kapı mapı, çocuk mocuk)
Zıt anlamlı sözcüklerin birlikte kullanımıyla: (aşağı yukarı, gece gündüz)
Sözün anlamını pekiştirmek, onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluşan söz öbeğidir. İkilemeler yapıca ve anlamca farklılıklar gösterir.
a. Aynı sözcüğün tekrarıyla yapılabilir.
Usul usul sınıfı terk etti.
Koşa koşa geldi.
b. Yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir.
Yalan yanlış sözlerle ortalığı karıştırdı.
Artık kimsede ar namus kalmadı.
c. Karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir.
Aşağı yukarı iki aydır kimse uğramadı buraya.
İşin aslını er geç öğreneceğim.
d. Biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir.
Eğri büğrü yollardan denize ulaştık.
İçeriye ufak tefek bir adam girdi.
e. Her ikisi de anlamsız sözcüklerle yapılabilir.
Ivır zıvır eşyaları tavan arasına kaldırdık.
Böyle eften püften sebeplerle oyalama beni.
f. Sözcüklerden biri ya da her ikisine ekler getirilerek yapılabilir.
Beni baştan aşağı şöyle bir süzdü.
Onunla başa baş mücadele etti.
Her ikileme cümleye değişik bir anlam katar.
Yüzüme acı acı gülümsedi. (kuvvetlendirme)
Gideli aşağı yukarı iki gün oldu. (ihtimal)
Ivır zıvır eşyaları atın. (değersiz)
Caddede sıra sıra ağaçlar vardı. (çokluk)
AD AKTARMASI
Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün başka bir söz üzerine kullanılmasıdır. Bunda, parça söylenip bütün, genel söylenip özel çağrıştırılabilir.
Biz hilale şan arayan gemicileriz.
dizelerinde hilal sözü bayrak yerine kullanılmıştır.
Bu derste Fikreti okuyacağız.
sözünde Fikret sözü Fikretin şiirleri anlamında kullanılmıştır.
Bir sözcüğün karşıladığı ilk anlamına temel (gerçek) anlam denir.
Herkes tarafından bilinen anlamdır. Sözcük kullanıldığında herkesin zihninde aynı kavram canlanır.
Gerçek anlam, bir sözcüğün temel anlamıdır; buna sözcüğün ilk akla gelen anlamı ya da sözlükteki ilk anlamı da denir. Bir sözcüğün diğer anlamları gerçek anlamından yola çıkılarak oluşturulmuştur. Örneğin Burun dendiğinde aklımıza ilk gelen, insanın bir organıdır. Öyleyse; Burnundaki benler onu öyle tatlı gösteriyordu ki... cümlesindeki burun sözü insanın bir organı anlamında olduğundan gerçek anlamında kullanılmıştır. Ancak aynı söz; Bugünlerde burnu büyüdü kimseleri gözü görmüyor. cümlesinde insanın bir organı anlamını vermekten çok uzaktır. Temelde bu, gerçek anlamdan doğmuş ancak tamamen farklı bir özellik kazanmıştır.
İşte sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı bu anlama mecaz anlam diyoruz.
Bir sözcüğün tamamen gerçek anlamı dışında kullanılmasıyla kazandığı anlam özelliğidir.
Doğadaki somut varlıklara soyut anlamlar yüklenerek yaşamımıza aktarılır.
Örn:
Taş gibi adamdı.
O da bu konuda az kalem oynatmadı.
Bir de sözün, çoğu kaynağın mecaz anlama dahil ettiği ancak mecaz anlamdan biraz farklı olması yönüyle yan anlam ya da yakıştırma diye de anılan bir anlamı vardır. Yukarıda verdiğimiz burun sözünü Ayakkabımı biraz küçük almışım; burnu ayağımı sıkıyor. cümlesinde ele alalım. Buradaki burun sözü gerçek anlamda değildir; çünkü insanın bir organı ifadesini taşımıyor. Tam olarak mecaz anlama da girmez; çünkü temelde gerçek anlamla yakın bir ilgisi vardır. Ayakkabının o kısmına burun denmesinin nedeni insanın burnuna konum itibariyle benzemesindendir. İşte sözcüğün, gerçek anlamında karşıladığı varlığa şekil benzerliğinden dolayı başka bir varlığa verilmesine yan anlam ya da yakıştırma denir.
SOMUT VE SOYUT ANLAM
Sözcükler varlıkları ve kavramları karşılar. Varlık, madde olarak bulunan yani duyu organlarıyla algılanabilen bir nitelik taşır. Örneğin; ağaç, yeşil, kalem gözle; soğuk, ıslak dokunmayla; ses, gürültü işitmeyle; koku koklamayla; acı, ekşi tatmayla algılanabilir. İşte duyu organlarımız yardımıyla algılayabildiğimiz bu sözcüklere somut anlamlı sözcükler denir.
Oysa üzüntü, sevgi, özlem, hasret, rüya gibi sözcükleri herhangi bir duyumuzla algılayamayız; bunların sadece kavram olarak var olduğunu kabul ederiz. İşte bu tür sözcüklere de soyut anlamlı sözcükler denir.
Soyut sözcüklerin nesnelliği yoktur, kişinin duygu ve düşüncesine göre özellik kazanır.
Bir sözcük her zaman somut olamayacağı gibi her zaman soyut da değildir. Bir cümlede somut olan sözcük başka bir cümlede soyut anlam taşıyabilir. Örneğin; Bu iki çizgi arasındaki açı kırk beş derece vardır. cümlesindeki açı sözcüğü ölçülebilen bir değer taşıdığından somut anlamlıdır. Aynı sözcük Sen bu sorunu hangi açıdan ele aldın? cümlesinde, ölçülebilen bir değer olmaktan çıkmış, mecaz anlam kazanarak soyut bir kavramı karşılar duruma gelmiştir.
TERİM ANLAM
Herhangi bir bilim, sanat ya da meslekle ilgili özel bir kavramı karşılayan sözcüklere terim denir. Yeni bulunan bir kavram, yeni bir terimle karşılanabileceği gibi, günlük hayatta kullanılan bir sözcüğe özel bir anlam verilerek de karşılanabilir. Örneğin ağız sözü Adamın ağzında diş kalmamış, hala genç gibi davranıyor. cümlesinde gerçek anlamında ve günlük kullanımıyladır. Aynı söz İstanbulda büyümüş; ama Karadeniz ağzıyla konuşuyor. cümlesinde dilbilgisinde bir tanım olan yöresel konuşmalara dilde verilen karşılık anlamına gelerek bir terim oluşturmuş. Ya da Irmağın ağzı toprakla dolmuştu. cümlesinde olduğu gibi ırmağın denize karıştığı yer anlamında kullanılarak coğrafi bir terim olmuştur.
GENEL-ÖZEL ANLAM:
Aynı türden varlıkları anlatan sözcükler, genel.
Aynı türden sadece bir tek varlığı tanıtan sözcükler, özel.
EŞ ANLAM
Aynı kavramı karşılayan farklı sözcükler eş anlamlıdır. Örneğin ayakkabı sözü ile kundura sözü aynı nesneyi karşıladıkları için eş anlamlı sayılır. Ancak bir sözcük daima başka bir sözcükle eş anlamlı olmaz. Bazen aynı sözcük farklı cümlelerde eş ya da farklı anlamlar da taşıyabilir. Cümlenin gelişine göre eş anlamlılık durumu değişir. Örneğin; Çocuğun kara gözleri, büyüleyiciydi. cümlesindeki kara yerine siyah diyebiliriz. Ancak Ah alnımın kara yazısı! sözündeki kara yerine siyah getirilemez. Çünkü kara sözü cümlelerin ikisinde de farklı anlamlar veriyor. Dolayısıyla ikinci cümlede mecaz anlama geldiği için yerine siyah sözcüğünü getiremiyoruz.
KARŞIT (ZIT) ANLAM
Sözcüklerin olumsuzları, o sözcüğün zıt anlamı sayılmaz. Örneğin; gitmek sözcüğünün olumsuzu gitmemektir tir; ama zıt anlamı gelmek tir.
Birbirine karşıt kavramları karşılayan sözcüklerdir. Karşıt anlamlı sözcükler iki zıt noktayı belirtirler. Örneğin; güzel sözcüğünün karşıtı itici olamaz çünkü iticilikte sevimsizlik anlamı da vardır. Oysa güzel sözü sevgiyi beraberinde ifade etmez. Bunun karşıtı ancak çirkindir. Aynı durum eylemlerde de görülür. Örneğin; sevmek eyleminin karşıtı sevmemek değildir. Çünkü sevmek iyi bir duygunun varlığını bildirir. Sevmemekte ise bu duygunun bulunmadığı anlamı vardır. Oysa karşıtlıkta, olan duygunun tam karşıtı olmalıdır; bu da nefret etmektir. Bu nedenle karşıtlıkla olumsuzluğun farkını görmek önemlidir.
DEYİM
En az iki sözcükten meydana gelen, sözcüklerden en az birisi mecaz anlamıyla kullanılan, cümlede eylem bildiren söz öbekleridir. Deyimi oluşturan sözcükler çoğu zaman kendi anlamlarından uzaklaşmış görülürler. Örneğin; Haberi duyunca etekleri zil çaldı. cümlesinde etekleri zil çalmak çok sevinmek anlamına gelen bir deyimdir. Ancak burada etek, zil, çalmak sözlerinin sevinmekle bir ilgisinin olmadığı açık.
Bazı deyimlerde ise sözcükler gerçek anlamlarını tamamen yitirmemiş olabilir. Örneğin; Yükte hafif pahada ağır ne varsa getirin. cümlesindeki altı çizili deyimde yük ve paha sözcüklerinin gerçek anlamlı olduğu açıktır.
Deyimler genellikle bir eylem bildirir. Bu nedenle bir eylem gibi çekimlenebilir. Bu yönüyle atasözlerinden farklılık gösterir. Atasözleri daima cümle halinde bulunup yargı bildirirlerken, deyimler mastar olarak da kullanılabilir. Örneğin küplere binmek deyimdir ve sinirlenmek anlamındadır. Mastar halinde de anlamlıdır. Ancak bu açıklamaya uymayan deyimler de vardır. Örneğin, Dün az kalsın kaza yapıyordum. cümlesinde altı çizili söz deyim olarak verilmiş. Biz bu deyimi az kalmak şeklinde mastar olarak kullanamayız. Aslında bir eylem de bildirmeyen bu tür sözler, deyimlerin genel niteliklerine pek uymaz.
Deyim aktarması, kavrayışın aralarında karşılaştırma olanağı sağladığı varlıklardan birine ilişkin özelliğin, diğerlerine uygulanmasıdır
ATASÖZÜ
Yıllar önce söylenmiş, dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelmiş, öğüt bildiren, genel kural niteliği taşıyan söz öbekleridir. Genellikle kesin bir yargı bildiren cümleler biçiminde görülür.
Atasözlerinin söyleyeni belli değildir. Sadece mecaz anlam veren atasözü olabileceği gibi, sadece gerçek ya da hem gerçek hem mecaz anlam taşıyanlar da vardır. Örneğin; Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. atasözü sadece mecaz; Dost ile ye iç, alışveriş etme. sadece gerçek; Taşıma su ile değirmen dönmez. hem gerçek hem mecaz anlam verir.
SESTEŞ (EŞSESLİ) SÖZCÜKLER
Yazılışları (sesleri) aynı, anlamları farklı sözcüklerin özelliğidir.
Örn:
sal, gül, yüz, dem, dam
Yazılışları aynı, anlamları arasında hiçbir ilgi bulunmayan sözcüklerdir. Örneğin;
Bir gül de içimiz aydınlansın.
Bu gül bahçesini çok severim. cümlelerinde altı çizili sözlerin yazılışları aynıdır. Ancak birincisi eylem, diğeri çiçek ismi olan bu sözler arasında hiçbir anlam ilgisi yoktur. Öyleyse bunlar sesteş sözcüklerdir.
ÖZDEYİŞ (VECİZE)
Kim tarafından söylendiği bilinen özlü sözlerdir. Genellikle evrensel nitelikler gösterir.
Düşünüyorum, öyleyse varım.
Descartes
KÖKTEŞ SÖZCÜKLER
Hem ad hem eylem olan, yazılışları (kökleri) aynı sözcüklere denir.
Örn:
Sıva sıva(mak), boya boya(mak) , savaş savaş(mak)
YANSIMA SÖZCÜKLER
Kulağımızla duyabildiğimiz seslerin harflerle gösterilmesidir.
Örn:
Çıt, pat, küt, tak, öhö
Doğada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklerdir. Bu sözcüklerde ses-anlam ilişkisi güçlüdür. Bu tür sözcükler sese dayalı olduğundan çoğu dilde benzerlik gösterir.
Çalılıktan çıtır çıtır sesler geliyordu.
Köpek acı acı havlıyordu.
Su şırıl şırıl akıyordu.
Yansıma sözcüklere benzeyen ancak ses ilgisi bulunmadığından yansıma denmeyen sözcükler de vardır.
Güneş pırıl pırıl parlıyordu.
Işıl ışıl bir güne merhaba dedik.
cümlelerinde altı çizili sözler sese dayalı olmadığından yansıma değildir.
İKİLEME
Söze güç katmak, anlamı pekiştirmek amacıyla ikilemeler kullanılır.
İkilemeler, türlü yöntemlerle oluşturulur:
Aynı sözün yinelemesiyle: (ağır ağır, yavaş yavaş, uzun uzun )
Yansıma sözcüklerle: (kütür kütür, şırıl şırıl, çatır çatır )
Yakıştırma sözcüklerin birlikte kullanımıyla: (eski püskü, eğir büğrü )
m sesinin aracılığıyla: (kitap mitap, kapı mapı, çocuk mocuk)
Zıt anlamlı sözcüklerin birlikte kullanımıyla: (aşağı yukarı, gece gündüz)
Sözün anlamını pekiştirmek, onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluşan söz öbeğidir. İkilemeler yapıca ve anlamca farklılıklar gösterir.
a. Aynı sözcüğün tekrarıyla yapılabilir.
Usul usul sınıfı terk etti.
Koşa koşa geldi.
b. Yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir.
Yalan yanlış sözlerle ortalığı karıştırdı.
Artık kimsede ar namus kalmadı.
c. Karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir.
Aşağı yukarı iki aydır kimse uğramadı buraya.
İşin aslını er geç öğreneceğim.
d. Biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir.
Eğri büğrü yollardan denize ulaştık.
İçeriye ufak tefek bir adam girdi.
e. Her ikisi de anlamsız sözcüklerle yapılabilir.
Ivır zıvır eşyaları tavan arasına kaldırdık.
Böyle eften püften sebeplerle oyalama beni.
f. Sözcüklerden biri ya da her ikisine ekler getirilerek yapılabilir.
Beni baştan aşağı şöyle bir süzdü.
Onunla başa baş mücadele etti.
Her ikileme cümleye değişik bir anlam katar.
Yüzüme acı acı gülümsedi. (kuvvetlendirme)
Gideli aşağı yukarı iki gün oldu. (ihtimal)
Ivır zıvır eşyaları atın. (değersiz)
Caddede sıra sıra ağaçlar vardı. (çokluk)
AD AKTARMASI
Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün başka bir söz üzerine kullanılmasıdır. Bunda, parça söylenip bütün, genel söylenip özel çağrıştırılabilir.
Biz hilale şan arayan gemicileriz.
dizelerinde hilal sözü bayrak yerine kullanılmıştır.
Bu derste Fikreti okuyacağız.
sözünde Fikret sözü Fikretin şiirleri anlamında kullanılmıştır.