• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Kaybolmaya Yüz Tutmuş Hamam Kültürü

DarkWoman

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Kas 2019
Konular
5,318
Mesajlar
11,488
MFC Puanı
66,370
Türk Hamamı


Günümüzde turizmin ilgi alanına giren geleneksek Türk hamamları, daha yüzyıl önce gündelik hayatın vazgeçilmez bir unsuru, bir dinlenme ve eğlenme merkeziydi. Sanayi kültürünün egemen olmaya başlamasıyla birlikte toplumsal işlevini yitiren hamamları, bugün, Batılı turistlerin hamam tecrübeleri magazin haberi oldukça hatırlıyoruz. Bu yüzden eski hamamlarının çok azı ayakta ve çok daha azı hala hamam olarak kullanılıyor. Sözün kısası, turizm sayesinde yaşayabilen hamamlarımız, bu ilgiyi çekebildiği oranda yaşamaya devam edecek.

Türk hamamlarına gösterilen bu ilgi, aslında yeni değil. Hamamlarımız Batı insanına her zaman çekici gelmişti. Bu çekicilik, bir yanıyla tellak ve natırlar tarafından yıkanmanın sıra dışılığından, diğer yanıyla da içini hiçbir Batılı erke¬ğin göremediği kadınlar hamamının Doğu’nun büyüsüyle kaynaşmış gizinden kaynaklanıyordu. Ve bu giz, çok sayıda sanatçının değişik türden eserlerine konu olmuştu.

Osmanlı’da özel günlerde padişahın hazır bulunduğu resmigeçit törenlerine hamam esnafı da katılırdı. Temiz Hamamcılar Esnafı, Tellaklar ve natırcılar gibi adlar altında örgütlenen bu esnaf, alay içindeki ilginç hareketleriyle dikkat çekerdi. Evliya Çelebi, bu törenlerde “Temiz hamamcılar esnafının silahlı geçtiğini ve bu kişilerin muntazam, iyi huylu kişiler olduğunu yazar.

Hamamlarda natır ve tellak olanlar, genellikle Rumeli yöresinden seçilirdi. Arnavutlar, tenlerinin beyazlığı nedeniyle en çok tercih edilen grup olurdu. Patrona Halil İsyanı’ndan sonra bu uygulamadan vaz geçilmiş ve Arnavutlar hamama alınmaz olmuştur.

Hamamlar müdavimlerine temizliğin ve sıhhatin hasmı kazandıran kuruluşlar olarak tarihimizin her döneminde çok sıkı bir denetime tâbi tutula gelmişlerdir. Her şey kesin kurallara bağ¬lanmış, belli yasaklar konmuş, kural ve yasaklara uymayan sert bir şekilde cezalandırılmıştır.

1640 yılında düzenlenmiş bir narh defterinde çarşı hamamlarında, hamamcı ve hamam müstahdemlerinin uymaları gereken kurallar şöyle belirtilmiştir:


• Müşteriler için: Müşteri özellikle tellak ve natı¬ra bahşiş verse bile, hamam ücretini ayrı olarak ödemek zorundaydı.
• Tellaklar için: Müşteri özellikle fakir ve misafir ise, bahşiş (akça) vermedikçe tellak ve natırlar is¬teyemezler.
• Müşteri, arzu ettiği tellağı kullanabilir, tellak ve natır müşteriyi hamama geldiğinde göz hapsi-ne alıp, rahatsız edemezler.
• Hamama yıkanmak için girenden para (akçe)alınır. Kese sürüp, traş olan – erkek müşterilerden ücretin iki katı alınır.
• Tellak, müşteriyi traş ettikten sonra, boynuna peştamal ve havlu tutmak zorundadır. Deri ve kanın üstüne akmasını engellemelidir. Müşteriye saygı gösterilip, temiz ve kuru peştamal ve silecek verilmelidir.
• Kadınlar İçin: Kadınlar leğenlerini kurnanın iki tarafına koyup, önlerine alamazlar. Bir leğene, ücretin iki katı alınır. Saçı topuğuna inen kadınların, topuğuna kadar örüp gerdanından sarkıtma örmeğe ücretin beş katı -beş akçe- alınır. Verenden ancak bir akçe daha fazla almaya izin vardır.
• Bu miktar saçı olmayan kadınların, saçlarını örmeleri oranında eksik ücret alınacaktır. Takma saç takanlar, saç için ücret vermeyebilir.
• Müslüman olmayan kadınlar, ayrı sıralarda soyunacak ve kurnaları özel olacaktır.
• Müslüman olmayanlar için; kafes yanında soyunma, nalın verme ve peştamallarına işaret koyma zorunludur.
• Tüm Müslüman olmayanlar için; özel kurnalar olup, Müslüman olanlara her ne surette olursa olsun sıkıntı ve zahmet vermeyecek biçimde hamama girebilirler, fakat halvete giremezler.
• Müslüman olmayanlar peykelerde soyunup giyinemez ve ancak yere bir örtü atarak onun üstünde giyinip soyunabilirler.
• Müslüman olmayanların peştamallara işaret olarak birer küçük demir halka dikilmesi zorunluydu. Havlu ve peşkirleri de ayrı olmak zorundaydı. Erkeklerin temizlik usturaları ayrı tutulacaktı.
• Kalaylı Ahmet Paşa ise, gayri Müslimlerin peştamallarına birer çıngırak dikilmesi için ni-zamname çıkartmış ve çıngıraklı hamam peştamalları hamamlarda değişik görüntülü garip uygulamalardan biri olmuştu.


Cumhuriyetle birlikte, Laiklik ilkesi doğrultu¬sunda Müslüman gayri-Müslim ayrımı uygula¬maları kaldırılmasına özen gösterildi. Fakat yıkanma geleneğini kapsayan birçok uygulama halen hamamlarda etkisini sürdürmeye devam ediyor.

Yıl 1945. İstanbul Hamamcılar Cemiyeti yayınlarından “İs¬tanbul Şehir Meclisi tarafından kabul ve tasdik edilen Belediye Zabıta Talimatnamesinden her nevi yıkanma müesseselerini alâkadar eden maddeler” kitabı… Madde 23l/Hüküm 15’ten bir alıntı:

“(—) İÇİ saman veya ot ile doldurulmuş şilte ve yasık bulundurmak; cildi tahriş eder sabun vermek ve köpek bulundurmak ve buralara köpek kabul etmek; müşterilerin huzur ve rahatını selbedici hareketlerde bulunmak ve yıkanma yerlerinde yemek ye¬mek yasaktır.”

27 yıl sonra… İstanbul Belediye Zabıta talimatnamesi 1972; “Bu yerlerde kan alınmayacak, sülük tatbik edilmeyecek ve benzeri hareketler yapılmayacaktır.”

Demek oluyor ki 1945 yılında kendinizi kemâl-i afiyetle hacamat ettirip, vücudunuza istediğiniz kadar sülük tatbik edebileceğiniz ama köpeğinizi ne kadar sevseniz de içeri sokamayacağımız ve yemek yiyemeyeceğiniz hamamda 27 yıl sonra, size cildinizi tahriş edebilecek bir sabun sunulabilecek. Sülüklerinizi başka bir yerde üzerinize tatbik etmek zorundasınız ama sevgili köpeğinizi rahatlıkla yanınıza alıp göbek taşına uzanarak yemek bile yiyebileceksiniz!
Latifemi? Yorum sizin!

Osmanlı’da kadınların tek başına sokağa çık¬maları hoş karşılanmadığı için, yanlarında erkek olmadan sadece hamama gidebilirlerdi. Sanırım her şey böyle başlamış olmalı: “Madem başka bir seçenek yok, öyleyse kendi dünyanı yarat!”

Geçmişten günümüze ulaşan anı ve öyküler kadınların belirli aralıklarla, birlikte hamam sefası yapmaya gittiklerini anlatıyor. Üstelik bu öyle sıradan bir ziyaret değil. Öncesinde ciddi bir hazırlık yapılıyor ve bu hazırlıkta halayıklara (kadının her şeyinden sorumlu köle kızlar) çok iş düşüyor; çiçek motifleriyle bezenmiş hamam bohçası gözden geçiriliyor, işli havlular, peştamallar, gümüş pullu, sedef işli nalınlar, kildanlar, sabunluklar, keten keseler, lavanta kokulu sabunlar, şifa tasları, fildişi taraklar, gümüş saplı aynalar ve halis gül yağlarıyla dolduruluyor. Kuşüzümlü yaprak sarmaları, şerbetler, börekler, köfteler ve meyveler alınıyor. Hep aynı hamama gidildiği için, konağın kâhyası hamama önceden haber verip, camekânda soyunma odası, sıcaklıkta da halvet ayırtıyor. Hatırlı müşterisinin gönlünü hoş etmek isteyen hamamcı kadın da soyunma yerlerini ve halveti hazır tutuyor.

Renkli törenlerle dolu Türk hamam kültürü doğumdan düğüne insan yaşamındaki pek çok önemli olayın kutlanıp, kutsandığı bir sahne aynı zamanda. Hamamda gelin adayı aramak, en bili¬nen hamam âdetlerinin başında geliyor. Çünkü o dönemde ferace ve peçelerin arkasında gizlenen kızların hastalıklı ya da sakat olup olmadığı an¬cak böyle anlaşılıyordu. Ama incelemenin konusu hastalıkla sınırlı değildi; bacakları, göğüsleri, karnı, kalçası nasıl; vücudu aşırı tüylü mü; benler, benekler, siğiller var mı; temiz mi pis mi, terbiyeli mi edepsiz mi gibi detaylara da önem veriliyordu.

Gelin adayı hamamda belirlenir de düğün hazırlıkları hamamda yapılmaz mı? Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar ulaşan gelin hama¬mı geleneği, damadın kadın akrabaları, gelinin arkadaşları, eş dost, konu komşunun davet edildiği şaşaalı bir tören. Konuklardan önce hama¬ma götürülen gelin, hazırlıkları kontrol ediyor, yemeklerin sunumunu düzenliyor ve davetlileri karşılayıp, buzlu şerbetler sunuyor. Yemek ve eğlence faslından sonra gelin, türküler, dualar ve mutluluk dilekleri arasında yıkanıyor, ardından da göbek taşının etrafında üç kez dolaştırılıyor. Hamamdan çıkmadan önce, annesi ve kayınvalidesi başından aşağı sular döküyor. Suyla birlikte dökülen bozuk paralar bolluk ve bereketi, serpilen çörek otlarıysa kem gözlerden korunmayı simgeliyor. Gelin hamamına gelenlere hediyeler vermek, çalgıcılara ve hamamcı kadına bahşiş dağıtmak da anneyle kayınvalideye düşüyor.
Günümüzde ünlü tarihi hamamlarla birlikte, beş yıldızlı otel hamamları da farklı bütçelere uygun gelin hamamları düzenliyor, kına seremonileri yapıyor. Ama bu hazırlıkları eskisi gibi gelin ve ailesi değil, hamam işletmecileri yapıyor. Hamamın sunduğu paket programın içinde yemekler, kına tepsisi, ikramlar hatta geleneksel kıyafetler bile var…

Doğumdan 40 gün sonra anneyle bebeğinin hamamda temizlenmesiyse Lohusa Hamamı olarak adlandırılıyor. Anadolu’da yaygın bir inanışa göre, yeni doğanlar, diğer bebeklerle karşılaşmasın diye, 40 gün dışarıya çıkartılmıyor. Çünkü bu karşılaşmanın bebeği zayıflattığına inanılıyor. Lohusa Hamamı geleneğine göre, bebeği doğurtan ebe önce bebekle anneyi, içine altın para konmuş tasla yıkıyor, ardından dualar okuyarak kırkladığı bir tas suyu, lohusanın başından aşağı döküyor.

Adından dolayı erkek eğlencesi olarak algılansa da Asker Hamamı da kadınların başlattığı bir gelenek. Annelerin, çocukları askere gittikten 10-15 gün sonra düzenlediği bu özel güne akraba ve komşular davet ediliyor. Askere gitmek, yetişkin erkek olmanın önemli bir adımı olarak görüldüğü için bu gelenek bir kutlama havasında gerçekleşiyor. Asker için dualar ediliyor ve “su gibi gidip gelsin” temennilerinde bulunuluyor.

Roma dönemine kadar uzanan bir inanca göre, kendini “kirlenmiş” hisseden kadınların ve yaşadığı hayatı bırakmak isteyen fahişelerin, önce hamama gidip kırklanması gerekiyordu. Onun ancak bu şekilde geçmiş günahlarından arındığına inanılıyordu.

Bazı hamamlarda yaşandığı söylenen eşcinsel ilişkilerse Hammamiye ve Dellakname adında yazın türleri yaratmış. 1685 yılında Hamamcılar Kethüdası Derviş İsmail’in yazdığı, Gönüller Açan Tellaklar Kitabı (Dellakname-i Dilkuşa) ve Tosyalı Âşık Mustafa’nın 19. yüzyılda yazdığı Tellaklar Destanı bunlardan en bilinenleri.

Murat Bardakçı’nın günümüz Türkçesine çevirdiği kitapta Derviş İsmail, genç bir tellak olan Yemenici Bali’yi şöyle anlatıyor: “Güzellik, cilve, edep, terbiye, nezaket ve sadakat sahibidir. Mu-habbet dalında açmış gonca gül, göğüs kafesinde yavru bülbüldür.” Reşat Ekrem Koçu ise, İstanbul Ansiklopedisi’nde, “Böyle bir hayata 13-15 yaşın¬da atılan dilber çocuğun, yıllar boyunca akran ve emsali olmayan adamlar arasında, belinde bir tek ipek peştamalla çırılçıplak dolaşırken başından hayli maceralar geçeceği aşikârdır” diye yazmış.

Sanat tarihçi Prof.Dr. Nurhan Atasoy, külhan-beylerin, hamamda külhancının yanına sığınan çocuklardan yetiştiğini anlatıyor: “Osmanlı döneminde, yoksul ve kimsesiz çocuklar, külhancının yanına sığınırlarmış. Ne de olsa ateş sürekli yanı¬yor, hamam hem sıcak hem de kalacak yeri çok. Zaten külhancıya da odunları taşıyacak, külleri boşaltacak birileri lazım… Külhanda yaşamaya başlayan bu çocuklara, biraz da alay etmek için külhanbeyi diyorlar. Tabii bu çocuklar hamam¬dan para kazanamıyor. Dolayısıyla dilencilik, hırsızlık, tulumbacılık onların işi oluyor. Zaman zaman mahallenin belalısı olsalar da, özde merhametli ve delikanlılık raconuna uygun olarak çocukları koruyor, yaşlılara hürmet gösteriyor, hamamcılarla, tulumbacılara yardım ediyorlar. Bu yüzden mahallenin sevgisini kazanıyorlar.”

Hamam muhabbetlerinin parçası olan söylencelerden biri de, en güçlü büyülerin hamamdan alınan kirli sularla yapıldığı ve bu büyünün kolay kolay çözülemediği. Hamamcılar, hâlâ kadınların büyü yapmak için kendilerinden kirli su istediğini ve getirdikleri minik kavanozlara kirli su doldur¬maya çalışan kadınlara rastladıklarını söylüyor.

İstanbul ve Anadolu kent hamamlarında geli¬şen gelenek ve folklor, töresel âdetlerden müziğe, eğlenceye, yiyecek içeceklere, hamam takım taklavatına, halk diline yerleşmiş örneğin “hamama giren terler”, “hamamda kurna düğünde zurna”, “hamam suyuyla dost ağırlamak”, “hamam kapı-sında kıl satmak”, “hamam nalını suratlı” vb. deyimlere değin çok zengin bir kültür oluşturmuştur.
 
Üst