Hz. Ebû Bekir
ay parçasının çıkmasına mâni olmuştu.
Kavminden Peygamber gelecek
Sabahleyin heyecanla uyanan Hz. Ebû Bekir
rüyâsını anlattı. O da dedi ki:
- Bu rüyâ karışık rüyâlardan biridir. Bunun tabîri yapılamaz.
Fakat bu söz Onu tatmin etmemişti. Devamlı bu rüyânın tabîrini düşünüyordu.
Bir zaman sonra ticâret maksadıyla gittiği yerde
râhip Bahîraya rüyâsını anlattı. Rüyâ Bahîranın çok dikkatini çekti. Bunun için Hz. Ebû Bekire sordu:
- Sen nerelisin?
- Kureyştenim.
- Tamam. Şimdi rüyânı tabîr edeyim. Mekkede
vefâtından sonra da Halîfesi olacaksın!..
Hz. Ebû Bekir ne yapacağını şaşırmış hâldeyken
râhip Bahîra sözlerine şöyle devam etti:
- Şimdi sen hemen memleketine dön! Ona ulaş! Ona vahiy gelmeye başladığında
git herkesten önce Ona îmân et!
Hz. Ebû Bekir bu tabîri kimseye anlatmadı. Peygamber efendimiz
peygamberliğini teblîğe başlayınca sordu:
- Peygamberlerin
peygamber olduklarına dâir delîlleri vardır. Senin delîlin nedir?
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Peygamberliğime delîl
seni Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân etmeğe davet ederim.
Bunun üzerine
kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu. Zaten bir gece önce şöyle düşünmüştü:
Aklıma yatmıyor
Baba ve dedelerimizin seçtiği din
ne yapmamı isterse ona göre hareket ederim.
Resûlullah efendimiz de
Sözleşmeden birleştik dediler.
Hz. Ebû Bekir
hemen yakın arkadaşları hatırına geldi:
- Yâ Resûlallah
diyerek arkadaşlarına koştu.
Arkadaşlarım dediği
ileride Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelenenlerden olacak kimselerdi.
Gelin îmân edin
Hz. Ebû Bekir
müşrikler tarafına dönerek seslendi:
- Bütün kâinâtın yaratıcısı olan Allahü teâlâyı bırakıp
Allaha ve Onun resûlü Muhammed aleyhisselâma îmân edin!
Bunun üzerine müşrikler
kendisini baygın bir hâlde evine götürdüler.
Hz. Ebû Bekir
ağzından çıkan ilk kelâm şu oldu:
- Resûlullah
O ne hâldedir? Ona birşey oldu mu?
Annesi Ümmülhayr sevinç içinde dedi ki:
- Yavrum
yiyip içmek ister misin?
- Anneciğim
ne de birşey içerim.
- Evlâdım
kendine gel. Sonra Onun durumunu öğrenirsin.
- Hayır anne!.. Sen Ümm-i Cemile git ve de ki: Oğlum Ebû Bekir
senden Resûlullahı soruyor. Acaba ne hâldedir?
Annesi de îmân etti
Annesi hemen gidip
Ümm-i Cemile durumu anlattı.
Daha sonra
Resûlullaha sarıldı. Artık bütün ağrılarını unutmuştu. Peygamber efendimize dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Bu benim annem Selmâdır. Ona duâ etmenizi istiyorum. O da hidâyete kavuşsun!
Peygamber efendimiz duâ buyurdu. Böylece annesi de
îmân ile şereflendi ve ilk Müslümanlardan oldu.
Resûlullah efendimiz Mirâca çıktıktan sonra
alay etmeye başladılar. Müslüman olmaya niyetli olanlar da vazgeçtiler.
Müşrikler
bu defa bir koz yakaladık diyerek Hz. Ebû Bekire gidip sordular:
- Ey Ebâ Bekr! Sen çok defa Kudüse gidip geldin. İyi bilirsin. Mekkeden Kudüse gidip gelmek
ne kadar zaman sürer?
- İyi biliyorum. Bir aydan fazla.
Mi'râcınız mübârek olsun!
Kâfirler bu söze sevindi. Akıllı
saygı gösterdiler.
Hz. Ebû Bekir
Resûlullahın mübârek adını işitince;
- Eğer O söyledi ise
deyip içeri girdi.
Kâfirler neye uğradıklarını anlıyamadı. Önlerine bakıp gidiyorlar ve bir taraftan da diyorlardı ki:
- Vay canına
Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebû Bekire de sihir yapmış.
Hz. Ebû Bekir hemen giyinip
yüksek sesle dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Mirâcınız mübârek olsun! Allahü teâlâya sonsuz şükürler ederim ki
rûhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdi. Yâ Resûlallah! Senin her sözün doğrudur. İnandım. Canım sana fedâ olsun!
Böylece Hz. Ebû Bekir
bir kat daha yükseldi.
Beraber hicret ederiz
Mekkede müşriklerin
Resûl-i ekrem buyurdu ki:
- Sabreyle. Ümîdim odur ki; Allahü teâlâ bana da izin verir. Beraber hicret ederiz.
- Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Böyle ihtimâl var mıdır?
- Evet vardır.
Peygamber efendimizin bu cevapları
ihtiyârlar ve müşriklerin hapse attığı müminler kalmıştı.
Diğer taraftan Medîneli Müslümanlar
misâfir ettiler. Aralarında kuvvetli bir birlik meydana geldi.
Resûlullah efendimiz
Hz. Ebû Bekirin evine gitti. Hz. Ebû Bekire buyurdu ki:
- Hicret etmeme izin verildi.
Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk heyecanla sordu:
- Mübârek ayağınızın tozuna yüzümü süreyim yâ Resûlallah! Ben de beraber miyim?
Efendimiz cevap verdiler:
- Evet...
Anam-babam fedâ olsun
Hz. Ebû Bekir sevincinden ağladı. Gözyaşları arasında dedi ki:
- Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Develer hazır. Hangisini murâd ederseniz
onu kabûl buyurunuz.
- Benim olmayan deveye binmem. Ancak bedeliyle alırım.
Bu kesin emir karşısında mecbur kalan Hz. Ebû Bekir
devenin bedelini söyledi.
Hz. Ebû Bekir
yol göstermesi için ücretle tuttu ve develeri üç gün sonra Sevr dağındaki mağaraya getirmesini emretti.
Safer ayının 27si perşembe günü
niçin böyle yaptığını sorunca dedi ki:
- Etraftan gelecek bir tehlikeyi önlemek için. Eğer bir zarar gelirse önce bana gelsin. Canım yüksek zâtınıza fedâ olsun yâ Resûlallah!
- Yâ Ebâ Bekr! Başıma gelecek bir musîbetin
senin başına gelmiş olmasını ister misin?
- Evet yâ Resûlallah! Seni hak dinle
benim başıma gelmesini isterim.
Mağara kapısı önüne geldiklerinde
Hz. Ebû Bekir dedi ki:
- Allah için yâ Resûlallah
bir elem değmesin.
Ayağını yılan soktu
Sonra içeri girip
Resûlullahı içeri davet eyledi.
Peygamber efendimiz içeri girdi ve mübârek başını Hz. Ebû Bekirin kucağına koyup uyudu. O zaman
hiç hareket etmedi. Fakat gözyaşı Resûlullahın mübârek yüzüne damlayınca buyurdu ki:
- Ne oldu yâ Ebâ Bekr?
- Ayağım ile kapattığım delikten
bir yılan ayağımı soktu.
Resûlullah efendimiz
şifâ buldu.
Resûlullah efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk içerde iken
iz takip ederek mağaranın önüne geldiler. Mağaranın ağzının bir örümcek tarafından örüldüğünü ve iki güvercinin de yuva yaptığını gördüler. İz sürücü Kürz bin Alkama dedi ki:
- İşte burada iz kesildi.
Müşrikler dediler ki:
- Eğer
Muhammed doğmadan önce örmüştür.
İçeri bakmadan geri döndüler
Müşrikler kapı önünde münâkaşa ederken
içeride Hz. Ebû Bekir endişeye kapıldı. Kâinâtın sultânı efendimiz buyurdu ki:
- Yâ Ebâ Bekir! Üzülme! Şüphesiz Allahü teâlâ bizimledir. (Kalbi
Zikrin Başlangıcı)
Müşrikler içeri bakmadan geri döndüler.
Mağarada üç gece kalıp
Müslümanların Hicrî şemsî sene başlangıcı oldu.
Hz. Ebû Bekir
canını fedâ etmeye hazır hâlde yanında beklerdi.
Bedir savaşında bir ara
Peygamber efendimiz elinden tutup buyurdu:
- Yanımdan ayrılma yâ Ebâ Bekr! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı
senin mübârek yüzünü görmekle hafifliyor. Seninle kalbim kuvvetleniyor.
Peygamber efendimiz
Hz. Ebû Bekiri ağlarken görünce buyurdu ki:
- Yâ Ebâ Bekir
senden daha bereketli olanı yoktur.
Hz. Ebû Bekir'in îmânı
Hz. Ebû Bekir
lüzûmsuz hiçbir şey konuşmamak için mübârek ağzına taş koyardı. Mecbûr kalmadıkça aslâ dünya kelâmı konuşmazdı. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Ebû Bekirin îmânı
Ebû Bekirin îmânı ağır gelir.)
Peygamber efendimizin ilk halîfesi ve peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmak fazîleti
hep önde olmuştur.
Hadîd sûresinde meâlen buyuruldu ki:
(Mekke-i mükerremenin fethinden önce
fetihten sonra malını dağıtan ve cihâd edenden daha büyük derece vardır. Allahü teâlâ hepsine Cenneti vadetti.)
Bu âyet-i kerîmenin
Hz. Ebû Bekirin fazîletini ve derecesinin yüksekliğini gösterdiğini âlimlerimiz söz birliği ile bildirmişlerdir.
Tevbe sûresinde de
Allahü teâlânın râzı olduğu bildirilmiştir.
Tebük gazâsında
malının yarısını alıp getirdi. Sonra Hz. Ebû Bekir de malını getirip teslîm etti. Peygamber efendimiz sordu:
- Yâ Ömer
evine ne kadar mal bıraktın?
- Yâ Resûlallah
bu kadar da eve bıraktım.
Allah ve Resulünü bıraktım
Sonra Hz. Ebû Bekire dönüp sordu:
- Yâ Ebâ Bekr
sen evine ne bıraktın?
- Yâ Resûlallah
evime birşey bırakmadım. Tamamını buraya getirdim. Onlara Allah ve Resûlünü bıraktım.
Resûlullah efendimiz Hz. Ömere dönerek buyurdu ki:
- İkinizin arasındaki fark
cevaplarınız arasındaki fark kadardır.
Hz. Ebû Bekirin
Eshâb-ı kirâmın aklı başından gitti. Mescidde ağlaşmaya başladılar. Hiç kimsenin inanası gelmiyordu.
Hele Hz. Ömer tamamen kendinden geçmiş bir hâlde idi. Peygamber efendimizin mübârek yüzüne bakıp diyordu ki:
- Resûlullah bayılmış
fakat baygınlığı çok ağır.
Ölüm sözünü ağzına almadığı gibi
kimsenin de söylemesini istemiyordu. Dışarı çıkıp dedi ki:
- Kim Resûlullah öldü derse
kılıcımla boynunu vururum!
Resûlullah da vefât edecektir
Hz. Ebû Bekir ile Hz. Abbâsın Eshâb-ı kirâm arasında bir ağırlığı vardı. Eshâb-ı kirâmı ancak bunlar teskin edebilirdi. Bunun için beraber mescide gittiler. Hz. Ebû Bekir buyurdu ki:
- Ey insanlar! Resûlullahın
Ben vefât etmiyeceğim dediğini içinizde duyan var mı?
- Hayır
böyle bir söz duymadık.
Sonra Hz. Ömere dönüp sordu:
- Yâ Ömer
bu husûsta sen birşey duydun mu?
- Hayır duymadım.
Sonra Eshâb-ı kirâma dönüp buyurdu ki:
- Hiç kimse
defin işlerini tamamlayalım.
Sonra
Hz. Abbâs da buna benzer konuşmalar yaptı. Böylece Eshâb-ı kirâmın aklı başlarına geldi.
Sevgili Peygamberimiz bir gün Eshâb-ı kirâm ile sohbet ederken
Şehîdliğin fazîletlerini anlatıyorlardı. Şehîdlerin şefâati hakkında buyurdu ki:
- Kıyâmet gününde şehîdler
akrabâları ve dostlarından 70 bin kişiye şefâat ederler.
Gazânız mübârek olsun
Bu sözleri işiten Hz. Nevfel
şehîd olmak için duâ istedi. Resûlullah efendimiz de duâ ettiler.
Bir müddet sonra
arzûsuna kavuştu.
Peygamber efendimiz ve Eshâbı
çocukları ve yaşlı annesi vardı.
Yaşlı annesi
yoluna devam etti.
Hz. Nevfelin annesi
arkayı işâret etti.
Yaşlı kadın daha sonra
Hz. Ömere ve Hz. Osmana rastladı. Onlara da oğlunun durumunu sordu. Onlar da cevap veremeyip Resûlullahın yaptığı gibi arkayı işâret ettiler.
En son gelen Hz. Ebû Bekir idi. Kadıncağız büyük bir ümitle sevgili Peygamberimizin azîz arkadaşına yaklaşarak aynı şeyleri sordu.
Hz. Ebû Bekir kendi kendine düşündü:
Yâ Rabbî! Ne kadar zor bir durumdayım. Eğer doğruyu söylersem
bu gariplerin yüreği daha fazla yanmasın Allahım!
Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!..
Daha sonra
bütün kalbiyle:
- Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!.. diye bağırdı.
İşte o sırada
yıldırım hızıyla yanlarına yetişerek dedi ki:
- Buyur yâ Sıddîk
beni mi çağırdın?
Bu atlı
Hz. Nevfelden başkası değildi.
Sonra
Peygamber efendimize şunları söyledi:
- Yâ Resûlallah! Hak teâlânın selâmı var. Eğer Peygamberin mağara arkadaşı Sıddîk
câhiliyye devrinde bile yalan söylememiştir buyurdu.
Bu hâdiseden sonra
Yemâme cenginde tekrar şehîdlik şerbetini içti.
Kavminden Peygamber gelecek
Sabahleyin heyecanla uyanan Hz. Ebû Bekir
- Bu rüyâ karışık rüyâlardan biridir. Bunun tabîri yapılamaz.
Fakat bu söz Onu tatmin etmemişti. Devamlı bu rüyânın tabîrini düşünüyordu.
Bir zaman sonra ticâret maksadıyla gittiği yerde
- Sen nerelisin?
- Kureyştenim.
- Tamam. Şimdi rüyânı tabîr edeyim. Mekkede
Hz. Ebû Bekir ne yapacağını şaşırmış hâldeyken
- Şimdi sen hemen memleketine dön! Ona ulaş! Ona vahiy gelmeye başladığında
Hz. Ebû Bekir bu tabîri kimseye anlatmadı. Peygamber efendimiz
- Peygamberlerin
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Peygamberliğime delîl
Bunun üzerine
Aklıma yatmıyor
Baba ve dedelerimizin seçtiği din
Resûlullah efendimiz de
Hz. Ebû Bekir
- Yâ Resûlallah
Arkadaşlarım dediği
Gelin îmân edin
Hz. Ebû Bekir
- Bütün kâinâtın yaratıcısı olan Allahü teâlâyı bırakıp
Bunun üzerine müşrikler
Hz. Ebû Bekir
- Resûlullah
Annesi Ümmülhayr sevinç içinde dedi ki:
- Yavrum
- Anneciğim
- Evlâdım
- Hayır anne!.. Sen Ümm-i Cemile git ve de ki: Oğlum Ebû Bekir
Annesi de îmân etti
Annesi hemen gidip
Daha sonra
- Yâ Resûlallah! Bu benim annem Selmâdır. Ona duâ etmenizi istiyorum. O da hidâyete kavuşsun!
Peygamber efendimiz duâ buyurdu. Böylece annesi de
Resûlullah efendimiz Mirâca çıktıktan sonra
Müşrikler
- Ey Ebâ Bekr! Sen çok defa Kudüse gidip geldin. İyi bilirsin. Mekkeden Kudüse gidip gelmek
- İyi biliyorum. Bir aydan fazla.
Mi'râcınız mübârek olsun!
Kâfirler bu söze sevindi. Akıllı
Hz. Ebû Bekir
- Eğer O söyledi ise
Kâfirler neye uğradıklarını anlıyamadı. Önlerine bakıp gidiyorlar ve bir taraftan da diyorlardı ki:
- Vay canına
Hz. Ebû Bekir hemen giyinip
- Yâ Resûlallah! Mirâcınız mübârek olsun! Allahü teâlâya sonsuz şükürler ederim ki
Böylece Hz. Ebû Bekir
Beraber hicret ederiz
Mekkede müşriklerin
- Sabreyle. Ümîdim odur ki; Allahü teâlâ bana da izin verir. Beraber hicret ederiz.
- Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Böyle ihtimâl var mıdır?
- Evet vardır.
Peygamber efendimizin bu cevapları
Diğer taraftan Medîneli Müslümanlar
Resûlullah efendimiz
- Hicret etmeme izin verildi.
Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk heyecanla sordu:
- Mübârek ayağınızın tozuna yüzümü süreyim yâ Resûlallah! Ben de beraber miyim?
Efendimiz cevap verdiler:
- Evet...
Anam-babam fedâ olsun
Hz. Ebû Bekir sevincinden ağladı. Gözyaşları arasında dedi ki:
- Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Develer hazır. Hangisini murâd ederseniz
- Benim olmayan deveye binmem. Ancak bedeliyle alırım.
Bu kesin emir karşısında mecbur kalan Hz. Ebû Bekir
Hz. Ebû Bekir
Safer ayının 27si perşembe günü
- Etraftan gelecek bir tehlikeyi önlemek için. Eğer bir zarar gelirse önce bana gelsin. Canım yüksek zâtınıza fedâ olsun yâ Resûlallah!
- Yâ Ebâ Bekr! Başıma gelecek bir musîbetin
- Evet yâ Resûlallah! Seni hak dinle
Mağara kapısı önüne geldiklerinde
- Allah için yâ Resûlallah
Ayağını yılan soktu
Sonra içeri girip
Peygamber efendimiz içeri girdi ve mübârek başını Hz. Ebû Bekirin kucağına koyup uyudu. O zaman
- Ne oldu yâ Ebâ Bekr?
- Ayağım ile kapattığım delikten
Resûlullah efendimiz
Resûlullah efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk içerde iken
- İşte burada iz kesildi.
Müşrikler dediler ki:
- Eğer
İçeri bakmadan geri döndüler
Müşrikler kapı önünde münâkaşa ederken
- Yâ Ebâ Bekir! Üzülme! Şüphesiz Allahü teâlâ bizimledir. (Kalbi
Zikrin Başlangıcı)
Müşrikler içeri bakmadan geri döndüler.
Mağarada üç gece kalıp
Hz. Ebû Bekir
Bedir savaşında bir ara
- Yanımdan ayrılma yâ Ebâ Bekr! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı
Peygamber efendimiz
- Yâ Ebâ Bekir
Hz. Ebû Bekir'in îmânı
Hz. Ebû Bekir
(Ebû Bekirin îmânı
Peygamber efendimizin ilk halîfesi ve peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmak fazîleti
Hadîd sûresinde meâlen buyuruldu ki:
(Mekke-i mükerremenin fethinden önce
Bu âyet-i kerîmenin
Tevbe sûresinde de
Tebük gazâsında
- Yâ Ömer
- Yâ Resûlallah
Allah ve Resulünü bıraktım
Sonra Hz. Ebû Bekire dönüp sordu:
- Yâ Ebâ Bekr
- Yâ Resûlallah
Resûlullah efendimiz Hz. Ömere dönerek buyurdu ki:
- İkinizin arasındaki fark
Hz. Ebû Bekirin
Hele Hz. Ömer tamamen kendinden geçmiş bir hâlde idi. Peygamber efendimizin mübârek yüzüne bakıp diyordu ki:
- Resûlullah bayılmış
Ölüm sözünü ağzına almadığı gibi
- Kim Resûlullah öldü derse
Resûlullah da vefât edecektir
Hz. Ebû Bekir ile Hz. Abbâsın Eshâb-ı kirâm arasında bir ağırlığı vardı. Eshâb-ı kirâmı ancak bunlar teskin edebilirdi. Bunun için beraber mescide gittiler. Hz. Ebû Bekir buyurdu ki:
- Ey insanlar! Resûlullahın
- Hayır
Sonra Hz. Ömere dönüp sordu:
- Yâ Ömer
- Hayır duymadım.
Sonra Eshâb-ı kirâma dönüp buyurdu ki:
- Hiç kimse
Sonra
Sevgili Peygamberimiz bir gün Eshâb-ı kirâm ile sohbet ederken
- Kıyâmet gününde şehîdler
Gazânız mübârek olsun
Bu sözleri işiten Hz. Nevfel
Bir müddet sonra
Peygamber efendimiz ve Eshâbı
Yaşlı annesi
Hz. Nevfelin annesi
Yaşlı kadın daha sonra
En son gelen Hz. Ebû Bekir idi. Kadıncağız büyük bir ümitle sevgili Peygamberimizin azîz arkadaşına yaklaşarak aynı şeyleri sordu.
Hz. Ebû Bekir kendi kendine düşündü:
Yâ Rabbî! Ne kadar zor bir durumdayım. Eğer doğruyu söylersem
Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!..
Daha sonra
- Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!.. diye bağırdı.
İşte o sırada
- Buyur yâ Sıddîk
Bu atlı
Sonra
- Yâ Resûlallah! Hak teâlânın selâmı var. Eğer Peygamberin mağara arkadaşı Sıddîk
Bu hâdiseden sonra