Katharizm ya da Katarcılık (-okunuşu "katar"-) Ortaçağda Fransanın Albi bölgesinde ortaya çıkan, 12. ve 13. yüzyıllarda Avrupanın batı kısmındaki ülkelerde etkili olan bir tarikattır. Din tarihçilerinden bazıları bu tarikatı Hıristiyan tarikatlar sınıfına sokmaya çalışmışsa da, Kilisenin görüşlerine karşı çıkmış ve reenkarnasyonu kabul eden bir tarikattır.
Kathar adı, sözcük anlamıyla arınmış anlamına gelir. Albigeois olarak da adlandırılan Katharların (Cathares) temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
Ruhun dünyevi kurtuluşa ermesi için pek çok defa bedenlenmesi gerekir.
Ruhun kurtuluşunu maddi bağlardan kopma yoluyla aramak gerekir.
Nefis terbiyesi ruhun kurtuluş sürecini hızlandırıcı bir yoldur.
Dünyada düalite (ikilem) ilkesi geçerlidir.
Dünyada Satanın (şeytanın) egemenliği hüküm sürdüğünden, Dünya yaşamı ötesinde bir cehennemden söz etmeye gerek yoktur. (Yani cehennem bizzat yaşadığımız kötülük dolu yeryüzü olarak kabul edilebilir.)
Kötülüğün kaynağı bedensel istekler, maddi hırslardır
İsa Peygamberin dediği gibi, mal mülk edinme kaygısı kaçınılması gereken nefsani bir kaygıdır.
İsa Peygamber Tanrının oğlu değildir, o da hepimiz gibi, bir ruhtur.
Katoliklik boş inançlardan başka bir şey değildir.
Kilise ve krallık Katharları birkaç kez imha girişiminde bulunmuş ve bunu sonunda 13. yy.da Haçlı orduları başarmıştır. 20.000 kişinin katledilmesi ve keşişlerin yakılmasından sonra, Kathar tradisyonu kısmen Trubadurlar tarafından sürdürülmeye çalışılmışsa da, bunların yaymaya çalıştıkları öğreti de yine Engizisyon tarafından yasaklanmıştır.
Yüzyıllarca unutulmuş durumda kalan kathar öğretisi, 20.yyda ünlü reenkarnasyon araştırmacısı İngiliz psikiyatr Dr. Arthur Guirdhamın araştırmalarıyla yeniden gündeme getirilmiştir.
Mine Saulnier adlı bir Türk araştırmacı-yazar, "Gülün Öteki Adı" adlı kitabında, ortak mülkiyeti savunan Şeyh Bedrettinin Kathar öğretisinden esinlendiğini ileri sürer.