Kadınlarımızın Yüzleri...
Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır
acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan
karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.
Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların
göllerde ışıyan seher vakıtları gibi.
Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların,
görelim görmeyelim karşımızda dururlar
gerçeğimize en yakın ve en uzak.
Nâzım HİKMET**
Giriş
Türkiyede kentleşme, Batıdaki modern kent ile karşılaştırıldığında çarpık bir karakter taşır. Çarpık kentleşme olgusu, kırsal alandaki olumsuzlukların göçle kentlerin kırsal alanına yani gecekondu semtlerine taşınması ve bu durum karşısında gerekli önlemlerin alınmamasının sonucunda şekillenmiştir. Bu olgunu odağında, büyük kentlerin kırsal alanlarında yaşayan insanlar yer almaktadır. Özellikle bu alanlarda yaşam mücadelesini sürdüren kadınlar, karşı cinse oranla kent yaşamına katılmada pek çok eşitsizlikle karşı karşıya kalmaktadırlar. Eğitim, çalışma yaşamı, yaşadığı kenti tanıma, sosyo-kültürel aktivitelere katılma bunlardan bazılarıdır.
Sağlıklı bir aile ve çevre ortamının oluşmasına ciddi katkılar sağlayabilecek olan kadınların çağcıl yaşam ilişkilerinden izole edilmeleri, toplumsal yapıda var olan olumsuzlukların artarak büyümesine yol açmaktadır. Başta kadınlar, çocuklar ve gençler olmak üzere gecekondu insanların kentsel yaşama katılarak, kentlilik bilincini geliştirmelerine dönük sosyal hizmet sunan Toplum Merkezleri gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu bağlamda çalışmamızda, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile sosyal hizmetlerin ortak çalışma yürüttüğü toplum merkezlerinin, ne gibi işlevlere sahip olduğu irdelenemeye çalışılacaktır.
*16-17-18 Ekim 2003te Sivasta düzenlenen IV. Ulusal Sosyoloji Kongresinde sunulan bildiri.
** Nâzım HİKMET; Son Şiirler, Adam Yayınları, İstanbul, 1993, s.112.
Kentsel Yaşam İlişkilerinin Oluşumu
Sosyal bilimciler kentlerin ortaya çıkışlarını neolitik evreye kadar götürürler. Uygarlık tarihinde önemli bir yere sahip olan bu evrede, tarımsal üretim beraberinde de yerleşik yaşam ilişkileri şekillenmiştir. Uygarlık tarihi açısından önemli bir dönüm noktasını oluşturan kentlerin Tarım Devriminin getirdiği bu yapı üzerinde yükseldiği bilinmektedir. Nitekim, Kırayaa göre tarım, nüfusun belli bir yerde toplanmasını ve yoğunluk kazanmasını sağlamıştır. Bu ilk yerleşim düzeninden sonra uygarlıkların tarihi aşağı yukarı kentlerin tarihidir denilebilir (1998a: 9).
Kentsel yaşam ilişkileriyle yakından ilgili olan uygarlığın yaratıcıları kentliler, bir başka tanımlamayla kent yönetimine katılan yurttaşlardı. Örneğin, Antik Yunanda kent yaşamının temel öznesi olan yurttaş / kentli; kölelerin, kadınların ve yabancıların dışındaki özgür erkekleri kapsamaktaydı. Bu evrede doğrudan bir demokrasi yönetiminden bahsedilecek olsa da, yönetim biçiminin içeriğinin eşitsiz ve cinsiyetçi bir yapı taşıdığı açıktır.
İlkçağda güçlü bir yapıya kavuşan merkezi kent devletleri, Kavimler Göçü ve ona koşut şekillenen feodalizmin doğusuyla çöküş surecine girer. Begel, tüm Ortaçağ kent yapısına damgasını vuracak olan bu süreci şu şeklide özetlemektedir. Batıyı istila eden göç dalgasına katılan toplulukların çoğu kent öncesi kültürden gelmekteydi. Kent uygarlığını yıkan bu halklar, onun yerine esas olarak tarımsal bir örgütlenme ve üretim ilişkisine dayanan feodalizmi kurdular (1996: 11). Ticaretin oldukça sınırlı olduğu bir toplumsal yapıda ortaya çıkan feodalizm; kentlerin içine kapanarak önemsizleştiği ve şato merkezli, parçalı kırsal yerleşimlerin yaygınlaştığı bir manzarayı uzun bir zamana yayan temel bir dinamiği oluşturmuştur. 12. yüzyıldan başlayarak kentlerin ve ticaretin gelişmesiyle ortaçağın kapalı, cemaatsel düzeni çözülüşe geçer ve kentsel yaşamda yeni bir sınıf yani ticaret burjuvazisi yükselir. Sömürge kaynaklarının keşfiyle önemli bir güce kavuşan ticaret burjuvazisinin modern kentsel yaşama damgasını vurmasını ise iki temel olgu sağlayacaktır: Fransız Devrimi ve Sanayileşme süreci.
18. yüzyılın sonuna doğru kentsel yaşamda gittikçe güçlenen burjuvazinin, kendi hukukunu ve siyasal örgütlenmesini oluşturma çabasına Fransız Devriminin önemli bir katkısı olmuştur. Burjuvazi, Fransız Devrimi ile kral ve aristokrasinin siyasal tekelini kırdıysa da, tam bir egemenlik kurması için bir yüzyıla daha yani yeni bir devrim dalgasına gereksinimi vardı (Begel, 1996: 14).
Sanayileşme, uygarlık tarihinde yerleşik yaşama geçilip, kentlerin kurulmasından sonra gerçekleşen ikinci büyük dönüşümün başlatıcısıdır. Sanayileşmenin odağında makineye dayalı meta üretim ilişkileri eş deyişle kapitalist üretim şekli yer alır. Bu olguyla birlikte üretimin merkezileştiği mekanlara, kırsal alandan yoğun göç hareketleri başlamış ve sonuçta da işçi kentleri oluşmuştur. Avrupada mekansal alandan başlayarak sosyo-ekonomik, sınıfsal, siyasal ve ekolojik pek çok alanda köklü değişimler getiren sanayileşme süreci sonucunda modern kent yaşamı şekillenir. Genel olarak bu çerçeveye yerleştirebileceğimiz modern kentleşme olgusunu, Keleş şu şekilde tanımlamaktadır. Kentleşme, sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim surecidir (1997: 19).
Batıda cemaatsel ilişkilerin ördüğü geleneksel toplum yapısından, cemiyet ilişkilerinin egemen olduğu modern, kentleşmiş toplum yapısına doğru evrildiği süreçte kadının kentsel yaşamdaki konumu da değişime uğrar. Kadınların 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, kısmen de olsa sosyo-ekonomik alanda yer aldığı ve zamanla da var olan konumunu geliştirme mücadelesine girdiği görülüyor. Kıraya göre bu döneme kadar teokratik yapının gereği olarak kadın salt ev-içi etkinliklerde çalışmış ve piyasa etkinliklerine ücretli işçi olarak katılamamıştır. 19. yüzyılın sonlarında Batı kapitalizminin iş yaşamını piyasalaştırmasının ve imalat üretiminin hızla gelişmesinin yarattığı iş olanakları kadınları da etkilemiştir. Ayrıca 1911-1923 arasında savaşların sonucu olarak erkek nüfusun azalışı, kadınların düz işçi olarak fabrikalarda çalışmasına yol açmıştır (1999: 251-252). Yukarıda sıralanan ekonomik liberalizm çerçevesinde şekillenen bu dönüşümlerin; hukuk, laiklik, demokrasi gibi siyasal liberalizmin unsurlarıyla bütünleşmesi, kadınların siyasal yaşama katılımını hızlandırmıştır.
Türkiyede Kentsel Yaşam ve Kadın
19. yüzyılda dağılış surecine giren Osmanlı İmparatorluğunda merkezi ve idari kentler gelişse de kırsal yerleşimlerin yaygınlığı aşikardı. Böyle bir yapıda kadının toplumsal yaşama belli bir boyutta da olsa katılmasını içsel dinamikler değil, bir dış dinamik yani Batılılaşma sureci sağlamıştır. Berktay bu süreçte kadının konumunu şöyle ifade etmektedir. Ekonomik baskılar, Batılılaşma etkisi, eğitim reformu ve özellikle de 1912-13 Balkan Savaşları ve sonrasında I. Dünya Savaşı gibi etkenlerin de zorlamasıyla kadınlar evlerinden çıkarak, kısmen de olsa kamusal yaşama girmeye başlarlar (1996: 758).
Cumhuriyet kurulduğunda ise çağdaş bir ulus devlet olgusuyla içiçe geçen kentsel yaşam son derece sınırlı ve sorunluydu. Cumhuriyet bu yapıyı dönüştürmede, Osmanlı gibi üstyapısal öğelerden hareket ettiği; ancak bunu Batılılaşmacı değil, çağdaş, ulusalcı ve laik bir anlayışla gerçekleştirdiği görülmektedir. Nitekim, Cumhuriyetin çağdaşlaşma hedefinde, uygarlığı şekillendiren kentsel yaşam ilişkileri ve kadın olgusu önemli bir konumdadır. Bu bağlamda Cumhuriyetin söyleminde kadın olgusunu söyle özetlemek mümkündür: Kadının kamusal kimliklere hak kazanması, özel alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasına paralel bir şekilde kuldan yurttaşa olan dönüşüm sureci tamamlanacaktı (İpek ve Pınar, 1998: 81).
Kadının toplumsal yaşamda, çağdaş bir yurttaş olarak yer alması amacına yönelik olarak gerçekleştirilenler bu çerçevede ele alınabilir. Cumhuriyet ilk olarak Medeni Hukuk ile kadını her alanda ikinci sınıf insan konumuna koyan şeri ve örfi düzenlemeler kaldırılır. Medeni nikahın yasallaşması, boşanmanın kurallara bağlanması ve eşit miras hakkı ile Türk kadını adım adım uygarlığa taşınır. Yine siyasal katılımda yer almayan kadına önce seçme ve sonra seçilme hakkının tanınması, kadının kamusal yaşama katılımını giderek artırmıştır. Bunların dışında Millet Mektepleri, Halkevleri, Halkodaları ve Köy Enstitülerinin açılması, çağdaş toplum değerleri ile donanmış yurttaşları yaratmanın en yetkin uygulamalarını oluşturur (Saylan, 1999: 152).
Cumhuriyet sosyo-ekonomik kalkınma planlarıyla bir yandan sanayileşme alanında ilerlerken ve öte yandan bu gelişmelere koşut bir kentleşme politikası izlemiştir. Ancak Türkiyede yeni sosyo-ekonomik dinamiklere bağlı olarak, 1945lerde başlayan yoğun bir iç göç dalgası yaşanır. Bu göçün nedenleri şöyle açıklanabilir. Tıbbi alandaki gelişmeler sonucu düşen ölüm oranları ile birlikte ortalama ömrün uzaması, hızla artan genç nüfus üzerinde tarımda makineleşmenin yarattığı gizli işsizlik baskısı göçte temel etmendir. Ayraca köy-kent ulaşımının kolaylaşması, haber kanallarının artması gibi iletici etmenler ve de kentlerde işgücü ücretinin görece iyiliği kente olan göçü hızlandırmıştır (İçduygu ve Sirkeci, 1999: 256). Sonuçta da sanayileşme süreci ile anlam derinliği kazanan kentleşme olgusu, Türkiyede kırsalın iticiliğinin yarattığı hızlı, çarpık ve sağlıksız bir yapıdadır.
Türkiyede çarpık kentleşmenin en önemli göstergesi, gecekondu olgusudur. Ortaya çıkışı 1945lere uzanan gecekondulaşma, tarımda pazara yönelik üretime geçişin göresel olarak hızlandığı ve kentteki nüfusun hızla artmasına karşılık çok yavaş bir sanayileşmenin gerçekleştiği koşulların ürünüdür (Kıray, 1998b: 90). Gecekondular ilk zamanlar kullanım değeri için yapılırken, sonradan değişim değeri için üretilerek alınıp satılan metalara dönüşmüş ve önemli bir rant merkezi haline gelmişlerdir (Işık, 1996: 792). Gecekondulaşma ile ilgili bir diğer nokta ise, kentlerdeki büyük imalat sektörlerinin yetersizliğinden dolayı, kente göçenlerin marjinal sektöre kaymalarıdır. Ayrıca başlangıçta altyapı ve üstyapı hizmetlerinden yoksun olan ve alt gelir düzeyindekilerin oturduğu gecekondularda, insanlar zamanla kendi kültürlerini üretmişlerdir. Gecekondu halkı hem kente özgü hem de kırsal kesime ilişkin kültürel özellikler taşıyan, ama tam olarak hiçbirine benzemeyen farklı bir kültür geliştirmişlerdir (Kızılçelik ve Erjem, 1996: 224). Kentli köylülerin geliştirdiği bu kültür, onların sosyo-ekonomik ve siyasal ilişkilerine doğrudan yansımaktadır. Sonuçta da kentlerin kırsal alanlarını oluşturan gecekondular, kentle bütünleşmede sorunlu bir görünüm taşımakta yani bir başka tanımlamayla bütünleşmemiş kentli nüfusu (Şenyapılı, 1978) barındırmaktadırlar.
Kentsel yaşam deneyimi içinde elde edilen bir kültür birikimi olarak tanımlanabilen kentlileşme (Tatlıdil, 1997:599) açısından sorunlu olan gecekondularda kadının konumu üzerinde önemle durulması gereken bir durum gösterir. Gecekondulu kadınlar, kentli kadınlara göre gerek ev-içi, gerekse de kentsel yaşam ilişkilerinde pek çok eşitsizlikle karşı karşıyadırlar. Ayrıca gecekondu alanlarındaki yaşam mücadelesinde kadınlar, özellikle bu alanlardaki altyapısal sorunları ve çevrelerinin neden olduğu zorlukları erkeklerden daha yoğun yaşamaktadırlar (DGSPV, 1994: 20).
Wedelin gecekondulu kadınlar üzerine yaptığı çalışma bu bağlamda önemlidir. Wedel, kadınları kamusal yani kentsel yaşamdan dışlayan sosyo-kültürel etkenleri dört şekilde ele almaktadır: eğitim, iş bulma imkanı, özgüven eksikliği, toplumsal baskı ve denetim. Gecekondu kadının eğitimi düşük düzeydedir. Eğitim düzeyinin düşüklüğü, doğal olarak bir meslek edinme ve de iş bulma olanaklarını oldukça sınırlamaktadır. Bu durum kadınların ekonomik özgürlüğe kavuşmasını engelleyerek, onları ev-içi özel yaşam alanında edilgen bir konuma itmektedir. Ayrıca eğitim ve deneyim düzeyinin düşüklüğünden dolayı kadınlar, kendilerine çok az güvenmektedirler. Özgüven eksikliği kadınların gizil güçlerini ortaya çıkarmalarında ve kendilerini ifade etmelerinde en büyük engeli oluşturur. Kadınların kentsel yaşama katılmasını kısıtlayan bir diğer unsur da toplumsal baskı ve denetimdir. Cemaat kültürünün yaygın olduğu bu alanlarda kadınların mekansal hareketliliğine sınırlanması, onların yeni ilişki ve deneyimleri paylaşmasını yani sosyalizasyonunu olanaklı kılamamaktadır (1996: 50).
Kadının kent yaşamana katılmasını kısıtlayan koşulların bir yansıması olarak düşünebileceğimiz, kadınının psiko-sosyal kimliği ile ilgili Kocacık, önemli bir noktaya değinir. Kadının toplumda yalnız evlilikle sosyo-ekonomik güvenceye sahip olacağı görüşü hala yaygın bir kabul görmektedir. Böyle bir görüş kadının psiko-sosyal kimliğinin oluşmasında son derece etkili olmakta ve bazen de kadını cinsel kimlik bunalımı içerisine sokarak, cinsler arasındaki ilişkileri zedeleyebilmektedir (1999: 65).
Özetle, Türkiyede hızlı ve çarpık kentleşmenin sonucu olarak, kent yaşamına katılmada cinsler arası eşitsizliğin derinleştiği görülüyor. Var olan eşitsizliğin olabildiğince giderilerek kadının kent yaşamına katılmasının sağlanması yani Cumhuriyetin amaçladığı yurttaş kimliğini edinmesinde, sosyo-ekonomik ve kültürel dönüşümler zorunludur. Toplumsal dönüşümde önemli bir dinamik olan eğitim, kadının ev dışında ücret karşılığı çalışabilecek bir meslek kazanması ve kentsel yaşamın pek çok alanında daha fazla yer almasında önemli işlevleri yerine getirme potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda kadının toplumdaki konumunu yükseltmeyi amaçlayan sivil toplum kuruluşlarının ve sosyal hizmet birimlerini eğitim odaklı projelerinin üzerinde önemle durulması gerekmektedir.
Sütçüler Toplum Merkezi Örneği
Toplum Merkezleri; semt, mahalle veya köy düzeyinde toplumun ihtiyaç ve sorunlarına yönelik olarak koruyucu geliştirici, eğitici, boş zamanı değerlendirici ve eğlendirici çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik etkinliklerin yürütüldüğü yerlerdir (Çamur, 2002: 46). Ülkemizde Toplum Merkezleri denildiğinde akla ilk olarak Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kurulan merkezler gelmektedir. Ayrıca, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (kısaca ÇYDD) ile SHÇEKin işbirliğiyle kurularak hizmet veren Toplum Merkezleri bulunmamaktadır ki, bu çalışmada inceleyeceğimiz Sütçüler Toplum Merkezi bu yapıdadır.
1989 yılında kurulan ÇYDD, eğitim odaklı gerçekleştirdiği çalışma ve projelerle (kırsal-kentsel kalkınma, deprem çalışmaları, okul-yurt yapma ve toplum merkezleri açma gibi) pek çok alanda kamusal ihtiyacı karşılamak için çalışan bir sivil toplum kuruluşudur. ÇYDDnin toplum merkezleri projesinin arka planında şu temel yaklaşımlar bulunur. Türkiyenin önemli sorunlarından biri olan çarpık kentleşme olgusu, kırsal alandaki olumsuzlukların göçle kentlerin kırsal alanlarına taşınmasına neden olmuştur. Büyük kentlerin kırsal alanlarında yaşayan kadınlar, kapalı ve cemaatsel yapının ördüğü pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Burada yaşayanların sorunlarının aşılmasına yönelik eğitsel, sanatsal ve kültürel hizmet veren toplum merkezleri açmak, ÇYDDnin temel projeleri arasında yer alır. Bu kapsamda İstanbulda Okmeydanı ile Fatihte ve Antalya Sütçüler Mahallesinde birer Toplum Merkezi açılmıştır (ÇYDD, 2001: 2).
ÇYDDnin projeleri arasında önemli bir yere sahip olan toplum merkezlerini düşünsel çerçevesi ve kadının kentsel yaşama katılmasındaki yeri, 3 Aralık 1999da hizmete giren Sütçüler Toplum Merkezi örneğinde değerlendirilecektir.
Toplum Merkezinin açıldığı Sütçüler Mahallesi başta Antalya ve çevresindeki illerin kırsalı olmak üzere her bölgenin kırsalında yoğun göç alan bir yerdir. Antalya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı uzmanlar ve ÇYDDnin gönüllü eğitmenleri bu merkeze gelenlere; kadının insan hakları , bilinçli ev ekonomisi, anne-çocuk eğitimi, sivil savunma, okuma yazma ve saz kursu gibi eğitimler vermektedirler.. Ayrıca katılımcılara sağlık ve hukuk uzmanlarınca çeşitli konularda bilgiler aktarılmaktadır. Tiyatro ve folklor çalışmaları da bunlara eklenebilir. Yine Toplum Merkezindeki katılımcılara ücretsiz bilet temin edilerek onların tiyatro, konser gibi sosyo-kültürel etkinliklerde yer almaları sağlanmıştır. Kursa katılan kadınlar el becerilerini geliştirmek ve ürettikleri ürünleri pazarlamaya yönelik olarak da Hamarat Eller Grubu oluşturmuştur. Antalya ÇYDD Şubesi, kadınların ürettikleri ürünlerin pazarlanması konusunda girişimler başlatmıştır. Bu girişimlerin sonucunda Büyükşehir Belediyesi, Recep Bilgin Parkında kadınlara ürünlerini pazarlayacakları yer tahsis etmiştir. Böylece kadınların kısmen de olsa ekonomik özgürlüklerine kavuşmasına ve kentle bütünleşmesine yardımcı olunmaya çalışılmıştır. Bilgilendirici, geliştirici ve kente uyum sağlatıcı boyutları olan çalışmalarla, 3 yılı aşkın bir sürede 1920 kişiye ulaşılmıştır.
Toplum Merkezindeki katılımcılardan 30 kişiyle 3-5 Haziran 2003 tarihlerinde görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde öncelikle katılımcılara yaş, doğum yeri, eğitim düzeyleri, çocuk sayısı, eşin işi gibi demografik sorular yöneltilmiştir. Bunun dışında katılımcıların, Antalyaya geliş nedeni, bir işte çalışma eğilimi, kentle ilişki düzeyi öğrenilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Toplum Merkezinin kadının yaşamındaki yeri ve kentle bütünleşmedeki rolünü anlamaya yardımcı olacak sorulara cevap aranmıştır.
Görüşmeler sonucunda önemli verilere ulaşılmıştır. Çeşitli programlara katılanlardan elde edilen demografik veriler genel olarak homojen bir tablo ortaya çıkarmaktadır. 20li yaşlardan 50li yaşlara kadar olan katılımcı yelpazesinde, 30-40 yaş arasındakiler ağırlıklı çoğunluğu oluşturmaktadır.. Yine kadınların % 70i ilkokul, diğerleri ise ortaokul ve lise mezunudurlar. Kadınların % 75i 2 ya da 3 çocuklukludur yani kentsel aile biçimi olan çekirdek aile yapısı yaygındır. Katılımcıların eşlerinin büyük bir çoğunluğu inşaat işçiliği, pazarcılık v.b çeşitli hizmet sektörlerinde çalışmaktadır.
Katılımcıların, Antalya ve çevresindeki illerin kırsalı yaygın olmak üzere her bölgenin kırsalından kente geldikleri görülmüştür. Katılımcıların % 80i ekonomik nedenle, % 20si ise sosyo-kültürel nedenlerle kente geldiklerini belirtmişlerdir. Yine % 70i kirada oturdukları görülmüştür. Yaşadığı mahallenin en önemli sorununu ise genel olarak altyapı, park, yeşil alan, okul gibi hizmetler olarak görmektedirler. Kadınların hemen hepsi uygun bir iş olsa çalışacaklarını ifade etmişlerdir.
Katılımcıların hemen hepsi kırsaldan geldiği için daha önce herhangi bir kuruluşun sosyal ve kültürel çalışmalarına katılmamışlardır. Buradaki çalışmalara katılmalarına, bu programlarına katılan komşuları ve yakın çevrelerinin önerileri büyük etki yapmıştır. Yalnız başlangıçta hemen hepsinin çevrelerinin Toplum Merkezine gelmelerini yadırgadığını; fakat zamanla kabullendiklerini belirtmişlerdir. Buradaki programlara katılanların pek çoğunun diğer programlara da katıldığı, katılmayanlarını çoğunun da diğer çalışmalara katılma isteğinde olduğu görülmüştür.
Görüşmemizde mahallede büyük bir ilgiyle karşılanan Toplum Merkezinin katılımcılar ve çevreleri üzerindeki yansımaları ile ilgili önemli veriler elde ettik. Katılımcıların hemen hepsi burada aldıkları eğitim sonucu aile içi ve çevresiyle iletişimlerinin sağlıklı ve bilinçli bir düzeye kavuştuğunu ve özellikle özgüvenlerini kazandıklarını dile getirmişlerdir. Yine görüştüğümüz kadınlar kendi gizil güçlerini ortaya çıkarılmasına yardımcı olacak tiyatro, folklor ve saz kursu çalışmalarına katılmalarının, kendilerini psiko-sosyal ve kültürel açıdan gelişmelerine önemli katkılar sağladıklarını belirtmişlerdir. Kadınlar Toplum Merkezi sayesinde ataerkil ilişkilerin ördüğü ev-içi yaşamdan önemli ölçüde sıyıracak, kendilerini çeşitli alanlarda geliştirmelerini sağlayacak eğitimler almakta ve buradaki katılımcılarla arkadaşlık ilişkisi kurmaktadırlar. Katılımcılara önemli yaşam deneyimleri kazandırabilecek bu arkadaşlıkların merkez dışında da sürdürüldüğü ve geliştirildiği görülmüştür. Yine Toplum Merkezine katılan kadınlar, dernek kurmaya yönelik çabalar içinde olduklarını belirtmişlerdir. Bu da gösteriyor ki kadınlar belli alanlarda bilgilendirici ve geliştirici eğitimler aldıktan sonra, kentsel kültürün önemli bir öğesi olan çağdaş organizasyonlar oluşturmaya ve ona etkin katılma eğilimi içine girdiklerini ortaya çıkarmaktadır. Görüleceği gibi Toplum Merkezinin sosyo-kültürel hizmetleri ve destekleyici programları, katılımcıların hem kendilerinde hem de çevrelerinde olumlu sonuçların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kentleşmenin dinamik bir aracı olarak Toplum Merkezlerini ele alan Karataşa göre bu merkezler özellikle gecekonduların yaşadığı uyum ve bütünleşme sorunlarının çözümünde gereksinim duyulan dinamik yaklaşıma en uygun sosyal hizmet örgütlenmeleridir (2002: 64).
Toplum merkezindeki çalışmalara katılanların istemleri ise içinde bulunduğu koşulları ve kendilerini daha iyi yönde geliştirme eğilimlerini yansıtması açısından önemlidir. Programlara talebin fazla olması karşısında, mekan yetersiz bir konuma gelmesi en büyük ve ortak sorunu oluşturur. Programların çeşitlendirilmesi özellikle gelir getirici becerilerin kazandırılması ve bunların değerlendirilmesi başta olmak üzere, bilgisayar, kitaplık ve çocuklara yönelik eğitici programların gerçekleştirilmesi önemli istemlerdendir. Yine bir katılımcı anne-çocuk eğitiminin genç kızken alınmasının önemine değinmiş ve anne çocuk eğitimi gibi baba-çocuk eğitiminin de gerekli olduğuna işaret etmiştir. Bu istemin İstanbulda Gazi Toplum Merkezinde (AÇEVin işbirliğiyle) 75 babaya verilenBaba Destek Programı ile somutlaştığı görülmektedir (Açıkgöz, 2003: 7) Ayrıca bir katılımcı, Toplum Merkezindeki eğitimlerin evlenmeden önce genç kızlara ve erkeklere verilmesinin boşanmaları azaltacağı iddiasında bulunması dikkat çekicidir. Ayrıca katılımcılar toplum merkezlerinin diğer mahallelerde de yaygınlaştırılmasının önemini vurgulamışlardır.
Proje kapsamında katılımcıları bilgilendirici ve geliştirici programların dışında, kentsel yaşam ilişkilerini daha yakından tanımaya yönelik girişimlere de değinilmesi gerekir. ÇYDDnin katılımcılara ücretsiz tiyatro, sinema bileti temin etmesi ve onları düzenlenen panel, konferans gibi etkinlikleri izlemelerinin sağlanması, kadınların kentsel yaşam deneyimlerini paylaşması açısından önemlidir. Buradaki sosyal hizmet uzmanından aldığımız bilgiye göre sonradan kadınların kendilerinin bu tür etkinlikleri araştırdığı görülmüştür. Bunların dışında katılımcıların kurduğu tiyatro gurubu, derneğin etkinliklerinde bir çok kez gösterim gerçekleştirmiştir. Bunlar da göstermektedir ki ne kentli ne de köylü olabilen, bir katılımcının tabiriyle orta şeker bir konumda yer alan bu kesimdeki kadınların, kendilerini kuşatan olumsuzlukları aşıp kentsel yaşamla daha çok temasa geçmesine ve de kentle uyumuna bu etkinliklerin önemli katkısı olmuştur.
Bu tespitimiz, Hamarat Eller grubunda yer alıp, ürettikleri ürünleri kent merkezindeki satış noktalarında değerlendiren kadınlar da daha net görülmektedir. Buradaki yaptığımız görüşmede, kadınlar, hem ürünlerini değerlendirdiklerini hem de kentsel yaşam ilişkilerini yakından gördüklerini ve bunları kendi yaşamlarıyla karşılaştırarak ortak bir noktayı bulduklarına değinmişlerdir. Böylece bu çalışmaların gecekondu kadınının kentle bütünleşmesinde önemli bir adım oluşturduğu söylenebilir.
Sonuç
ÇYDD Antalya Şubesinin Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü ile birlikte, kentin geri kalmış bölgelerindeki kadınları sosyo-kültürel açıdan geliştirmeyi ve kentle bütünleştirmeyi amaçladığı bu çalışmasında olumlu sonuçların alındığı görülmüştür. Sütçüler Toplum Merkezinde yapılan çalışmaların ortaya koyduğu gibi sivil toplum kuruluşlarının devlet kurumlarıyla işbirliğine girerek gerçekleştirdiği projeler, kentlerin kırsal alanında yaşanan pek çok sorunun aşılmasında önemli işlevlere sahiptirler. Bu işlevlerinin çerçevesini diğer kurumlar, yerel yönetimler ve sponsor desteğiyle daha da geliştirmek mümkündür.
Özetle, Toplum Merkezi örneğinden hareketle kadınlara yönelik sosyo-kültürel programların dışında çeşitli atölyeler kurularak, buralarda gelir getirici becerilerin kazandırılması ve üretilenlerin bir kooperatif vasıtasıyla değerlendirilmesi gecekondu kadının sosyo-ekonomik ve örgütsel yaşamda daha fazla yer almasını sağlayabilir.
Kaynakça
AÇIKGÖZ, Esra (2003); Kadınlar Evden Çıktı, Cumhuriyet Gazetesi, s.7.
BEGEL, Egon Ernest (1996); Kentlerin Doğuşu, Kent ve Kültürü-Cogito, Sayı 8, ss.17-22.
BERKTAY, Fatmagül (1996); Türkiyede Kadınlık durumu, Yüzyıl Biterken, C.D.T.A., Cilt 3, İstanbul, İletişim Yayınları.
ÇAMUR, Gülsüm (2002); Kentleşme Sürecinde Gecekondulaşma ve Toplum Merkezleri, Sosyal Hizmet Sempozyumu 1998 (Antalya) Bildirileri, Kentleşme Sürecinde Sosyal Hizmet, H.Ü Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, ss. 45-50.
ÇYDD (2001); ÇYDD Hakkında Genel Bilgiler Dosyası, İstanbul.
DGSPW (Directorate General On The Status And Problem Of Women), (1994); The Status of Women In Turkey, Ankara.
IŞIK, Oğuz (1996); 1980 Sonrası Türkiyede Kent ve Kentleşme, Yüzyıl Biterken, C.D.T.A., Cilt 3, İstanbul, İletişim Yayınları, ss. 782-801.
İÇDUYGU, Ahmet ve SİRKECİ, İbrahim (1999); Cumhuriyet Dönemi Türkiyede Göç Hareketleri, Kırlardan Kente, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
İLKKARACAN, İpek ve İLKKARACAN, Pınar (1998); Kuldan yurttaşa: Kadınlar Neresinde? 75 Yılda Tebaadan Yurttaşa Doğru, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, ss. 77-90.
KARATAŞ, Kasım (2002); Kentlileşmenin Dinamik Bir Aracı Olarak Toplum Merkezleri: Bir Yaklaşım Modeli Önerisi Sosyal Hizmet Sempozyumu 1998 (Antalya) Bildirileri, Kentleşme Sürecinde Sosyal Hizmet, H.Ü Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, ss. 62-66.
KELEŞ, Ruhşen (1998); Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Kitabevi.
KIRAY, Mübeccel B. (1998a); Modern Şehirlerin Gelişmesi ve Türkiyeye Has Bazı Eğilimler, Kentleşme Yazıları, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, ss. 9-18.
KIRAY, Mübeccel B. (1998b); Gecekondu: Azgelişmiş Ülkelerde Hızla Topraktan Kopma ve Kentle Bütünleşememe, Kentleşme Yazıları, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, ss. 90-104.
KIRAY, Mübeccel B. (1999); Toplum Yapısı ve Laiklik, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, ss. 232-255.
KIZILÇELIK, Sezgin ve ERJEM, Yaşar (1996); Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, İzmir, Saray Kitabevi.
KOCACIK, Faruk (1999); Women From The Point Of View Of Socio-Ekonomic Factors In Turkey, CÜ. Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 22-23, ss. 63-72
SAYLAN, Türkân (1999); Cumhuriyetin Bireyi Olmak, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları.
ŞENYAPILI, Tansı (1997); Bütünleşmemiş Kentli Nüfus Sorunu, Ankara, ODTÜ Yayını.
TATLIDİL, Ercan (1997); Hızlı Kentleşmenin Eğitim Politikaları Üzerine Etkileri, Toplum ve Göç, II. Ulusal Sosyoloji Kongresi, Ankara, Sosyoloji Derneği Yayını, 598-604.
WEDEL, Heidi (1996);Gecekondulu Kadınlar ve Yerel Siyaset, Defter, Sayı 28, ss. 44-55.
Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır
acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan
karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.
Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların
göllerde ışıyan seher vakıtları gibi.
Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların,
görelim görmeyelim karşımızda dururlar
gerçeğimize en yakın ve en uzak.
Nâzım HİKMET**
Giriş
Türkiyede kentleşme, Batıdaki modern kent ile karşılaştırıldığında çarpık bir karakter taşır. Çarpık kentleşme olgusu, kırsal alandaki olumsuzlukların göçle kentlerin kırsal alanına yani gecekondu semtlerine taşınması ve bu durum karşısında gerekli önlemlerin alınmamasının sonucunda şekillenmiştir. Bu olgunu odağında, büyük kentlerin kırsal alanlarında yaşayan insanlar yer almaktadır. Özellikle bu alanlarda yaşam mücadelesini sürdüren kadınlar, karşı cinse oranla kent yaşamına katılmada pek çok eşitsizlikle karşı karşıya kalmaktadırlar. Eğitim, çalışma yaşamı, yaşadığı kenti tanıma, sosyo-kültürel aktivitelere katılma bunlardan bazılarıdır.
Sağlıklı bir aile ve çevre ortamının oluşmasına ciddi katkılar sağlayabilecek olan kadınların çağcıl yaşam ilişkilerinden izole edilmeleri, toplumsal yapıda var olan olumsuzlukların artarak büyümesine yol açmaktadır. Başta kadınlar, çocuklar ve gençler olmak üzere gecekondu insanların kentsel yaşama katılarak, kentlilik bilincini geliştirmelerine dönük sosyal hizmet sunan Toplum Merkezleri gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu bağlamda çalışmamızda, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile sosyal hizmetlerin ortak çalışma yürüttüğü toplum merkezlerinin, ne gibi işlevlere sahip olduğu irdelenemeye çalışılacaktır.
*16-17-18 Ekim 2003te Sivasta düzenlenen IV. Ulusal Sosyoloji Kongresinde sunulan bildiri.
** Nâzım HİKMET; Son Şiirler, Adam Yayınları, İstanbul, 1993, s.112.
Kentsel Yaşam İlişkilerinin Oluşumu
Sosyal bilimciler kentlerin ortaya çıkışlarını neolitik evreye kadar götürürler. Uygarlık tarihinde önemli bir yere sahip olan bu evrede, tarımsal üretim beraberinde de yerleşik yaşam ilişkileri şekillenmiştir. Uygarlık tarihi açısından önemli bir dönüm noktasını oluşturan kentlerin Tarım Devriminin getirdiği bu yapı üzerinde yükseldiği bilinmektedir. Nitekim, Kırayaa göre tarım, nüfusun belli bir yerde toplanmasını ve yoğunluk kazanmasını sağlamıştır. Bu ilk yerleşim düzeninden sonra uygarlıkların tarihi aşağı yukarı kentlerin tarihidir denilebilir (1998a: 9).
Kentsel yaşam ilişkileriyle yakından ilgili olan uygarlığın yaratıcıları kentliler, bir başka tanımlamayla kent yönetimine katılan yurttaşlardı. Örneğin, Antik Yunanda kent yaşamının temel öznesi olan yurttaş / kentli; kölelerin, kadınların ve yabancıların dışındaki özgür erkekleri kapsamaktaydı. Bu evrede doğrudan bir demokrasi yönetiminden bahsedilecek olsa da, yönetim biçiminin içeriğinin eşitsiz ve cinsiyetçi bir yapı taşıdığı açıktır.
İlkçağda güçlü bir yapıya kavuşan merkezi kent devletleri, Kavimler Göçü ve ona koşut şekillenen feodalizmin doğusuyla çöküş surecine girer. Begel, tüm Ortaçağ kent yapısına damgasını vuracak olan bu süreci şu şeklide özetlemektedir. Batıyı istila eden göç dalgasına katılan toplulukların çoğu kent öncesi kültürden gelmekteydi. Kent uygarlığını yıkan bu halklar, onun yerine esas olarak tarımsal bir örgütlenme ve üretim ilişkisine dayanan feodalizmi kurdular (1996: 11). Ticaretin oldukça sınırlı olduğu bir toplumsal yapıda ortaya çıkan feodalizm; kentlerin içine kapanarak önemsizleştiği ve şato merkezli, parçalı kırsal yerleşimlerin yaygınlaştığı bir manzarayı uzun bir zamana yayan temel bir dinamiği oluşturmuştur. 12. yüzyıldan başlayarak kentlerin ve ticaretin gelişmesiyle ortaçağın kapalı, cemaatsel düzeni çözülüşe geçer ve kentsel yaşamda yeni bir sınıf yani ticaret burjuvazisi yükselir. Sömürge kaynaklarının keşfiyle önemli bir güce kavuşan ticaret burjuvazisinin modern kentsel yaşama damgasını vurmasını ise iki temel olgu sağlayacaktır: Fransız Devrimi ve Sanayileşme süreci.
18. yüzyılın sonuna doğru kentsel yaşamda gittikçe güçlenen burjuvazinin, kendi hukukunu ve siyasal örgütlenmesini oluşturma çabasına Fransız Devriminin önemli bir katkısı olmuştur. Burjuvazi, Fransız Devrimi ile kral ve aristokrasinin siyasal tekelini kırdıysa da, tam bir egemenlik kurması için bir yüzyıla daha yani yeni bir devrim dalgasına gereksinimi vardı (Begel, 1996: 14).
Sanayileşme, uygarlık tarihinde yerleşik yaşama geçilip, kentlerin kurulmasından sonra gerçekleşen ikinci büyük dönüşümün başlatıcısıdır. Sanayileşmenin odağında makineye dayalı meta üretim ilişkileri eş deyişle kapitalist üretim şekli yer alır. Bu olguyla birlikte üretimin merkezileştiği mekanlara, kırsal alandan yoğun göç hareketleri başlamış ve sonuçta da işçi kentleri oluşmuştur. Avrupada mekansal alandan başlayarak sosyo-ekonomik, sınıfsal, siyasal ve ekolojik pek çok alanda köklü değişimler getiren sanayileşme süreci sonucunda modern kent yaşamı şekillenir. Genel olarak bu çerçeveye yerleştirebileceğimiz modern kentleşme olgusunu, Keleş şu şekilde tanımlamaktadır. Kentleşme, sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim surecidir (1997: 19).
Batıda cemaatsel ilişkilerin ördüğü geleneksel toplum yapısından, cemiyet ilişkilerinin egemen olduğu modern, kentleşmiş toplum yapısına doğru evrildiği süreçte kadının kentsel yaşamdaki konumu da değişime uğrar. Kadınların 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, kısmen de olsa sosyo-ekonomik alanda yer aldığı ve zamanla da var olan konumunu geliştirme mücadelesine girdiği görülüyor. Kıraya göre bu döneme kadar teokratik yapının gereği olarak kadın salt ev-içi etkinliklerde çalışmış ve piyasa etkinliklerine ücretli işçi olarak katılamamıştır. 19. yüzyılın sonlarında Batı kapitalizminin iş yaşamını piyasalaştırmasının ve imalat üretiminin hızla gelişmesinin yarattığı iş olanakları kadınları da etkilemiştir. Ayrıca 1911-1923 arasında savaşların sonucu olarak erkek nüfusun azalışı, kadınların düz işçi olarak fabrikalarda çalışmasına yol açmıştır (1999: 251-252). Yukarıda sıralanan ekonomik liberalizm çerçevesinde şekillenen bu dönüşümlerin; hukuk, laiklik, demokrasi gibi siyasal liberalizmin unsurlarıyla bütünleşmesi, kadınların siyasal yaşama katılımını hızlandırmıştır.
Türkiyede Kentsel Yaşam ve Kadın
19. yüzyılda dağılış surecine giren Osmanlı İmparatorluğunda merkezi ve idari kentler gelişse de kırsal yerleşimlerin yaygınlığı aşikardı. Böyle bir yapıda kadının toplumsal yaşama belli bir boyutta da olsa katılmasını içsel dinamikler değil, bir dış dinamik yani Batılılaşma sureci sağlamıştır. Berktay bu süreçte kadının konumunu şöyle ifade etmektedir. Ekonomik baskılar, Batılılaşma etkisi, eğitim reformu ve özellikle de 1912-13 Balkan Savaşları ve sonrasında I. Dünya Savaşı gibi etkenlerin de zorlamasıyla kadınlar evlerinden çıkarak, kısmen de olsa kamusal yaşama girmeye başlarlar (1996: 758).
Cumhuriyet kurulduğunda ise çağdaş bir ulus devlet olgusuyla içiçe geçen kentsel yaşam son derece sınırlı ve sorunluydu. Cumhuriyet bu yapıyı dönüştürmede, Osmanlı gibi üstyapısal öğelerden hareket ettiği; ancak bunu Batılılaşmacı değil, çağdaş, ulusalcı ve laik bir anlayışla gerçekleştirdiği görülmektedir. Nitekim, Cumhuriyetin çağdaşlaşma hedefinde, uygarlığı şekillendiren kentsel yaşam ilişkileri ve kadın olgusu önemli bir konumdadır. Bu bağlamda Cumhuriyetin söyleminde kadın olgusunu söyle özetlemek mümkündür: Kadının kamusal kimliklere hak kazanması, özel alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasına paralel bir şekilde kuldan yurttaşa olan dönüşüm sureci tamamlanacaktı (İpek ve Pınar, 1998: 81).
Kadının toplumsal yaşamda, çağdaş bir yurttaş olarak yer alması amacına yönelik olarak gerçekleştirilenler bu çerçevede ele alınabilir. Cumhuriyet ilk olarak Medeni Hukuk ile kadını her alanda ikinci sınıf insan konumuna koyan şeri ve örfi düzenlemeler kaldırılır. Medeni nikahın yasallaşması, boşanmanın kurallara bağlanması ve eşit miras hakkı ile Türk kadını adım adım uygarlığa taşınır. Yine siyasal katılımda yer almayan kadına önce seçme ve sonra seçilme hakkının tanınması, kadının kamusal yaşama katılımını giderek artırmıştır. Bunların dışında Millet Mektepleri, Halkevleri, Halkodaları ve Köy Enstitülerinin açılması, çağdaş toplum değerleri ile donanmış yurttaşları yaratmanın en yetkin uygulamalarını oluşturur (Saylan, 1999: 152).
Cumhuriyet sosyo-ekonomik kalkınma planlarıyla bir yandan sanayileşme alanında ilerlerken ve öte yandan bu gelişmelere koşut bir kentleşme politikası izlemiştir. Ancak Türkiyede yeni sosyo-ekonomik dinamiklere bağlı olarak, 1945lerde başlayan yoğun bir iç göç dalgası yaşanır. Bu göçün nedenleri şöyle açıklanabilir. Tıbbi alandaki gelişmeler sonucu düşen ölüm oranları ile birlikte ortalama ömrün uzaması, hızla artan genç nüfus üzerinde tarımda makineleşmenin yarattığı gizli işsizlik baskısı göçte temel etmendir. Ayraca köy-kent ulaşımının kolaylaşması, haber kanallarının artması gibi iletici etmenler ve de kentlerde işgücü ücretinin görece iyiliği kente olan göçü hızlandırmıştır (İçduygu ve Sirkeci, 1999: 256). Sonuçta da sanayileşme süreci ile anlam derinliği kazanan kentleşme olgusu, Türkiyede kırsalın iticiliğinin yarattığı hızlı, çarpık ve sağlıksız bir yapıdadır.
Türkiyede çarpık kentleşmenin en önemli göstergesi, gecekondu olgusudur. Ortaya çıkışı 1945lere uzanan gecekondulaşma, tarımda pazara yönelik üretime geçişin göresel olarak hızlandığı ve kentteki nüfusun hızla artmasına karşılık çok yavaş bir sanayileşmenin gerçekleştiği koşulların ürünüdür (Kıray, 1998b: 90). Gecekondular ilk zamanlar kullanım değeri için yapılırken, sonradan değişim değeri için üretilerek alınıp satılan metalara dönüşmüş ve önemli bir rant merkezi haline gelmişlerdir (Işık, 1996: 792). Gecekondulaşma ile ilgili bir diğer nokta ise, kentlerdeki büyük imalat sektörlerinin yetersizliğinden dolayı, kente göçenlerin marjinal sektöre kaymalarıdır. Ayrıca başlangıçta altyapı ve üstyapı hizmetlerinden yoksun olan ve alt gelir düzeyindekilerin oturduğu gecekondularda, insanlar zamanla kendi kültürlerini üretmişlerdir. Gecekondu halkı hem kente özgü hem de kırsal kesime ilişkin kültürel özellikler taşıyan, ama tam olarak hiçbirine benzemeyen farklı bir kültür geliştirmişlerdir (Kızılçelik ve Erjem, 1996: 224). Kentli köylülerin geliştirdiği bu kültür, onların sosyo-ekonomik ve siyasal ilişkilerine doğrudan yansımaktadır. Sonuçta da kentlerin kırsal alanlarını oluşturan gecekondular, kentle bütünleşmede sorunlu bir görünüm taşımakta yani bir başka tanımlamayla bütünleşmemiş kentli nüfusu (Şenyapılı, 1978) barındırmaktadırlar.
Kentsel yaşam deneyimi içinde elde edilen bir kültür birikimi olarak tanımlanabilen kentlileşme (Tatlıdil, 1997:599) açısından sorunlu olan gecekondularda kadının konumu üzerinde önemle durulması gereken bir durum gösterir. Gecekondulu kadınlar, kentli kadınlara göre gerek ev-içi, gerekse de kentsel yaşam ilişkilerinde pek çok eşitsizlikle karşı karşıyadırlar. Ayrıca gecekondu alanlarındaki yaşam mücadelesinde kadınlar, özellikle bu alanlardaki altyapısal sorunları ve çevrelerinin neden olduğu zorlukları erkeklerden daha yoğun yaşamaktadırlar (DGSPV, 1994: 20).
Wedelin gecekondulu kadınlar üzerine yaptığı çalışma bu bağlamda önemlidir. Wedel, kadınları kamusal yani kentsel yaşamdan dışlayan sosyo-kültürel etkenleri dört şekilde ele almaktadır: eğitim, iş bulma imkanı, özgüven eksikliği, toplumsal baskı ve denetim. Gecekondu kadının eğitimi düşük düzeydedir. Eğitim düzeyinin düşüklüğü, doğal olarak bir meslek edinme ve de iş bulma olanaklarını oldukça sınırlamaktadır. Bu durum kadınların ekonomik özgürlüğe kavuşmasını engelleyerek, onları ev-içi özel yaşam alanında edilgen bir konuma itmektedir. Ayrıca eğitim ve deneyim düzeyinin düşüklüğünden dolayı kadınlar, kendilerine çok az güvenmektedirler. Özgüven eksikliği kadınların gizil güçlerini ortaya çıkarmalarında ve kendilerini ifade etmelerinde en büyük engeli oluşturur. Kadınların kentsel yaşama katılmasını kısıtlayan bir diğer unsur da toplumsal baskı ve denetimdir. Cemaat kültürünün yaygın olduğu bu alanlarda kadınların mekansal hareketliliğine sınırlanması, onların yeni ilişki ve deneyimleri paylaşmasını yani sosyalizasyonunu olanaklı kılamamaktadır (1996: 50).
Kadının kent yaşamana katılmasını kısıtlayan koşulların bir yansıması olarak düşünebileceğimiz, kadınının psiko-sosyal kimliği ile ilgili Kocacık, önemli bir noktaya değinir. Kadının toplumda yalnız evlilikle sosyo-ekonomik güvenceye sahip olacağı görüşü hala yaygın bir kabul görmektedir. Böyle bir görüş kadının psiko-sosyal kimliğinin oluşmasında son derece etkili olmakta ve bazen de kadını cinsel kimlik bunalımı içerisine sokarak, cinsler arasındaki ilişkileri zedeleyebilmektedir (1999: 65).
Özetle, Türkiyede hızlı ve çarpık kentleşmenin sonucu olarak, kent yaşamına katılmada cinsler arası eşitsizliğin derinleştiği görülüyor. Var olan eşitsizliğin olabildiğince giderilerek kadının kent yaşamına katılmasının sağlanması yani Cumhuriyetin amaçladığı yurttaş kimliğini edinmesinde, sosyo-ekonomik ve kültürel dönüşümler zorunludur. Toplumsal dönüşümde önemli bir dinamik olan eğitim, kadının ev dışında ücret karşılığı çalışabilecek bir meslek kazanması ve kentsel yaşamın pek çok alanında daha fazla yer almasında önemli işlevleri yerine getirme potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda kadının toplumdaki konumunu yükseltmeyi amaçlayan sivil toplum kuruluşlarının ve sosyal hizmet birimlerini eğitim odaklı projelerinin üzerinde önemle durulması gerekmektedir.
Sütçüler Toplum Merkezi Örneği
Toplum Merkezleri; semt, mahalle veya köy düzeyinde toplumun ihtiyaç ve sorunlarına yönelik olarak koruyucu geliştirici, eğitici, boş zamanı değerlendirici ve eğlendirici çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik etkinliklerin yürütüldüğü yerlerdir (Çamur, 2002: 46). Ülkemizde Toplum Merkezleri denildiğinde akla ilk olarak Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kurulan merkezler gelmektedir. Ayrıca, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (kısaca ÇYDD) ile SHÇEKin işbirliğiyle kurularak hizmet veren Toplum Merkezleri bulunmamaktadır ki, bu çalışmada inceleyeceğimiz Sütçüler Toplum Merkezi bu yapıdadır.
1989 yılında kurulan ÇYDD, eğitim odaklı gerçekleştirdiği çalışma ve projelerle (kırsal-kentsel kalkınma, deprem çalışmaları, okul-yurt yapma ve toplum merkezleri açma gibi) pek çok alanda kamusal ihtiyacı karşılamak için çalışan bir sivil toplum kuruluşudur. ÇYDDnin toplum merkezleri projesinin arka planında şu temel yaklaşımlar bulunur. Türkiyenin önemli sorunlarından biri olan çarpık kentleşme olgusu, kırsal alandaki olumsuzlukların göçle kentlerin kırsal alanlarına taşınmasına neden olmuştur. Büyük kentlerin kırsal alanlarında yaşayan kadınlar, kapalı ve cemaatsel yapının ördüğü pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Burada yaşayanların sorunlarının aşılmasına yönelik eğitsel, sanatsal ve kültürel hizmet veren toplum merkezleri açmak, ÇYDDnin temel projeleri arasında yer alır. Bu kapsamda İstanbulda Okmeydanı ile Fatihte ve Antalya Sütçüler Mahallesinde birer Toplum Merkezi açılmıştır (ÇYDD, 2001: 2).
ÇYDDnin projeleri arasında önemli bir yere sahip olan toplum merkezlerini düşünsel çerçevesi ve kadının kentsel yaşama katılmasındaki yeri, 3 Aralık 1999da hizmete giren Sütçüler Toplum Merkezi örneğinde değerlendirilecektir.
Toplum Merkezinin açıldığı Sütçüler Mahallesi başta Antalya ve çevresindeki illerin kırsalı olmak üzere her bölgenin kırsalında yoğun göç alan bir yerdir. Antalya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı uzmanlar ve ÇYDDnin gönüllü eğitmenleri bu merkeze gelenlere; kadının insan hakları , bilinçli ev ekonomisi, anne-çocuk eğitimi, sivil savunma, okuma yazma ve saz kursu gibi eğitimler vermektedirler.. Ayrıca katılımcılara sağlık ve hukuk uzmanlarınca çeşitli konularda bilgiler aktarılmaktadır. Tiyatro ve folklor çalışmaları da bunlara eklenebilir. Yine Toplum Merkezindeki katılımcılara ücretsiz bilet temin edilerek onların tiyatro, konser gibi sosyo-kültürel etkinliklerde yer almaları sağlanmıştır. Kursa katılan kadınlar el becerilerini geliştirmek ve ürettikleri ürünleri pazarlamaya yönelik olarak da Hamarat Eller Grubu oluşturmuştur. Antalya ÇYDD Şubesi, kadınların ürettikleri ürünlerin pazarlanması konusunda girişimler başlatmıştır. Bu girişimlerin sonucunda Büyükşehir Belediyesi, Recep Bilgin Parkında kadınlara ürünlerini pazarlayacakları yer tahsis etmiştir. Böylece kadınların kısmen de olsa ekonomik özgürlüklerine kavuşmasına ve kentle bütünleşmesine yardımcı olunmaya çalışılmıştır. Bilgilendirici, geliştirici ve kente uyum sağlatıcı boyutları olan çalışmalarla, 3 yılı aşkın bir sürede 1920 kişiye ulaşılmıştır.
Toplum Merkezindeki katılımcılardan 30 kişiyle 3-5 Haziran 2003 tarihlerinde görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde öncelikle katılımcılara yaş, doğum yeri, eğitim düzeyleri, çocuk sayısı, eşin işi gibi demografik sorular yöneltilmiştir. Bunun dışında katılımcıların, Antalyaya geliş nedeni, bir işte çalışma eğilimi, kentle ilişki düzeyi öğrenilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Toplum Merkezinin kadının yaşamındaki yeri ve kentle bütünleşmedeki rolünü anlamaya yardımcı olacak sorulara cevap aranmıştır.
Görüşmeler sonucunda önemli verilere ulaşılmıştır. Çeşitli programlara katılanlardan elde edilen demografik veriler genel olarak homojen bir tablo ortaya çıkarmaktadır. 20li yaşlardan 50li yaşlara kadar olan katılımcı yelpazesinde, 30-40 yaş arasındakiler ağırlıklı çoğunluğu oluşturmaktadır.. Yine kadınların % 70i ilkokul, diğerleri ise ortaokul ve lise mezunudurlar. Kadınların % 75i 2 ya da 3 çocuklukludur yani kentsel aile biçimi olan çekirdek aile yapısı yaygındır. Katılımcıların eşlerinin büyük bir çoğunluğu inşaat işçiliği, pazarcılık v.b çeşitli hizmet sektörlerinde çalışmaktadır.
Katılımcıların, Antalya ve çevresindeki illerin kırsalı yaygın olmak üzere her bölgenin kırsalından kente geldikleri görülmüştür. Katılımcıların % 80i ekonomik nedenle, % 20si ise sosyo-kültürel nedenlerle kente geldiklerini belirtmişlerdir. Yine % 70i kirada oturdukları görülmüştür. Yaşadığı mahallenin en önemli sorununu ise genel olarak altyapı, park, yeşil alan, okul gibi hizmetler olarak görmektedirler. Kadınların hemen hepsi uygun bir iş olsa çalışacaklarını ifade etmişlerdir.
Katılımcıların hemen hepsi kırsaldan geldiği için daha önce herhangi bir kuruluşun sosyal ve kültürel çalışmalarına katılmamışlardır. Buradaki çalışmalara katılmalarına, bu programlarına katılan komşuları ve yakın çevrelerinin önerileri büyük etki yapmıştır. Yalnız başlangıçta hemen hepsinin çevrelerinin Toplum Merkezine gelmelerini yadırgadığını; fakat zamanla kabullendiklerini belirtmişlerdir. Buradaki programlara katılanların pek çoğunun diğer programlara da katıldığı, katılmayanlarını çoğunun da diğer çalışmalara katılma isteğinde olduğu görülmüştür.
Görüşmemizde mahallede büyük bir ilgiyle karşılanan Toplum Merkezinin katılımcılar ve çevreleri üzerindeki yansımaları ile ilgili önemli veriler elde ettik. Katılımcıların hemen hepsi burada aldıkları eğitim sonucu aile içi ve çevresiyle iletişimlerinin sağlıklı ve bilinçli bir düzeye kavuştuğunu ve özellikle özgüvenlerini kazandıklarını dile getirmişlerdir. Yine görüştüğümüz kadınlar kendi gizil güçlerini ortaya çıkarılmasına yardımcı olacak tiyatro, folklor ve saz kursu çalışmalarına katılmalarının, kendilerini psiko-sosyal ve kültürel açıdan gelişmelerine önemli katkılar sağladıklarını belirtmişlerdir. Kadınlar Toplum Merkezi sayesinde ataerkil ilişkilerin ördüğü ev-içi yaşamdan önemli ölçüde sıyıracak, kendilerini çeşitli alanlarda geliştirmelerini sağlayacak eğitimler almakta ve buradaki katılımcılarla arkadaşlık ilişkisi kurmaktadırlar. Katılımcılara önemli yaşam deneyimleri kazandırabilecek bu arkadaşlıkların merkez dışında da sürdürüldüğü ve geliştirildiği görülmüştür. Yine Toplum Merkezine katılan kadınlar, dernek kurmaya yönelik çabalar içinde olduklarını belirtmişlerdir. Bu da gösteriyor ki kadınlar belli alanlarda bilgilendirici ve geliştirici eğitimler aldıktan sonra, kentsel kültürün önemli bir öğesi olan çağdaş organizasyonlar oluşturmaya ve ona etkin katılma eğilimi içine girdiklerini ortaya çıkarmaktadır. Görüleceği gibi Toplum Merkezinin sosyo-kültürel hizmetleri ve destekleyici programları, katılımcıların hem kendilerinde hem de çevrelerinde olumlu sonuçların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kentleşmenin dinamik bir aracı olarak Toplum Merkezlerini ele alan Karataşa göre bu merkezler özellikle gecekonduların yaşadığı uyum ve bütünleşme sorunlarının çözümünde gereksinim duyulan dinamik yaklaşıma en uygun sosyal hizmet örgütlenmeleridir (2002: 64).
Toplum merkezindeki çalışmalara katılanların istemleri ise içinde bulunduğu koşulları ve kendilerini daha iyi yönde geliştirme eğilimlerini yansıtması açısından önemlidir. Programlara talebin fazla olması karşısında, mekan yetersiz bir konuma gelmesi en büyük ve ortak sorunu oluşturur. Programların çeşitlendirilmesi özellikle gelir getirici becerilerin kazandırılması ve bunların değerlendirilmesi başta olmak üzere, bilgisayar, kitaplık ve çocuklara yönelik eğitici programların gerçekleştirilmesi önemli istemlerdendir. Yine bir katılımcı anne-çocuk eğitiminin genç kızken alınmasının önemine değinmiş ve anne çocuk eğitimi gibi baba-çocuk eğitiminin de gerekli olduğuna işaret etmiştir. Bu istemin İstanbulda Gazi Toplum Merkezinde (AÇEVin işbirliğiyle) 75 babaya verilenBaba Destek Programı ile somutlaştığı görülmektedir (Açıkgöz, 2003: 7) Ayrıca bir katılımcı, Toplum Merkezindeki eğitimlerin evlenmeden önce genç kızlara ve erkeklere verilmesinin boşanmaları azaltacağı iddiasında bulunması dikkat çekicidir. Ayrıca katılımcılar toplum merkezlerinin diğer mahallelerde de yaygınlaştırılmasının önemini vurgulamışlardır.
Proje kapsamında katılımcıları bilgilendirici ve geliştirici programların dışında, kentsel yaşam ilişkilerini daha yakından tanımaya yönelik girişimlere de değinilmesi gerekir. ÇYDDnin katılımcılara ücretsiz tiyatro, sinema bileti temin etmesi ve onları düzenlenen panel, konferans gibi etkinlikleri izlemelerinin sağlanması, kadınların kentsel yaşam deneyimlerini paylaşması açısından önemlidir. Buradaki sosyal hizmet uzmanından aldığımız bilgiye göre sonradan kadınların kendilerinin bu tür etkinlikleri araştırdığı görülmüştür. Bunların dışında katılımcıların kurduğu tiyatro gurubu, derneğin etkinliklerinde bir çok kez gösterim gerçekleştirmiştir. Bunlar da göstermektedir ki ne kentli ne de köylü olabilen, bir katılımcının tabiriyle orta şeker bir konumda yer alan bu kesimdeki kadınların, kendilerini kuşatan olumsuzlukları aşıp kentsel yaşamla daha çok temasa geçmesine ve de kentle uyumuna bu etkinliklerin önemli katkısı olmuştur.
Bu tespitimiz, Hamarat Eller grubunda yer alıp, ürettikleri ürünleri kent merkezindeki satış noktalarında değerlendiren kadınlar da daha net görülmektedir. Buradaki yaptığımız görüşmede, kadınlar, hem ürünlerini değerlendirdiklerini hem de kentsel yaşam ilişkilerini yakından gördüklerini ve bunları kendi yaşamlarıyla karşılaştırarak ortak bir noktayı bulduklarına değinmişlerdir. Böylece bu çalışmaların gecekondu kadınının kentle bütünleşmesinde önemli bir adım oluşturduğu söylenebilir.
Sonuç
ÇYDD Antalya Şubesinin Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü ile birlikte, kentin geri kalmış bölgelerindeki kadınları sosyo-kültürel açıdan geliştirmeyi ve kentle bütünleştirmeyi amaçladığı bu çalışmasında olumlu sonuçların alındığı görülmüştür. Sütçüler Toplum Merkezinde yapılan çalışmaların ortaya koyduğu gibi sivil toplum kuruluşlarının devlet kurumlarıyla işbirliğine girerek gerçekleştirdiği projeler, kentlerin kırsal alanında yaşanan pek çok sorunun aşılmasında önemli işlevlere sahiptirler. Bu işlevlerinin çerçevesini diğer kurumlar, yerel yönetimler ve sponsor desteğiyle daha da geliştirmek mümkündür.
Özetle, Toplum Merkezi örneğinden hareketle kadınlara yönelik sosyo-kültürel programların dışında çeşitli atölyeler kurularak, buralarda gelir getirici becerilerin kazandırılması ve üretilenlerin bir kooperatif vasıtasıyla değerlendirilmesi gecekondu kadının sosyo-ekonomik ve örgütsel yaşamda daha fazla yer almasını sağlayabilir.
Kaynakça
AÇIKGÖZ, Esra (2003); Kadınlar Evden Çıktı, Cumhuriyet Gazetesi, s.7.
BEGEL, Egon Ernest (1996); Kentlerin Doğuşu, Kent ve Kültürü-Cogito, Sayı 8, ss.17-22.
BERKTAY, Fatmagül (1996); Türkiyede Kadınlık durumu, Yüzyıl Biterken, C.D.T.A., Cilt 3, İstanbul, İletişim Yayınları.
ÇAMUR, Gülsüm (2002); Kentleşme Sürecinde Gecekondulaşma ve Toplum Merkezleri, Sosyal Hizmet Sempozyumu 1998 (Antalya) Bildirileri, Kentleşme Sürecinde Sosyal Hizmet, H.Ü Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, ss. 45-50.
ÇYDD (2001); ÇYDD Hakkında Genel Bilgiler Dosyası, İstanbul.
DGSPW (Directorate General On The Status And Problem Of Women), (1994); The Status of Women In Turkey, Ankara.
IŞIK, Oğuz (1996); 1980 Sonrası Türkiyede Kent ve Kentleşme, Yüzyıl Biterken, C.D.T.A., Cilt 3, İstanbul, İletişim Yayınları, ss. 782-801.
İÇDUYGU, Ahmet ve SİRKECİ, İbrahim (1999); Cumhuriyet Dönemi Türkiyede Göç Hareketleri, Kırlardan Kente, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
İLKKARACAN, İpek ve İLKKARACAN, Pınar (1998); Kuldan yurttaşa: Kadınlar Neresinde? 75 Yılda Tebaadan Yurttaşa Doğru, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, ss. 77-90.
KARATAŞ, Kasım (2002); Kentlileşmenin Dinamik Bir Aracı Olarak Toplum Merkezleri: Bir Yaklaşım Modeli Önerisi Sosyal Hizmet Sempozyumu 1998 (Antalya) Bildirileri, Kentleşme Sürecinde Sosyal Hizmet, H.Ü Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, ss. 62-66.
KELEŞ, Ruhşen (1998); Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Kitabevi.
KIRAY, Mübeccel B. (1998a); Modern Şehirlerin Gelişmesi ve Türkiyeye Has Bazı Eğilimler, Kentleşme Yazıları, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, ss. 9-18.
KIRAY, Mübeccel B. (1998b); Gecekondu: Azgelişmiş Ülkelerde Hızla Topraktan Kopma ve Kentle Bütünleşememe, Kentleşme Yazıları, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, ss. 90-104.
KIRAY, Mübeccel B. (1999); Toplum Yapısı ve Laiklik, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, ss. 232-255.
KIZILÇELIK, Sezgin ve ERJEM, Yaşar (1996); Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, İzmir, Saray Kitabevi.
KOCACIK, Faruk (1999); Women From The Point Of View Of Socio-Ekonomic Factors In Turkey, CÜ. Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 22-23, ss. 63-72
SAYLAN, Türkân (1999); Cumhuriyetin Bireyi Olmak, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları.
ŞENYAPILI, Tansı (1997); Bütünleşmemiş Kentli Nüfus Sorunu, Ankara, ODTÜ Yayını.
TATLIDİL, Ercan (1997); Hızlı Kentleşmenin Eğitim Politikaları Üzerine Etkileri, Toplum ve Göç, II. Ulusal Sosyoloji Kongresi, Ankara, Sosyoloji Derneği Yayını, 598-604.
WEDEL, Heidi (1996);Gecekondulu Kadınlar ve Yerel Siyaset, Defter, Sayı 28, ss. 44-55.