- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 282
-
- MFC Puanı
- 36
Kadın olmak, üstümüze yüklenen bütün tanımlardan daha zordur. Bir kadın, anne, evlat, abla, kardeş, eş, sevgili, dost ve daha birçok şeydir aslında. Herkes gibi, önce insan olur. Ancak bütün bunları ezip geçen ve önünde duran büyük etiket, kadın olmak!
Kadınlığını Keşfedememiş Kadınlar!
Kadın cinsiyetinde doğmuş olmak, sizi gerçek bir kadın yapmaz. Kadınlık, sadece cinsiyetle belirlenmiş bir var oluş değildir. İsminizin, kimliğinizin, alışkanlıklarınızın, sevdiklerinizin bile önünde büyük bir etiket gibi durur kadınlığınız.
Sokağa çıkıp su gibi akan kalabalık insanları seyrederim bazen, içlerinde dikkat çeken, ayrılanlar olur. Onları, diğer insanlardan ayıran tavır bence kim ve ne olduklarının farkında olmaları; var oluşlarını, bu dünyada bulunma sebeplerini çözmüş, hayata bir değer katmak için uğraşan kişiler olmalarından kaynaklanır.
Kadına verilmiş en büyük hediye doğurganlıktır. Doğurganlık, yaratmak nasıl bir mucizedir ki, kadına tanrısallık katar. Bu özelliğini fark etmeyen kadın, kendi ruhunu sıradanlaştırır. Kadının, varlığını keşfetmesi için mutlaka doğurganlığını kullanmış olması, anne olmuş olması da gerekmez üstelik. Sahip olduğu değeri algılamak, kadını özel kılar. Bu tanrısal özelliği, yaşamın her alanında kullanarak da içindeki mücevheri doğru işleyebilir.
Bir kadın, var oluşunun ne kadar özel bir donanımla süslendiğini, nefes aldığı sürece üstüne ekleyebildiği her güzelliğin, çevresine güneş gibi doğacağını algıladığında, yaşamın ona getirecekleri de bambaşka olacaktır. Ancak tüm bu zenginliği yanlış yönde kullananlar, önce içlerindeki o muhteşem varlığı, ardından da bütün deneyimlerini, eziyet verici bir tecrübeden öteye taşıyamayacaklardır.
Kadın olmanın ve daha önemlisi, kadın kalabilmenin, üstelik tüm medya ve sosyal düzen tarafından tersi aklımıza aşılanırken, kolay olduğunu söyleyemem. Hiçbir zafer kayıpsız ve mücadelesiz kazanılamaz. Bunu başarmak, sahip olduklarından keyif almak için, elbette uzun ve yorucu bir serüvenin içinden geçmek, ruhun süzgecinden kalan tortuları öze karıştırmadan varlığını koruyabilmek, o kadını özel kılacaktır.
Kirletmeden, gerçekliğinden uzaklaşmadan, saf ruhunu koruyan, kadınlığına kendi içinden bakabilen, bütün yozlaşmalara karşı koyabilen ve hepsini doğru dengelerle benliğine sindirip, yaşamıyla çevresine de örnek teşkil eden kadınlar; bir topluluğun içinde mutlaka fark edilir ve bireysellikleriyle ışıldarlar.
Kadın olmanın zorluklarını anlatan tüm sosyal bakış açısına katılmakla birlikte, söylemek istediğim şudur ki, diğer tüm oluşumlar aynı zamanda insan olmanın da nedenselliği ile ortaya çıkar; oysa kadın kalmak ve kendini keşfetmek daha büyük bir farkındalıktır. Her kadın, içindeki tanrısal güçle tanışmalı ve onu yaşadığı sürece en iyi şekilde kullanmanın yolunu bulmalıdır. Ancak o zaman, gerçekten kadın olmanın lezzetini yaşayabilecektir.
Kadınlığını Keşfedememiş Kadınlar!
Kadın cinsiyetinde doğmuş olmak, sizi gerçek bir kadın yapmaz. Kadınlık, sadece cinsiyetle belirlenmiş bir var oluş değildir. İsminizin, kimliğinizin, alışkanlıklarınızın, sevdiklerinizin bile önünde büyük bir etiket gibi durur kadınlığınız.
Sokağa çıkıp su gibi akan kalabalık insanları seyrederim bazen, içlerinde dikkat çeken, ayrılanlar olur. Onları, diğer insanlardan ayıran tavır bence kim ve ne olduklarının farkında olmaları; var oluşlarını, bu dünyada bulunma sebeplerini çözmüş, hayata bir değer katmak için uğraşan kişiler olmalarından kaynaklanır.
Kadına verilmiş en büyük hediye doğurganlıktır. Doğurganlık, yaratmak nasıl bir mucizedir ki, kadına tanrısallık katar. Bu özelliğini fark etmeyen kadın, kendi ruhunu sıradanlaştırır. Kadının, varlığını keşfetmesi için mutlaka doğurganlığını kullanmış olması, anne olmuş olması da gerekmez üstelik. Sahip olduğu değeri algılamak, kadını özel kılar. Bu tanrısal özelliği, yaşamın her alanında kullanarak da içindeki mücevheri doğru işleyebilir.
Bir kadın, var oluşunun ne kadar özel bir donanımla süslendiğini, nefes aldığı sürece üstüne ekleyebildiği her güzelliğin, çevresine güneş gibi doğacağını algıladığında, yaşamın ona getirecekleri de bambaşka olacaktır. Ancak tüm bu zenginliği yanlış yönde kullananlar, önce içlerindeki o muhteşem varlığı, ardından da bütün deneyimlerini, eziyet verici bir tecrübeden öteye taşıyamayacaklardır.
Kadın olmanın ve daha önemlisi, kadın kalabilmenin, üstelik tüm medya ve sosyal düzen tarafından tersi aklımıza aşılanırken, kolay olduğunu söyleyemem. Hiçbir zafer kayıpsız ve mücadelesiz kazanılamaz. Bunu başarmak, sahip olduklarından keyif almak için, elbette uzun ve yorucu bir serüvenin içinden geçmek, ruhun süzgecinden kalan tortuları öze karıştırmadan varlığını koruyabilmek, o kadını özel kılacaktır.
Kirletmeden, gerçekliğinden uzaklaşmadan, saf ruhunu koruyan, kadınlığına kendi içinden bakabilen, bütün yozlaşmalara karşı koyabilen ve hepsini doğru dengelerle benliğine sindirip, yaşamıyla çevresine de örnek teşkil eden kadınlar; bir topluluğun içinde mutlaka fark edilir ve bireysellikleriyle ışıldarlar.
Kadın olmanın zorluklarını anlatan tüm sosyal bakış açısına katılmakla birlikte, söylemek istediğim şudur ki, diğer tüm oluşumlar aynı zamanda insan olmanın da nedenselliği ile ortaya çıkar; oysa kadın kalmak ve kendini keşfetmek daha büyük bir farkındalıktır. Her kadın, içindeki tanrısal güçle tanışmalı ve onu yaşadığı sürece en iyi şekilde kullanmanın yolunu bulmalıdır. Ancak o zaman, gerçekten kadın olmanın lezzetini yaşayabilecektir.