4. SYASAL HAKLAR
Siyasi Sosyallesme Kuramları olarak adlandırılan ve kadının siyasal karar alma süreçlerinden
ayrı kalmasının toplumsal yapıya etkilerini irdeleyen sosyolojik çalısmalar toplumsal
gelismeye ve tipiklestirmeye bu egilimin etkisinin ne derece önemli oldugunu göstermektedir.
Kız ve erkek çocuklarının, çocukluktan itibaren ayrı ilgi alanlarına itilmeleri ve sosyallesme
sürecinde erkege karar verme rolü yüklenirken, kız çocuklarına edilgen olus, bagımlılık ve
ikincillik rolleri ögretilmektedir. Bu durum dogal olarak siyasal karar alma süreçlerinden
kadının uzaklasması sonucunu dogurmaktadır.
Siyasal haklar açısından Türkiye Cumhuriyeti'nin iki temel ekseni üzerinde durmak gerekir.
Bunlar ulusçuluk ve uygarlıktır. Bu iki amacın gerçeklesmesi için toplumsal yasam içinde
kadının konumunun güçlendirilmesi gerekiyordu. Bu hedef çerçevesinde yaratılan yeni kadın
tipini Halide Edip Adıvar söyle çizmektedir: "Ulusu için yararlı olmaya çalısan, siyası alanda
erkeklerin yanında yerini alan, buna karsın müsfikliginden kaybetmeyen, agırbaslı, arkadas,
vatanının anası, halkçı kadın" tipi. Bu yaklasımda birbirine karsıt olarak algılanan degerleri
uzlastırarak yeni bir kadın imgesi yaratmıstır. Bu imgenin toplumsal yasama ve yönetimine
etkin katılımı siyasal hakların tanınması ile gerçeklesebilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminin sonlarına dogru, kadınlara siyasi hakların
verilmesi yolunda kadınlar tarafından dileklerde bulunulmus, bazı konferanslar verilmis bu
konuda bir takım kadın dernekleri harekete geçmistir.
Türk kadınının siyasal haklardan yararlanması da Atatürk’ün ileri görüslülügü ile dünya
ülkelerinin bir çogundan önce olmustur. 3 Nisan 1930 gün ve1580 sayılı yasayla Türk
kadınının önce belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır. Daha sonra 26
Ekim 1933 gün ve 2349 sayılı kanunla da kadınlar köy ihtiyar heyetlerine ve muhtarlıga
seçme ve seçilme haklarını elde etmislerdir. Daha sonra 1934 tarihli ve 2599 sayılı yasayla
milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır.
1935 yılında yapılan ilk genel seçimde de 18 kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet
Meclisine girmistir. Bu günümüze kadar mecliste ulasılmıs en yüksek milletvekili kadın üye
sayısıdır. Ne yazık ki egitimli kadın sayısı Cumhuriyet’in ilk yıllarına göre çok artmıs
olmasına ragmen halen yeteri kadar kadın temsilinin mecliste yer aldıgından söz edemeyiz.
Kadınların siyasal haklarını kullanmaları bakımından 1935-1991 dönemi incelendiginde kadın
temsilcilerin tek partili dönemde Meclis içindeki oranlarının daha yüksek oldugu, çok partili
demokrasiye geçildigi dönemde ise kadın parlamenter sayısının giderek azaldıgı
görülmektedir.
Siyasi Sosyallesme Kuramları olarak adlandırılan ve kadının siyasal karar alma süreçlerinden
ayrı kalmasının toplumsal yapıya etkilerini irdeleyen sosyolojik çalısmalar toplumsal
gelismeye ve tipiklestirmeye bu egilimin etkisinin ne derece önemli oldugunu göstermektedir.
Kız ve erkek çocuklarının, çocukluktan itibaren ayrı ilgi alanlarına itilmeleri ve sosyallesme
sürecinde erkege karar verme rolü yüklenirken, kız çocuklarına edilgen olus, bagımlılık ve
ikincillik rolleri ögretilmektedir. Bu durum dogal olarak siyasal karar alma süreçlerinden
kadının uzaklasması sonucunu dogurmaktadır.
Siyasal haklar açısından Türkiye Cumhuriyeti'nin iki temel ekseni üzerinde durmak gerekir.
Bunlar ulusçuluk ve uygarlıktır. Bu iki amacın gerçeklesmesi için toplumsal yasam içinde
kadının konumunun güçlendirilmesi gerekiyordu. Bu hedef çerçevesinde yaratılan yeni kadın
tipini Halide Edip Adıvar söyle çizmektedir: "Ulusu için yararlı olmaya çalısan, siyası alanda
erkeklerin yanında yerini alan, buna karsın müsfikliginden kaybetmeyen, agırbaslı, arkadas,
vatanının anası, halkçı kadın" tipi. Bu yaklasımda birbirine karsıt olarak algılanan degerleri
uzlastırarak yeni bir kadın imgesi yaratmıstır. Bu imgenin toplumsal yasama ve yönetimine
etkin katılımı siyasal hakların tanınması ile gerçeklesebilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminin sonlarına dogru, kadınlara siyasi hakların
verilmesi yolunda kadınlar tarafından dileklerde bulunulmus, bazı konferanslar verilmis bu
konuda bir takım kadın dernekleri harekete geçmistir.
Türk kadınının siyasal haklardan yararlanması da Atatürk’ün ileri görüslülügü ile dünya
ülkelerinin bir çogundan önce olmustur. 3 Nisan 1930 gün ve1580 sayılı yasayla Türk
kadınının önce belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır. Daha sonra 26
Ekim 1933 gün ve 2349 sayılı kanunla da kadınlar köy ihtiyar heyetlerine ve muhtarlıga
seçme ve seçilme haklarını elde etmislerdir. Daha sonra 1934 tarihli ve 2599 sayılı yasayla
milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıstır.
1935 yılında yapılan ilk genel seçimde de 18 kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet
Meclisine girmistir. Bu günümüze kadar mecliste ulasılmıs en yüksek milletvekili kadın üye
sayısıdır. Ne yazık ki egitimli kadın sayısı Cumhuriyet’in ilk yıllarına göre çok artmıs
olmasına ragmen halen yeteri kadar kadın temsilinin mecliste yer aldıgından söz edemeyiz.
Kadınların siyasal haklarını kullanmaları bakımından 1935-1991 dönemi incelendiginde kadın
temsilcilerin tek partili dönemde Meclis içindeki oranlarının daha yüksek oldugu, çok partili
demokrasiye geçildigi dönemde ise kadın parlamenter sayısının giderek azaldıgı
görülmektedir.