Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Kadı Sandım

diShy

~ یơυℓℓεss ..
Onursal Üye
  • Üyelik Tarihi
    27 Kas 2009
  • Mesajlar
    24,120
  • MFC Puanı
    79
Talebeleri içinde Sıdkî Abdullah isminde iyi ve güzel hal sâhibi bir derviş vardı. Bir gün sohbette Ünsî Efendi dergâhın kapısına bakıp; "Şu gelen kâdıyı kim tanıyor ve bu kime geliyor." dedi. Talebeler gelenin Sıdkî Abdullah Efendi olduğunu gördüler ve; "Efendim bu Sıdkî Efendidir." dediler. O zaman Ünsî Hasan Efendi; "Kâdı sandım." buyurdular. Talebeler buna bir mânâ veremeyip, birbirlerine baktılar ve içlerinden; "Bir hikmeti vardır. Evliyâ boş söz söylemez." diye geçirdiler. SonraAbdullah Efendi içeri girip Ünsî Efendinin elini öptü ve oturdu. Ünsî Efendi ona bakıp; "Abdullah, kâdılık talebinde misin?" buyurdu. O da; "Hâşâ efendim. Öyle bir niyetim yoktur. Aklımdan da geçmez. Estağfirullah, Allahü teâlâya sığınırım efendim." dedi. Ünsî Efendi, "Seni kâdı zannettim. Ama bu, söz tutmamaktan oldu." dedi. Sohbetten sonra herkes dışarı çıktı. Birbirlerine; "Abdullah Efendinin acaba ne kusuru oldu?" dediler. Sonra da söz tutmamaktan Allahü teâlâya sığındılar. Aradan bir zaman geçti. Bir gün AbdullahEfendi ile talebe arkadaşı Sâatî Ahmed Ağa, Ünsî Efendiden icâzet, diploma istediler. Ünsî Efendi bunlara; "Size izin verip birer memlekete göndermek mümkündür. Lâkin hevâ ve arzulardan geçmek lâzımdır. Nefsin hevâsına, isteklerine tâbi olmaktan sakınmak gerektir. Mâdem ki arzu ve istek gâliptir, ona Hakk'ın sırrı açılmaz. Hevâcının huzûru, hevâ ve arzusuyladır. Basîret üzere olmak lâzımdır." buyurdu. Aradan birkaç ay geçti. Ünsî Efendi hazretleri bu ikisine diploma verdiler ve Abdullah Efendiyi Kefe'ye, Sâatî Ahmed Ağayı da Sinop'a irşâd ve hizmete göndermek istediler. O zaman Ahmed Ağa vâlidesini bahâne edip Sinop'a gitmedi. Daha birçok özürler ileri sürdü. Boğazda yakın bir yere gitmek istedi. Bu isteği kabûl edilmedi. Abdullah Efendi ise, evini barkını, mallarını neyi varsa satıp deniz yoluylaKefe'ye gitti. Orada büyük îtibâr ve hürmet gördü. Pekçok kimse hizmetinde bulundu. Bütün ihtiyaçları karşılandı. Rahat etti. Zengin oldu. Bir zaman sonra nefsine uyup yerine birisini bırakıp çoluğu çocuğu ile birlikte İstanbul'a döndü. Bir gün onu Ünsî Efendinin talebelerinden birisi Fâtih Câmiinde görüp; "İzinsiz niye döndünüz?" dedi. O da; "Tatarlarla geçinemeyip yerime birisini bıraktım. Sonra dönmemin ne mahzuru var." diye cevap verdi. Bu haber Ünsî Hasan Efendiye de ulaştı. Ünsî Efendi hiçbir şey söylemediler. Bir ara Abdullah Efendi, Şeyh Ünsî Hasan Efendiye geldi. Elini öpüp oturdu. Hasan Efendi ona heybetle nazar edip; "Niye geldinAbdullahEfendi?" buyurdu. O da bir takım özür ve bahâneler uydurdu. Hasan Efendi bunları kabûl etmediler. İltifat etmeyince, üzüntü ile oradan ayrıldı. Abdullah Efendinin İstanbul'da çok tanıdığı vardı. Bu sâyede kâdı oldu ve vazîfeye başladı. Vefâtına kadar kâdı olarak kaldı.
Abdullah Efendi anlatır: "Ben kendime ettim. Bu belâ bana nefsimi terk edemememin netîcesi olarak geldi. Hasan Efendi bana önceleri; "Seni kâdı zannettim." buyurmuştu. Sonra bana; "Kâdılık talebinde misin?" buyurmuştu. Şimdi bu hâlime ağlarım. Benim bu hallere düşeceğimi önceden anlamıştı." dedi.
 
Üst Alt