• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

İyi ki Ahiret Var - Taha Yıldız

Üyelik Tarihi
27 Tem 2013
Konular
1,330
Mesajlar
1,787
MFC Puanı
50
Yüce dinimizin altı iman şartını hepimiz küçük yaşlarda öğrendik. Çünkü yazları gidilen Kur’an kursları ile diğer dinî eğitimlerde ilk öğrendiklerimizden biri de imanın şartlarıdır. Bu altı şart “Cibril hadisi” diye meşhur olan bir hadiste bir arada zikredilmektedir. Hz. Peygamber s.a.v. bu uzun hadisin bir bölümünde şöyle buyurmaktadırlar: “İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.” (Müslim, 9)
Ahirete iman
Bu altı şarttan biri olan ahirete iman, Kur’an’da pek çok ayette tafsilatlı olarak ele alınmaktadır. Bu durum yüce Allah’ın ahiret inancına verdiği önemi göstermektedir. Öyle ki doğrudan ahirete değinen ayetlerin sayısı 1900 civarındadır. Bu da yüce kitabımızın yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Ayrıca Kur’an’da bazı surelerin isimlerinin kıyamet anlamına gelen isimlerle adlandırılmış olması da aynı önemi teyit etmektedir: “Kıyâme”, “Hâkka”, “Kâria”, “Ğâşiye”, “İnfitâr”, “İnşikâk”, “Tekvîr” sureleri böyledir.
Bunun yanında pek çok ayette Allah’a iman ile ahirete iman birlikte zikredilmiştir. Dolayısıyla Allah’a inanan kimse ahirete de inanmak durumundadır. Örneğin bir ayette şöyle buyurulmaktadır: “Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır.” (Bakara, 62)
Ahiret üzerinde bu derece durulmasının elbette pek çok hikmeti var. Bu yazımızda bu hikmetlerden birkaçını ele almaya gayret edeceğiz.
Hesap verme korkusu
Ahlâkî değerlerin önemli kısmı tüm dünyada kabul edilmiş ortak kıymetlerdir. Bununla birlikte bu değerlerin istenildiği ölçüde gönüllere hakim olduğunu ve herkes tarafından benimsendiğini söylemek mümkün değildir. Bu yüzden, ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında suç oranlarının sürekli arttığını ve toplumların gittikçe vahşileştiğini, insanî değerlerden uzaklaşıldığını görüyoruz. Çünkü çoğu zaman polisiye tedbirler de yeterli olmamakta, insanlar yakalanmayacaklarını ya da az bir ceza alacaklarını hesap ettiklerinde pervasızlaşıp suça yönelebilmektedirler. Oysa Allah Tealâ’nın her şeyi gördüğü ve yapılanların tamamının hesabını ahirette soracağı inancı insanların kalplerine yerleşmiş olsaydı suça yönelme böyle kolay olmayacaktı.
Ahiret inancı insanı iyi ameller işlemeye sevk edip yanlış işler yapmaktan alıkoyar. İnsan, yapıp ettiklerinin sürekli kayıt altına alındığını ve bunlardan bir gün hesaba çekileceğini bildiğinde kendisine çeki düzen verir. Harama bulaşmaktan, kul hakkına girmekten, kötü işlere karışmaktan geri durur. Çünkü ahirette defterinin soldan verilenlerden olmasını istemez. Cehennem azabıyla cezalandırılmadan cennete gitmeyi arzular.
Böyle olunca polis ve benzeri bir güç olmasa bile kendisini kontrol edip ahlâklı olmaya, temiz bir hayat yaşamaya çabalar. Bu inanç ne kadar zayıflarsa insanın suça meyli de o derece artar. Toplumumuzda müslüman kimliğine rağmen suç oranlarının artıyor olması, akla hayale gelmeyecek suç çeşitlerinin görülmeye başlamasının bir nedeni de budur. Bu yüzden Allah’a ve ahiret gününe gereği gibi iman etmenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Şu ayetleri okuyan bir insan harama bulaşacağı zaman ürperti duyar ve kendisini geri çeker. İnsanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimse haline gelir:
“Zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar, imdatlarına erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!” (Kehf, 29)
“Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız. Onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.” (Nisa, 56)
Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz de şöyle buyurmaktadır: “Cehennemliklerin azap yönünden en hafifiyle cezalandırılan kişi, ateşten iki nalın giyer ve bunların sıcaklığından beyni kaynar.” (Müslim, 311)
İmam Gazalî rh.a. de cehennem ateşinin korkunçluğunu anlatırken şöyle diyor: “Cehennem azabının şiddetinden şüphe edecek olursan, parmağını ateşe yaklaştır ve ne kadar acı veriyormuş gör! Gerçi dünya ateşinin şiddeti cehennem ateşinin şiddetinden çok azdır. Fakat dünyada bu ateşten daha şiddetli bir azap olmadığı için mecburen cehennem ateşiyle kıyaslanmaktadır.” (İhya, 4/531)
Bu tablo bize cehennem ateşinin dehşetini anlatmaya yetmektedir. Buna gerçek anlamda iman etmiş olan bir insanın hal ve tavırlarının istikamet üzere olacağı açıktır. Lakin kişi bunları okumasına rağmen yüreğinde söz konusu korkuyu hissedemiyorsa, imanını kontrol etmesi gerekir.
Cennete gitme isteği
İnsanı istikamet üzere tutan sadece cehennem korkusu değildir. Bir de iyi amellerin karşılığında ulaşacağı cennet vardır. Bu da insanı güzel bir hayat sürme yönünde coşkulu kılar. Çünkü Hz. Peygamber s.a.v.’le, Allah dostlarıyla, istikamet sahibi kişilerle ahirette bir arada olabilmesinin yolu cennete girmesinden geçmektedir. Yaptığı her güzel amel karşılığında Rabbinin sevap verdiğini bildiğinden dolayı en küçük bir hayrı bile yapmaktan geri durmaz, yaparken büyük bir haz alır. Çünkü hem Rabbini memnun edecek bir amel yapmakta, hem de kendisini cennete götürecek bir sevap kazanmakta, ayrıca yaşamış olduğu dünyaya bir değer katmaktadır.
Cennet ve cehennemi aklına getirmeden sadece Allah Teâlâ’nın sevgisiyle ibadet edebilme maharetini gösterebilen insan sayısı gerçekten azdır. Bu nedenle gerek Rabbimizin ve gerekse Hz. Peygamber s.a.v.’in bahsettiği cennet nimetlerinden kimse uzak kalmak istemez. Bu yüzden İslâm’ı özümsemiş olan müminlerin hayattan ve ibadetlerden aldıkları manevi tat bir başkadır:
“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!” (Bakara, 25), “Girecekleri yer, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için orada kendilerine diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır.” (Nahl, 31) ve “Onlar için orada ebedi kalmak üzere diledikleri her şey vardır.” (Furkan, 16)
Bir kudsi hadiste de Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Salih kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına getiremeyeceği nimetler hazırladım.” (Buharî, 3005)
Ahiret inancı güç verir
Hayatta hepimiz birçok sıkıntıyla karşılaşır, halledemediğimiz sorunlarla yüzleşiriz. Haksızlıklara uğrarız. Bunlardan kiminin altından kalkamayız. Ezilir, üzülür, ağlarız. Elimizden bir şey gelmediği için hayıflanırız. Böyle durumlarda mümin imanından güç alarak ayakta durur.
Allah Tealâ’nın her şeyi görüyor, her şeyi biliyor olması insanı rahatlatır: “Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.” (Bakara, 110) ve “Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. O’nun bilgisi dışında bir yaprak dahi düşmez.” (En’am, 59)
Allah Tealâ, haklıyı haksızı ayıracak, suçlular cezalarını çekecek, iyilik yapanlar sevap alacaktır. Keza zorluklar karşısında sabredenler de mükâfatlarını göreceklerdir. Ayetler bunu açıkça beyan etmektedir:
“Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42), “Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek ve kim zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını görecektir.” (Zilzâl, 7-8), “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Hicr, 92-93), “Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam ödenecektir.” (Âl-i İmran, 185) ve “Bizim sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” (Mü’minûn, 115)
Bir insanın bunları bilmesi ona dünyada yaşadığı haksızlıklar yüzünden üzülmesinin gereksiz olduğunu öğretir. Hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını bilmesi de kendine çeki düzen vermesine sebep olur.
Sevdiklerimize kavuşacağımız gün
Ailemizle bir araya geldiğimizde onlara şöyle bir bakalım. Annelerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz, eşimiz, çocuklarımız… bu topluluktan her bir kişi bir diğerinin ölümüne, cenazesine şahitlik edecek. Bunun anlamı insanın sevdiklerinden bir bir ayrılacağıdır. Koklayıp sarıldığımız insanları toprağa vereceğiz veya onlar bizi toprağa verecekler. Ardından hüzünle göz yaşı dökülecek. Ve bu durum her ailede yaşanmaya devam edecek olan bir gerçek olarak kalacak.
İnsan yakınını kaybederek ölüm denilen bu gerçekle yüzleştiğinde ahiret inancı yoksa öncelikle olan bitene isyan eder, kahreder, yaşamaya küser. Gönlünü açabileceği, sığınabileceği bir kapı bulamaz. Ahiret inancı olmayanların karşılaştıkları felaketler nedeniyle çok çabuk yıkıldıklarını, hayattan koptuklarını ve bazen de kayıplarının üzüntüsüne dayanamayıp intihar bile ettiklerini görürüz. Çünkü sevdiklerini kaybetmeleri durumunda hayat kendileri için anlamsızlaşmakta ve yaşamak için bir amaçları kalmamaktadır.
Müslümanlar içinse böyle bir olumsuzluk söz konusu değil. Çünkü ölüm, bizim için sevdiklerimizden geçici bir süre uzak kalmaktır. Bizleri ahirette tekrar buluşturacağını ve özlemi ebedi olarak sonlandıracağını Rabbimizden ümit ederiz. Çünkü biz her zaman şu ayetleri okuruz: “Her canlı ölümü tadacak, sonra döndürülüp bize getirileceksiniz.” (Ankebut, 57) ve “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler…” (Ankebut, 64).
Bu nedenle kaybettiklerimize üzülmekle birlikte tekrar kavuşacağımıza olan inancımız nedeniyle yıkılmayız. Bilakis sığınacak ve yalvaracak bir kapımız olduğundan manevi bir rahatlık ve huzur hissederiz. Allah Rasulü s.a.v.’le, O’nun sevgili ashabıyla, Allah dostu olarak sevip gönülden bağlandığımız insanlarla ve sevdiklerimizle bir araya gelecek olduğumuzu bilmemiz bizi her zaman güçlü tutar. Dünya hayatını ahirete özlemle yaşarız. Çünkü ölüm bir yok oluş değil yeni bir başlangıçtır. Rabbimizden bu başlangıcın biz ve bütün mümin kardeşlerimiz için iyi olmasını dileriz.​
 
Üst