• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.
Üyelik Tarihi
30 Kas 2012
Konular
12,578
Mesajlar
16,017
MFC Puanı
2,330
İSTİKLAL MARŞI'NIN KABULÜ ve MEHMET AKiF ERSOY'U ANMA GÜNÜ (12 Mart)
Dünya coğrafyasında yer alan her devletin bir tarihi, bir kültürü, sınırı belli olan toprağı, yönetim biçimi, dili ve milli marşı gibi kendine has değerleri vardır. Bu değerler halk tarafından benimsenen, kabul edilen gerektiğinde uğrunda canını feda edebileceği özelliğe sahiptir. işte milletimizin maruz kaldığı milli mücadele yıllarının o zor ve heyecanlı günlerin imanlı havasını ve manasını terennüm eden ve kalplere kuvvet heyecan veren; Mehmet Akif ERSOY tarafından yazılıp milletimize ağan edilen İSTİKLAL MARŞI 12 Mart 1921 tarihinde TBMM tarafın::an kabul edilmiştir. Büyük Milli Şairimiz istiklal Marşımızın ve Sefahat destanımızın yazarı ehmet Akif ERSOY, bizler için, her bakımdan örnek bir şahsiyettir. anlı ve ahlaklı hayatı, mert ve sarsılmaz karakteri ile bu büyük adam, edebiyatıımızın gerçek bir temsilcisi olmuştur.

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devletinin yenik düşmesi ve Mondantlaşmasının imzalanmasıyla vatan toprağı 1918'den itibaren işgale uğramıştır. Bunun üzerine uzun ve parlak bir geçmişe sahip milletimizi Milücadele ruhuyla bir bağımsızlık hareketine girişmiş ve bunda da başaolmuştur. İşte bu yüce mücadelelerin ifadesi olan istiklal Marşı, milletimizin gönlünde müstesna bir yere sahiptir. istiklal marşıarı, milletlerinin tarihi ve kültürel birikimlerini, milli karakterlerini ve ulusal kurtuluş mücadelelerini özetleyen kutsal marşıardır. Büyük Türk Milleti, koskoca bir devletten sonra yurdunu işgal eden düşmandan, elinde kalan son kara parçasını da büyük ve kanlı bir mücadeleden sonra kurtarmayı başarmıştır.

Her milletin bir istiklal Marşı olduğu, Türk milletinin de bir istiklal Marşının bulunması gerektiği fikri üzerine TBMM tarafından bir "Milli Marş" yazılması için zamanın Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver başkanlığında bir heyet kurulmuş ve bir yarışma açılmıştır. Komisyona yaklaşık 724 şiir gelmesine rağmen hiçbiri layık görülmemişti. Dostları ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Tanrıöver, istiklal marşının Akif tarafından yazılmasını istemektedirler. Ancak Akif, sürecin yarışma biçiminde düzenlenmesi sebebiyle katılmayı düşünmemekte, nihayet beş yüz liralık para mükafatını da böylesi onurlu bir iş için uygun bulmamaktadır.

Neticede, (Hasan Basri çantay'ın da özel çabasıyla) ikna edilir, mükafatın başka bir yere bağışlanabileceği bildirilir; bu gelişmelerden sonra Aki Marşı kaleme alır. 12 Mart günü TBMM'de Tanrıöver tarafından okunan şiiri bütün milletvekilleri ayakta dinlerler; her kıta, hatta bazen her mısra arkasından heyecanla alkışlarlar, nihayet istiklal Marşı olarak kabul ederler. Akif Ersoy, millete adadığı bu şiirin şairi olarak artık kendini görmez ve istiklal Marşını Safahat kitabına almaz. Kendisine niçin böyle yaptığı sorulduğunda "Çünkü onu milletimin kalbine gömdüm," der.

Hayatının sonlarında milli mücadele ile ilgili bir sohbette söz istiklal marşına geldiğinde büyük şair şunları söylemiştir: "istiklal Marşı o günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir facialar karşısında bunalan ruhların, ızdıraplar içinde kurtul':lş dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam,. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur." 9 Eylül 1922'de yurdumuz düşmanlardan temizlendikten sonra, sıra istiklal Marşımızın bestelenmesi işine geldi. Daha önce düzenlenen yarışma savaş şartları nedeniyle sonuçsuz kalmıştı. istiklal Marşımız, Ankara'da ve istanbul'da değişik bestelerle çalınmaktaydı.

Mustafa Kemal Paşa, Osman Zeki ÜNGÖR'ün bestesinin güzel olduğunu duymuştu. Sanatçı Osman Zeki ÜNGÖR, Ankara'ya çağırıldı. Mehmet Akif'in güftesi, Atatürk'ün önünde, Osman Zeki ÜNGÖR'ün bestesine göre seslendirildi. Atatürk ve diğer dinleyenler bu besteyi çok beğendiler. O günden beri Osman Zeki ÜNGÖR'ün bestesi Türk Milli Marşı olarak kabul edilmiştir. istiklal Marşımız, gerek şiir, gerekse ezgi olarak yıllardır milletimizin göğsünü kabartmaktadır. Zor günlerde milletimizin moral kaynağı olmuştur. İstiklal Marşımızın gerek şiir, gerekse ezgi (müzik) olarak doğru söylenmesi çok önemli ve hassas bir gerekliliktir. Eksik veya yanlış söylenmesi anlamını da zedelemektedir. İstiklal Marşımızın, gerek şiir, gerekse beste olarak çok zengin bir anlamı vardır. Bu anlam içinde ulusal kurtuluşumuz, sonsuz egemenliğimiz, kahramanlığımız, eşsiz anlatımlarla ifadesini bulmaktadır. İstiklal Marşımız; kalbimizdeki ortak duygu ve heyecan, bileklerimizdeki güç, göğüslerimizde atan coşkulu yürek ve alınlarımızda parıldayan gururdur.

&

İSTİKLAL MARŞIMIZIN ÇALINIP SÖYLENECEĞi YERLER VE ZAMANLAR:
- 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreni başlarken.
- Zafer Bayramı'nda geçit resminden önce .
- Öteki resmi bayramların tören başlangıcında.
- Devlet başkanlarına yapılan karşılama ve uğurlama törenlerinde.
- Bayrak çekme ve indirme törenlerinde.
- Yüksek rütbeli komutanlara yapılan karşılama ve uğurlama törenlerinde.
- Uluslar arası spor karşılaşmalarında.
- Yabancı elçilerin kabullerinde.
- Askeri birlik, okul ve kurumlarda yapılan törenlerin başlangıcında.
- Devlet başkanının bulunacağı özel törenlerde.
- Devlet büyüklerinin Anıtkabir ziyaretlerinde ve diğer hallerdeki Anıtkabir ziyaretlerinde.
- Radyo ve televizyon yayınlarının başlangıç ve bitiminde.
- Dernek genel kurul toplantılarının başlangıcında.
- Askeri birliklerin yemin törenlerinde.
- Kişilere madalya takma törenlerinde.
- Okullarımızda yapılan bayrak törenlerinde.

&

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helaL. ..
Hakkıdır Hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vddettiği günler Hakk'ın ...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerlere "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıkson, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman ve cd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselir arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal!

Mehmet Akif ERSOY

&

MEHMET AKiF ERSOY'UN HAYATI:

1877 yılında istanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası ipekli Mehmet Tôhir Efendidir. ilk tahsiline Emir Buhôri Mahalle Mektebinde başladı. ilk ve orta öğreniminden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefôtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayôtı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı.ziraat nezôretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedôvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Akif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 tôrihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebi'nde ve Darülfünun'da edebiyat dersleri veriyordu. 1893 senesinde Tophône-i Amire veznedôrı M. Emin Beyin kızı ismet Hanımla evlendi.

Akif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarıda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sôhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat ôlemine girişi daha fazla 1908'de ikinci Meşrutiyetin ııônıyla başlar. Bu tôrihten itibaren şiirlerini Sırôt-ı Müstakim'de neşretmeye başladı. Akif, yazı ve şiirlerini hiçbir zaman geçim kaynağı olarak görmedi. Buna rağmen onu memlekete tanıtan, halka sevdiren asıl vasfı şôirliğidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Berlin ve Necid'e (Arabistan) gitti. Çanakkale savaşı, onun Berlin seyahati sırasında meydana gelmiş, şôir o günlerin ıstırap ve heyecanını orada yaşamıştır. Şair, bu iki seyôhatiyle ilgili Berlin Hatıraları ve Necid Çöllerinden Medine'ye adlı eserlerini yazmıştır. Harbin son senesinde, çok sevdiği dostu ismail Hakkı izmirli ile Lübnan'a gitti.

Cihan Harbi 1918'de imzôlanan Mondros Mütôrekesi ile nihayete erdikten sonra, galip devletler Türk vatanını parçalamak ve paylaşmak için dört taraftan saldırmağa başlamışlardı. Harpten son derece bitkin bir halde çıkan Türk milleti, vatanını müdôfaa için silôha sarıldı. Akif, vatan müdôfaasının ehemmiyetini anlatmak için hutbelerle halkı, istiklôlini muhôfaza etmek için savaşmaya çağırdı. Anadolu'da milli mücôdele ruhunun yayılması üzerine, Anadolu'ya iltihôka karar verdi. istanbul'dan deniz yoluyla inebolu'ya çıktı. Oradan Ankara'ya hareket etti. Konya isyanı üzerine Konya'ya gidip, ayaklanmanın bastırılmasında mühim roloynadı. Sonra tekrar Ankara'ya döndü. Ankara'dan Kastamonu'ya giderek Nasrullah Cômiinde verdiği vaazlar neşredilerek memleketin her tarafına dağıtıldı. Sonra Ankara'ya döndü.

1920 tôrihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisi' ne seçildi. 17 Şubat 1921 günü istiklôl Marşını yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti. Zaferden sonra istanbul'a geldi. Abbôs Halim Paşa'nın dôveti üzerine 1923te Mısır'a gitti. O kışı Mısırda geçirip, baharda döndü. Artık her yıl kışı Mısırda, yazı istanbul'da geçiriyordu. Halim Paşa geçimini karşılamayı taahhüt etti. Ertesi yaz istanbul'a dönünce Diya-
net işleri Riyôseti tarafından Kurôn-ı Kerlmi tercüme etme vazifesi verildi. Akif yıllarca çalıştıysa da bu çalışmasını sonuçlandıramadı.

1926 yılından ıtibôren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükçe Kurôn-ı Kerım tercümesiyle de meşguloluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Tedavi için geldiği istanbul'da 27 Aralık 1936'da öldü. Mezarı Edirnekapı Şehitliği'ndedir. İnsanlık tarihinde birer rehber görevini yapan önderler hep olagelmiştir. Bunların kimi kahramanlığı ile kimi engin fikir ve düşünceleri ile iz bırakmıştır. Bunların başında da Akif gelmektedir. Mehmet Akif, toplumsal yaşantımızı, kendi zamanına kadar hiç kimsenin işlemediği tarzda, kudretle mısralara döken, sanatını toplumun görevine veren bir şairdir. Yaşadığı günlerin aktüel konularını ustalıkla tasvir eder, halkın diline yakın kişisellik taşıyan bir üslupla işler. Yaşantısı boyunca inançlarında en küçük bir sapma göstermez.

Batının Türk topraklarına saldıran emperyalist kuvvetlerine karşı islam dünyasının uyanması, bir "islam Birliği" kurulması düşüncesini bayrak edinir. Aklın ve zamanın gereklerine göre bilimle dinin uzlaşmasını ister. Şiirlerinde aruz ölçüsünü hayret edilecek bir ustalıkla Türkçe'nin inceliklerine uygun bir incelikle uygular. Lirik-epik şiirlerinde ilhamını günlük hayattan; lirik-didaktik şiirlerinde ise konularını din kaynaklarından alır. insan, yurt ve millet sevgisiyle meydana getirdiği eserlerinde her zaman toplumun dertleri dile getirilmiştir.


* Mehmet Akif Ersoy'un Başlıca Eserleri:
- Safahat
- Süleymaniye Kürsüsünde
- Hakkın Sesleri
- Fatih Kürsüsünde
- Hatıralar
- Asım
- Gölgeler
 

Master

You
Yönetici
Üyelik Tarihi
8 Ara 2012
Konular
4,182
Mesajlar
11,468
MFC Puanı
34,670
İstiklal marşımızın 98. yılı kutlu olsun. Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY'u da rahmetle ve minnetle anıyorum. Mekanı cennet ruhu şad olsun.


gorselimg_498419210.jpeg
 
Üst