Peygamber Efendimizin diğer bir türdeki mucizesi de, ağaçların bir insan gibi O'nun sözünü dinlemesi ve yerlerinden çıkıp O'nun yanına gelmesidir.
Bir çok sahabinin şahit olduğu bu mucizelerden en meşhurlarını görelim isterseniz:
Hazreti Ali, Enes ve Hazreti Ömer, üçü birlikte haber veriyorlar ki:
"Peygamber Efendimiz, kâfirlerin kendisini yalanlamasından ötürü çok üzgün olduğu bir sırada, Cenâb-ı Hakka şöyle duada bulundu:
Ya Rabbi!.. Bana öyle bir mucize göster ki, ondan sonra artık beni yalanlayanlar için üzülmeyeyim.
Dört büyük melekten biri olan Cebrail Aleyhisselam, o sırada Efendimizin yanındaydı. Peygamberimiz, Cebrail'in kendisine bildirmesiyle, vadideki bir ağacı çağırdı. Ağaç, Peygamberimizin yanına geldi.
Efendimiz daha sonra: "Git" dedi. Ağaç gitti, yerine yerleşti."
"Bir seferde (yolculukta) Peygamber Efendimizin yanına bir bedevî (çölde yaşayan bir göçebe) geldi. Peygamber Efendimiz ona sordu:
Nereye gidiyorsun? Bedevî:
Ehlime (yani ailemin yanına), diye cevapladı. Efendimiz:
Ondan daha iyi bir hayır istemiyor musun? diye sordu.
Bedevî: "Nedir?" deyince, Efendimiz:
Allah'tan başka bir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, ortağı bulunmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik etmendir, dedi.
Bedevî sordu:
Böyle bir şahitliğe şahit nedir? (Yani Allah'ın bir olduğuna ve seni de elçi olarak seçtiğine inanmam için, göstereceğin delil nedir?)
Efendimiz ferman etti:
Vadi kenarındaki şu ağaç, şahit olacak.
Hazreti Ömer der ki: "O ağaç, yerinden sallanarak çıktı, toprağı yardı ve Peygamberimizin yanına kadar geldi. Efendimiz, bedevîye söylediği sözlerin doğru olup olmadığını o ağaca üç defa sordu ve ağaç her seferinde Allah'ın bir olduğuna ve Peygamberimizin de O'nun elçisi olduğuna şahadet etti. (söyledi)
Efendimiz daha sonra emretti. Ağaç, topraktan çıktığı yere gidip yerleşti."
Bakın, o da şöyle anlatıyor:
"Biz Efendimizin yanında iken, bedevî bir Arap gelerek Allah Resulünden mucize istedi. Peygamberimiz, o adama:
Şu gördüğün ağaca : ''Allah Resulü seni çağırıyor diye seslen" dedi.
Bedevî denileni yapınca, Efendimiz o ağaca işaret etti. Ağaç, bunun üzerine sağa sola sallanarak köklerini topraktan çıkardı ve Peygamberimizin huzuruna gelerek: "Esselamu aleyke Ya Resulallah (selam sana ey Allah'ın Peygamberi) dedi. Bedevî, ağacın yine yerine gitmesini isteyince, Peygamberimiz yine emretti ve ağaç eski yerine giderek yerleşti. Bedevi, şaşkınlık içindeydi. Peygamberimize: "Müsaade et, sana secde edeyim" dedi. Ancak Efendimiz, Allah'tan başkasına secde edilemeyeceğini hatırlatarak:
Hiç kimseye izin yok, dedi. Bunun üzerine bedevî:
Öyle ise senin elini ayağını öpeceğim, dedi. Efendimiz izin verdi."
"Bir seferde (yolculukta), Peygamber Efendimizle birlikteydik.
Efendimiz, tuvalet ihtiyacı için üzeri kapalı bir yer aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine ileride bulunan iki ağacın yanına gitti. Birisinin bir dalını yakaladı, çekti. Ağaç, Peygamberimizle birlikte gitti. Efendimiz o iki ağacı, her isteneni yapan bir devenin yularını çeker gibi çekerek bir araya getirdi. Ve sonra onlara:
Üstümde birleşiniz, dedi.
Ağaçlar, peygamber emri karşısında birleşerek Efendimizin üstünü örttüler.
Daha sonra onlara emretti. Yerlerine gittiler."
"Bir seferde, Hazreti Peygamberle birlikteydik. Tuvalet ihtiyacı için üstü kapalı bir yer bulunmuyordu. Ferman etti ki:
Etrafta ağaç veya taş var mı?
Evet var, dedim. Peygamberimiz, bana şöyle buyurdu:
Ağaçlara de ki: "Allah Resulünün ihtiyacı için birleşiniz". Ve taşlara de ki: "Duvar gibi toplanınız.
Ben gittim, söyledim. Yemin ederim ki, ağaçlar birleştiler ve taşlar üst üste gelerek duvar oldular.
İhtiyacını gördükten sonra dedi ki:
Ayrılmalarını söyle.
Ben, herşeyi kudret elinde tutan Cenâb-ı Hakka yemin ederim ki, ağaçlar ve taşlar ayrılıp eski yerlerine gittiler."
Hazreti Câbir ve Üsâme'nin anlattığı yukarıdaki iki mucize, Huneyn Gazvesi (harbi) sırasında cereyan etmiş olup; Hazreti Yâle, Hazreti Gaylan ve Ibni Mesud tarafından da aynen anlatılmıştır.
"Taif Gazvesinde idik. Gece at üstünde gitmek zorunda olduğumuzdan, Efendimizin uykusu geliyordu. Peygamberimiz o halde giderken, bir sidre ağacına rastgeldi. Ve ağaç, ona yol vermek ve atını incitmemek için iki parçaya ayrıldı, Peygamberimiz atıyla birlikte içinden geçti.
O ağaç, zamanımıza kadar ikiye ayrılmış bir vaziyette kalarak hürmet gördü."
"Bir seferde, talha veya semure denilen bir ağaç geldi, Peygamber Efendimizin etrafında tavaf yapar gibi (Kabe'nin etrafını dolaşırcasına) döndü. Sonra yine yerine gitti.
Efendimiz onu görünce şöyle dedi:
O ağaç, Cenâb-ı Haktan istedi ki, bana selam etsin."
"Efendimiz, yanına gelen bir Arap'a şöyle dedi:
Ben, şu ağacın dalını çağırsam ve o da yanıma gelse, îman edecek misin? (Yani Allah'ın bir, ve benim de O'nun Peygamberi olduğuma inanacak mısın?)
Adam: "Evet" dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz o dala emretti. Dal, ağaçtan kopup Peygamberimizin yanına geldi. Efendimiz tekrar emredince de yerine döndü."
Değerli kardeşlerim.
Ağaçlar bile Efendimizin emirlerini dinleyerek itaat ettikleri halde, kendilerine "insan" diyen bir kısım akılsız mahluklar, O'nu tanımaz ve îman etmezlerse, acaba kuru ağaçlardan daha değersiz hâle gelip ateşe atılmaya (yani Cehennem'e girmeye) lâyık olmazlar mı?
Bir çok sahabinin şahit olduğu bu mucizelerden en meşhurlarını görelim isterseniz:
Hazreti Ali, Enes ve Hazreti Ömer, üçü birlikte haber veriyorlar ki:
"Peygamber Efendimiz, kâfirlerin kendisini yalanlamasından ötürü çok üzgün olduğu bir sırada, Cenâb-ı Hakka şöyle duada bulundu:
Ya Rabbi!.. Bana öyle bir mucize göster ki, ondan sonra artık beni yalanlayanlar için üzülmeyeyim.
Dört büyük melekten biri olan Cebrail Aleyhisselam, o sırada Efendimizin yanındaydı. Peygamberimiz, Cebrail'in kendisine bildirmesiyle, vadideki bir ağacı çağırdı. Ağaç, Peygamberimizin yanına geldi.
Efendimiz daha sonra: "Git" dedi. Ağaç gitti, yerine yerleşti."
* * *
Hazreti Abdullah anlatıyor:"Bir seferde (yolculukta) Peygamber Efendimizin yanına bir bedevî (çölde yaşayan bir göçebe) geldi. Peygamber Efendimiz ona sordu:
Nereye gidiyorsun? Bedevî:
Ehlime (yani ailemin yanına), diye cevapladı. Efendimiz:
Ondan daha iyi bir hayır istemiyor musun? diye sordu.
Bedevî: "Nedir?" deyince, Efendimiz:
Allah'tan başka bir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, ortağı bulunmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik etmendir, dedi.
Bedevî sordu:
Böyle bir şahitliğe şahit nedir? (Yani Allah'ın bir olduğuna ve seni de elçi olarak seçtiğine inanmam için, göstereceğin delil nedir?)
Efendimiz ferman etti:
Vadi kenarındaki şu ağaç, şahit olacak.
Hazreti Ömer der ki: "O ağaç, yerinden sallanarak çıktı, toprağı yardı ve Peygamberimizin yanına kadar geldi. Efendimiz, bedevîye söylediği sözlerin doğru olup olmadığını o ağaca üç defa sordu ve ağaç her seferinde Allah'ın bir olduğuna ve Peygamberimizin de O'nun elçisi olduğuna şahadet etti. (söyledi)
Efendimiz daha sonra emretti. Ağaç, topraktan çıktığı yere gidip yerleşti."
* * *
Yukarıdaki mucizeye şahit olanlardan biri de Hazreti Büreyde idi. O da aynı mucizenin farklı yönlerine şahit olmuş ve Efendimizle bedevî arasında geçen konuşmaları duymuştu.Bakın, o da şöyle anlatıyor:
"Biz Efendimizin yanında iken, bedevî bir Arap gelerek Allah Resulünden mucize istedi. Peygamberimiz, o adama:
Şu gördüğün ağaca : ''Allah Resulü seni çağırıyor diye seslen" dedi.
Bedevî denileni yapınca, Efendimiz o ağaca işaret etti. Ağaç, bunun üzerine sağa sola sallanarak köklerini topraktan çıkardı ve Peygamberimizin huzuruna gelerek: "Esselamu aleyke Ya Resulallah (selam sana ey Allah'ın Peygamberi) dedi. Bedevî, ağacın yine yerine gitmesini isteyince, Peygamberimiz yine emretti ve ağaç eski yerine giderek yerleşti. Bedevi, şaşkınlık içindeydi. Peygamberimize: "Müsaade et, sana secde edeyim" dedi. Ancak Efendimiz, Allah'tan başkasına secde edilemeyeceğini hatırlatarak:
Hiç kimseye izin yok, dedi. Bunun üzerine bedevî:
Öyle ise senin elini ayağını öpeceğim, dedi. Efendimiz izin verdi."
* * *
Hazreti Câbir anlatıyor:"Bir seferde (yolculukta), Peygamber Efendimizle birlikteydik.
Efendimiz, tuvalet ihtiyacı için üzeri kapalı bir yer aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine ileride bulunan iki ağacın yanına gitti. Birisinin bir dalını yakaladı, çekti. Ağaç, Peygamberimizle birlikte gitti. Efendimiz o iki ağacı, her isteneni yapan bir devenin yularını çeker gibi çekerek bir araya getirdi. Ve sonra onlara:
Üstümde birleşiniz, dedi.
Ağaçlar, peygamber emri karşısında birleşerek Efendimizin üstünü örttüler.
Daha sonra onlara emretti. Yerlerine gittiler."
* * *
Hazreti Üsâme anlatıyor:"Bir seferde, Hazreti Peygamberle birlikteydik. Tuvalet ihtiyacı için üstü kapalı bir yer bulunmuyordu. Ferman etti ki:
Etrafta ağaç veya taş var mı?
Evet var, dedim. Peygamberimiz, bana şöyle buyurdu:
Ağaçlara de ki: "Allah Resulünün ihtiyacı için birleşiniz". Ve taşlara de ki: "Duvar gibi toplanınız.
Ben gittim, söyledim. Yemin ederim ki, ağaçlar birleştiler ve taşlar üst üste gelerek duvar oldular.
İhtiyacını gördükten sonra dedi ki:
Ayrılmalarını söyle.
Ben, herşeyi kudret elinde tutan Cenâb-ı Hakka yemin ederim ki, ağaçlar ve taşlar ayrılıp eski yerlerine gittiler."
Hazreti Câbir ve Üsâme'nin anlattığı yukarıdaki iki mucize, Huneyn Gazvesi (harbi) sırasında cereyan etmiş olup; Hazreti Yâle, Hazreti Gaylan ve Ibni Mesud tarafından da aynen anlatılmıştır.
* * *
İmam-ı ibni Fûrek haber veriyor:"Taif Gazvesinde idik. Gece at üstünde gitmek zorunda olduğumuzdan, Efendimizin uykusu geliyordu. Peygamberimiz o halde giderken, bir sidre ağacına rastgeldi. Ve ağaç, ona yol vermek ve atını incitmemek için iki parçaya ayrıldı, Peygamberimiz atıyla birlikte içinden geçti.
O ağaç, zamanımıza kadar ikiye ayrılmış bir vaziyette kalarak hürmet gördü."
* * *
Hazreti Yâlâ anlatıyor:"Bir seferde, talha veya semure denilen bir ağaç geldi, Peygamber Efendimizin etrafında tavaf yapar gibi (Kabe'nin etrafını dolaşırcasına) döndü. Sonra yine yerine gitti.
Efendimiz onu görünce şöyle dedi:
O ağaç, Cenâb-ı Haktan istedi ki, bana selam etsin."
* * *
İbni Abbas anlatıyor:"Efendimiz, yanına gelen bir Arap'a şöyle dedi:
Ben, şu ağacın dalını çağırsam ve o da yanıma gelse, îman edecek misin? (Yani Allah'ın bir, ve benim de O'nun Peygamberi olduğuma inanacak mısın?)
Adam: "Evet" dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz o dala emretti. Dal, ağaçtan kopup Peygamberimizin yanına geldi. Efendimiz tekrar emredince de yerine döndü."
Değerli kardeşlerim.
Ağaçlar bile Efendimizin emirlerini dinleyerek itaat ettikleri halde, kendilerine "insan" diyen bir kısım akılsız mahluklar, O'nu tanımaz ve îman etmezlerse, acaba kuru ağaçlardan daha değersiz hâle gelip ateşe atılmaya (yani Cehennem'e girmeye) lâyık olmazlar mı?