- Konum
- BiLecekSiniz?
-
- Üyelik Tarihi
- 22 Ağu 2008
-
- Mesajlar
- 61
-
- MFC Puanı
- 2
Bugün bazı çevrelerde kadına uygulanan şiddet, İslamdan önceki cehalet devrini hatırlatan insaf ve izan dışı bir ilkelliğe benzetmektedir. Elbette İslam geçmişte reddettiği bu ilkel şiddeti günümüzde de reddetmekte, kadını yücelttiği saygı makamında korumayı istemektedir.
Bilinmesi gereken gerçek odur ki; İslam, kadınları, değeri bilinmeyen varlıklar olmaktan çıkarıp ayetlerle, hadislerle hakları korunacak kadar Allahın ve Peygamberin yanında itibarlı insanlar olarak görmüş ve sosyal hayatta da layık oldukları yerlerini almaları için baştan eğitimlerini sağlayıp bilgi seviyelerini yüceltmeyi esas almıştır.
Nitekim İslamın ilk günlerindeki hanımlar, kendilerini yetiştirmek için toplumdaki yerlerini o kadar rahatlıkla almışlar ki, haftada bir erkekler gibi cumaya gitmekle kalmamış, günde beş vakit de cemaate iştirak eder olmuşlardır. Hatta, ilk günlerde erkeklerle aynı kapıdan mescide girip çıkmışlar ama meydana gelen izdiham sebebiyle Efendimiz (sas) daha sonra hanımlar için ayrı kapı açtırmıştır. Bu kapı halen (BabünNisa) kadınlar kapısı adıyla varlığını sürdüre gelmiştir.
Mescidde erkeklerin hemen arkasında saf tutan hanımlar, gerektiğinde sorularını buradan sormuş, cevaplarını da yine oradan almışlardır. Ancak Efendimizden (sas), kendilerine özel bir gün ayırarak kadınları bilgilendirmesini istemişler. Bu istekleri de kabul edilerek haftada bir gün Peygamberimizden özel bilgi alma hakkını da kazanıp kendilerini yetiştirmeyi sağlamışlardır.
Nitekim bu özgür ortamda kendini iyice yetiştiren hanımlardan biri, daha sonra Halife Hazreti Ömerin cuma hutbesini dinlerken: Hanımlar mehir miktarını yüksek tutmasınlar, yoksul gençler evlenmekte zorlanıyorlar!. manasındaki sözlerine bulunduğu yerden itiraz seslerini yükselterek cevap verme cesaretini dahi bulmuş: Allahu Azimüşşan, Nisa Sûresindeki ayetinde mehre sınır koymazken Ömer hangi hakla hanımların alacakları mehre sınır koyuyor, yüksek tutmayın diye ikazda bulunuyor? diyebilmiş, Adil Halife de bu itiraza; Hanım isabet etti, Ömer ise hata yaptı! diyecek kadar anlayış gösterip tahammül örneği vermiştir. Halife, cami içinde verdiği bu anlayış örneğiyle kalmamış, cami dışında da kendini yetiştirmiş hanımlara görev vermiş, Şifa hanım da çarşı pazarda hanımların işyerlerindeki durumlarını denetleyerek bir nevi belediye zabıtası görevi üstlenmiştir..
İlk günlerde barışta böylesine hayatın içinde kendini yetiştirmiş hanımlar, savaşta da geri kalmamışlar, Uhud gazasında Aişe validemizle Ümmü Süleym cephe gerisinde hizmetlerde bulunmuşlar, Hayber gazasına ise tam yedi kadın birlikte iştirak etmişlerdir. Ümmü Atıyye ise tek başına tam yedi savaşa katıldığını bizzat kendisi söylemiştir. Bu hanımlar cephe gerisinde gazilere su taşımış, yemeklerini hazırlamış, yırtılan elbiselerini yamamış, yaralarını sarmışlardır.. Hatta İslamda ilk hasta bakıcı hanımın adının da Rüfeyde olduğu tespit edilmiştir. Mescide kurulan yaralı gazilerin çadırında bu fedakâr hanım şefkatle hizmet etmiş, sonrakilere böyle örnek olmuştur.
Efendimizin süt halası Ümmü Haram ise Kıbrısın fethine iştirak ederek bir başka kahramanlık örneği vermiştir. Ümmetinden bir mücahid grubun deniz yoluyla Kıbrısın fethine çıkacağını Efendimizden dinleyince, kendisinin de o gazilerin içinde bulunması için dua etmesini istemiş, Efendimizin duası kabul olmuş olacak ki, Hicretin 28. yılında Hazreti Osman (ra) zamanında çıkılan Kıbrıs seferine kocası Übade bin Samitle hem de 8O yaşında olduğu halde gazaya katılmış, fetih esnasında karada ilerlerken Larnaka yakınlarında atından düşerek şehit olmuştur .
Osmanlılar buraya 1570te bir türbe yapmış. Hala Sultan Türbesi diye bilinen bu değerli türbeyi, civardan geçen Osmanlı donanması da top atışlarıyla selamlayarak geçmeyi bir saygı borcu olarak asırlardır sürdüre gelmişlerdir.
Bugün kadına şiddet uygulayanlar, İslamın kadını çıkardığı bu yüce saygı makamından aşağıya düşürmekteler. Elbette İslam, kadını böyle şiddet uygulayıcılarının zulmüne maruz bırakılmasına izin vermemekte, kadını layık olduğu yüce makamında koruma görevini de hepimize yüklemektedir.
Ahmed Şahin..
Bilinmesi gereken gerçek odur ki; İslam, kadınları, değeri bilinmeyen varlıklar olmaktan çıkarıp ayetlerle, hadislerle hakları korunacak kadar Allahın ve Peygamberin yanında itibarlı insanlar olarak görmüş ve sosyal hayatta da layık oldukları yerlerini almaları için baştan eğitimlerini sağlayıp bilgi seviyelerini yüceltmeyi esas almıştır.
Nitekim İslamın ilk günlerindeki hanımlar, kendilerini yetiştirmek için toplumdaki yerlerini o kadar rahatlıkla almışlar ki, haftada bir erkekler gibi cumaya gitmekle kalmamış, günde beş vakit de cemaate iştirak eder olmuşlardır. Hatta, ilk günlerde erkeklerle aynı kapıdan mescide girip çıkmışlar ama meydana gelen izdiham sebebiyle Efendimiz (sas) daha sonra hanımlar için ayrı kapı açtırmıştır. Bu kapı halen (BabünNisa) kadınlar kapısı adıyla varlığını sürdüre gelmiştir.
Mescidde erkeklerin hemen arkasında saf tutan hanımlar, gerektiğinde sorularını buradan sormuş, cevaplarını da yine oradan almışlardır. Ancak Efendimizden (sas), kendilerine özel bir gün ayırarak kadınları bilgilendirmesini istemişler. Bu istekleri de kabul edilerek haftada bir gün Peygamberimizden özel bilgi alma hakkını da kazanıp kendilerini yetiştirmeyi sağlamışlardır.
Nitekim bu özgür ortamda kendini iyice yetiştiren hanımlardan biri, daha sonra Halife Hazreti Ömerin cuma hutbesini dinlerken: Hanımlar mehir miktarını yüksek tutmasınlar, yoksul gençler evlenmekte zorlanıyorlar!. manasındaki sözlerine bulunduğu yerden itiraz seslerini yükselterek cevap verme cesaretini dahi bulmuş: Allahu Azimüşşan, Nisa Sûresindeki ayetinde mehre sınır koymazken Ömer hangi hakla hanımların alacakları mehre sınır koyuyor, yüksek tutmayın diye ikazda bulunuyor? diyebilmiş, Adil Halife de bu itiraza; Hanım isabet etti, Ömer ise hata yaptı! diyecek kadar anlayış gösterip tahammül örneği vermiştir. Halife, cami içinde verdiği bu anlayış örneğiyle kalmamış, cami dışında da kendini yetiştirmiş hanımlara görev vermiş, Şifa hanım da çarşı pazarda hanımların işyerlerindeki durumlarını denetleyerek bir nevi belediye zabıtası görevi üstlenmiştir..
İlk günlerde barışta böylesine hayatın içinde kendini yetiştirmiş hanımlar, savaşta da geri kalmamışlar, Uhud gazasında Aişe validemizle Ümmü Süleym cephe gerisinde hizmetlerde bulunmuşlar, Hayber gazasına ise tam yedi kadın birlikte iştirak etmişlerdir. Ümmü Atıyye ise tek başına tam yedi savaşa katıldığını bizzat kendisi söylemiştir. Bu hanımlar cephe gerisinde gazilere su taşımış, yemeklerini hazırlamış, yırtılan elbiselerini yamamış, yaralarını sarmışlardır.. Hatta İslamda ilk hasta bakıcı hanımın adının da Rüfeyde olduğu tespit edilmiştir. Mescide kurulan yaralı gazilerin çadırında bu fedakâr hanım şefkatle hizmet etmiş, sonrakilere böyle örnek olmuştur.
Efendimizin süt halası Ümmü Haram ise Kıbrısın fethine iştirak ederek bir başka kahramanlık örneği vermiştir. Ümmetinden bir mücahid grubun deniz yoluyla Kıbrısın fethine çıkacağını Efendimizden dinleyince, kendisinin de o gazilerin içinde bulunması için dua etmesini istemiş, Efendimizin duası kabul olmuş olacak ki, Hicretin 28. yılında Hazreti Osman (ra) zamanında çıkılan Kıbrıs seferine kocası Übade bin Samitle hem de 8O yaşında olduğu halde gazaya katılmış, fetih esnasında karada ilerlerken Larnaka yakınlarında atından düşerek şehit olmuştur .
Osmanlılar buraya 1570te bir türbe yapmış. Hala Sultan Türbesi diye bilinen bu değerli türbeyi, civardan geçen Osmanlı donanması da top atışlarıyla selamlayarak geçmeyi bir saygı borcu olarak asırlardır sürdüre gelmişlerdir.
Bugün kadına şiddet uygulayanlar, İslamın kadını çıkardığı bu yüce saygı makamından aşağıya düşürmekteler. Elbette İslam, kadını böyle şiddet uygulayıcılarının zulmüne maruz bırakılmasına izin vermemekte, kadını layık olduğu yüce makamında koruma görevini de hepimize yüklemektedir.
Ahmed Şahin..