-
- Üyelik Tarihi
- 9 Mar 2015
-
- Mesajlar
- 1,008
-
- MFC Puanı
- 28
Şiirin yazarı Aşık Hüseyin, Sivas Şarkışla İlçesine bağlı, eski adı Kürtler olan Sarıkaya köyünde doğup, yaşamıştır. Rençberlikle geçinen bir ailenin ferdidir. Kendisi zaman zaman çobanlık da yapar. Güzel ve içli bir sesi vardır. Kendince keman da çalar. Anlamlı ve güzel türkü düzmeye, otuzlu yaşlarında, çobanlık yaptığı dönemde, gördüğü bir rüyadan sonra başladığı söylenir.
Senenin güz aylarına denk düşen, bölgemizde koç katımı şeklinde ifade edilen zamandan sonra, Aşık Hüseyin şehirlere gider, şimdiki sokak müzisyenleri gibi cadde veya yol üzerlerine oturup keman çalıp türkü söyler. Bazı yıllarda Ankaraya da gider.
Ankaraya geldiği bir dönemde, Kale semtinden Ulusa inen yol üzerinde oturup türkü söylerken, yolda babası ile geçen genç bir bayan (babasının zabit olduğu söylenir), Aşık Hüseyinin çalıp söylemesinden etkilenir. Bir süre durup Onu dinlerler. Genç bayan, sonraki günlerde de aşığı dinlemeye gelir. Giderek de Aşık Hüseyine ilgi duymaya başlar. Aşık da bayana karşı ilgilidir. Bir zaman sonra Aşık Hüseyin köyüne döner. Ancak aklında ve gönlünde, bayana ait duygular doludur.
Genç bayan da, içinde giderek çoğalan sevgiyle Aşık Hüseyinin yine Ankaraya gelmesini ümitle bekler. Aşık Hüseyin ise, köydedir ve evlidir ama yine de aklı fikri kara (kömür) gözlü güzeldedir. Ankaraya gitmek için, koç katımı zamanının gelmesini iple çeker. Artık her ikisinin içindeki ilgi aşka dönüşür.
Zaman gelir Aşık Hüseyin Ankaraya tekrar gider. Kızın gelip geçtiğini bildiği yol üzerinde türkü çığırmaya başlar. Sık sık kızla görüşüp konuşur, birbirlerine aşık olduklarını söylerler. Kız,durumu ailesine de bildirir. Aile bu duruma şiddetle karşı çıkar, ancak kız laf söz dinlemez. Hüseyinin peşine takılır, onunla birlikte Ankarayı terk eder.
Şehirli hanımın köydeki misafirlik dönemi bittikten sonra, özellikle kuması tarafından fazlaca hırpalanır. Her şeye rağmen Hüseyine aşıktır ve olumsuzluklara pek aldırmaz. Hiç alışık olmadığı halde, ahır, inek,mal, davar, tarla işlerinde de çalışır. Ancak pek beceremediği için zamanla; kuması, Aşık Hüseyinin akrabaları, kaynana ve kayınbabası tarafından aşağılanır, rahatsız edilir. Aşık Hüseyin olup biten her şeyi bilir, görür ama zamanın gelenek göreneği içerisinde, ana baba ve akrabaya karşı çıkamaz, sessiz kalır.
Şehirden gelen hanım Aşık Hüseyine ben sana aşık oldum, peşine düştüm geldim. Bunca zillete de katlanıyorum, katlanırım da. Ancak sen de bana arka çıkmıyor, beni savunup esirgemiyorsun tarzında serzenişte bulunur. Aşık Hüseyin Mühür Gözlüm türküsünü bu sırada yakar. (Bu vesile ile Mühür Gözlüm türküsünün Aşık Ali İzzet Özkana ait olmayıp, Aşık Hüseyine ait olduğunu, yukarıda belirttiğim kaynaklardan öğrendim).
Zaman geçtikçe artan itilip kakılmaktan yılgınlık duyan Ankaralı kadın, köyde barınamayacağını anlayıp, Hüseyinden kendisini memleketine göndermesini ister. Aşık başlangıçta bu isteğe karşı çıkar. Fakat zamanla o da sevdiği kadının ezilmesine ve sızlanmalarına dayanamaz, gitmesine razı olur.
O zamanın tek ulaşım aracı trenle gönderilecektir. Sarıkaya köyüne en yakın tren istasyonu, Şarkışla veya İhsanlıda olduğu, Karaözü kasabası Aşığın köyüne 7 - 8 saat yürüme mesafesinde bulunduğu halde, Aşık eşini, her nedense Karaözü istasyonundan yolcu etmeyi uygun bulur.
Karaözü Kasabasında Aşık Hüseyinin ahbabı, Aşık Yakup vardır ve onun evine misafir olurlar. (Hikayenin bu bölümünü, rahmetli kayın pederim Ali Sürücüden dinledim) O gece aşıklar çilingir sofralarında karşılıklı çalıp söylerler. Ertesi sabah eşi gönderilecektir.
Ev sahibi Aşık Yakup, Hüseyinin çaresiz ve bitkin olduğunu bildiği için yanına bir de refakatçi katarak istasyona gönderir. Zaman gelir yolcu trene bindirilir, tren hareket ederken Aşık Hüseyin de istasyondan ayrılır. Ancak 50- 100 adım sonra durup eşinin gidişini seyreder. Tren gözden kaybolurken, (yanında ki refakatçinin anlattığına göre) Aşık Hüseyin kendi ekseni etrafında bir defa döner ve İnsan kısım kısım, yer damar damar türküsünün ilk kıtasını o anda söyler.
Ne haldayım, kömür gözlü sevdiğim
Nolur suna boylum, sor beni beni
Yarinden ayrılan, olmaz mı deli
İşte bu haldayım, gör beni beni der. Şiirin devamı bildiğiniz gibi...
Ancak yaygın olan şiirin şah beytinde Hadi canan kapınızda kul olam şeklinde bir dize vardır; oysa doğrusu
Hüseyinim, gapınızda kul olam
Layıkmıdır, yana yana kül olam
Sen bir bahcivan ol, bende gül olam
O nazik ellerinle, der beni beni
şeklindedir.
Aşık Hüseyinin, bu olaydan sonra fazla yaşamadığı ve Hakkın rahmetine eriştiği söylenir.
Senenin güz aylarına denk düşen, bölgemizde koç katımı şeklinde ifade edilen zamandan sonra, Aşık Hüseyin şehirlere gider, şimdiki sokak müzisyenleri gibi cadde veya yol üzerlerine oturup keman çalıp türkü söyler. Bazı yıllarda Ankaraya da gider.
Ankaraya geldiği bir dönemde, Kale semtinden Ulusa inen yol üzerinde oturup türkü söylerken, yolda babası ile geçen genç bir bayan (babasının zabit olduğu söylenir), Aşık Hüseyinin çalıp söylemesinden etkilenir. Bir süre durup Onu dinlerler. Genç bayan, sonraki günlerde de aşığı dinlemeye gelir. Giderek de Aşık Hüseyine ilgi duymaya başlar. Aşık da bayana karşı ilgilidir. Bir zaman sonra Aşık Hüseyin köyüne döner. Ancak aklında ve gönlünde, bayana ait duygular doludur.
Genç bayan da, içinde giderek çoğalan sevgiyle Aşık Hüseyinin yine Ankaraya gelmesini ümitle bekler. Aşık Hüseyin ise, köydedir ve evlidir ama yine de aklı fikri kara (kömür) gözlü güzeldedir. Ankaraya gitmek için, koç katımı zamanının gelmesini iple çeker. Artık her ikisinin içindeki ilgi aşka dönüşür.
Zaman gelir Aşık Hüseyin Ankaraya tekrar gider. Kızın gelip geçtiğini bildiği yol üzerinde türkü çığırmaya başlar. Sık sık kızla görüşüp konuşur, birbirlerine aşık olduklarını söylerler. Kız,durumu ailesine de bildirir. Aile bu duruma şiddetle karşı çıkar, ancak kız laf söz dinlemez. Hüseyinin peşine takılır, onunla birlikte Ankarayı terk eder.
Şehirli hanımın köydeki misafirlik dönemi bittikten sonra, özellikle kuması tarafından fazlaca hırpalanır. Her şeye rağmen Hüseyine aşıktır ve olumsuzluklara pek aldırmaz. Hiç alışık olmadığı halde, ahır, inek,mal, davar, tarla işlerinde de çalışır. Ancak pek beceremediği için zamanla; kuması, Aşık Hüseyinin akrabaları, kaynana ve kayınbabası tarafından aşağılanır, rahatsız edilir. Aşık Hüseyin olup biten her şeyi bilir, görür ama zamanın gelenek göreneği içerisinde, ana baba ve akrabaya karşı çıkamaz, sessiz kalır.
Şehirden gelen hanım Aşık Hüseyine ben sana aşık oldum, peşine düştüm geldim. Bunca zillete de katlanıyorum, katlanırım da. Ancak sen de bana arka çıkmıyor, beni savunup esirgemiyorsun tarzında serzenişte bulunur. Aşık Hüseyin Mühür Gözlüm türküsünü bu sırada yakar. (Bu vesile ile Mühür Gözlüm türküsünün Aşık Ali İzzet Özkana ait olmayıp, Aşık Hüseyine ait olduğunu, yukarıda belirttiğim kaynaklardan öğrendim).
Zaman geçtikçe artan itilip kakılmaktan yılgınlık duyan Ankaralı kadın, köyde barınamayacağını anlayıp, Hüseyinden kendisini memleketine göndermesini ister. Aşık başlangıçta bu isteğe karşı çıkar. Fakat zamanla o da sevdiği kadının ezilmesine ve sızlanmalarına dayanamaz, gitmesine razı olur.
O zamanın tek ulaşım aracı trenle gönderilecektir. Sarıkaya köyüne en yakın tren istasyonu, Şarkışla veya İhsanlıda olduğu, Karaözü kasabası Aşığın köyüne 7 - 8 saat yürüme mesafesinde bulunduğu halde, Aşık eşini, her nedense Karaözü istasyonundan yolcu etmeyi uygun bulur.
Karaözü Kasabasında Aşık Hüseyinin ahbabı, Aşık Yakup vardır ve onun evine misafir olurlar. (Hikayenin bu bölümünü, rahmetli kayın pederim Ali Sürücüden dinledim) O gece aşıklar çilingir sofralarında karşılıklı çalıp söylerler. Ertesi sabah eşi gönderilecektir.
Ev sahibi Aşık Yakup, Hüseyinin çaresiz ve bitkin olduğunu bildiği için yanına bir de refakatçi katarak istasyona gönderir. Zaman gelir yolcu trene bindirilir, tren hareket ederken Aşık Hüseyin de istasyondan ayrılır. Ancak 50- 100 adım sonra durup eşinin gidişini seyreder. Tren gözden kaybolurken, (yanında ki refakatçinin anlattığına göre) Aşık Hüseyin kendi ekseni etrafında bir defa döner ve İnsan kısım kısım, yer damar damar türküsünün ilk kıtasını o anda söyler.
Ne haldayım, kömür gözlü sevdiğim
Nolur suna boylum, sor beni beni
Yarinden ayrılan, olmaz mı deli
İşte bu haldayım, gör beni beni der. Şiirin devamı bildiğiniz gibi...
Ancak yaygın olan şiirin şah beytinde Hadi canan kapınızda kul olam şeklinde bir dize vardır; oysa doğrusu
Hüseyinim, gapınızda kul olam
Layıkmıdır, yana yana kül olam
Sen bir bahcivan ol, bende gül olam
O nazik ellerinle, der beni beni
şeklindedir.
Aşık Hüseyinin, bu olaydan sonra fazla yaşamadığı ve Hakkın rahmetine eriştiği söylenir.