Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

İNSAN İÇİN EN BÜYÜK MAKAM KULLUKTUR

Asi

MFC Üyesi
Konum
İzmir
  • Üyelik Tarihi
    1 Haz 2013
  • Mesajlar
    1,016
  • MFC Puanı
    71
Muhammed Hüseyn Tabatabai: “ALLAH, İbrahim’i nebi yapmadan önce kul yaptı” Bunu Yüce ALLAH’ın şu sözünden de anlamak mümkündür: “Şanım hakkı için, bundan önce İbrahim’e de doğru yolu bulma yeteneğini vermiştik. Biz onu iyi tanırdık… Ben de buna şahitlik edenlerdenim.” (21/Enbiya: 51-56) Hz. İbrahim’in yaşam sürecinin ilk aşamasında kul yapıldığının işaretleri bu ayetlerde gözlemlenmektedir.
Bil ki, Yüce ALLAH’ın herhangi bir insanı kul yapması, o insanın özünde sahip olduğu varoluşsal kulluk niteliğinden farklı bir durumdur. Çünkü kulluk, varoluşun ve yaratılışın bir gereğidir. Anlayış ve bilinç sahibi bir yaratık, bu temel niteliklerden soyutlanmış olarak düşünülemez. Bu bakımdan birini kul yapmak veya edinmek söz konusu olamaz. Çünkü insanın varlığı Rabbinin mülküdür. O’nun tarafından yaratılmış, O’nun tarafından biçimlendirilmiştir. İnsanın günlük hayatında, ALLAH’ın mülkü olmanın gereklerini yerine getirmesi, Yüce Rabbinin Rabblik makamına teslim olması veya bunun tam tersi bir tutum sergilemesi, onun bu varoluşsal niteliğinde bir değişikliğe yol açmaz.
Nitekim Ulu ALLAH şöyle buyuruyor: “Göklerde ve yerde olan hiçbir kimse yoktur ki, O Rahman’a kul olarak gelecek olmasın.” (19/Meryem: 93) Ancak bir insan günlük hayatında, yeryüzünde büyüklenerek, haddini aşarak kul olmanın gereklerini yerine getirmezse, kulluğun kurallarına uymazsa, kulluğun amaçları bakımından onun “kul” olarak isimlendirilmemesi gerekir. Çünkü kul, Rabbine, yani sahibine teslim olan, kendi yönetimini onun iradesine bağlayan kimseye denir. Dolayısıyla hem kişilik bakımından ve hem de amelde kulluğun gereğini yerine getirenden başkası “kul” olarak anılmamalıdır. Çünkü ancak böyle birisi gerçek kuldur. Yüce ALLAH şöyle buyuruyor: “Rahman’ın (has) kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler.” (25/Furkan: 63)
Şu halde Yüce ALLAH’ın bir insanı kul edinmesi (yani kul olarak kabul etmesi ve rububiyet sıfatıyla ona yönelmesi), onun velayetini (veliliğini), yönetimini üstlenmesi demektir. Tıpkı, efendinin kölesinin yaşamını yönlendirmesi gibi, O da kulunun hayatını yönlendirir, biçimlendirir. Kulluk, velayetin anahtarıdır. Şu ayet-i kerime de bunu pekiştirir niteliktedir: “Şüphesiz ki benim sahibim, koruyanım, Kitab’ı indiren ALLAH’tır. Ve O, bütün salih kullarının sahibidir, koruyucusudur.” (7/A’raf: 196) Yani ALLAH, velayete layık olanların Velisidir.
Ayrıca Yüce ALLAH Kitabı’nda yer alan bazı ayetlerde Hz. Peygamberi kul olarak nitelendirmiştir. Ulu ALLAH buyuruyor ki: “Hamd, O ALLAH’a ki kuluna Kitap indirdi.” (18/Kehf: 1); “Kuluna apaçık ayetler indiren O’dur” (57/Hadid:9); “ALLAH’ın kulu O’na yalvarmaya (namaza) kalkınca” (72/Cin: 19) Böylece anlaşılıyor ki birini kul edinmek, onu velayeti altına almaktır. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, 1, 415)
 
Üst Alt