Muhammed Hüseyn Tabatabai: ALLAH, İbrahimi nebi yapmadan önce kul yaptı Bunu Yüce ALLAHın şu sözünden de anlamak mümkündür: Şanım hakkı için, bundan önce İbrahime de doğru yolu bulma yeteneğini vermiştik. Biz onu iyi tanırdık
Ben de buna şahitlik edenlerdenim. (21/Enbiya: 51-56) Hz. İbrahimin yaşam sürecinin ilk aşamasında kul yapıldığının işaretleri bu ayetlerde gözlemlenmektedir.
Bil ki, Yüce ALLAHın herhangi bir insanı kul yapması, o insanın özünde sahip olduğu varoluşsal kulluk niteliğinden farklı bir durumdur. Çünkü kulluk, varoluşun ve yaratılışın bir gereğidir. Anlayış ve bilinç sahibi bir yaratık, bu temel niteliklerden soyutlanmış olarak düşünülemez. Bu bakımdan birini kul yapmak veya edinmek söz konusu olamaz. Çünkü insanın varlığı Rabbinin mülküdür. Onun tarafından yaratılmış, Onun tarafından biçimlendirilmiştir. İnsanın günlük hayatında, ALLAHın mülkü olmanın gereklerini yerine getirmesi, Yüce Rabbinin Rabblik makamına teslim olması veya bunun tam tersi bir tutum sergilemesi, onun bu varoluşsal niteliğinde bir değişikliğe yol açmaz.
Nitekim Ulu ALLAH şöyle buyuruyor: Göklerde ve yerde olan hiçbir kimse yoktur ki, O Rahmana kul olarak gelecek olmasın. (19/Meryem: 93) Ancak bir insan günlük hayatında, yeryüzünde büyüklenerek, haddini aşarak kul olmanın gereklerini yerine getirmezse, kulluğun kurallarına uymazsa, kulluğun amaçları bakımından onun kul olarak isimlendirilmemesi gerekir. Çünkü kul, Rabbine, yani sahibine teslim olan, kendi yönetimini onun iradesine bağlayan kimseye denir. Dolayısıyla hem kişilik bakımından ve hem de amelde kulluğun gereğini yerine getirenden başkası kul olarak anılmamalıdır. Çünkü ancak böyle birisi gerçek kuldur. Yüce ALLAH şöyle buyuruyor: Rahmanın (has) kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler. (25/Furkan: 63)
Şu halde Yüce ALLAHın bir insanı kul edinmesi (yani kul olarak kabul etmesi ve rububiyet sıfatıyla ona yönelmesi), onun velayetini (veliliğini), yönetimini üstlenmesi demektir. Tıpkı, efendinin kölesinin yaşamını yönlendirmesi gibi, O da kulunun hayatını yönlendirir, biçimlendirir. Kulluk, velayetin anahtarıdır. Şu ayet-i kerime de bunu pekiştirir niteliktedir: Şüphesiz ki benim sahibim, koruyanım, Kitabı indiren ALLAHtır. Ve O, bütün salih kullarının sahibidir, koruyucusudur. (7/Araf: 196) Yani ALLAH, velayete layık olanların Velisidir.
Ayrıca Yüce ALLAH Kitabında yer alan bazı ayetlerde Hz. Peygamberi kul olarak nitelendirmiştir. Ulu ALLAH buyuruyor ki: Hamd, O ALLAHa ki kuluna Kitap indirdi. (18/Kehf: 1); Kuluna apaçık ayetler indiren Odur (57/Hadid:9); ALLAHın kulu Ona yalvarmaya (namaza) kalkınca (72/Cin: 19) Böylece anlaşılıyor ki birini kul edinmek, onu velayeti altına almaktır. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kuran, 1, 415)
Bil ki, Yüce ALLAHın herhangi bir insanı kul yapması, o insanın özünde sahip olduğu varoluşsal kulluk niteliğinden farklı bir durumdur. Çünkü kulluk, varoluşun ve yaratılışın bir gereğidir. Anlayış ve bilinç sahibi bir yaratık, bu temel niteliklerden soyutlanmış olarak düşünülemez. Bu bakımdan birini kul yapmak veya edinmek söz konusu olamaz. Çünkü insanın varlığı Rabbinin mülküdür. Onun tarafından yaratılmış, Onun tarafından biçimlendirilmiştir. İnsanın günlük hayatında, ALLAHın mülkü olmanın gereklerini yerine getirmesi, Yüce Rabbinin Rabblik makamına teslim olması veya bunun tam tersi bir tutum sergilemesi, onun bu varoluşsal niteliğinde bir değişikliğe yol açmaz.
Nitekim Ulu ALLAH şöyle buyuruyor: Göklerde ve yerde olan hiçbir kimse yoktur ki, O Rahmana kul olarak gelecek olmasın. (19/Meryem: 93) Ancak bir insan günlük hayatında, yeryüzünde büyüklenerek, haddini aşarak kul olmanın gereklerini yerine getirmezse, kulluğun kurallarına uymazsa, kulluğun amaçları bakımından onun kul olarak isimlendirilmemesi gerekir. Çünkü kul, Rabbine, yani sahibine teslim olan, kendi yönetimini onun iradesine bağlayan kimseye denir. Dolayısıyla hem kişilik bakımından ve hem de amelde kulluğun gereğini yerine getirenden başkası kul olarak anılmamalıdır. Çünkü ancak böyle birisi gerçek kuldur. Yüce ALLAH şöyle buyuruyor: Rahmanın (has) kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler. (25/Furkan: 63)
Şu halde Yüce ALLAHın bir insanı kul edinmesi (yani kul olarak kabul etmesi ve rububiyet sıfatıyla ona yönelmesi), onun velayetini (veliliğini), yönetimini üstlenmesi demektir. Tıpkı, efendinin kölesinin yaşamını yönlendirmesi gibi, O da kulunun hayatını yönlendirir, biçimlendirir. Kulluk, velayetin anahtarıdır. Şu ayet-i kerime de bunu pekiştirir niteliktedir: Şüphesiz ki benim sahibim, koruyanım, Kitabı indiren ALLAHtır. Ve O, bütün salih kullarının sahibidir, koruyucusudur. (7/Araf: 196) Yani ALLAH, velayete layık olanların Velisidir.
Ayrıca Yüce ALLAH Kitabında yer alan bazı ayetlerde Hz. Peygamberi kul olarak nitelendirmiştir. Ulu ALLAH buyuruyor ki: Hamd, O ALLAHa ki kuluna Kitap indirdi. (18/Kehf: 1); Kuluna apaçık ayetler indiren Odur (57/Hadid:9); ALLAHın kulu Ona yalvarmaya (namaza) kalkınca (72/Cin: 19) Böylece anlaşılıyor ki birini kul edinmek, onu velayeti altına almaktır. (Muhammed Hüseyn Tabatabai, El-Mizan Fi Tefsir-il Kuran, 1, 415)