- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Abdüsselâm (19261996), Pakistanın küçük bir şehri olan Jhangda dünyaya gelir. Pencab Üniversitesinde başladığı lisans eğitimini Cambridge Üniversitesinde tamamlar. Girdiği bütün imtihanlardan en yüksek notu alır ve 1949da matematik ve fizik bölümlerinden birincilikle mezun olur. 1952de kuantum elektrodinamiği üzerine yazdığı doktora teziyle de bilim dünyasında yavaş yavaş tanınmaya başlar. 19541957 yılları arasında Cambridge Üniversitesinde fizik dersleri veren Abdüsselâma, 1957de Imperial Collegeda profesörlük unvanı verilir. Böylece, 16 yaşında Lahora gelene kadar elektrikle tanışmamış bir köy çocuğu, 31 yaşında Imperial College tarihinin en genç profesörü olur.
KaynakSızıntı, Ağustos 2007)
Nobel kazandıran çalışması
Abdüsselâmın Nobel Mükâfatı almasını sağlayan çalışması, elektromanyetik ve zayıf nükleer kuvvetleri birleştirdiği elektro-zayıf teorisidir. Yüce Allah, mikro-âlemden makro-âleme kadar bütün sistemlerde dört temel kuvvet (etkileşim) vazetmiştir. Bunlar kütle çekim (gravistasyon) kuvveti, elektromanyetik kuvvet, nükleer güçlü ve zayıf etkileşimlerdir. Çekim kuvveti, kütlesi olan bütün parçacıklar arasında yaratılır. Her kütleye, diğer bir kütleyi aralarındaki uzaklık arttıkça azalan bir kuvvetle çekme istidadı verilmiştir. Elektromanyetik kuvvet ise yüklü parçacıklar arasında yaratılır. Atom ve moleküllerin bir arada bulunması, elektronların atomun çekirdeği etrafında belirli bir yörüngede tutulması bu kuvvet vasıtasıyla gerçekleştirilir. Güçlü etkileşmeler, atom çekirdeklerinde tesirini gösterir ve dört temel kuvvet içerisinde en güçlü olanıdır. Proton-nötron, nötron-nötron, proton-proton etkileşimleri, bu kuvvet vesilesiyle olur. Zayıf etkileşimler ise, proton ve nötronların içindeki parçacık (nükleon) bozunmalarında vazife alırlar. Radyoaktif bozunmalar ve radyoaktivite bu kuvvetin vazife alanına girmektedir.
20. yüzyılın teorik fizikçileri arasındaki en popüler çalışmalardan biri de, bu dört temel kuvvetin aslında tek kuvvet olarak ifade edilip edilmeyeceğini araştırmak olmuştur. Isaac Newtonun keşfettiği Evrensel Kütle Çekim Kanunu ile dünya ve uzaydaki mekanik, bir mânâda fizik ile astronomi birleşmişti. Daha sonraları James Clark Maxwell, elektrikî ve manyetik kuvvetlerin aslında tek bir kuvvet olarak ifade edilebileceğini gösterdi. Einstein ise ömrünün son 30 yılını, bütün kuvvetleri tek çatı altında toplayacak bir teori üzerine çalışmaya adadı. Fakat o zamanlardaki teorik altyapının bu zor problemin çözülmesi için yeterli olmayışı, Einsteinın bu büyük hayalinin gerçekleşmesini engelledi. Teorik fizikçiler arasında Einsteinın öncülüğünü yaptığı Büyük Birleşik Teori (Grand Unification Theory) geniş bir alâka uyandırmıştı. Bu konuda yaptığı çalışmalar neticesinde Abdüsselâm elektromanyetik ve zayıf kuvvetlerinin yüksek bir enerji seviyesinde birleştirilebileceğini, tek kuvvet gibi ifade edilebileceğini matematikî olarak ispatladı. Bu ispatı kendisine, aynı konuda benzer çalışmalar yapan Weinberg ve Glashow ile birlikte 1979 yılı Nobel Fizik Mükâfatını kazandırdı.
Çalışmalarında tevhid ve Kurânın tesiri
Abdüsselâm: İslâm tevhid dinidir. Dinde böyle olduğu gibi marifette de tevhid-i efâl, tevhid-i sıfat ve tevhid-i Zât mertebeleri vardır. Niçin bütün eşyada birlik tecelli etmesin? diyor ve Allahın zâtında, fiillerinde ve sıfatlarında bir ve tek olmasıyla, sözü edilen dört kuvvetin birliği ve tekliği arasında münasebet kuruyordu. 20. asrın büyük mütefekkirlerinden Bediüzzaman Hazretleri ise: Her birliği bulunan, yalnız birden sudûr edecektir. Mâdem her şeyde ve bütün eşyada bir birlik var; demek onlar bir tek zâtın îcâdıdır. (30. Söz) demiştir. Dolayısıyla, bugün fizikçilerin peşinden koştukları bu teori gösterildiği takdirde, bilhassa Bediüzzamanın Kurânı tefsir eden eserlerinde vurguladığı tevhid hakikatinin binlerce delilinden biri daha aydınlığa kavuşacaktır.
Kendine Nobel kazandıran çalışmada Abdüsselâm tevhidden ilham almıştır.
Onun böylesine büyük bir buluşa dinî inançlarından yola çıkarak ulaşmış olması, günümüzde din ile bilimin çeliştiğini iddia eden materyalist düşünce sisteminin ne kadar yanlış bir yolda olduğunu gösteren en güzel örnektir. Abdüsselâm aynı zamanda temel parçacıkların simetri özellikleri üzerine de bazı çalışmalarda bulunmuştur. Simetrilerle neden ilgilendiğini Abdüsselâm: Kainatın güzellik, simetri, âhenk ve intizam içinde, kargaşaya yer verilmeden Allah tarafından yaratıldığını düşünmek belki de benim İslâm mirasımdan geliyor olabilir. Bu yüzden benim ilim anlayışımda İslâmın büyük rolü var. sözleriyle açıklamaktadır..
Mehmet Akif Ersoyun veciz ifadelerle açıkladığı:
Doğrudan doğruya Kurândan alıp ilhâmı,
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâmı.
Ufkunu Abdüsselâmın hayatında ve eserlerinde görmek mümkündür. İslâm ve İlim konulu bir konuşmasına başlarken sarfettiği şu sözler, Abdüsselâmı daha yakından tanımamızı sağlayacaktır: Her şeyden önce ifade edeyim ki, ben Müslümanlığa hem inanan, hem de onu tatbik eden bir insanım. Ben bir Müslümanım; çünkü Kurânın ruhî davetine inanıyorum. Kurân benimle kozmolojiden, fizikten, biyoloji ve tıptan alınan misâllerle, tabiat kanunları üzerindeki ilâhî inikasların bütün insanlığa hitap eden deliller olduğuna dikkat çekerek konuşuyor.
Bu büyük fizikçi, kendisine Nobel takdim edilirken yaptığı kısa konuşmasında da yine Kurân-ı Kerîmden âyetler okumayı ihmal etmemiştir:
İslâmın Mukaddes Kitabında Allah şöyle buyuruyor: Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan Odur. Rahmânın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner. (Mülk:3-4) Netice olarak bu, bütün fizikçilerin inancıdır; araştırmalarımız derinleştikçe, hayranlık ve heyecanımız artar, gözlerimiz daha fazla kamaşır.
Abdüsselâmın inancında samimiyeti
Abdüsselâm Imperialda iken Bertrand Russell, Einstein, Robert Oppenheimer ve Wolfgang Pauli gibi tanınmış düşünce ve bilim adamlarıyla bir arada bulunmuştur.
Abdüsselâm bir konuşmaları esnasında Allaha iman etme şerefine eremeyen Bertrand Russella; Allaha iman olmadan insan, hata yapmaya daha çok meyillidir. Tarih gösteriyor ki Allaha imanı olan insanlar, imanı olmayanlara kıyasla daha çok fedakârlıkta bulunarak insanlığa daha faydalı olmuşlardır. diyerek imanın bu dünya için bile ne kadar gerekli ve önemli olduğunu vurgulamıştır..
Abdüsselamla Einsteinın ilk buluşmalarında bütün konuşmaları din üzerine olmuştur. Abdüsselâm, Einsteina İslâmdaki tevhid hakikatini anlatmıştır.
Einstein, onun fikirlerini dikkate almış, hattâ bu konuşmalar, aralarında belli bir yakınlığın doğmasına vesile olmuştur. Abdüsselâm derslerinde ve konuşmalarında yeri geldiğinde Kurândan âyetler okuyor ve inancını diğer insanlarla da paylaşıyordu. O, hiçbir zaman inancını saklama gereği hissetmemiş, inandığı değerleri hep savunmuş ve bu samimi davranışları dolayısıyla meslektaşları ve öğrencilerinden her zaman saygı görmüştür.
Allahın (cc) sonsuz ilmine teslimiyeti
Bilim tarihine bakıldığında bilim adamlarının yoğun çaba sarf ettikleri hâlde çoğu zaman hakikate ulaşamadıkları, sınırları zorlamalarına rağmen öteye geçemedikleri görülecektir. Abdüsselâm bu gerçeği ifade bâbında: Bizler, Allahın hikmetini keşfetmeye çalışıyoruz. Elbette ki çoğu zaman tam mânâsıyla buna muvaffak olamıyoruz; ama bazen hakikatin küçük bir parçasını görmekle büyük bir memnuniyet duyuyoruz. demiştir. Ünlü fizikçi Newtonun ölümüne yakın söylediği: Ben kendimi sahilde oynayan ve parlak, güzel çakıl taşları arayan bir çocuğa benzetiyorum. Öte tarafta büyük bir hakikat okyanusu keşfedilmemiş olarak duruyor. sözleri de aynı noktaya işaret etmektedir.
Abdüsselâm modern bilimin düştüğü hataya düşmemiş ve her zaman Hakk ve hakikat karşısında haddini bilmiştir. Yüce Yaratıcının sonsuz ilmine teslimiyetini: Fiziğin bugün sessiz kaldığı, belki yarın da sessiz kalacağı problemler hakkındaki şahsî inancım, İslâmın zamanlar üstü mânevî mesajıyla ifade edilmiştir. İşte kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere. O muttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar (Bakara/2-3) diyerek belirtmiştir. Abdüsselâmın ilmin sınırlı olduğunu belirtmesi ve gözüyle görmediğine inanmayan bilim adamlarına gaybı hatırlatması dikkate değerdir.
Abdüsselâm, İslâmın bilime katkısını görmezden gelen bilim adamlarına en büyük dersi yine Nobel alırken yaptığı konuşmada vermiştir: Bilim dünyası bütün insanlığın ortak mirasıdır. Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney eşit olarak bilime iştirak etmiştir. O, 8. asır ile 12. asır arasında gelişen ilmin tamamıyla Müslümanlara ait olduğunu üstüne basarak ifade etmekte ve Ben sadece bu geleneği devam ettiriyorum. demektedir. Fakat daha sonraları ilmî gelişmenin İslâm dünyasında duraklamaya girmesi ve bugünün bilim alanında Müslümanların söz sahibi olamayışı Abdüsselâmın içinde bir ukde olarak kalmıştır. Bilimin İslâm ülkelerinde yeniden canlandırılması gerektiğini düşünür ve bu geri kalmışlığa çözüm yolları arar: Tarihin sayfalarını geriye çevirip, tekrar ilimlerde liderliğimize kavuşabilir miyiz? Bizler, bilhassa da genç nesil bunu takip edilmesi kaçınılmaz bir hedef olarak kabul etmek durumundayız. Yeter ki, fikri inançlarımıza sarılalım ve İslâmın ilk çağlarındaki hayatlarımızı unutmayalım. Ancak bu rönesansa gidişin hiçbir kestirme yolu olmadığını da aklımızdan çıkarmayalım. Bugünün şartlarında bunu yapacak bir ülkenin gençliği teşvik edilmeli ve millet arzulu bir fedakârlıkla kendisini bu yola adamalı, insanlara müspet ilim eğitimi verilmelidir.
Evet Bir toplum durumunu değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki, Allah da o toplumun hâlini değiştirmez. (Rad-11) Dolayısıyla öncelikle ferdî plânda ilme verdiğimiz önemi gözden geçirmeli, gücümüz yettiğince ilimlerle meşgul olmaya gayret etmeliyiz. Bugün hiçbir gayret göstermeden bilimde söz sahibi olmayı istemek, yukarıdaki Kurânî gerçekle bağdaşmayacaktır..
Türkiye hakkındaki düşünceleri
Abdüsselâm, ülkemizde yaptığı konuşmada Türkiyenin İslâm dünyasına tesirinden ve bilimde önder olma potansiyelinden bahsetmiştir: Türkiye, kardeş milletlerle olan münasebetleriyle dâima hep lider olagelmiştir. Bu ülke, İslâmî ilimlere ve müspet ilme çok şey kazandırmış büyük bir milleti temsil eder. Günümüzde bilimde ilerlemiş bazı ülkelerin önde gelen akademik kuruluşlarında çalışan mümtaz Türk ilim adamları ve uzmanları İslâm âlemindeki meslektaşlarının medâr-ı iftiharıdır. Bu yüzden Türkiyenin fıtrî canlılığıyla ilim liderliğindeki rolünü alacağından eminim. İlme gerekli öncelikler verildiği takdirde, Türkiyenin 2025 yılına kadar ilimde lider olmaması için hiçbir sebep yoktur. Abdüsselâmın bu konuşmasından bugüne kadar geçen süre zarfında bizleri daha da ümitvâr olmaya sevk eden gelişmeler oldu. Okullarımızda yetişen gençlerimizin milletlerarası bilim olimpiyatlarındaki üstün başarıları ile millet olarak bilimde müspet yönde ivme kazanmaya başlamış bulunuyoruz. Fizik, kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimlerin ortaöğretimden başlanarak sistemli bir şekilde öğretilmesinin bu başarılara katkısı büyüktür. Olimpiyatlarda madalya kazanmış gençlerimizin çokluğu ve bu gençlerin 510 yıl içerisinde bilim dünyasına adım atacakları göz önüne alındığında Abdüsselâmın Türkiye için belirlediği 2025te bilimde söz sahibi olma hedefinin çok da uzak olmadığını söyleyebiliriz. Son yıllarda akademik çalışmalarıyla bilim dünyasında adını duyurmaya başlayan başarılı genç Türk bilim adamları da geleceğine umutla bakmamıza vesile olan gelişmelere imza atmışlardır. Burada unutulmaması gereken en önemli husus, bu gençlerin akıl ve kalbin rehberliğinde araştırmaya yönlendirilmeleridir..
Abdüsselâm, Türkiyede yapmış olduğu bir konuşmasında: Sizden hep, konuşmasına Allahın ismiyle başlayan bir ilim adamının var olduğunu hatırlamanızı isterim. Bunu sadece burada (İstanbulda) yapmış değilim. Batıda, nerede olursa olsun, konuşmama hep besmele ile başlamışımdır. Böyle konuşmamdan, onlar da memnun oluyorlar. Bu, benim için bir ümit kaynağı. demiştir.
Bu sözlerle de inancının gereklerini samimi bir şekilde yerine getirmenin diğer insanların tepkisine değil saygısına mazhariyet getireceğini belirtmiştir.
Abdüsselâmın bilim dünyasına katkısı, sadece teorik çalışmalardan ibaret değildir. Bilimin dünya barışı ve milletlerin bir araya gelebilmesi için kullanılmasında da büyük katkıları olmuştur. Sanayileşmiş ülkelerle bu yolda ilerleyen ülkeleri birleştirme ve aradaki farkları kapatacak köprüler kurma idealiyle büyük bir merkez açılmasını sağlamıştır. Kurulmasına vesile olduğu Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi (ICTP), her yıl bilhassa gelişmekte olan ülkelerdeki bilim adamlarını ağırlayarak bilimin yaygınlaştırılmasını hedeflemektedir. Bu merkez, vefatından sonra Abdüsselâm Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi olarak anılmaya başlanmıştır. Abdüsselâm bu merkezi plânlarken iki hedefleri olduğundan bahseder. Bu hedeflerden birincisi Doğu ve Batı fizikçilerini bir araya getirmek; ikincisi de gelişme yolundaki ülkelerin aktif ve üst seviyedeki fizikçileri için olabildiğince kolaylıklar temin etmektir. Önemli başarılara imza atmış olan Abdüsselâm 21 Kasım 1996 tarihinde vefat etmiştir.
Abdüsselâmın çalışma arkadaşlarından fizik profesörü John Ziman, onu tarif ederken: Sadece birleştirmek Abdüsselâmın hayatının ve eserlerinin ana fikri budur. demektedir. O, Kurân-ı Kerîmden ve tevhidden aldığı ilham ile iki temel kuvveti birleştirmeyi başarmış ve bütün kuvvetlerin birleştirilmesi yolundaki teorik çalışmaların önünü açmıştır. İslâmın evrensel mesajını hem dinî, hem ilmî, hem de sosyal ve kültürel alanlarda uygulamaya gayret gösteren Abdüsselâm, geleceğin Müslüman ilim adamları için çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. Nobel Mükâfatı almış ilk ve tek Müslüman ilim adamı olan, geliştirdiği teoriyle iki farklı kuvveti birleştirmeyi başaran, İslâm medeniyet ve kültür mirasının tesiri altında kaldığını iftiharla söyleyen Abdüsselâmın hayatından genç nesillerin alacağı mühim mesajlar vardır..
KaynakSızıntı, Ağustos 2007)
Nobel kazandıran çalışması
Abdüsselâmın Nobel Mükâfatı almasını sağlayan çalışması, elektromanyetik ve zayıf nükleer kuvvetleri birleştirdiği elektro-zayıf teorisidir. Yüce Allah, mikro-âlemden makro-âleme kadar bütün sistemlerde dört temel kuvvet (etkileşim) vazetmiştir. Bunlar kütle çekim (gravistasyon) kuvveti, elektromanyetik kuvvet, nükleer güçlü ve zayıf etkileşimlerdir. Çekim kuvveti, kütlesi olan bütün parçacıklar arasında yaratılır. Her kütleye, diğer bir kütleyi aralarındaki uzaklık arttıkça azalan bir kuvvetle çekme istidadı verilmiştir. Elektromanyetik kuvvet ise yüklü parçacıklar arasında yaratılır. Atom ve moleküllerin bir arada bulunması, elektronların atomun çekirdeği etrafında belirli bir yörüngede tutulması bu kuvvet vasıtasıyla gerçekleştirilir. Güçlü etkileşmeler, atom çekirdeklerinde tesirini gösterir ve dört temel kuvvet içerisinde en güçlü olanıdır. Proton-nötron, nötron-nötron, proton-proton etkileşimleri, bu kuvvet vesilesiyle olur. Zayıf etkileşimler ise, proton ve nötronların içindeki parçacık (nükleon) bozunmalarında vazife alırlar. Radyoaktif bozunmalar ve radyoaktivite bu kuvvetin vazife alanına girmektedir.
20. yüzyılın teorik fizikçileri arasındaki en popüler çalışmalardan biri de, bu dört temel kuvvetin aslında tek kuvvet olarak ifade edilip edilmeyeceğini araştırmak olmuştur. Isaac Newtonun keşfettiği Evrensel Kütle Çekim Kanunu ile dünya ve uzaydaki mekanik, bir mânâda fizik ile astronomi birleşmişti. Daha sonraları James Clark Maxwell, elektrikî ve manyetik kuvvetlerin aslında tek bir kuvvet olarak ifade edilebileceğini gösterdi. Einstein ise ömrünün son 30 yılını, bütün kuvvetleri tek çatı altında toplayacak bir teori üzerine çalışmaya adadı. Fakat o zamanlardaki teorik altyapının bu zor problemin çözülmesi için yeterli olmayışı, Einsteinın bu büyük hayalinin gerçekleşmesini engelledi. Teorik fizikçiler arasında Einsteinın öncülüğünü yaptığı Büyük Birleşik Teori (Grand Unification Theory) geniş bir alâka uyandırmıştı. Bu konuda yaptığı çalışmalar neticesinde Abdüsselâm elektromanyetik ve zayıf kuvvetlerinin yüksek bir enerji seviyesinde birleştirilebileceğini, tek kuvvet gibi ifade edilebileceğini matematikî olarak ispatladı. Bu ispatı kendisine, aynı konuda benzer çalışmalar yapan Weinberg ve Glashow ile birlikte 1979 yılı Nobel Fizik Mükâfatını kazandırdı.
Çalışmalarında tevhid ve Kurânın tesiri
Abdüsselâm: İslâm tevhid dinidir. Dinde böyle olduğu gibi marifette de tevhid-i efâl, tevhid-i sıfat ve tevhid-i Zât mertebeleri vardır. Niçin bütün eşyada birlik tecelli etmesin? diyor ve Allahın zâtında, fiillerinde ve sıfatlarında bir ve tek olmasıyla, sözü edilen dört kuvvetin birliği ve tekliği arasında münasebet kuruyordu. 20. asrın büyük mütefekkirlerinden Bediüzzaman Hazretleri ise: Her birliği bulunan, yalnız birden sudûr edecektir. Mâdem her şeyde ve bütün eşyada bir birlik var; demek onlar bir tek zâtın îcâdıdır. (30. Söz) demiştir. Dolayısıyla, bugün fizikçilerin peşinden koştukları bu teori gösterildiği takdirde, bilhassa Bediüzzamanın Kurânı tefsir eden eserlerinde vurguladığı tevhid hakikatinin binlerce delilinden biri daha aydınlığa kavuşacaktır.
Kendine Nobel kazandıran çalışmada Abdüsselâm tevhidden ilham almıştır.
Onun böylesine büyük bir buluşa dinî inançlarından yola çıkarak ulaşmış olması, günümüzde din ile bilimin çeliştiğini iddia eden materyalist düşünce sisteminin ne kadar yanlış bir yolda olduğunu gösteren en güzel örnektir. Abdüsselâm aynı zamanda temel parçacıkların simetri özellikleri üzerine de bazı çalışmalarda bulunmuştur. Simetrilerle neden ilgilendiğini Abdüsselâm: Kainatın güzellik, simetri, âhenk ve intizam içinde, kargaşaya yer verilmeden Allah tarafından yaratıldığını düşünmek belki de benim İslâm mirasımdan geliyor olabilir. Bu yüzden benim ilim anlayışımda İslâmın büyük rolü var. sözleriyle açıklamaktadır..
Mehmet Akif Ersoyun veciz ifadelerle açıkladığı:
Doğrudan doğruya Kurândan alıp ilhâmı,
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâmı.
Ufkunu Abdüsselâmın hayatında ve eserlerinde görmek mümkündür. İslâm ve İlim konulu bir konuşmasına başlarken sarfettiği şu sözler, Abdüsselâmı daha yakından tanımamızı sağlayacaktır: Her şeyden önce ifade edeyim ki, ben Müslümanlığa hem inanan, hem de onu tatbik eden bir insanım. Ben bir Müslümanım; çünkü Kurânın ruhî davetine inanıyorum. Kurân benimle kozmolojiden, fizikten, biyoloji ve tıptan alınan misâllerle, tabiat kanunları üzerindeki ilâhî inikasların bütün insanlığa hitap eden deliller olduğuna dikkat çekerek konuşuyor.
Bu büyük fizikçi, kendisine Nobel takdim edilirken yaptığı kısa konuşmasında da yine Kurân-ı Kerîmden âyetler okumayı ihmal etmemiştir:
İslâmın Mukaddes Kitabında Allah şöyle buyuruyor: Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan Odur. Rahmânın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner. (Mülk:3-4) Netice olarak bu, bütün fizikçilerin inancıdır; araştırmalarımız derinleştikçe, hayranlık ve heyecanımız artar, gözlerimiz daha fazla kamaşır.
Abdüsselâmın inancında samimiyeti
Abdüsselâm Imperialda iken Bertrand Russell, Einstein, Robert Oppenheimer ve Wolfgang Pauli gibi tanınmış düşünce ve bilim adamlarıyla bir arada bulunmuştur.
Abdüsselâm bir konuşmaları esnasında Allaha iman etme şerefine eremeyen Bertrand Russella; Allaha iman olmadan insan, hata yapmaya daha çok meyillidir. Tarih gösteriyor ki Allaha imanı olan insanlar, imanı olmayanlara kıyasla daha çok fedakârlıkta bulunarak insanlığa daha faydalı olmuşlardır. diyerek imanın bu dünya için bile ne kadar gerekli ve önemli olduğunu vurgulamıştır..
Abdüsselamla Einsteinın ilk buluşmalarında bütün konuşmaları din üzerine olmuştur. Abdüsselâm, Einsteina İslâmdaki tevhid hakikatini anlatmıştır.
Einstein, onun fikirlerini dikkate almış, hattâ bu konuşmalar, aralarında belli bir yakınlığın doğmasına vesile olmuştur. Abdüsselâm derslerinde ve konuşmalarında yeri geldiğinde Kurândan âyetler okuyor ve inancını diğer insanlarla da paylaşıyordu. O, hiçbir zaman inancını saklama gereği hissetmemiş, inandığı değerleri hep savunmuş ve bu samimi davranışları dolayısıyla meslektaşları ve öğrencilerinden her zaman saygı görmüştür.
Allahın (cc) sonsuz ilmine teslimiyeti
Bilim tarihine bakıldığında bilim adamlarının yoğun çaba sarf ettikleri hâlde çoğu zaman hakikate ulaşamadıkları, sınırları zorlamalarına rağmen öteye geçemedikleri görülecektir. Abdüsselâm bu gerçeği ifade bâbında: Bizler, Allahın hikmetini keşfetmeye çalışıyoruz. Elbette ki çoğu zaman tam mânâsıyla buna muvaffak olamıyoruz; ama bazen hakikatin küçük bir parçasını görmekle büyük bir memnuniyet duyuyoruz. demiştir. Ünlü fizikçi Newtonun ölümüne yakın söylediği: Ben kendimi sahilde oynayan ve parlak, güzel çakıl taşları arayan bir çocuğa benzetiyorum. Öte tarafta büyük bir hakikat okyanusu keşfedilmemiş olarak duruyor. sözleri de aynı noktaya işaret etmektedir.
Abdüsselâm modern bilimin düştüğü hataya düşmemiş ve her zaman Hakk ve hakikat karşısında haddini bilmiştir. Yüce Yaratıcının sonsuz ilmine teslimiyetini: Fiziğin bugün sessiz kaldığı, belki yarın da sessiz kalacağı problemler hakkındaki şahsî inancım, İslâmın zamanlar üstü mânevî mesajıyla ifade edilmiştir. İşte kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere. O muttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar (Bakara/2-3) diyerek belirtmiştir. Abdüsselâmın ilmin sınırlı olduğunu belirtmesi ve gözüyle görmediğine inanmayan bilim adamlarına gaybı hatırlatması dikkate değerdir.
Abdüsselâm, İslâmın bilime katkısını görmezden gelen bilim adamlarına en büyük dersi yine Nobel alırken yaptığı konuşmada vermiştir: Bilim dünyası bütün insanlığın ortak mirasıdır. Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney eşit olarak bilime iştirak etmiştir. O, 8. asır ile 12. asır arasında gelişen ilmin tamamıyla Müslümanlara ait olduğunu üstüne basarak ifade etmekte ve Ben sadece bu geleneği devam ettiriyorum. demektedir. Fakat daha sonraları ilmî gelişmenin İslâm dünyasında duraklamaya girmesi ve bugünün bilim alanında Müslümanların söz sahibi olamayışı Abdüsselâmın içinde bir ukde olarak kalmıştır. Bilimin İslâm ülkelerinde yeniden canlandırılması gerektiğini düşünür ve bu geri kalmışlığa çözüm yolları arar: Tarihin sayfalarını geriye çevirip, tekrar ilimlerde liderliğimize kavuşabilir miyiz? Bizler, bilhassa da genç nesil bunu takip edilmesi kaçınılmaz bir hedef olarak kabul etmek durumundayız. Yeter ki, fikri inançlarımıza sarılalım ve İslâmın ilk çağlarındaki hayatlarımızı unutmayalım. Ancak bu rönesansa gidişin hiçbir kestirme yolu olmadığını da aklımızdan çıkarmayalım. Bugünün şartlarında bunu yapacak bir ülkenin gençliği teşvik edilmeli ve millet arzulu bir fedakârlıkla kendisini bu yola adamalı, insanlara müspet ilim eğitimi verilmelidir.
Evet Bir toplum durumunu değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki, Allah da o toplumun hâlini değiştirmez. (Rad-11) Dolayısıyla öncelikle ferdî plânda ilme verdiğimiz önemi gözden geçirmeli, gücümüz yettiğince ilimlerle meşgul olmaya gayret etmeliyiz. Bugün hiçbir gayret göstermeden bilimde söz sahibi olmayı istemek, yukarıdaki Kurânî gerçekle bağdaşmayacaktır..
Türkiye hakkındaki düşünceleri
Abdüsselâm, ülkemizde yaptığı konuşmada Türkiyenin İslâm dünyasına tesirinden ve bilimde önder olma potansiyelinden bahsetmiştir: Türkiye, kardeş milletlerle olan münasebetleriyle dâima hep lider olagelmiştir. Bu ülke, İslâmî ilimlere ve müspet ilme çok şey kazandırmış büyük bir milleti temsil eder. Günümüzde bilimde ilerlemiş bazı ülkelerin önde gelen akademik kuruluşlarında çalışan mümtaz Türk ilim adamları ve uzmanları İslâm âlemindeki meslektaşlarının medâr-ı iftiharıdır. Bu yüzden Türkiyenin fıtrî canlılığıyla ilim liderliğindeki rolünü alacağından eminim. İlme gerekli öncelikler verildiği takdirde, Türkiyenin 2025 yılına kadar ilimde lider olmaması için hiçbir sebep yoktur. Abdüsselâmın bu konuşmasından bugüne kadar geçen süre zarfında bizleri daha da ümitvâr olmaya sevk eden gelişmeler oldu. Okullarımızda yetişen gençlerimizin milletlerarası bilim olimpiyatlarındaki üstün başarıları ile millet olarak bilimde müspet yönde ivme kazanmaya başlamış bulunuyoruz. Fizik, kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimlerin ortaöğretimden başlanarak sistemli bir şekilde öğretilmesinin bu başarılara katkısı büyüktür. Olimpiyatlarda madalya kazanmış gençlerimizin çokluğu ve bu gençlerin 510 yıl içerisinde bilim dünyasına adım atacakları göz önüne alındığında Abdüsselâmın Türkiye için belirlediği 2025te bilimde söz sahibi olma hedefinin çok da uzak olmadığını söyleyebiliriz. Son yıllarda akademik çalışmalarıyla bilim dünyasında adını duyurmaya başlayan başarılı genç Türk bilim adamları da geleceğine umutla bakmamıza vesile olan gelişmelere imza atmışlardır. Burada unutulmaması gereken en önemli husus, bu gençlerin akıl ve kalbin rehberliğinde araştırmaya yönlendirilmeleridir..
Abdüsselâm, Türkiyede yapmış olduğu bir konuşmasında: Sizden hep, konuşmasına Allahın ismiyle başlayan bir ilim adamının var olduğunu hatırlamanızı isterim. Bunu sadece burada (İstanbulda) yapmış değilim. Batıda, nerede olursa olsun, konuşmama hep besmele ile başlamışımdır. Böyle konuşmamdan, onlar da memnun oluyorlar. Bu, benim için bir ümit kaynağı. demiştir.
Bu sözlerle de inancının gereklerini samimi bir şekilde yerine getirmenin diğer insanların tepkisine değil saygısına mazhariyet getireceğini belirtmiştir.
Abdüsselâmın bilim dünyasına katkısı, sadece teorik çalışmalardan ibaret değildir. Bilimin dünya barışı ve milletlerin bir araya gelebilmesi için kullanılmasında da büyük katkıları olmuştur. Sanayileşmiş ülkelerle bu yolda ilerleyen ülkeleri birleştirme ve aradaki farkları kapatacak köprüler kurma idealiyle büyük bir merkez açılmasını sağlamıştır. Kurulmasına vesile olduğu Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi (ICTP), her yıl bilhassa gelişmekte olan ülkelerdeki bilim adamlarını ağırlayarak bilimin yaygınlaştırılmasını hedeflemektedir. Bu merkez, vefatından sonra Abdüsselâm Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi olarak anılmaya başlanmıştır. Abdüsselâm bu merkezi plânlarken iki hedefleri olduğundan bahseder. Bu hedeflerden birincisi Doğu ve Batı fizikçilerini bir araya getirmek; ikincisi de gelişme yolundaki ülkelerin aktif ve üst seviyedeki fizikçileri için olabildiğince kolaylıklar temin etmektir. Önemli başarılara imza atmış olan Abdüsselâm 21 Kasım 1996 tarihinde vefat etmiştir.
Abdüsselâmın çalışma arkadaşlarından fizik profesörü John Ziman, onu tarif ederken: Sadece birleştirmek Abdüsselâmın hayatının ve eserlerinin ana fikri budur. demektedir. O, Kurân-ı Kerîmden ve tevhidden aldığı ilham ile iki temel kuvveti birleştirmeyi başarmış ve bütün kuvvetlerin birleştirilmesi yolundaki teorik çalışmaların önünü açmıştır. İslâmın evrensel mesajını hem dinî, hem ilmî, hem de sosyal ve kültürel alanlarda uygulamaya gayret gösteren Abdüsselâm, geleceğin Müslüman ilim adamları için çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. Nobel Mükâfatı almış ilk ve tek Müslüman ilim adamı olan, geliştirdiği teoriyle iki farklı kuvveti birleştirmeyi başaran, İslâm medeniyet ve kültür mirasının tesiri altında kaldığını iftiharla söyleyen Abdüsselâmın hayatından genç nesillerin alacağı mühim mesajlar vardır..