- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Yüce Ecdadımız, Yahudilerle olan münasebetlerinde, Kurânın şu düstur ve ikazını gözden uzak tutmamıştır: "Andolsun ki, Yahudilerle Müşrikleri, müminlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulacaksın".
Osmanlı Devleti başta olmak üzere bütün Müslüman Türklerin ezelî düşmanları, daima lehimize olan ve iftihar vesilesi kabul edilmesi gereken tarihî hakikatleri ters çevirerek aleyhimize kullanmışlar ve tarihi maalesef tahrif etmişlerdir. Osmanlı Devletinin Filistinle olan alâkaları da bunlardan biridir. Osmanlı Devletinin Filistin topraklarında uyguladığı, hukukî ve siyasî nizâmı bilmeyenler, Arap dünyasının üzerine çökmüş olan bütün felâketlerin Osmanlı hâkimiyetinin kötü bir yadigârı olduğunu savunmaktadırlar. Halbuki vaka tam tersidir.
Yahudiler, Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl başkanlığında İsviçrenin Basel Şehrinde I. Siyonist Kongresini toplamışlardı. Yahudi bankerler ve zenginler, Yahudi Devleti kurmak için seferber edilmişlerdi. Avusturya Büyükelçisinin tavassutu ile Herzl 19.5.1901de Abdülhamid tarafından kabul edildi. Herzl, 1492 yılında İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinden Yahudi göçmenlerin Osmanlı Devleti tarafından kabul edildiğini hatırlattı ve Filistine yerleşmek istediklerini masumca izah etti. Eğer bu teklif kabul edilirse, Osmanlıya sadık vatandaş olacaklarını ve Osmanlı Devletine milyonlarca altın yardım edeceklerini bütün dünya Yahudileri adına teklif etti. Bir gazetecinin cihan sultânına yaptığı bu çirkin teklifi şiddetle reddeden Abdülhamid, Ermenilerden sonra Yahudileri de karşısına aldığını biliyordu. Kuvvetle Filistin topraklarına yerleşmenin imkânsızlığını gören Yahudiler, reisleri Theodor Herzli (18601904) bizzat Padişaha göndererek, Osmanlıya karşı para silâhını kullansalar da, Padişahtan aldıkları cevap bu silâhın da teptiğini göstermektedir:
"Ben bir karış dahi olsa toprak satmam; zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir. Milletim bu toprakları kanlarını dökerek kazanmışlardır. Ne ile aldıysak onunla geri veririz".
Osmanlı Devleti, Yahudilerin bu topraklara yerleşme arzusuna karşı çok önemli hukukî tedbirler almıştır. Biz bunları kısaca zikredecek ve özellikle misâl olmak üzere II. Abdülhamidin bir iradesi üzerinde duracağız.
Birincisi: Osmanlı Devleti Yahudilerin bu topraklara sığınmaması için evvelâ Filistin topraklarının hukukî statüsünü 18 Recep 1287/ 1871 tarihli İradei Seniyye ile bu araziyi mîrî yani devlet arazisi haline getirmiştir. Ancak % 20si yine mülk arazi şeklinde devam ettiği için Yahudiler bu kısımdan koparabildiklerine yerleşebiliyorlardı. İkinci Abdülhamid tahta geçer geçmez 25 Rebiülâhir 1308/1883 tarihli iradesini neşretti: Bu hukukî düzenleme ile Filistin Arazîsi hakkındaki muhtemel kanunî boşlukları doldurarak Yahudilere mülk satışını dolaylı olarak engellemiş bulunuyordu. Bir taraftan da hazinei hâssadaki şahsî mal varlığıyla Filistinde mümkün olduğu kadar çok toprak satın alarak bu kapıyı kapamaya gayret gösteriyordu.
İkincisi: Alınan tedbirlere rağmen Filistin arazisine olan Yahudi akını tam önlenemeyince II. Abdülhamid Sadaretin ve Meclisi Mahsûsun basiretsiz ve ileriyi göremeyen rapor ve mazbatalarına rağmen Yahudi meselesini önemli ölçüde çözecek bir İrâdei Seniyye neşretmiştir.
İçlerinde Ahmed Cevdet Paşanın da bulunduğu Sadrazam Muhammed Salih Kâmil paşa başkanlığındaki Meclisi Mahsus, Filistin topraklarındaki Safed kazasına turist olarak gelen 400 ve Hayfaya gelen 40 Yahudinin Osmanlı tâbiiyyetine alınması yolundaki mazbatalarını 20 Zilhicce 1308/14 Temmuz 1307/1891 tarihinde Sadarete arz ederler. Sadaret de bu mazbatayı aynı tarihli ve Kâmil Paşa imzalı bir Tezkere ile Padişaha takdim eder. Padişah Abdülhamid ise fevkalâde bir basiret ve ileri görüşlülükle konuyu 21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1307 (1891) tarihli İradesiyle vuzuha kavuşturur.
Bu tarihî belgede, Filistin topraklarına yerleşmek isteyen Yahudilere şu gerçeklerle karşı çıkıldığı anlaşılmaktadır:
a) Yahudilerin Kudüs başta olmak üzere Filistin topraklarına toplanmaları ve orada yerleşmek istemeleri, bir Yahudi Devleti kurma amacını gütmektedir. Buna engel olmak şarttır. Zaman, Osmanlı Devletini ve onun basiretli Padişahını haklı çıkarmıştır.
b) Osmanlı toprakları her isteyenin yerleşebileceği boş topraklar değildir. Ya özel mülkiyet konusudur ya vakıf arazidir ya da devlet arazisidir. 1278 tarihli irade bu noktadan önem taşımaktadır.
c) Kendilerini bütün âleme medenî milletler olarak ilân eden Avrupalıların memleketlerinden kovdukları Yahudileri Osmanlı ülkesine almanın haklı bir gerekçesi ve mânâsı yoktur. Hiçbir hukuk kaidesi ve insanlık da bunu gerektirmez.
d) Osmanlı ülkesinde asırlar boyu gözetlenen Ermeniler Devletin başına belâ olmuştur. Ortada bir Ermeni fesadı varken, bir de Yahudileri kabul etmek devletin geleceği açısından tehlikelidir. Gerçekten I. Dünya Savaşı ve onu takip eden tarihlerde Yahudiler, en az Ermeniler kadar fesada sebep olmuşlar ve Ulu Hakan Abdülhamidi bu sözünde haklı çıkarmışlardır.
Bütün bu sebeplerle artık hiç bir Musevî Osmanlı vatandaşlığına alınmayacak ve Yahudilerin Osmanlı ülkesine yerleşmelerine asla müsaade edilmeyecektir.
Üçüncüsü: II. Abdüihamid bununla da yetinmeyerek başta Filistin toprakları olmak üzere bütün Osmanlı Devleti topraklarında Yahudilere toprak ve mülk satışını yasaklamıştır.
Dördüncüsü: II. Abdülhamidin taviz vermediğini gören Yahudiler, üyeleri olan Emanuel Karaso eliyle Yahudilere mülk vermek için rüşvet aldılar. Ancak sonradan İttihat ve Terakki hükümeti tarafından çok zor anlaşılan II. Abdülhamidin haklı siyâseti kısmen devam ettirilerek, 29 Şevval 1332/7 Eylül 1330 tarihinde (1911 Tarihinde) "tebai ecnebiyye"nin Arazî Kanununun hakkı karâr ve ihyaı mevâtı (ölü toprakların ihyası)na ait 78. ve 103. maddeleri hükümlerinden yararlanamamalarına dair "Şûrayı Devlet Kararı" yayınlanmıştır. Böylece Yahudilerin bu yolla da olsa Filistin topraklarına sığınmaları engellenmek istenmiştir.
Özetle, Filistini devlet garantisi ile koruyan Osmanlı Devleti, İttihat ve Terakki ile zayıflayınca, Filistin davası da zayıflamış ve Osmanlı Devleti yıkılınca o dava da yıkılmıştır. Yahudiler de maalesef emellerine kavuşmuşlardır165.
Kurân, Mâide Sûresi: 82. Ayet;
BA, İrade-Meclisi Vâlâ, nr. 20714/14; 33356; 5276;
Karakoç, Serklz, Tahşiyeli Kavanin, 1/270271;
Öke, Mim Kemal, II. Abdülhamit, Siyonistler ve Filistin Meselesi, İstanbul, 1981, sh. 76 vd; 141-143
Osmanlı Devleti başta olmak üzere bütün Müslüman Türklerin ezelî düşmanları, daima lehimize olan ve iftihar vesilesi kabul edilmesi gereken tarihî hakikatleri ters çevirerek aleyhimize kullanmışlar ve tarihi maalesef tahrif etmişlerdir. Osmanlı Devletinin Filistinle olan alâkaları da bunlardan biridir. Osmanlı Devletinin Filistin topraklarında uyguladığı, hukukî ve siyasî nizâmı bilmeyenler, Arap dünyasının üzerine çökmüş olan bütün felâketlerin Osmanlı hâkimiyetinin kötü bir yadigârı olduğunu savunmaktadırlar. Halbuki vaka tam tersidir.
Yahudiler, Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl başkanlığında İsviçrenin Basel Şehrinde I. Siyonist Kongresini toplamışlardı. Yahudi bankerler ve zenginler, Yahudi Devleti kurmak için seferber edilmişlerdi. Avusturya Büyükelçisinin tavassutu ile Herzl 19.5.1901de Abdülhamid tarafından kabul edildi. Herzl, 1492 yılında İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinden Yahudi göçmenlerin Osmanlı Devleti tarafından kabul edildiğini hatırlattı ve Filistine yerleşmek istediklerini masumca izah etti. Eğer bu teklif kabul edilirse, Osmanlıya sadık vatandaş olacaklarını ve Osmanlı Devletine milyonlarca altın yardım edeceklerini bütün dünya Yahudileri adına teklif etti. Bir gazetecinin cihan sultânına yaptığı bu çirkin teklifi şiddetle reddeden Abdülhamid, Ermenilerden sonra Yahudileri de karşısına aldığını biliyordu. Kuvvetle Filistin topraklarına yerleşmenin imkânsızlığını gören Yahudiler, reisleri Theodor Herzli (18601904) bizzat Padişaha göndererek, Osmanlıya karşı para silâhını kullansalar da, Padişahtan aldıkları cevap bu silâhın da teptiğini göstermektedir:
"Ben bir karış dahi olsa toprak satmam; zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir. Milletim bu toprakları kanlarını dökerek kazanmışlardır. Ne ile aldıysak onunla geri veririz".
Osmanlı Devleti, Yahudilerin bu topraklara yerleşme arzusuna karşı çok önemli hukukî tedbirler almıştır. Biz bunları kısaca zikredecek ve özellikle misâl olmak üzere II. Abdülhamidin bir iradesi üzerinde duracağız.
Birincisi: Osmanlı Devleti Yahudilerin bu topraklara sığınmaması için evvelâ Filistin topraklarının hukukî statüsünü 18 Recep 1287/ 1871 tarihli İradei Seniyye ile bu araziyi mîrî yani devlet arazisi haline getirmiştir. Ancak % 20si yine mülk arazi şeklinde devam ettiği için Yahudiler bu kısımdan koparabildiklerine yerleşebiliyorlardı. İkinci Abdülhamid tahta geçer geçmez 25 Rebiülâhir 1308/1883 tarihli iradesini neşretti: Bu hukukî düzenleme ile Filistin Arazîsi hakkındaki muhtemel kanunî boşlukları doldurarak Yahudilere mülk satışını dolaylı olarak engellemiş bulunuyordu. Bir taraftan da hazinei hâssadaki şahsî mal varlığıyla Filistinde mümkün olduğu kadar çok toprak satın alarak bu kapıyı kapamaya gayret gösteriyordu.
İkincisi: Alınan tedbirlere rağmen Filistin arazisine olan Yahudi akını tam önlenemeyince II. Abdülhamid Sadaretin ve Meclisi Mahsûsun basiretsiz ve ileriyi göremeyen rapor ve mazbatalarına rağmen Yahudi meselesini önemli ölçüde çözecek bir İrâdei Seniyye neşretmiştir.
İçlerinde Ahmed Cevdet Paşanın da bulunduğu Sadrazam Muhammed Salih Kâmil paşa başkanlığındaki Meclisi Mahsus, Filistin topraklarındaki Safed kazasına turist olarak gelen 400 ve Hayfaya gelen 40 Yahudinin Osmanlı tâbiiyyetine alınması yolundaki mazbatalarını 20 Zilhicce 1308/14 Temmuz 1307/1891 tarihinde Sadarete arz ederler. Sadaret de bu mazbatayı aynı tarihli ve Kâmil Paşa imzalı bir Tezkere ile Padişaha takdim eder. Padişah Abdülhamid ise fevkalâde bir basiret ve ileri görüşlülükle konuyu 21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1307 (1891) tarihli İradesiyle vuzuha kavuşturur.
Bu tarihî belgede, Filistin topraklarına yerleşmek isteyen Yahudilere şu gerçeklerle karşı çıkıldığı anlaşılmaktadır:
a) Yahudilerin Kudüs başta olmak üzere Filistin topraklarına toplanmaları ve orada yerleşmek istemeleri, bir Yahudi Devleti kurma amacını gütmektedir. Buna engel olmak şarttır. Zaman, Osmanlı Devletini ve onun basiretli Padişahını haklı çıkarmıştır.
b) Osmanlı toprakları her isteyenin yerleşebileceği boş topraklar değildir. Ya özel mülkiyet konusudur ya vakıf arazidir ya da devlet arazisidir. 1278 tarihli irade bu noktadan önem taşımaktadır.
c) Kendilerini bütün âleme medenî milletler olarak ilân eden Avrupalıların memleketlerinden kovdukları Yahudileri Osmanlı ülkesine almanın haklı bir gerekçesi ve mânâsı yoktur. Hiçbir hukuk kaidesi ve insanlık da bunu gerektirmez.
d) Osmanlı ülkesinde asırlar boyu gözetlenen Ermeniler Devletin başına belâ olmuştur. Ortada bir Ermeni fesadı varken, bir de Yahudileri kabul etmek devletin geleceği açısından tehlikelidir. Gerçekten I. Dünya Savaşı ve onu takip eden tarihlerde Yahudiler, en az Ermeniler kadar fesada sebep olmuşlar ve Ulu Hakan Abdülhamidi bu sözünde haklı çıkarmışlardır.
Bütün bu sebeplerle artık hiç bir Musevî Osmanlı vatandaşlığına alınmayacak ve Yahudilerin Osmanlı ülkesine yerleşmelerine asla müsaade edilmeyecektir.
Üçüncüsü: II. Abdüihamid bununla da yetinmeyerek başta Filistin toprakları olmak üzere bütün Osmanlı Devleti topraklarında Yahudilere toprak ve mülk satışını yasaklamıştır.
Dördüncüsü: II. Abdülhamidin taviz vermediğini gören Yahudiler, üyeleri olan Emanuel Karaso eliyle Yahudilere mülk vermek için rüşvet aldılar. Ancak sonradan İttihat ve Terakki hükümeti tarafından çok zor anlaşılan II. Abdülhamidin haklı siyâseti kısmen devam ettirilerek, 29 Şevval 1332/7 Eylül 1330 tarihinde (1911 Tarihinde) "tebai ecnebiyye"nin Arazî Kanununun hakkı karâr ve ihyaı mevâtı (ölü toprakların ihyası)na ait 78. ve 103. maddeleri hükümlerinden yararlanamamalarına dair "Şûrayı Devlet Kararı" yayınlanmıştır. Böylece Yahudilerin bu yolla da olsa Filistin topraklarına sığınmaları engellenmek istenmiştir.
Özetle, Filistini devlet garantisi ile koruyan Osmanlı Devleti, İttihat ve Terakki ile zayıflayınca, Filistin davası da zayıflamış ve Osmanlı Devleti yıkılınca o dava da yıkılmıştır. Yahudiler de maalesef emellerine kavuşmuşlardır165.
Kurân, Mâide Sûresi: 82. Ayet;
BA, İrade-Meclisi Vâlâ, nr. 20714/14; 33356; 5276;
Karakoç, Serklz, Tahşiyeli Kavanin, 1/270271;
Öke, Mim Kemal, II. Abdülhamit, Siyonistler ve Filistin Meselesi, İstanbul, 1981, sh. 76 vd; 141-143