Rapunzel
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 11 Mar 2015
-
- Mesajlar
- 5,320
-
- MFC Puanı
- -445
İç Çamaşırı Tarihçesi
İncir Yaprağı fantazisini bir kenara bırakacak olursak aslında gerçek anlamda kadınlar için iç çamaşırının tarihi milattan önce 2000′lere kadar uzanıyor. Fakat bu dönemlerde yaşayan ve Jacques Laurent tarafindan da bugün görkemli fahiseler olarak tanımlanan Cretan kadınları bu çamaşırları sadece çıplak göğüslerini yukarı kaldırmak kalçalarını vurgulamak ve vücutlarını daha alımlı göstermek için giyiyorlardi.
Eski yunanda kadınlar cüppelerinin altına Zona giyerlerdi. Bu kumaş ya da deriden yapılmış ve tek amacı dişiliği vurgulamak olan korselerdi. Aynı şekilde Romalı kadınlar da üstlerine oturan dartaşlı jartiyer benzeri kemerler giyiyorlardı. Bu jartiyerler o dönemlerde henüz icat edilmemis olan çorapları tutmak için orada değillerdi elbet; onların tek amacı erkeklerin (ya da karşılarında kim varsa onun ! ) arzularını uyandırmaktı. Aynı Gereklerde oldugu gibi Romalı erkekler için de jartiyerler eşarplar ve vücudun en değerli kısımlarını örten işlemeli kumaşlar erotik bir özellik taşıyordu. Yüzyıllar boyu devam edecek olan bu yaklaşım bir anlamda fetişist kültürün doğuşu olarak da düşünülebilir. Cestus kasıktan gögüslerin altına kadar olan bölgeyi kaplayan işlemeli korse bir mite göre Venüs tarafindan icat edilmiş ve kendisine şehvetli bir vücut bahşedilmiş olan tanrıça Junoya tavsiye edilmiş. Martial bu korseyi hiçbir erkeğin kaçamayacağı bir tuzak aşkın alevlerini tekrar tutuşturacak bir araç olarak tanımlıyor ki kendisi Venüsün ateşiyle hala sıcak olan bir cestusa dokunmanın düşüncesiyle tahrik olur.
Kadınların erkeklerde tutku uyandırmak için geçerli olan bir yolun da cinsiyetler arası doğal farklılıkları vurgulamak olduğunu fark etmeleri yeni bir şey değil. Kadınlar eskiden de kendi iç çamaşırlarını gerçekten farklı bir cins olduklarını sevgililerine devamlı hatırlatmak için kendileri seçiyorlardı. Orta çağlarda iç çamaşırı şimdikinden daha az popüler değildi. Kadınlar külot giymezlerdi çünkü özel bölgelerini yeterince havalandırmalarını ve şöminede ısıtmalarını engellediğini düşünürlerdi. Yine de ortaçağ iç çamasiri için altın yıllardı; bu dönemde iç çamaşırı fetişizm için bir araç haline gelmis ve jartiyer benzeri icatlar özel bir erotik aksesuar olarak kabul edilmişti.
Rönesansta İtalyan sanatı Leonardo da Vinci Boticelli Michelangelo ve Raphael gibi tanınmış eşcinsel sanatçıların yapıtlarıyla şekilleniyordu. Bu sanatkarlar kimi zaman fırça ve keski yardımıyla kadın göğüslerine sahip olan başsız erkek vücutları güzel erkeklerin ateşli gözlerine sahip yalın madonnalar gibi çeşitli çapraşık yaratıklar yarattılar. Vertugade ya da Fransız Farthingaleinin (bele takılan ve eteklerin kabarık durmasına yarayan tahta ve seriden yapılan iskeletler yastıklı rulolar) icadıyla iç giyim hızla ilerlemeye başladı. Bu giysinin ortaçağdaki feminen anlamda popüler özelligi olan karnı ortadan kaldırmak ve kadın vücuduna daha erkeksi bir görünüm sağlamak için giyiliyordu. Başka bir deyişle bu iç çamaşırını homoseksüel estetikle aynı çizgiye getirmek için başlatılmış belirgin bir girişimdi. Seksüel eşitliğin hevesli bir savunucusu olan Maria de Medicinin pantaloon adı verilen kadınların bacaklarını erkekler gibi gösterme isteklerini ortaya koyan bir çeşit paçalı don veya kalça-sarmalayıcı modasının önderi olduğu söylenir. Ayrıca bu pantaloonların ağ bölgeleri kadınların kendilerini pratik bir şekilde soyunmadan erkeklere verebilmeleri için açıktı. Pantaloonlar kadınları toza soğuğa karşı koruyordu ancak tek kötü yanları attan düşen ya da kayan kadınların bacaklarını ve bazı bölgelerini gözlerden saklıyor olmalarıydı. Homoseksüelliğin yaygın olduğu bir dönemde pantaloonlar sade olmanın tersine kadınların kalçalarını iç oğlanları gibi sergilemelerine olanak sağlıyordu.
Rönesans döneminde vaizler farthingaleleri ve paçalı donları şeytani icatlar olarak tanımlıyorlardı. Sağliklı bir kadınsılığa yani aslında sağlıklı bir çıplaklığa dönüş paçalı donların rafa kaldırılmasıyla son buldu. 17. yüzyılda yerlerini iç eteklere bıraktılar. Bu üste bolca oturan iç çamasırı havanın rahatça dolaşmasına izin veriyordu ve stratejik pozisyonlarına göre isimlendirilmiş üç kattan olusuyordu; modeste (sade) fripon (oyunbaz) ve son olarak da la secret (sir). Artık iç çamaşırına verilen isimler daha dürüsttü en azından iç çamaışırının suçlu maksatlarını ortaya koyuyordu. Dekolte korseye verilen ad ise la gourgandine yani edepsiz civelek idi. Montaignein tanımına göre bu korse karnın biraz üstünde son bulan gögüs kafesinin altından gögüslerin alt kısmına kadar olan bölgeyi örtüyordu. Fransada bu korsenin daha cüretli çesitleri silahşörmasum kargaşa eşekarısı hadi gel flörtler arsız edepsiz gibi daha teklifkâr ve renkli isimlerin ortaya çıkmasını sağladılar. İlk olarak bir korse yapımcısının vitrininde bir reklam sloganı yer aldı: Güçlü olanı kontrol et zayıfı destekle ve hatalı olanı düzelt ! Jacques Laurentin dediği gibi: Çağlar boyunca kadınlar kalçalarıyla gögüslerini sıkmak tıkıştırmak boğazlamak istemişlerdir; Atinalı kadınların giydiği kuşaklardan bugünkü korselere kadar bu ihtiyaç çeşitli şekillerde karşılanmaya çalışılmıştır.
18. yüzyıl bir çeşit kuş kafesi denebilecek olan pannier yani küfe ile taniştı. Belden asılan pannier sazdan yapılmış çemberler bantlar ve balina kemiklerinden oluşuyordu. Tahrik etmenin uç noktası olarak tanımlanan bu aksesuarlar ahlakçılar tarafindan derhal ateşe tutuldu. Bu ahlakçılardan biri olan Papaz Bridaine moda meraklısı bayanlarıpannierlarının rezil ve günahkar ağırlığıyla aşağı çekilerek pişman olmaksızın yaşamak ve ölmek istemekle suçladı. Papaz bu tahrik edici tuzağın zavallı mutsuz erkekleri günaha davet etmek gibi bir özelliği olduğunu söylüyordu. Pannier sadece kalçaları belirginleştirmekle kalmıyor aynı zamanda bedenle giysi arasında bir boşluk yaratarak onları daha teşhirci ve ulaşılabilir bir hale getiriyordu. İlerlemeyi durdurmak mümkün olmadığı için pannierler kısa bir süre sonra yerlerini Fransızcada faux culyani yalancı kalça olarak bilinen bustlelarla değiştirdiler. Bu çamaşırın kadınlara çok daha rahat bir hareket imkanı vermesi gerekiyordu fakat asıl olarak dikkatleri kadının arkasına topluyordu.
1900lerde kadın kıyafetleri hiç olmadığı kadar sınırlayıcıydı. Elbiseler deli gömleğini andırmakla kalmıyor aynı zamanda iç çamaşırındakı bolluk da kadınları en ufak bir saldırı ihtimaline karşı korumak için kullanılıyordu. Aslında Fransanın Belle Epoqueunda iyi yetişmiş bir genç kızın bir kadını andıran herhangi bir yeri yoktu. Örtülü bedenleri garip bir görünüme sahipti; sado-mazohist repertuara kesinlikle dahil edilmesi gereken gerçek bir işkence aleti olan sert bir korseomuzlarından kalçalarına kadar iniyordu. Buna ek olarak uzun bir korse daha birkaç tane eteklik ve bir çift de külot giyiyorlardı. Böyle bir soğanı soymak insanı gerçekten ağlatabilirdi.
Bu kısıtlamalardan kısa bir süre sonra vazgeçildi. Kadın vücudu zırhla korunmalı mıydı ? Bu durumdan da en çok yararlanan kişi çağdaslarının libidoları üzerinden araştırmalar yapan Freud oldu. Diğerlerinden farklı olarak Freud onlarin iç çamaşırına karşı olan tavırlarını ortaya çıkardı ve bu ilk defa tabunun yoldan çıkmak için bir teşvik olarak sunulmasnı sağladı Kadınların zırhı kısa bir süre sonra kayboldu. Dans ederek yavasça soyunmayı içeren striptiz doğdu ve Amerikalılar bu sanatın ustaları haline geldiler.Ardından erkek dergileri çıkmaya başladı. Bunlardan biri Playboyun atası sayılabilecek olan La Vie Parisienedi. Bu dergi sayesinde erkekler kadın iç çamaşırlarını neredeyse istedikleri kadar yakında inceleme şansına eriştiler. Bu dönem Montmartrede siyah çorapları köpüklü iç çamaşırlarıyla burjuva erkeklerin utangaçlıklarından kurtulmalarını sağladıkları bir müzik salonunun altın çağıydı.
1914-18 savaşındaki her top patlamasında etek boylari iki santimetre daha kısaldı ve önce alt baldırları daha sonra da dizleri açık bıraktı. Korseler bir süre sonra yerini bele takılan ve direk tenle temas eden jartiyerlere bıraktı. 1800′lü yıllarda karısının çorap düşme sorununa karşı Eyfel Kulesinin mimarı Gustave Eiffelin icadı olan jartiyer ciddi anlamda mutasyon geçirmişti. Kadınlar yeni keşfettikleri özgürlüklerinin tadını çıkararak rahatladı; ata binmeye başladılar tenis oynadılar ve deniz kenarına tatile gittiler. Gereksiz ağırlıklarından kurtulan moda giderek daha hafif hale geldi. Kalın çorapların yerini ipeğe bıraktı. 1930′larda erotizm kendini en çok çorapların bittiği yerle külot arasında kalan o büyülü yerde bir kadının bacak bacak üstüne attığında ya da arabadan indiğinde gözüken o ince ten çizgisinde gösteriyordu.
Sahneye çıkan bir sonraki çamaşır Fransızların hassas Petit Bateau külotlarıydı. Bunlar bembeyazdı pamuktan yapılmıslardı ve eğer doğru rüzgara denk gelinirse görülebiliyorlardi. Japon erkekleri için bunlar özellikle de okula giden kizlar üniformalarının altına giydiklerinde birer kült nesneydi. Kadın iç çamaşırı artık açıkça minimuma inmişti; sütyen külot ve çorap askısı. Fakat elbiselerinin altına küçücük seyler giyen ya da hiçbir şey giymeyen kadınlar fetişistlere veya üreticilere hiç çekici gelmiyordu. Bu dönem geçici bir gerileme dönemiydi. Her zamanki gibi moda hayal gücünü yitirdiğinde tasarımcılar ilhamlarını geçmişten aldı. Bu durumda gecenin kadınları tarafindan giyilen siyah dantelli iç çamaşırları ve Fransız Kankan dansçılarının firfirlı külotlarının nostaljik hatırası ilham kaynağı oldu. Böylece Viktoryen iç çamaşırının ve Coucher dYvettein dönüşü gerçeklesmiş oldu. Çorap askıları yani jartiyerler daha nazik hale geldi ve artık çıkarılmak üzere giyilmeye başlandı. Aynı zamanda yeni bir figür erkeklerin zihnini mesgul etmeye basladi: Vamp. İki bayılma nöbeti ve üç geleneksel reddedişten sonra çözülen kadınlar kaybolurken Femme Fatale Mavi Melek yeni seks sembolü haline geldi.
Ne yazik ki dünya yeni bir savaşa girmek üzereydi bu yeni durumu keşfetmeleri için pek zamanları olmadı. Şehvet meraklıları için de bu yıllar karartma yıllarıydı. İç çamaşırı endüstrisi ürünleri için yeni materyaller elde edemiyordu ve paraşütler çorap askılarından çok daha önemli hale gelmişti. Şehirlerde kadınlar savaş öncesinde aldıkları iç çamaşırlarıyla idare etmeye çalışıyor ya da boyayla çoraplarının rengini değiştirmeye çalışıyordu; bacağın arkasına boydan boya kalemle çizilen yalancı bir dikiş bu değişimlerdeki son noktaydı. Askerler ise iç çamaşırı giymiş pek de sanatsal değeri olmayan iç çamaşırlı kadın resimlerini ranzlarına uçaklarının levyelerinin kenarlarına jiplerinin güneşliklerine iğnelediler. Böylece pin-up kızları da doğmuş oldu. Daha sonra pin-up bir tarz olarak illüstrasyon sanatında yerini alacaktı.
İkinci Dünya Savaşının bitişi yeni bir refah dönemini ve Christian Diorun devrim yaratan Yeni Görünümünü beraberine getirdi. 1947′de uzun süren lüks esyalardan zoraki olarak kaçınma dönemi yerini iç çamaşırı için büyüyen bir talebe bıraktı. Savaş zamanında olduğu gibi gögüsler artık gizlenmiyordu tam tersine bir güvercin gibi ipeğin içine yerleşiyordu. Howard Hughes yarım kaplı sutyeni icat etti ve bununla birlikte Jane Russelli Hollywood dünyasına kazandırdı. Artık iç çamaşırı modası gümüş perdeden takip edilebiliyordu. Filmciler kısa zamanda ufak iç çamaşırlarının tamamen çıplak olmaktan çok daha müstehcen oldugunu fark ettiler. O zamandan sonra her film yıldızı sansüre karşı süregelen bu gizli savaşta külotları veya çorap askılarıyla göz kamaştırıcı ve sarsıcı gözükerek yerini aldi. Sahnede bir soyunma hali başlı başında bir film ve soyunma hareketi de başlı başına bir son olabilirdi. Fellininin striptiz sahnesi (La Dolce Vitadaki Nadia Gray) Vittorio De Sicaninki (Dün Bugün ve Yarindaki Sophia Lauren) kadar anılmaya değerdir.
Sansürün kısıtlamaları ve film yapımcısının becerikliliği arasındaki gerilimin somutlaşmış bir haliFemme Fataledir. Örneğin Joseph von Sternbergin Mavi Melek filmindeki Lola-Lola Emil Jannings tarafından oynanan bağnaz Profesör Unrath bir ölümlüdür ve Marlene Dietrichin baştan çıkarmalarına karşı koyamaz. Dietrich seksi bir jartiyerin içinde kendi zehiriyle kaplı bacaklarıyla Vamp kadının somut bir örneğidir. Bu uyanış esnasında Bob Fosseun Kabaresi Fassbinderin Maria Braun Evliliği ve devam filmi Lola Marlene Dietrichten daha iyisini yapmaya çalışan Lisa MineliBarbara Sukowa Hana Shygulla May Britt ve Hildegard Kneff Dietrichin paha biçilmez eşyaları olan jartiyerlerini ve siyah çoraplarını kullanmaya devam etmişlerdir.
Kınamalar ne kadar şiddetli olursa yapılan iş o kadar iyidir. Kardinal Spellman St. Patrik Katedralinin mezarlarını sarsan bir açıklamada bulundu; bu filmi seyretmeye cüret eden kimse bu utanmaz kadına bakan kimse ölümcül bir günah işler. Tanrıdan korkan bu ülkede bu kadar igrençtiksindirici ve kaba bir şey gözler önüne serilmemistir. Bu büyük kınama Mavi Meleke değilbaşka bir kült filme Elia Kazanin 1956′da yaptığı Baby Dollüne yapılmıştı. Kazanın işlediği ölümcül günah Carroll Bakeri baby doll içinde başparmağını emerken göstermekti. Kardinalin bu öfkesi filmin reklam şirketlerince yapılan bütün tanıtımlarının topl******* daha fazla ilgi görmesine neden oldu. Daha sonraları yayınlanan Kinsey Raporuna göre bu parmak emme hareketini takdir edenlerin oranı %65lere firlamıştı. Ve son olarak da kardinalin tepkisinin en hesaba katılmamış yanı gerçekleşti ve babydoll geceliklerinin satışı 25 milyona ulaştı. Kilisenin müdahalesi sayesinde film endüstrisi iç çamaşırının reklamını yapmış oldu.
Bu uygun iklimde iç çamaşırı kendine gelmeyi başardıysa da fırtına bulutları toplanmaya başlamıştı. 1960larda fetişistler için kara bir günde eski bir model olan Mary Quant mini eteği ortaya çıkardı. Açığa çıkan baldırlar jartiyerler için felaket haline geldi. Mini eteğin önüne geçilemez sonucu olarak külotlu çoraplar icat edildi. Fransızcada Mitoufle olarak bilinen bu tek parça çoraplar külotlarla çorapları birleştiriyordu. Fakat özgürlük gerçekten çok kısa sürdü. Mini etek deli gömleğine bir dönüş gibi olmuştu. Feminist hareket bayrağını açtı: seks nesnesi olarak kadına hayır veya cinsiyetsiz kadınlara çok yaşa. Reklamlar bu fikirlerle yankılandı.
Fakat iç çamaşırı eski suç ortağı olan erotizm olmadan yaşayamaz. Bu dönemde ise bir karşı saldırı gelişmekteydi. Bu yeni modanın estetik olarak bir hatası yoktu. Tam tersine Atinalilar uzun zaman önce genç kadınlara phaenomerides yani baldırlarını gösterenler diye lakap takmışlardı. Sürgüne yollanan çoraplar kendi kendilerine bacakta duracak sekilde yeniden tasarlanarak geri döndüler. Bu stay-up çoraplar mini etekle giymek için de uygun hale gelmişlerdi çok yükseklere çıkabiliyorlardı. Bunun karşılığında reklamlar külotlu çorapların alakalı alakasız pratik yanlarını övmeyi bıraktı ve çamaşırların bu en zevksizine birazcık da olsa fantezi öğeleri yüklemeye çalıştı.
İncir Yaprağı fantazisini bir kenara bırakacak olursak aslında gerçek anlamda kadınlar için iç çamaşırının tarihi milattan önce 2000′lere kadar uzanıyor. Fakat bu dönemlerde yaşayan ve Jacques Laurent tarafindan da bugün görkemli fahiseler olarak tanımlanan Cretan kadınları bu çamaşırları sadece çıplak göğüslerini yukarı kaldırmak kalçalarını vurgulamak ve vücutlarını daha alımlı göstermek için giyiyorlardi.
Eski yunanda kadınlar cüppelerinin altına Zona giyerlerdi. Bu kumaş ya da deriden yapılmış ve tek amacı dişiliği vurgulamak olan korselerdi. Aynı şekilde Romalı kadınlar da üstlerine oturan dartaşlı jartiyer benzeri kemerler giyiyorlardı. Bu jartiyerler o dönemlerde henüz icat edilmemis olan çorapları tutmak için orada değillerdi elbet; onların tek amacı erkeklerin (ya da karşılarında kim varsa onun ! ) arzularını uyandırmaktı. Aynı Gereklerde oldugu gibi Romalı erkekler için de jartiyerler eşarplar ve vücudun en değerli kısımlarını örten işlemeli kumaşlar erotik bir özellik taşıyordu. Yüzyıllar boyu devam edecek olan bu yaklaşım bir anlamda fetişist kültürün doğuşu olarak da düşünülebilir. Cestus kasıktan gögüslerin altına kadar olan bölgeyi kaplayan işlemeli korse bir mite göre Venüs tarafindan icat edilmiş ve kendisine şehvetli bir vücut bahşedilmiş olan tanrıça Junoya tavsiye edilmiş. Martial bu korseyi hiçbir erkeğin kaçamayacağı bir tuzak aşkın alevlerini tekrar tutuşturacak bir araç olarak tanımlıyor ki kendisi Venüsün ateşiyle hala sıcak olan bir cestusa dokunmanın düşüncesiyle tahrik olur.
Kadınların erkeklerde tutku uyandırmak için geçerli olan bir yolun da cinsiyetler arası doğal farklılıkları vurgulamak olduğunu fark etmeleri yeni bir şey değil. Kadınlar eskiden de kendi iç çamaşırlarını gerçekten farklı bir cins olduklarını sevgililerine devamlı hatırlatmak için kendileri seçiyorlardı. Orta çağlarda iç çamaşırı şimdikinden daha az popüler değildi. Kadınlar külot giymezlerdi çünkü özel bölgelerini yeterince havalandırmalarını ve şöminede ısıtmalarını engellediğini düşünürlerdi. Yine de ortaçağ iç çamasiri için altın yıllardı; bu dönemde iç çamaşırı fetişizm için bir araç haline gelmis ve jartiyer benzeri icatlar özel bir erotik aksesuar olarak kabul edilmişti.
Rönesansta İtalyan sanatı Leonardo da Vinci Boticelli Michelangelo ve Raphael gibi tanınmış eşcinsel sanatçıların yapıtlarıyla şekilleniyordu. Bu sanatkarlar kimi zaman fırça ve keski yardımıyla kadın göğüslerine sahip olan başsız erkek vücutları güzel erkeklerin ateşli gözlerine sahip yalın madonnalar gibi çeşitli çapraşık yaratıklar yarattılar. Vertugade ya da Fransız Farthingaleinin (bele takılan ve eteklerin kabarık durmasına yarayan tahta ve seriden yapılan iskeletler yastıklı rulolar) icadıyla iç giyim hızla ilerlemeye başladı. Bu giysinin ortaçağdaki feminen anlamda popüler özelligi olan karnı ortadan kaldırmak ve kadın vücuduna daha erkeksi bir görünüm sağlamak için giyiliyordu. Başka bir deyişle bu iç çamaşırını homoseksüel estetikle aynı çizgiye getirmek için başlatılmış belirgin bir girişimdi. Seksüel eşitliğin hevesli bir savunucusu olan Maria de Medicinin pantaloon adı verilen kadınların bacaklarını erkekler gibi gösterme isteklerini ortaya koyan bir çeşit paçalı don veya kalça-sarmalayıcı modasının önderi olduğu söylenir. Ayrıca bu pantaloonların ağ bölgeleri kadınların kendilerini pratik bir şekilde soyunmadan erkeklere verebilmeleri için açıktı. Pantaloonlar kadınları toza soğuğa karşı koruyordu ancak tek kötü yanları attan düşen ya da kayan kadınların bacaklarını ve bazı bölgelerini gözlerden saklıyor olmalarıydı. Homoseksüelliğin yaygın olduğu bir dönemde pantaloonlar sade olmanın tersine kadınların kalçalarını iç oğlanları gibi sergilemelerine olanak sağlıyordu.
Rönesans döneminde vaizler farthingaleleri ve paçalı donları şeytani icatlar olarak tanımlıyorlardı. Sağliklı bir kadınsılığa yani aslında sağlıklı bir çıplaklığa dönüş paçalı donların rafa kaldırılmasıyla son buldu. 17. yüzyılda yerlerini iç eteklere bıraktılar. Bu üste bolca oturan iç çamasırı havanın rahatça dolaşmasına izin veriyordu ve stratejik pozisyonlarına göre isimlendirilmiş üç kattan olusuyordu; modeste (sade) fripon (oyunbaz) ve son olarak da la secret (sir). Artık iç çamaşırına verilen isimler daha dürüsttü en azından iç çamaışırının suçlu maksatlarını ortaya koyuyordu. Dekolte korseye verilen ad ise la gourgandine yani edepsiz civelek idi. Montaignein tanımına göre bu korse karnın biraz üstünde son bulan gögüs kafesinin altından gögüslerin alt kısmına kadar olan bölgeyi örtüyordu. Fransada bu korsenin daha cüretli çesitleri silahşörmasum kargaşa eşekarısı hadi gel flörtler arsız edepsiz gibi daha teklifkâr ve renkli isimlerin ortaya çıkmasını sağladılar. İlk olarak bir korse yapımcısının vitrininde bir reklam sloganı yer aldı: Güçlü olanı kontrol et zayıfı destekle ve hatalı olanı düzelt ! Jacques Laurentin dediği gibi: Çağlar boyunca kadınlar kalçalarıyla gögüslerini sıkmak tıkıştırmak boğazlamak istemişlerdir; Atinalı kadınların giydiği kuşaklardan bugünkü korselere kadar bu ihtiyaç çeşitli şekillerde karşılanmaya çalışılmıştır.
18. yüzyıl bir çeşit kuş kafesi denebilecek olan pannier yani küfe ile taniştı. Belden asılan pannier sazdan yapılmış çemberler bantlar ve balina kemiklerinden oluşuyordu. Tahrik etmenin uç noktası olarak tanımlanan bu aksesuarlar ahlakçılar tarafindan derhal ateşe tutuldu. Bu ahlakçılardan biri olan Papaz Bridaine moda meraklısı bayanlarıpannierlarının rezil ve günahkar ağırlığıyla aşağı çekilerek pişman olmaksızın yaşamak ve ölmek istemekle suçladı. Papaz bu tahrik edici tuzağın zavallı mutsuz erkekleri günaha davet etmek gibi bir özelliği olduğunu söylüyordu. Pannier sadece kalçaları belirginleştirmekle kalmıyor aynı zamanda bedenle giysi arasında bir boşluk yaratarak onları daha teşhirci ve ulaşılabilir bir hale getiriyordu. İlerlemeyi durdurmak mümkün olmadığı için pannierler kısa bir süre sonra yerlerini Fransızcada faux culyani yalancı kalça olarak bilinen bustlelarla değiştirdiler. Bu çamaşırın kadınlara çok daha rahat bir hareket imkanı vermesi gerekiyordu fakat asıl olarak dikkatleri kadının arkasına topluyordu.
1900lerde kadın kıyafetleri hiç olmadığı kadar sınırlayıcıydı. Elbiseler deli gömleğini andırmakla kalmıyor aynı zamanda iç çamaşırındakı bolluk da kadınları en ufak bir saldırı ihtimaline karşı korumak için kullanılıyordu. Aslında Fransanın Belle Epoqueunda iyi yetişmiş bir genç kızın bir kadını andıran herhangi bir yeri yoktu. Örtülü bedenleri garip bir görünüme sahipti; sado-mazohist repertuara kesinlikle dahil edilmesi gereken gerçek bir işkence aleti olan sert bir korseomuzlarından kalçalarına kadar iniyordu. Buna ek olarak uzun bir korse daha birkaç tane eteklik ve bir çift de külot giyiyorlardı. Böyle bir soğanı soymak insanı gerçekten ağlatabilirdi.
Bu kısıtlamalardan kısa bir süre sonra vazgeçildi. Kadın vücudu zırhla korunmalı mıydı ? Bu durumdan da en çok yararlanan kişi çağdaslarının libidoları üzerinden araştırmalar yapan Freud oldu. Diğerlerinden farklı olarak Freud onlarin iç çamaşırına karşı olan tavırlarını ortaya çıkardı ve bu ilk defa tabunun yoldan çıkmak için bir teşvik olarak sunulmasnı sağladı Kadınların zırhı kısa bir süre sonra kayboldu. Dans ederek yavasça soyunmayı içeren striptiz doğdu ve Amerikalılar bu sanatın ustaları haline geldiler.Ardından erkek dergileri çıkmaya başladı. Bunlardan biri Playboyun atası sayılabilecek olan La Vie Parisienedi. Bu dergi sayesinde erkekler kadın iç çamaşırlarını neredeyse istedikleri kadar yakında inceleme şansına eriştiler. Bu dönem Montmartrede siyah çorapları köpüklü iç çamaşırlarıyla burjuva erkeklerin utangaçlıklarından kurtulmalarını sağladıkları bir müzik salonunun altın çağıydı.
1914-18 savaşındaki her top patlamasında etek boylari iki santimetre daha kısaldı ve önce alt baldırları daha sonra da dizleri açık bıraktı. Korseler bir süre sonra yerini bele takılan ve direk tenle temas eden jartiyerlere bıraktı. 1800′lü yıllarda karısının çorap düşme sorununa karşı Eyfel Kulesinin mimarı Gustave Eiffelin icadı olan jartiyer ciddi anlamda mutasyon geçirmişti. Kadınlar yeni keşfettikleri özgürlüklerinin tadını çıkararak rahatladı; ata binmeye başladılar tenis oynadılar ve deniz kenarına tatile gittiler. Gereksiz ağırlıklarından kurtulan moda giderek daha hafif hale geldi. Kalın çorapların yerini ipeğe bıraktı. 1930′larda erotizm kendini en çok çorapların bittiği yerle külot arasında kalan o büyülü yerde bir kadının bacak bacak üstüne attığında ya da arabadan indiğinde gözüken o ince ten çizgisinde gösteriyordu.
Sahneye çıkan bir sonraki çamaşır Fransızların hassas Petit Bateau külotlarıydı. Bunlar bembeyazdı pamuktan yapılmıslardı ve eğer doğru rüzgara denk gelinirse görülebiliyorlardi. Japon erkekleri için bunlar özellikle de okula giden kizlar üniformalarının altına giydiklerinde birer kült nesneydi. Kadın iç çamaşırı artık açıkça minimuma inmişti; sütyen külot ve çorap askısı. Fakat elbiselerinin altına küçücük seyler giyen ya da hiçbir şey giymeyen kadınlar fetişistlere veya üreticilere hiç çekici gelmiyordu. Bu dönem geçici bir gerileme dönemiydi. Her zamanki gibi moda hayal gücünü yitirdiğinde tasarımcılar ilhamlarını geçmişten aldı. Bu durumda gecenin kadınları tarafindan giyilen siyah dantelli iç çamaşırları ve Fransız Kankan dansçılarının firfirlı külotlarının nostaljik hatırası ilham kaynağı oldu. Böylece Viktoryen iç çamaşırının ve Coucher dYvettein dönüşü gerçeklesmiş oldu. Çorap askıları yani jartiyerler daha nazik hale geldi ve artık çıkarılmak üzere giyilmeye başlandı. Aynı zamanda yeni bir figür erkeklerin zihnini mesgul etmeye basladi: Vamp. İki bayılma nöbeti ve üç geleneksel reddedişten sonra çözülen kadınlar kaybolurken Femme Fatale Mavi Melek yeni seks sembolü haline geldi.
Ne yazik ki dünya yeni bir savaşa girmek üzereydi bu yeni durumu keşfetmeleri için pek zamanları olmadı. Şehvet meraklıları için de bu yıllar karartma yıllarıydı. İç çamaşırı endüstrisi ürünleri için yeni materyaller elde edemiyordu ve paraşütler çorap askılarından çok daha önemli hale gelmişti. Şehirlerde kadınlar savaş öncesinde aldıkları iç çamaşırlarıyla idare etmeye çalışıyor ya da boyayla çoraplarının rengini değiştirmeye çalışıyordu; bacağın arkasına boydan boya kalemle çizilen yalancı bir dikiş bu değişimlerdeki son noktaydı. Askerler ise iç çamaşırı giymiş pek de sanatsal değeri olmayan iç çamaşırlı kadın resimlerini ranzlarına uçaklarının levyelerinin kenarlarına jiplerinin güneşliklerine iğnelediler. Böylece pin-up kızları da doğmuş oldu. Daha sonra pin-up bir tarz olarak illüstrasyon sanatında yerini alacaktı.
İkinci Dünya Savaşının bitişi yeni bir refah dönemini ve Christian Diorun devrim yaratan Yeni Görünümünü beraberine getirdi. 1947′de uzun süren lüks esyalardan zoraki olarak kaçınma dönemi yerini iç çamaşırı için büyüyen bir talebe bıraktı. Savaş zamanında olduğu gibi gögüsler artık gizlenmiyordu tam tersine bir güvercin gibi ipeğin içine yerleşiyordu. Howard Hughes yarım kaplı sutyeni icat etti ve bununla birlikte Jane Russelli Hollywood dünyasına kazandırdı. Artık iç çamaşırı modası gümüş perdeden takip edilebiliyordu. Filmciler kısa zamanda ufak iç çamaşırlarının tamamen çıplak olmaktan çok daha müstehcen oldugunu fark ettiler. O zamandan sonra her film yıldızı sansüre karşı süregelen bu gizli savaşta külotları veya çorap askılarıyla göz kamaştırıcı ve sarsıcı gözükerek yerini aldi. Sahnede bir soyunma hali başlı başında bir film ve soyunma hareketi de başlı başına bir son olabilirdi. Fellininin striptiz sahnesi (La Dolce Vitadaki Nadia Gray) Vittorio De Sicaninki (Dün Bugün ve Yarindaki Sophia Lauren) kadar anılmaya değerdir.
Sansürün kısıtlamaları ve film yapımcısının becerikliliği arasındaki gerilimin somutlaşmış bir haliFemme Fataledir. Örneğin Joseph von Sternbergin Mavi Melek filmindeki Lola-Lola Emil Jannings tarafından oynanan bağnaz Profesör Unrath bir ölümlüdür ve Marlene Dietrichin baştan çıkarmalarına karşı koyamaz. Dietrich seksi bir jartiyerin içinde kendi zehiriyle kaplı bacaklarıyla Vamp kadının somut bir örneğidir. Bu uyanış esnasında Bob Fosseun Kabaresi Fassbinderin Maria Braun Evliliği ve devam filmi Lola Marlene Dietrichten daha iyisini yapmaya çalışan Lisa MineliBarbara Sukowa Hana Shygulla May Britt ve Hildegard Kneff Dietrichin paha biçilmez eşyaları olan jartiyerlerini ve siyah çoraplarını kullanmaya devam etmişlerdir.
Kınamalar ne kadar şiddetli olursa yapılan iş o kadar iyidir. Kardinal Spellman St. Patrik Katedralinin mezarlarını sarsan bir açıklamada bulundu; bu filmi seyretmeye cüret eden kimse bu utanmaz kadına bakan kimse ölümcül bir günah işler. Tanrıdan korkan bu ülkede bu kadar igrençtiksindirici ve kaba bir şey gözler önüne serilmemistir. Bu büyük kınama Mavi Meleke değilbaşka bir kült filme Elia Kazanin 1956′da yaptığı Baby Dollüne yapılmıştı. Kazanın işlediği ölümcül günah Carroll Bakeri baby doll içinde başparmağını emerken göstermekti. Kardinalin bu öfkesi filmin reklam şirketlerince yapılan bütün tanıtımlarının topl******* daha fazla ilgi görmesine neden oldu. Daha sonraları yayınlanan Kinsey Raporuna göre bu parmak emme hareketini takdir edenlerin oranı %65lere firlamıştı. Ve son olarak da kardinalin tepkisinin en hesaba katılmamış yanı gerçekleşti ve babydoll geceliklerinin satışı 25 milyona ulaştı. Kilisenin müdahalesi sayesinde film endüstrisi iç çamaşırının reklamını yapmış oldu.
Bu uygun iklimde iç çamaşırı kendine gelmeyi başardıysa da fırtına bulutları toplanmaya başlamıştı. 1960larda fetişistler için kara bir günde eski bir model olan Mary Quant mini eteği ortaya çıkardı. Açığa çıkan baldırlar jartiyerler için felaket haline geldi. Mini eteğin önüne geçilemez sonucu olarak külotlu çoraplar icat edildi. Fransızcada Mitoufle olarak bilinen bu tek parça çoraplar külotlarla çorapları birleştiriyordu. Fakat özgürlük gerçekten çok kısa sürdü. Mini etek deli gömleğine bir dönüş gibi olmuştu. Feminist hareket bayrağını açtı: seks nesnesi olarak kadına hayır veya cinsiyetsiz kadınlara çok yaşa. Reklamlar bu fikirlerle yankılandı.
Fakat iç çamaşırı eski suç ortağı olan erotizm olmadan yaşayamaz. Bu dönemde ise bir karşı saldırı gelişmekteydi. Bu yeni modanın estetik olarak bir hatası yoktu. Tam tersine Atinalilar uzun zaman önce genç kadınlara phaenomerides yani baldırlarını gösterenler diye lakap takmışlardı. Sürgüne yollanan çoraplar kendi kendilerine bacakta duracak sekilde yeniden tasarlanarak geri döndüler. Bu stay-up çoraplar mini etekle giymek için de uygun hale gelmişlerdi çok yükseklere çıkabiliyorlardı. Bunun karşılığında reklamlar külotlu çorapların alakalı alakasız pratik yanlarını övmeyi bıraktı ve çamaşırların bu en zevksizine birazcık da olsa fantezi öğeleri yüklemeye çalıştı.