Ben müminin işine hayret ederim; çünkü onun her işi hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için böyle değildir. Şayet ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder; bu kendi lehine bir hayır olur. Eğer ona zarar verecek bir durum isabet ederse sabreder; bu da onun lehine bir hayır olur.
Güleryüz, bütün insanların kolayca anlayabileceği ortak beden dilidir. Peygamberimizin özelliklerinden birisi de onun güler yüzlü ve tatlı dilli olmasıdır. Güzel söz bir sadakadır diyen Hz. Muhammed (sav) daima iyiyi, güzeli ve doğruyu söylemiş; lüzumsuz ve kırıcı konuşmalardan sakınmıştır.
Peygamberimiz, insanlara karşı şefkat, merhamet ve hoşgörü ile muamele ederdi. Hoşgörü, Hz. Peygamberin faaliyetlerinde önemli bir ilkedir. Bu ilkenin temelini de Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, korkutmayınız (Buhâri, I, 15) sözleriyle atmıştır. O, hoşgörünün cennete girmeye vesile olacağını bildirmiştir. Hz. Aişe (r.anha) Peygamberimiz hakkında Rasûlullah iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman, onlardan günah olmadığı müddetçe- en kolay olanını alırdı (Buhâri, Menâkıb, 23) buyurmuştur.
Peygamberimiz, insanların yanlış davranışlarını gördüğünde, kimseyi incitmeden hataları düzeltirdi. Sert mizaçlı kimselere de hoşgörülü davranır, onların bu durumlarını anlayışla karşılardı. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. En sıkıntılı olduğu anlarda bile üzüntüsünü belli etmez, yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi. Halbuki O, hayatı boyunca birçok saldırılara maruz kalmış ve sıkıntılarla karşılaşmıştır. Bütün bunların yanında altı defa evlat acısı yaşamıştır. Rasûlullah (sav) karşılaştığı sıkıntılı anlarında Biz Allahın kullarıyız ve biz Ona döneceğiz (Bakara, 2, 156) diyerek sabır göstermiştir. Esasen Peygamberimizin bütün bir hayatı, gerçek bir sabır abidesidir. Onun, hem peygamberlik öncesi hem de peygamberlik sonrası hayatında katlanmadığı sıkıntı kalmamıştır denilebilir.
Nübüvvetinin onuncu yılında Rasûlullah (sav), amcası Ebû Talib ile çok kıymetli eşini kaybedince bu durumu fırsat bilen müşrikler düşmanlıklarını daha da artırdılar. Bunun üzerine, Allahın elçisi Taife gitmeye karar verdi. Ancak Taifliler Peygamberimize eziyet ettiler. Bir grup sahabe Peygamberimize gelerek onlar hakkında beddua etmesini istediler. Peygamberimiz ise onlar hakkında Allahtan hidayet istemiştir. O, başına gelen birçok sıkıntıdan dolayı dünyasını karartmamış, aksine sıkıntılara sabırla göğüs germiştir. Hayrın da şerrin de Allahtan geldiğine inanan Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Ben müminin işine hayret ederim; çünkü onun her işi hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için böyle değildir. Şayet ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder; bu kendi lehine bir hayır olur. Eğer ona zarar verecek bir durum isabet ederse sabreder; bu da onun lehine bir hayır olur. (Müslim, Zühd, 64)
Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir.
Kurân-ı Kerîm, Hz. Peygamberi bu noktada sık sık uyarmış, sabretmesini istemiş ve sabrın sonunun mutlaka hayırlı olacağını vurgulamıştır: O halde sabret, âkıbet muhakkak muttakîlerindir. (Hûd, 11/49), :Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükâfatını zâyi etmez. (Hûd, 11/115), Ey Muhammed! Sabret. Şüphesiz Allahın vadi haktır. İmanında samimi olmayanlar sakın seni üzüntüye düşürmesin. (Rum, 30/60) Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir. (Tirmizi, Zühd, 57)
Peygamberimiz yaşadığı sıkıntılara rağmen hiçbir zamana ümitsizliğe düşmediği gibi daima Allaha güvenip dayanmıştır. Zira, ancak Yüce Allahın koyduğu kanunlar vardır. Mümin ancak bu kanunlara uymak zorundadır. Allahın verdiği nimetlere şükreden Peygamberimiz bu konuda da Allahtan daima zikreden bir dil ve şükreden bir kalbe sahip olmayı dilemiştir. (Ebû Davud, Vitr, 2526) Yüce Allah, Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! (İbrahim, 14/7) buyurmuştur. Bu ilâhi ikaza uyan Peygamberimiz ümmetine en güzel şekilde örnek olmuştur.
Hz. Muhammed (sav), hayata iyimser bakmış ve çevresindekilere de öyle bakmalarını tavsiye etmiştir. En sıkıntılı, zor anlarında bile üzüntüsünü belli etmeyen bir tavır sergilemiştir. Üzüntü ve sıkıntı verici olaylar onun dünyasını karartmamış, aksine metanetini daima muhafaza etmiştir. Hayata pozitif bakışı onun en önemli örnek davranışlarından ve özelliklerindendir. Güleryüz, bütün insanların kolayca anlayabileceği ortak beden dilidir. Peygamberimizin özelliklerinden birisi de onun güler yüzlü ve tatlı dilli olmasıdır. Güzel söz bir sadakadır diyen Hz. Muhammed (sav) daima iyiyi, güzeli ve doğruyu söylemiş; lüzumsuz ve kırıcı konuşmalardan sakınmıştır.
Peygamberimiz, insanlara karşı şefkat, merhamet ve hoşgörü ile muamele ederdi. Hoşgörü, Hz. Peygamberin faaliyetlerinde önemli bir ilkedir. Bu ilkenin temelini de Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, korkutmayınız (Buhâri, I, 15) sözleriyle atmıştır. O, hoşgörünün cennete girmeye vesile olacağını bildirmiştir. Hz. Aişe (r.anha) Peygamberimiz hakkında Rasûlullah iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman, onlardan günah olmadığı müddetçe- en kolay olanını alırdı (Buhâri, Menâkıb, 23) buyurmuştur.
Peygamberimiz, insanların yanlış davranışlarını gördüğünde, kimseyi incitmeden hataları düzeltirdi. Sert mizaçlı kimselere de hoşgörülü davranır, onların bu durumlarını anlayışla karşılardı. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. En sıkıntılı olduğu anlarda bile üzüntüsünü belli etmez, yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi. Halbuki O, hayatı boyunca birçok saldırılara maruz kalmış ve sıkıntılarla karşılaşmıştır. Bütün bunların yanında altı defa evlat acısı yaşamıştır. Rasûlullah (sav) karşılaştığı sıkıntılı anlarında Biz Allahın kullarıyız ve biz Ona döneceğiz (Bakara, 2, 156) diyerek sabır göstermiştir. Esasen Peygamberimizin bütün bir hayatı, gerçek bir sabır abidesidir. Onun, hem peygamberlik öncesi hem de peygamberlik sonrası hayatında katlanmadığı sıkıntı kalmamıştır denilebilir.
Nübüvvetinin onuncu yılında Rasûlullah (sav), amcası Ebû Talib ile çok kıymetli eşini kaybedince bu durumu fırsat bilen müşrikler düşmanlıklarını daha da artırdılar. Bunun üzerine, Allahın elçisi Taife gitmeye karar verdi. Ancak Taifliler Peygamberimize eziyet ettiler. Bir grup sahabe Peygamberimize gelerek onlar hakkında beddua etmesini istediler. Peygamberimiz ise onlar hakkında Allahtan hidayet istemiştir. O, başına gelen birçok sıkıntıdan dolayı dünyasını karartmamış, aksine sıkıntılara sabırla göğüs germiştir. Hayrın da şerrin de Allahtan geldiğine inanan Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Ben müminin işine hayret ederim; çünkü onun her işi hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için böyle değildir. Şayet ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder; bu kendi lehine bir hayır olur. Eğer ona zarar verecek bir durum isabet ederse sabreder; bu da onun lehine bir hayır olur. (Müslim, Zühd, 64)
Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir.
Kurân-ı Kerîm, Hz. Peygamberi bu noktada sık sık uyarmış, sabretmesini istemiş ve sabrın sonunun mutlaka hayırlı olacağını vurgulamıştır: O halde sabret, âkıbet muhakkak muttakîlerindir. (Hûd, 11/49), :Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükâfatını zâyi etmez. (Hûd, 11/115), Ey Muhammed! Sabret. Şüphesiz Allahın vadi haktır. İmanında samimi olmayanlar sakın seni üzüntüye düşürmesin. (Rum, 30/60) Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir. (Tirmizi, Zühd, 57)
Peygamberimiz yaşadığı sıkıntılara rağmen hiçbir zamana ümitsizliğe düşmediği gibi daima Allaha güvenip dayanmıştır. Zira, ancak Yüce Allahın koyduğu kanunlar vardır. Mümin ancak bu kanunlara uymak zorundadır. Allahın verdiği nimetlere şükreden Peygamberimiz bu konuda da Allahtan daima zikreden bir dil ve şükreden bir kalbe sahip olmayı dilemiştir. (Ebû Davud, Vitr, 2526) Yüce Allah, Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! (İbrahim, 14/7) buyurmuştur. Bu ilâhi ikaza uyan Peygamberimiz ümmetine en güzel şekilde örnek olmuştur.
Hz. Muhammed (sav), hayata iyimser bakmış ve çevresindekilere de öyle bakmalarını tavsiye etmiştir. En sıkıntılı, zor anlarında bile üzüntüsünü belli etmeyen bir tavır sergilemiştir. Üzüntü ve sıkıntı verici olaylar onun dünyasını karartmamış, aksine metanetini daima muhafaza etmiştir. Hayata pozitif bakışı onun en önemli örnek davranışlarından ve özelliklerindendir.
Güleryüz, bütün insanların kolayca anlayabileceği ortak beden dilidir. Peygamberimizin özelliklerinden birisi de onun güler yüzlü ve tatlı dilli olmasıdır. Güzel söz bir sadakadır diyen Hz. Muhammed (sav) daima iyiyi, güzeli ve doğruyu söylemiş; lüzumsuz ve kırıcı konuşmalardan sakınmıştır.
Peygamberimiz, insanlara karşı şefkat, merhamet ve hoşgörü ile muamele ederdi. Hoşgörü, Hz. Peygamberin faaliyetlerinde önemli bir ilkedir. Bu ilkenin temelini de Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, korkutmayınız (Buhâri, I, 15) sözleriyle atmıştır. O, hoşgörünün cennete girmeye vesile olacağını bildirmiştir. Hz. Aişe (r.anha) Peygamberimiz hakkında Rasûlullah iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman, onlardan günah olmadığı müddetçe- en kolay olanını alırdı (Buhâri, Menâkıb, 23) buyurmuştur.
Peygamberimiz, insanların yanlış davranışlarını gördüğünde, kimseyi incitmeden hataları düzeltirdi. Sert mizaçlı kimselere de hoşgörülü davranır, onların bu durumlarını anlayışla karşılardı. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. En sıkıntılı olduğu anlarda bile üzüntüsünü belli etmez, yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi. Halbuki O, hayatı boyunca birçok saldırılara maruz kalmış ve sıkıntılarla karşılaşmıştır. Bütün bunların yanında altı defa evlat acısı yaşamıştır. Rasûlullah (sav) karşılaştığı sıkıntılı anlarında Biz Allahın kullarıyız ve biz Ona döneceğiz (Bakara, 2, 156) diyerek sabır göstermiştir. Esasen Peygamberimizin bütün bir hayatı, gerçek bir sabır abidesidir. Onun, hem peygamberlik öncesi hem de peygamberlik sonrası hayatında katlanmadığı sıkıntı kalmamıştır denilebilir.
Nübüvvetinin onuncu yılında Rasûlullah (sav), amcası Ebû Talib ile çok kıymetli eşini kaybedince bu durumu fırsat bilen müşrikler düşmanlıklarını daha da artırdılar. Bunun üzerine, Allahın elçisi Taife gitmeye karar verdi. Ancak Taifliler Peygamberimize eziyet ettiler. Bir grup sahabe Peygamberimize gelerek onlar hakkında beddua etmesini istediler. Peygamberimiz ise onlar hakkında Allahtan hidayet istemiştir. O, başına gelen birçok sıkıntıdan dolayı dünyasını karartmamış, aksine sıkıntılara sabırla göğüs germiştir. Hayrın da şerrin de Allahtan geldiğine inanan Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Ben müminin işine hayret ederim; çünkü onun her işi hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için böyle değildir. Şayet ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder; bu kendi lehine bir hayır olur. Eğer ona zarar verecek bir durum isabet ederse sabreder; bu da onun lehine bir hayır olur. (Müslim, Zühd, 64)
Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir.
Kurân-ı Kerîm, Hz. Peygamberi bu noktada sık sık uyarmış, sabretmesini istemiş ve sabrın sonunun mutlaka hayırlı olacağını vurgulamıştır: O halde sabret, âkıbet muhakkak muttakîlerindir. (Hûd, 11/49), :Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükâfatını zâyi etmez. (Hûd, 11/115), Ey Muhammed! Sabret. Şüphesiz Allahın vadi haktır. İmanında samimi olmayanlar sakın seni üzüntüye düşürmesin. (Rum, 30/60) Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir. (Tirmizi, Zühd, 57)
Peygamberimiz yaşadığı sıkıntılara rağmen hiçbir zamana ümitsizliğe düşmediği gibi daima Allaha güvenip dayanmıştır. Zira, ancak Yüce Allahın koyduğu kanunlar vardır. Mümin ancak bu kanunlara uymak zorundadır. Allahın verdiği nimetlere şükreden Peygamberimiz bu konuda da Allahtan daima zikreden bir dil ve şükreden bir kalbe sahip olmayı dilemiştir. (Ebû Davud, Vitr, 2526) Yüce Allah, Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! (İbrahim, 14/7) buyurmuştur. Bu ilâhi ikaza uyan Peygamberimiz ümmetine en güzel şekilde örnek olmuştur.
Hz. Muhammed (sav), hayata iyimser bakmış ve çevresindekilere de öyle bakmalarını tavsiye etmiştir. En sıkıntılı, zor anlarında bile üzüntüsünü belli etmeyen bir tavır sergilemiştir. Üzüntü ve sıkıntı verici olaylar onun dünyasını karartmamış, aksine metanetini daima muhafaza etmiştir. Hayata pozitif bakışı onun en önemli örnek davranışlarından ve özelliklerindendir. Güleryüz, bütün insanların kolayca anlayabileceği ortak beden dilidir. Peygamberimizin özelliklerinden birisi de onun güler yüzlü ve tatlı dilli olmasıdır. Güzel söz bir sadakadır diyen Hz. Muhammed (sav) daima iyiyi, güzeli ve doğruyu söylemiş; lüzumsuz ve kırıcı konuşmalardan sakınmıştır.
Peygamberimiz, insanlara karşı şefkat, merhamet ve hoşgörü ile muamele ederdi. Hoşgörü, Hz. Peygamberin faaliyetlerinde önemli bir ilkedir. Bu ilkenin temelini de Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, korkutmayınız (Buhâri, I, 15) sözleriyle atmıştır. O, hoşgörünün cennete girmeye vesile olacağını bildirmiştir. Hz. Aişe (r.anha) Peygamberimiz hakkında Rasûlullah iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman, onlardan günah olmadığı müddetçe- en kolay olanını alırdı (Buhâri, Menâkıb, 23) buyurmuştur.
Peygamberimiz, insanların yanlış davranışlarını gördüğünde, kimseyi incitmeden hataları düzeltirdi. Sert mizaçlı kimselere de hoşgörülü davranır, onların bu durumlarını anlayışla karşılardı. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. En sıkıntılı olduğu anlarda bile üzüntüsünü belli etmez, yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi. Halbuki O, hayatı boyunca birçok saldırılara maruz kalmış ve sıkıntılarla karşılaşmıştır. Bütün bunların yanında altı defa evlat acısı yaşamıştır. Rasûlullah (sav) karşılaştığı sıkıntılı anlarında Biz Allahın kullarıyız ve biz Ona döneceğiz (Bakara, 2, 156) diyerek sabır göstermiştir. Esasen Peygamberimizin bütün bir hayatı, gerçek bir sabır abidesidir. Onun, hem peygamberlik öncesi hem de peygamberlik sonrası hayatında katlanmadığı sıkıntı kalmamıştır denilebilir.
Nübüvvetinin onuncu yılında Rasûlullah (sav), amcası Ebû Talib ile çok kıymetli eşini kaybedince bu durumu fırsat bilen müşrikler düşmanlıklarını daha da artırdılar. Bunun üzerine, Allahın elçisi Taife gitmeye karar verdi. Ancak Taifliler Peygamberimize eziyet ettiler. Bir grup sahabe Peygamberimize gelerek onlar hakkında beddua etmesini istediler. Peygamberimiz ise onlar hakkında Allahtan hidayet istemiştir. O, başına gelen birçok sıkıntıdan dolayı dünyasını karartmamış, aksine sıkıntılara sabırla göğüs germiştir. Hayrın da şerrin de Allahtan geldiğine inanan Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Ben müminin işine hayret ederim; çünkü onun her işi hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için böyle değildir. Şayet ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder; bu kendi lehine bir hayır olur. Eğer ona zarar verecek bir durum isabet ederse sabreder; bu da onun lehine bir hayır olur. (Müslim, Zühd, 64)
Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir.
Kurân-ı Kerîm, Hz. Peygamberi bu noktada sık sık uyarmış, sabretmesini istemiş ve sabrın sonunun mutlaka hayırlı olacağını vurgulamıştır: O halde sabret, âkıbet muhakkak muttakîlerindir. (Hûd, 11/49), :Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükâfatını zâyi etmez. (Hûd, 11/115), Ey Muhammed! Sabret. Şüphesiz Allahın vadi haktır. İmanında samimi olmayanlar sakın seni üzüntüye düşürmesin. (Rum, 30/60) Ahlakı Kurân-ı Kerîm olan Peygamberimiz, sabır konusunda birçok imtihana tabi olduğu gibi müminleri de bu konuda uyarmıştır. Zira Rasûlullah (sav) bir hadisinde, belâların en fazla başlarına gelen kişilerin peygamberler, sonra Allah dostları, daha sonra da derecelerine göre diğer insanların olduğunu bildirmiştir. (Tirmizi, Zühd, 57)
Peygamberimiz yaşadığı sıkıntılara rağmen hiçbir zamana ümitsizliğe düşmediği gibi daima Allaha güvenip dayanmıştır. Zira, ancak Yüce Allahın koyduğu kanunlar vardır. Mümin ancak bu kanunlara uymak zorundadır. Allahın verdiği nimetlere şükreden Peygamberimiz bu konuda da Allahtan daima zikreden bir dil ve şükreden bir kalbe sahip olmayı dilemiştir. (Ebû Davud, Vitr, 2526) Yüce Allah, Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! (İbrahim, 14/7) buyurmuştur. Bu ilâhi ikaza uyan Peygamberimiz ümmetine en güzel şekilde örnek olmuştur.
Hz. Muhammed (sav), hayata iyimser bakmış ve çevresindekilere de öyle bakmalarını tavsiye etmiştir. En sıkıntılı, zor anlarında bile üzüntüsünü belli etmeyen bir tavır sergilemiştir. Üzüntü ve sıkıntı verici olaylar onun dünyasını karartmamış, aksine metanetini daima muhafaza etmiştir. Hayata pozitif bakışı onun en önemli örnek davranışlarından ve özelliklerindendir.