Dünya Atletizm Şampiyonası'nda Jamaikalı Usain Bolt rüzgarı esiyor. Asr-ı Saadet döneminde de atletizm yarışmaları yapılırdı. Hz. Muhammed koşucuydu. Bir seferinde Hz. Ayşe'ye geçildi! Ancak rövanşı bir yıl sonraki yarışmada hemen aldı. Hz. Muhammed aynı zamanda güreşciydi. Müslümanları yüzmeye teşvik ederdi. İşte sportmen Hz. Muhammed...
Gazali der ki; eğlence kalbe rahatlık verir; fikri yorgunlukları hafifletir; daima zorlanan ve ciddi işlerle meşgul edilen kalpler körleşir; eğlence ile kalbi rahatlandırmak ciddi iş görmesi için ona yardım etmek demektir. Mesela devamlı fıkıh okuyan bir kimsenin tatil yapması icap eder.
Yani
Yanisi şu:
Önce kafalardaki bir tabuyu yıkalım: Hz. Muhammed insandı.
Hz. Muhammed yorulur, dinlenir, eğlenir ve mizah yapardı.
Spora meraklıydı. Örneğin
Hayvanların birbirine zarar vermeden yarıştırılmaları dinen caizdi. Hz. Muhammed döneminde at ve deve yarışları meşhurdu.
At yarışları Hz. Muhammedin öncülüğünde yapılırdı. Kazananlar ödüllendirilirdi. At yarışları 6- 7 mil uzunluğundaki Hayfa ile Seniyyetül arasında yapılırdı. Aynı parkurda deve yarışları da yapılırdı.
Hz. Muhammedin Abda adında bir devesi vardı. Katıldığı tüm yarışları birincilikle bitiriyordu. Ancak bir gün Abda da geçildi. Sahabeler çok üzüldü. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Yükselen her dünyevi şeyin alçalması, ilahi hikmet gereğidir diyerek onları teselli etti.
Hz. Muhammed güreşi de severdi.
Arap yarımadasının güçlü güreşçisi Rükane bir gün Hz. Muhammede güreşme teklifinde bulundu. Rükane Müslüman değildi; Hz. Muhammedi yenerek onu küçük düşüreceğini hesap etti.
Ancak, Hz. Muhammed, Rükaneyi yendi. Ve ortaya ödül olarak konulan koyunu kazandı.
Rükane yenilgiye doymayan pehlivan gibi yine aynı teklifte bulundu ve yine yenildi. Hz. Muhammed bu kez iki koyun kazandı. Rükane, Ya Muhammed şimdiye kadar kimse beni yenemedi, beni yenen sen değilsin, içindeki manevi güçtür deyip Müslüman oldu. Ve Hz. Muhammed koyunları Rükaneye iade etti.
Asr-ı Saadette atletizm yarışmaları da yapıldı.
Bu yarışmalara Hz. Muhammed eşi Hz. Ayşe ile birlikte katıldı. Bir seferinde her ikisi de arkada kaldılar; ancak son gücüyle Hz. Ayşe atak yapınca Hz. Muhammedi geçti.
Bir yıl sonra bu kez aynı taktiği Hz. Muhammed yaptı ve eşini geçti. Bu birincilik, o birinciliğe karşılıktır diye Hz. Ayşeye espri yaptı.
Yarışmalara çoluk çocuk kadın erkek yaşlı erkek herkes ya katılır ya da izlemeye gelirdi.
Ok dönemin en önemli silahlarından olduğundan Hz. Muhammed, anne-babalara çocuklarına ok atmayı, ata binmeyi öğretmelerini tavsiye ederdi.
Hz. Muhammed yüzmeye de ayrı bir önem verirdi. Çocukların mutlaka yüzmeyi öğrenmesini ve yüzmesini isterdi.
Bugün
Bazı sözüm ona Müslümanlar eğlenerek düğün yapmayı ayıp, hatta günah sayıyor. Düğünlerini eğlenceden soyutluyorlar.
Asr-ı Saadette düğünler olurdu. Davul, zil gibi çalgılar çalınır, dans edilirdi. Hz. Ayşenin bir düğünde iki cariye ile def çaldığı biliniyor. Hz. Muhammedin nikahı defle kutlayın diye hadisi var.
Bakınız
Buradaki tüm bilgileri, beş ciltlik Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam kitabından derledim.
Bir kez daha okuyup gördüm ki, anlatılanlar ile yazılanlar arasında dağlar kadar fark var.
Biz okur bir toplum değiliz. Bu nedenle yobaz bir dincinin söylediklerini doğru kabul ediveriyoruz. Halbuki okusak birçok sorunu halledivereceğiz.
Örneğin
Bir gelenek olan Türkçe ezana karşı çıkarız ama Allahın kelamı olan Kuran-ı Kerimin ne zaman Türkçeye çevrildiğini bilmeyiz! Haberimiz bile olmaz.
Çünkü ezanı duyuyoruz ama evlerimizde baş üstümüze astığımız Kuran-ı Kerimi ne yazık ki açıp okumuyoruz
Evlerde sayfaları açılmamış Kuran-ı Kerimler öylece duruyor; İslamda ruhban sınıfı yoktur; inanç kul ile Allah arasındadır diyoruz ama ülkemizde şeyhten, şıhtan, dervişten geçilmiyor. Kendimizi kandırmayı sürdürüyoruz
Gazali der ki; eğlence kalbe rahatlık verir; fikri yorgunlukları hafifletir; daima zorlanan ve ciddi işlerle meşgul edilen kalpler körleşir; eğlence ile kalbi rahatlandırmak ciddi iş görmesi için ona yardım etmek demektir. Mesela devamlı fıkıh okuyan bir kimsenin tatil yapması icap eder.
Yani
Yanisi şu:
Önce kafalardaki bir tabuyu yıkalım: Hz. Muhammed insandı.
Hz. Muhammed yorulur, dinlenir, eğlenir ve mizah yapardı.
Spora meraklıydı. Örneğin
Hayvanların birbirine zarar vermeden yarıştırılmaları dinen caizdi. Hz. Muhammed döneminde at ve deve yarışları meşhurdu.
At yarışları Hz. Muhammedin öncülüğünde yapılırdı. Kazananlar ödüllendirilirdi. At yarışları 6- 7 mil uzunluğundaki Hayfa ile Seniyyetül arasında yapılırdı. Aynı parkurda deve yarışları da yapılırdı.
Hz. Muhammedin Abda adında bir devesi vardı. Katıldığı tüm yarışları birincilikle bitiriyordu. Ancak bir gün Abda da geçildi. Sahabeler çok üzüldü. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Yükselen her dünyevi şeyin alçalması, ilahi hikmet gereğidir diyerek onları teselli etti.
Hz. Muhammed güreşi de severdi.
Arap yarımadasının güçlü güreşçisi Rükane bir gün Hz. Muhammede güreşme teklifinde bulundu. Rükane Müslüman değildi; Hz. Muhammedi yenerek onu küçük düşüreceğini hesap etti.
Ancak, Hz. Muhammed, Rükaneyi yendi. Ve ortaya ödül olarak konulan koyunu kazandı.
Rükane yenilgiye doymayan pehlivan gibi yine aynı teklifte bulundu ve yine yenildi. Hz. Muhammed bu kez iki koyun kazandı. Rükane, Ya Muhammed şimdiye kadar kimse beni yenemedi, beni yenen sen değilsin, içindeki manevi güçtür deyip Müslüman oldu. Ve Hz. Muhammed koyunları Rükaneye iade etti.
Asr-ı Saadette atletizm yarışmaları da yapıldı.
Bu yarışmalara Hz. Muhammed eşi Hz. Ayşe ile birlikte katıldı. Bir seferinde her ikisi de arkada kaldılar; ancak son gücüyle Hz. Ayşe atak yapınca Hz. Muhammedi geçti.
Bir yıl sonra bu kez aynı taktiği Hz. Muhammed yaptı ve eşini geçti. Bu birincilik, o birinciliğe karşılıktır diye Hz. Ayşeye espri yaptı.
Yarışmalara çoluk çocuk kadın erkek yaşlı erkek herkes ya katılır ya da izlemeye gelirdi.
Ok dönemin en önemli silahlarından olduğundan Hz. Muhammed, anne-babalara çocuklarına ok atmayı, ata binmeyi öğretmelerini tavsiye ederdi.
Hz. Muhammed yüzmeye de ayrı bir önem verirdi. Çocukların mutlaka yüzmeyi öğrenmesini ve yüzmesini isterdi.
Bugün
Bazı sözüm ona Müslümanlar eğlenerek düğün yapmayı ayıp, hatta günah sayıyor. Düğünlerini eğlenceden soyutluyorlar.
Asr-ı Saadette düğünler olurdu. Davul, zil gibi çalgılar çalınır, dans edilirdi. Hz. Ayşenin bir düğünde iki cariye ile def çaldığı biliniyor. Hz. Muhammedin nikahı defle kutlayın diye hadisi var.
Bakınız
Buradaki tüm bilgileri, beş ciltlik Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam kitabından derledim.
Bir kez daha okuyup gördüm ki, anlatılanlar ile yazılanlar arasında dağlar kadar fark var.
Biz okur bir toplum değiliz. Bu nedenle yobaz bir dincinin söylediklerini doğru kabul ediveriyoruz. Halbuki okusak birçok sorunu halledivereceğiz.
Örneğin
Bir gelenek olan Türkçe ezana karşı çıkarız ama Allahın kelamı olan Kuran-ı Kerimin ne zaman Türkçeye çevrildiğini bilmeyiz! Haberimiz bile olmaz.
Çünkü ezanı duyuyoruz ama evlerimizde baş üstümüze astığımız Kuran-ı Kerimi ne yazık ki açıp okumuyoruz
Evlerde sayfaları açılmamış Kuran-ı Kerimler öylece duruyor; İslamda ruhban sınıfı yoktur; inanç kul ile Allah arasındadır diyoruz ama ülkemizde şeyhten, şıhtan, dervişten geçilmiyor. Kendimizi kandırmayı sürdürüyoruz