Ölümden korkmayan bir insanın hayatı bambaşkadır; ölüm korkusunu yüreğinden silip atan birinin hayatı, yaşama tarzı, olaylar karşısında tavrı ve dahli baştan sona farklılaşacaktır. Nitekim büyük insanlar, ölüm karşısında cesurca hatta cesaretinde ötesi bir davranışla tepki gösterirler; büyük insanlar gülerek karşılarlar ölümü
[1]
Yiğitçe vuruşarak ölmek saadet, zalimin zulmüne tahammül ederek yaşamaksa zillet ve alçaklıktır.[2] Ancak Hak evliyalarının iddia edebileceği bir ölümdür bu, ancak Allah aşıkları ölümü böyle yorumlar ve bu inançla karşılarlar . Onların nazarında ölüm mekan değiştirmek, bir evden diğerine göçmektir ancak. İmam Hüseyinin de (a.s) deyişiyle: Ölüm, üzerinde geçilen bir köprüdür sadece[3] Aşura günü ashabını etrafına toplamakta ve şöyle demektedir:
Dostlarım! Önümüzde bir köprü var şimdi, hepimiz geçeceğiz ondan. Adı, ölümdür bu köprünün. Bu köprüden geçtikten sonra, hayal bile edemeyeceğiniz, tasavvuru mümkün olmayan bir diyar bulacaksınız karşınızda
Evet Hüseyindir (a.s) bu Dakikalar geçtikçe, ölüm her an biraz daha yaklaştıkça onun çehresi daha bir mütebessim olmakta, sevinci giderek artmaktadır.
Aşura günü, Kerbela sahrası Katliam sona ermiş, hanedan-ı Resulullah (s.a.a) teker-teker kılıçtan geçirilmiştir. Olay yerinde hazır bulunan ve bu vakıayı anlatan şahıs, savaşın bittiğini, Hz. Hüseyinin (a.s) aldığı öldürücü yaralar neticesinde şehit olacağını, etrafındakilerin bütünüyle kılıçtan geçirildiğini görünce, sevap elde etme ümidiyle Yezid ordularının komutanı olan Ömer Bin Sad'e gider ve Hüseyin nasılsa ölecek, can çekişiyor şimdi; ona biraz su götürmeme izin ver; bu suyu içmiş içmemiş ne fark eder -ama sevabı vardır- der ve İmama içirmek üzere biraz su götürür.
Fakat henüz birkaç adım atmadan melun Şimre rastlar. İmamın mübarek başını kesmiş, Ömer b. Sade götürmektedir. Olayı anlatan bu şahıs Çehresine yayılan o mutlu tebessüm, onun öldürülüşünü düşünmeme engel oldu der. Bu da, başı kesildiği sırada tebessüm etmekte olduğunu gösterir.
[1]- Ama intihar değil; bir amaç uğruna seve-seve bağra basılan bir ölümdür bu. Zira onlar ölümün bir mesuliyet olduğunu, ölümü kucaklayan kişinin bir mesaj verdiğini bilirler. Onların nazarında.
[2]- Lühuf, s.69. Nefes-ul Mehmum, s.116.
[3]- Meânil Ahbar, s.289, yeni baskı.
Yiğitçe vuruşarak ölmek saadet, zalimin zulmüne tahammül ederek yaşamaksa zillet ve alçaklıktır.[2] Ancak Hak evliyalarının iddia edebileceği bir ölümdür bu, ancak Allah aşıkları ölümü böyle yorumlar ve bu inançla karşılarlar . Onların nazarında ölüm mekan değiştirmek, bir evden diğerine göçmektir ancak. İmam Hüseyinin de (a.s) deyişiyle: Ölüm, üzerinde geçilen bir köprüdür sadece[3] Aşura günü ashabını etrafına toplamakta ve şöyle demektedir:
Dostlarım! Önümüzde bir köprü var şimdi, hepimiz geçeceğiz ondan. Adı, ölümdür bu köprünün. Bu köprüden geçtikten sonra, hayal bile edemeyeceğiniz, tasavvuru mümkün olmayan bir diyar bulacaksınız karşınızda
Evet Hüseyindir (a.s) bu Dakikalar geçtikçe, ölüm her an biraz daha yaklaştıkça onun çehresi daha bir mütebessim olmakta, sevinci giderek artmaktadır.
Aşura günü, Kerbela sahrası Katliam sona ermiş, hanedan-ı Resulullah (s.a.a) teker-teker kılıçtan geçirilmiştir. Olay yerinde hazır bulunan ve bu vakıayı anlatan şahıs, savaşın bittiğini, Hz. Hüseyinin (a.s) aldığı öldürücü yaralar neticesinde şehit olacağını, etrafındakilerin bütünüyle kılıçtan geçirildiğini görünce, sevap elde etme ümidiyle Yezid ordularının komutanı olan Ömer Bin Sad'e gider ve Hüseyin nasılsa ölecek, can çekişiyor şimdi; ona biraz su götürmeme izin ver; bu suyu içmiş içmemiş ne fark eder -ama sevabı vardır- der ve İmama içirmek üzere biraz su götürür.
Fakat henüz birkaç adım atmadan melun Şimre rastlar. İmamın mübarek başını kesmiş, Ömer b. Sade götürmektedir. Olayı anlatan bu şahıs Çehresine yayılan o mutlu tebessüm, onun öldürülüşünü düşünmeme engel oldu der. Bu da, başı kesildiği sırada tebessüm etmekte olduğunu gösterir.
[1]- Ama intihar değil; bir amaç uğruna seve-seve bağra basılan bir ölümdür bu. Zira onlar ölümün bir mesuliyet olduğunu, ölümü kucaklayan kişinin bir mesaj verdiğini bilirler. Onların nazarında.
[2]- Lühuf, s.69. Nefes-ul Mehmum, s.116.
[3]- Meânil Ahbar, s.289, yeni baskı.