- Konum
- Cennet Şelaleleri. ♡
-
- Üyelik Tarihi
- 20 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 4,143
-
- MFC Puanı
- 312
Cevap
Kuran-ı Kerimde 11 yerde adı zikredilen Hz. Dâvûd; Hz. Yakubun oğlu Yehudanın soyundandır. Kayınpederi Talutun ölümünden sonra İsrailoğullarına hükümdar olmuştur. Bu durum Kuran-ı Kerimde şu şekilde belirtilmiştir: Derken, Allahın izniyle onları bozguna uğrattılar. Dâvûd, Câlûtu öldürdü. Allah ona (Dâvûda) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allahın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir. (Bakara, 2/251)
Hz. Dâvûdun yaşadığı dönemde Filistinliler İsrailoğulları için güçlü bir düşmandı. Başlarında Câlût (Golyat) isimli çok iri ve güçlü bir savaşçı kumandanları vardı. İsrâiloğulları ordusu düşmana yaklaşınca korku ve gevşeme alâmetleri ortaya çıktı.
Tâlûtun ordusunda üç oğlu bulunan bir baba (Yesse), onlardan doğru bir haber getirsin diye çobanlık yapan, küçük oğlu Dâvûdu gözcü olarak göndermişti. Dâvûd orduya yetiştiğinde Golyat (Câlût) meydana çıkmış, teke tek savaşmak üzere karşı taraftan bir savaşçı istemişti. Tâlût onun karşısına çıkmak istiyor, bunun ölüm demek olduğunu bilen komutanları onu engellemeye çalışıyorlardı.
Hz. Dâvûd çevresindekilere Golyatı öldürenin ödülünü sordu. Onu öldürene kral büyük servet verecek, onu kızıyla evlendirecek ve hanedanını imtiyazlı kılacak dediler. Hz. Dâvûd buraya savaşmak için gelmemişti, daha önce kendisini bir savaşta denemiş de değildi. Sürüden koyun kapan bir aslanla ayıyı öldürdüğünü hatırlatarak Tâlûttan, Golyata karşı savaşmak üzere izin istedi. Kumandan kendini uyardıysa da aldırmadı, talebinde ısrar etti.
Tâlût ona zırh giydirdi ve izin verdi. Golyata doğru ilerlerken zırh ağır geldiği ve hareketini sınırladığı için onu da çıkarıp attı. Yanında yalnızca vadiden seçtiği taşlarla sapanı vardı. Golyatla birkaç cümle konuştuktan sonra sapanına uygun bir taş koydu ve onunla düşmanını başından vurdu, yere düşünce de kılıcını elinden aldı ve boynunu kesti. Bundan sonra Filistinlilerin mağlûbiyeti kolaylaştı, zafer İsrâiloğullarının oldu.
Bu ilk ve en önemli çarpışmada Hz. Dâvûd zırhın kendisinin hareketlerini kısıtladığını görmüş ve zırhı sırtından yere atmıştı. Sonra Allah ona yüksek kaliteli olan ve insanın hareketlerini engellemeyen zırh yapmayı öğretmişti. bir de Dâvûda, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz? (Enbiyâ, 21/80)
Tâlût sözünde durdu, kendisini askerin başına geçirdi ve kızıyla da evlendirdi. Habrun (bugünkü el-Halîl) şehrinde yaşayan halkın bir kısmı onu diğer kısmı da Tâlûtun bir oğlunu hükümdar olarak kabul ettiler. İki grup iki yıl kadar aralarında savaştılar. Sonunda Tâlûtun oğlu öldü ve bütün İsrâiloğullarının ileri gelenleri Dâvûdun etrafında birleştiler. Başka Peygamberleri kendi kavminden bazı insanların inkâr ettiği gibi Hz. Dâvûdu da kendi kavminden bazı insanlar inkar etmişlerdi. Allah onların durumunu şöyle açıklamıştır: İsrailoğullarından inkar edenler, Dâvûd ve Meryemoğlu Îsâ diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. (Mâide, 5/78)
Dâvûd ülkeyi güzel idare ettiği gibi yaptığı savaşlar sonunda sınırlarını Fırattan Akabe körfezine kadar genişletti.
Hz. Dâvûdun çok hoş bir sesi vardı. Allah Teâlâ kulu Dâvûda, dilediği birçok önemli ve faydalı şeyi öğretmişti, krallık nasip etti ve sonunda kendisine Zeburu (Mezâmir) göndererek Peygamberlik de lutfeyledi (Hz. Dâvûd hakkında ayrıca bkz. Sâd, 38/17 vd. ). Andolsun! Biz Dâvûda ve Süleymana ilim verdik. Onlar, Hamd, bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allaha mahsustur dediler. (Neml, 27/15) (Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, I, 390; IV, 574)
Kuran-ı Kerimde 11 yerde adı zikredilen Hz. Dâvûd; Hz. Yakubun oğlu Yehudanın soyundandır. Kayınpederi Talutun ölümünden sonra İsrailoğullarına hükümdar olmuştur. Bu durum Kuran-ı Kerimde şu şekilde belirtilmiştir: Derken, Allahın izniyle onları bozguna uğrattılar. Dâvûd, Câlûtu öldürdü. Allah ona (Dâvûda) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allahın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir. (Bakara, 2/251)
Hz. Dâvûdun yaşadığı dönemde Filistinliler İsrailoğulları için güçlü bir düşmandı. Başlarında Câlût (Golyat) isimli çok iri ve güçlü bir savaşçı kumandanları vardı. İsrâiloğulları ordusu düşmana yaklaşınca korku ve gevşeme alâmetleri ortaya çıktı.
Tâlûtun ordusunda üç oğlu bulunan bir baba (Yesse), onlardan doğru bir haber getirsin diye çobanlık yapan, küçük oğlu Dâvûdu gözcü olarak göndermişti. Dâvûd orduya yetiştiğinde Golyat (Câlût) meydana çıkmış, teke tek savaşmak üzere karşı taraftan bir savaşçı istemişti. Tâlût onun karşısına çıkmak istiyor, bunun ölüm demek olduğunu bilen komutanları onu engellemeye çalışıyorlardı.
Hz. Dâvûd çevresindekilere Golyatı öldürenin ödülünü sordu. Onu öldürene kral büyük servet verecek, onu kızıyla evlendirecek ve hanedanını imtiyazlı kılacak dediler. Hz. Dâvûd buraya savaşmak için gelmemişti, daha önce kendisini bir savaşta denemiş de değildi. Sürüden koyun kapan bir aslanla ayıyı öldürdüğünü hatırlatarak Tâlûttan, Golyata karşı savaşmak üzere izin istedi. Kumandan kendini uyardıysa da aldırmadı, talebinde ısrar etti.
Tâlût ona zırh giydirdi ve izin verdi. Golyata doğru ilerlerken zırh ağır geldiği ve hareketini sınırladığı için onu da çıkarıp attı. Yanında yalnızca vadiden seçtiği taşlarla sapanı vardı. Golyatla birkaç cümle konuştuktan sonra sapanına uygun bir taş koydu ve onunla düşmanını başından vurdu, yere düşünce de kılıcını elinden aldı ve boynunu kesti. Bundan sonra Filistinlilerin mağlûbiyeti kolaylaştı, zafer İsrâiloğullarının oldu.
Bu ilk ve en önemli çarpışmada Hz. Dâvûd zırhın kendisinin hareketlerini kısıtladığını görmüş ve zırhı sırtından yere atmıştı. Sonra Allah ona yüksek kaliteli olan ve insanın hareketlerini engellemeyen zırh yapmayı öğretmişti. bir de Dâvûda, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz? (Enbiyâ, 21/80)
Tâlût sözünde durdu, kendisini askerin başına geçirdi ve kızıyla da evlendirdi. Habrun (bugünkü el-Halîl) şehrinde yaşayan halkın bir kısmı onu diğer kısmı da Tâlûtun bir oğlunu hükümdar olarak kabul ettiler. İki grup iki yıl kadar aralarında savaştılar. Sonunda Tâlûtun oğlu öldü ve bütün İsrâiloğullarının ileri gelenleri Dâvûdun etrafında birleştiler. Başka Peygamberleri kendi kavminden bazı insanların inkâr ettiği gibi Hz. Dâvûdu da kendi kavminden bazı insanlar inkar etmişlerdi. Allah onların durumunu şöyle açıklamıştır: İsrailoğullarından inkar edenler, Dâvûd ve Meryemoğlu Îsâ diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. (Mâide, 5/78)
Dâvûd ülkeyi güzel idare ettiği gibi yaptığı savaşlar sonunda sınırlarını Fırattan Akabe körfezine kadar genişletti.
Hz. Dâvûdun çok hoş bir sesi vardı. Allah Teâlâ kulu Dâvûda, dilediği birçok önemli ve faydalı şeyi öğretmişti, krallık nasip etti ve sonunda kendisine Zeburu (Mezâmir) göndererek Peygamberlik de lutfeyledi (Hz. Dâvûd hakkında ayrıca bkz. Sâd, 38/17 vd. ). Andolsun! Biz Dâvûda ve Süleymana ilim verdik. Onlar, Hamd, bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allaha mahsustur dediler. (Neml, 27/15) (Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, I, 390; IV, 574)