[1]Arapların ileri gelenleri kızlarını, zamanın kabile, kudret ve güç bakımından kendileriyle aynı konumda olan kimselere verirlerdi. Bunun dışında isteyenleri de reddederlerdi.
Bu uzun geçmişi olan gelenekten dolayı, şerifler ve büyükler, Hz. Peygamberin (saa) kızı Hz. Fatıma (sa) ile evlenmek için ısrar ediyorlardı; zira Hz. Peygamberin (saa) bu durumda bir zorluk çıkarmayacağını düşünüyorlardı. Onlar, gelinin ve babasının rızasını kazanmak için gereken imkânlara sahip olduklarını zannediyorlardı. O, Rukiye ve Zeynep gibi diğer kızlarının evliliklerinde bir zorluk çıkarmamıştı.
Fakat onlar, bu kızın diğerlerinden farklı olduğundan habersizdiler. Bu, Mübahele ayeti[2] gereğince, büyük makamlara sahip olan bir kızdır.[3]
İsteyenler bu konuda hataya düşmüşlerdi. Hz. Fatımanın (sa) denginin, fazilet, takva, iman ve ihlâs bakımından onun şanına uygun biri olması gerektiğini bilmiyorlardı. Hz. Fatıma (sa) Tathir ayetinde belirtildiği üzere günahtan masumdu ve kocası olacak kişinin de onun gibi masum olması gerekirdi.
Zenginlik ve maddi olgular, denkliğin ölçütü değildir. İslam, kızlarınızı denklerine ve onlara uygun kimselere veriniz diye buyurmuştur. Lakin denkliğin ölçütünü, iman ve İslam olarak belirlemiştir.
Hz. Peygamber (saa), Allah tarafından, Hz. Fatımayı isteyenlere, onun evliliği için, Allahtan bir emir alması gerektiğini söylemekle görevliydi. O hazretin bu özrü sebebiyle, bir hadde kadar hakikat perdesi aralanmıştı. Hz. Peygamberin (saa) ashabı, Hz. Fatıma (sa) ile evlenmenin, görüldüğü gibi kolay olmadığını, kişinin ne kadar maddi gücü olsa bile onunla evlenemeyeceğini anlamışlardı. Hz. Fatımanın (sa) eşi, sadakat, sefa, iman, ihlâs, manevi faziletler, ahlâkî üstünlükler bakımından Hz. Peygamberin (saa) ardından gelen bir şahsiyet olmalıydı. Bu sıfatlar da Hz. Aliden (as) başka hiç kimsede yoktu. Denemek için Hz. Aliyi (as) Hz. Peygamberin (saa) kızını istesin diye teşvik ettiler. [4] Hz. Ali (as) de bunu kalpten istiyordu ve isteme için gerekli şartların oluşması için fırsat bekliyordu.
Müminlerin Emiri, şahsen Allah Resulünün huzuruna vardı. Hayâ ve iffet duygusu baştanbaşa tüm vücudunu sarmıştı. Bir konuyu açmak istercesine başını aşağıya eğdi, ama edebi bunu söylemeye izin vermedi. Hz. Peygamber (saa) sözünü söylemesini istedi. O birkaç cümleyle maksadını ima etmeye çalıştı. Bu tür istemeler, samimiyet ve ihlâsın birer göstergesidir. Günümüzdeki eğitim kurumları, böylesine takva, iman ve ihlâs ile birleşmiş bir özgürlüğü, kız isteyen gençlere öğretememiştir.
Hz. Peygamber (saa), Hz. Alinin (as) isteğini kabul ederek şöyle buyurdu: Bu konuyu kızımla konuşuncaya kadar, siz bir müddet bekleyiniz. Durumu kızına anlattığında, Hz. Zehrayı (sa) baştan ayağa bir sessizlik bürümüştü. Hz. Peygamber (saa) ayağa kalkarak buyurdu: Allahu ekber! Sessizliği ikrardır. [5] Ama Hz. Alinin (as) o zaman, bir kılıç ve zırhtan başka bir şeyi yoktu. Hz. Ali (as), düğün masraflarını karşılamak için zırhını satmakla görevlendirildi. O, tam bir samimiyetle zırhını sattı ve parasını Allah Resulüne (saa) getirdi.
Hz. Peygamber (saa) ondan bir avuç aldı ve hiç saymadan Hz. Zehraya bir miktar misk alması için Bilala verdi. Geri kalan parayı da Medine pazarından gelin ve damadın yaşamı için gereken eşyaları alsınlar diye, Ebu Bekir ve Ömere verecekti. Onlar da Hz. Peygamberin (saa) emrettiği gibi, daha sonra zikredeceğimiz eşyaları Hz. Zehranın (sa) çeyizi unvanıyla satın aldılar ve Hz. Peygamberin (saa) huzuruna getirdiler.
-
1-Bedir Savaşının ardından evlilik olayı gerçekleştirmiştir. bk. Biharul-Envar, 43/79 ve 111. s.
2-Al-i İmran Suresi, 61. Ayet
3-Peygamber (saa), Necran Hıristiyanları ile Mübahele olayında, yalnızca Aliyi Fatımayı, Hasanı ve Hüseyini kendisiyle birlikte Medine dışına götürmüştü. Bu konu hicretin onuncu yılı olayları bölümünde tafsilatlı bir şekilde gelecektir.
4-Biharul-Envar, 43/93
5-Aynı kaynak
Bu uzun geçmişi olan gelenekten dolayı, şerifler ve büyükler, Hz. Peygamberin (saa) kızı Hz. Fatıma (sa) ile evlenmek için ısrar ediyorlardı; zira Hz. Peygamberin (saa) bu durumda bir zorluk çıkarmayacağını düşünüyorlardı. Onlar, gelinin ve babasının rızasını kazanmak için gereken imkânlara sahip olduklarını zannediyorlardı. O, Rukiye ve Zeynep gibi diğer kızlarının evliliklerinde bir zorluk çıkarmamıştı.
Fakat onlar, bu kızın diğerlerinden farklı olduğundan habersizdiler. Bu, Mübahele ayeti[2] gereğince, büyük makamlara sahip olan bir kızdır.[3]
İsteyenler bu konuda hataya düşmüşlerdi. Hz. Fatımanın (sa) denginin, fazilet, takva, iman ve ihlâs bakımından onun şanına uygun biri olması gerektiğini bilmiyorlardı. Hz. Fatıma (sa) Tathir ayetinde belirtildiği üzere günahtan masumdu ve kocası olacak kişinin de onun gibi masum olması gerekirdi.
Zenginlik ve maddi olgular, denkliğin ölçütü değildir. İslam, kızlarınızı denklerine ve onlara uygun kimselere veriniz diye buyurmuştur. Lakin denkliğin ölçütünü, iman ve İslam olarak belirlemiştir.
Hz. Peygamber (saa), Allah tarafından, Hz. Fatımayı isteyenlere, onun evliliği için, Allahtan bir emir alması gerektiğini söylemekle görevliydi. O hazretin bu özrü sebebiyle, bir hadde kadar hakikat perdesi aralanmıştı. Hz. Peygamberin (saa) ashabı, Hz. Fatıma (sa) ile evlenmenin, görüldüğü gibi kolay olmadığını, kişinin ne kadar maddi gücü olsa bile onunla evlenemeyeceğini anlamışlardı. Hz. Fatımanın (sa) eşi, sadakat, sefa, iman, ihlâs, manevi faziletler, ahlâkî üstünlükler bakımından Hz. Peygamberin (saa) ardından gelen bir şahsiyet olmalıydı. Bu sıfatlar da Hz. Aliden (as) başka hiç kimsede yoktu. Denemek için Hz. Aliyi (as) Hz. Peygamberin (saa) kızını istesin diye teşvik ettiler. [4] Hz. Ali (as) de bunu kalpten istiyordu ve isteme için gerekli şartların oluşması için fırsat bekliyordu.
Müminlerin Emiri, şahsen Allah Resulünün huzuruna vardı. Hayâ ve iffet duygusu baştanbaşa tüm vücudunu sarmıştı. Bir konuyu açmak istercesine başını aşağıya eğdi, ama edebi bunu söylemeye izin vermedi. Hz. Peygamber (saa) sözünü söylemesini istedi. O birkaç cümleyle maksadını ima etmeye çalıştı. Bu tür istemeler, samimiyet ve ihlâsın birer göstergesidir. Günümüzdeki eğitim kurumları, böylesine takva, iman ve ihlâs ile birleşmiş bir özgürlüğü, kız isteyen gençlere öğretememiştir.
Hz. Peygamber (saa), Hz. Alinin (as) isteğini kabul ederek şöyle buyurdu: Bu konuyu kızımla konuşuncaya kadar, siz bir müddet bekleyiniz. Durumu kızına anlattığında, Hz. Zehrayı (sa) baştan ayağa bir sessizlik bürümüştü. Hz. Peygamber (saa) ayağa kalkarak buyurdu: Allahu ekber! Sessizliği ikrardır. [5] Ama Hz. Alinin (as) o zaman, bir kılıç ve zırhtan başka bir şeyi yoktu. Hz. Ali (as), düğün masraflarını karşılamak için zırhını satmakla görevlendirildi. O, tam bir samimiyetle zırhını sattı ve parasını Allah Resulüne (saa) getirdi.
Hz. Peygamber (saa) ondan bir avuç aldı ve hiç saymadan Hz. Zehraya bir miktar misk alması için Bilala verdi. Geri kalan parayı da Medine pazarından gelin ve damadın yaşamı için gereken eşyaları alsınlar diye, Ebu Bekir ve Ömere verecekti. Onlar da Hz. Peygamberin (saa) emrettiği gibi, daha sonra zikredeceğimiz eşyaları Hz. Zehranın (sa) çeyizi unvanıyla satın aldılar ve Hz. Peygamberin (saa) huzuruna getirdiler.
-
1-Bedir Savaşının ardından evlilik olayı gerçekleştirmiştir. bk. Biharul-Envar, 43/79 ve 111. s.
2-Al-i İmran Suresi, 61. Ayet
3-Peygamber (saa), Necran Hıristiyanları ile Mübahele olayında, yalnızca Aliyi Fatımayı, Hasanı ve Hüseyini kendisiyle birlikte Medine dışına götürmüştü. Bu konu hicretin onuncu yılı olayları bölümünde tafsilatlı bir şekilde gelecektir.
4-Biharul-Envar, 43/93
5-Aynı kaynak