- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, talebelerinden Abdülvehhâb Sûsîyi İstanbula gönderdi. Orada devlet büyüklerinden gördüğü iltifât karşısında kibir ve gurûra kapılınca, talebelikten tardedildi. Abdülvehhâb Bağdata geri dönüp Yahyâ Mezûrî hazretlerine geldi, elini öptü ve yeniden talebeliğe kabûlü için Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine iltimasta bulunmasını istedi. Yahyâ Mezûrî de, hocasının huzûruna geldi ve Abdülvehhâbın affını arzetti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri; Emir benim elimde olsa affederim. Lâkin silsile-i aliyye-i Nakşibendiyyenin hepsinin rûhâniyeti, Abdülvehhâbı talebelikten tard eylediler. Ancak sakalını traş, yüzünü kara edip bir merkebe ters biner, sokak ve pazarda bu hâl ile kendisini teşhir ederse o zaman belki meşâyıhın rûhları affederler. buyurdu. O zaman Şeyh Yahyâ; Ey hocam! Abdülvehhâb nefsine böyle yük yükleyemez, müsâade et, onun adına ben yapayım da Abdülvehhâb affoluna ve ben nefsimi müslümânların ihtiyâcı için fedâ edeyim. dedi. Mevlânâ Hâlid ağlayarak Yahyâ Mezûrî'nin boynuna sarıldı. Berâberce bir hayli vakit ağladılar. Sonra Mevlânâ Hâlid nâfile namaza durdu. Yahyâ Mezûrî de kendi dergâhına gitti. Orada bekleyen Abdülvehhâba; Kimseyi kötüleme! Ancak kendi nefsini kötüle! buyurdu. Abdülvehhâb mahrûm ve hüsrân olarak oradan ayrıldı.