Melankolik
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 25 Ara 2009
-
- Mesajlar
- 566
-
- MFC Puanı
- -28
Hicret hadisesi, İslâm tarihinde dinin tebliğ ve talimindeki önemi, Müslümanların dinî hayatlarını idamede yeni bir dönemin açılması
bakımından bir dönüm noktası olma niteliği taşır
İslâm dini hicret sayesinde, hür bir ortamda gelişme, yayılma; fert, aile ve toplum hayatında uygulanma imkanına kavuştu
Medine'de on yıllık bir süre zarfında tamamlanarak, İslâm toplumunun inşasında başlangıç olması yönüyle de ayrı bir öneme
haizdir
Genel anlamının dışında hicret, Hz
Peygamber ve Mekkeli Müslümanların Medine'ye göçünü ifade ettiği gibi, hicri takvimin de başlangıcı olmuştur
Hicret terimine yüklenen bu anlamların dışında "Allah'ın yasakladığı kötülük ve günahları terketme"
şeklinde tarif edildiği de olmuştur
Hicretin ahlâk ve zühdle olan yönüne işaret eden ayet ve hadisleri gözönüne alan bir kısım
mutasavvıflar ise hicrete "Nefsi terbiye etmek maksadıyla manevî yolculuğa çıkmak; kalben ve zihnen masivayı terk etmek"
demişlerdir (1)
Tarihte Hicret
Tarihin muhtelif devirlerinden Peygamberimize kadar farklı zaman dilimlerinde, dinleri ve inançları sebebiyle hicrete mecbur
edile n peygamberler ve onlara bağlılıklarını samimiyetle gösteren ümmetlerinin olduğunu Kuran-ı Kerim, bize sarih olarak haber
vermektedir
İbrahim (as), Allah (cc) tarafından Peygamberlikle görevlendirildiği zaman kendisine inzal buyrulan hakikati
"tevhid"i anlatmaya başlamıştı
Bunun üzerine etrafındaki kimselerden sert bir karşılık görmüş ve söylediklerinden derhal
vazgeçmesi istenmişti
Aksi takdirde ateşte yakılmak gibi bir sonuçla karşılaşacağı kendisine ihtar edilmişti
Ama herşeye
rağmen Hz
İbrahim tebliğini yapmış; ateşe atılmak gibi bir durumla karşılaşmıştı
Neticede Hz
İbrahim, "Doğrusu ben,
Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum
" demek durumunda kalmıştı
(2) Büyük Peygamber, şirkin karanlığından yolunu
kaybedenleri vahyin aydınlığına çağırmıştı
Akabinde, önce Filistin'e, oradan Mısır'a daha sonra da Kenan ülkesine
yerleşmeyi tercih etmişti
İbrahim (as)'la aynı dönemde başka bir kavmi irşadla görevli Lut (as) da toplumunu düştükleri iğrenç ahlâksızlık batağından
çıkarmak istemiş; netice alamayınca da bir gece vakti yaşadığı topraklardan arkasına bakmadan ayrılıp gitmişti
Şuayp (as) ise,
tebliğ buyurduğu ilahî mesajlar yüzünden, kendine inananlarla beraber terki diyar ettirilenlerdendi
Kavminin elebaşları, "Ey
Şuayb! Seni ve sana iman edenleri mutlaka memleketimizden çıkaracağız; yahut dininizden döneceksiniz
" (3) diyerek
tehditlerini ortaya koymuşlardı
Hz
Musa (as) da diğer peygamberlere benzer kaderi paylaşmıştı
Firavunun zülmüne maruz kalmış olan İsrailoğullarını bir gece yola çıkaran Hz
Musa, kavmiyle sahili selamete çıkarken, Firavun ve askerleri suda boğulmuştu (4)
Peygamberimiz ve Hicret
Peygamber Efendimiz ve ashabı, önceki peygamberler ve ümmetlerinin başına gelenlerin aynısıyla karşılaştı
Mekke müşrikleri Rasülü Ekrem Efendimize karşı İslâmiyeti tebliğ etmeye başladığı andan itibaren menfî bir tutum içine girdiler
Öyle ki bu tutum zaman zaman sertlik derecesinde kendini gösterdi
Müşrikler, sadece İslâm'ı reddetmekle kalmadılar; Hz
Peygamber ve arkadaşlarını küçümseyip alaya aldılar
İslamiyet Mekke hududları dahilinde insanlar nezdinde kabul edilip yayılmaya başlayınca, baskılar, işkence ve kötü muamele olarak şekil değiştirdi
Hatta bu işkenceler o dereceye vardırıldı ki, dayanamayıp hayatını kaybedenler bile oldu
İslam'ın ilk şehidleri Sümeyye ve kocası Yasir bu devrede dayanılmaz işkenceler altında şehid düşenlerdendi
Amcası Ebu Talib'in himayesinde bulunan Allah Rasülü, cereyan eden bu olaylardan son derece müteessir olmaktaydı
Ancak Müslümanların bu yapılan mezalime karşı koyabilecek güçleri de henüz yoktu
Hüzün Yılı
Rasülü Ekrem Efendimiz, nübüvvetinin onuncu yılında (621) yardım ve desteklerini kendisinden hiç eksik etmeyen sâdık eşi Hz
Hatice (r
ah) ve amcası Ebû Talib'i kaybetmenin derin acısını yaşadı
O, Hatice ki, en zor zamanda Hz
Peygambere iman
ederek en büyük desteği vermiş, eşini hiç bir zaman yalnız bırakmamıştır
Ebû Talipse en kritik durumlarda yeğeni Hz
Muhammed'i (as), Kureyşin tüm baskı ve tazyiklerine kulak asmadan korumuştu
Eşi ve amcasının kaybından doğan acının
yaşandığı yıla "hüzün" yılı denir
(5)
Müşriklerin Dayanılmaz Saldırıları
Müşrikleri, müminler üzerine insanlık dışı yöntemlerle saldırıya sevk eden sebeblerin başta geleni, İslamiyetin, putperestlerin
atalarından kendilerine geçen yanlış din telakkilerini reddetmesi ve Mekke'de uzun yıllar hüküm süren zulüm ve haksızlık
temeline dayalı yapıyı değiştirmek istemesiydi
Hz
Peygamberin getirdiği bu yeni din, insanların kabul edilemez bir takım
kategorilere ayrılarak köle-efendi, fakir zengin, soylu soysuz, kadın erkek gibi ayırımcı muamelelere tabi tutulmasını
onaylamıyor; temelde bütün insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu ilan ediyor ve herkesin doğuştan gelen insan haklarının
olduğu ilkesini getiriyordu
Kendilerini imtiyazlı görmeye alışmış, müşrik toplumun elebaşları eşit muamele görmeye rıza
göstermiyor; gayr-i âdil yollarla elegeçirdikleri makam ve mevkilerin mütemadiyen kendi ellerinde kalmasını ısrarla istiyorlardı
Kısacası, İslâmiyeti kabul etmemelerinin temelinde; dini, sosyal, iktisâdî, idarî ve nefsânî sebepler vardı
(6)
Habeşistan'a Yapılan İlk Hicret
Ashab-ı Kiramın, müşriklerden gördüğü takat getirilemez eziyet ve işkence karşısında Peygamber Efendimizin fazlasıyla üzüntü
duyduğunu belirtmiştik
İşte bu sebeple, Hz
Peygamber, risaletinin beşinci yılında (615) müslümanların dinlerini daha kolay uygulayabilmeleri, rahat bir nefes alabilmeleri için Habeşistan'a gitmelerine (hicret) izin verdi
İçlerinde Hz
Osman ve Peygamberimizin kızı Hz
Rukiye'nin de bulunduğu bir grup müslüman adı geçen ülkeye hicret ettiler
Habeşistan hükümdarı
Necâşî'nin semavî bir dine inanması; adaletle hükmetmekte oluşu ve ayrıca da Arapça bilmesi hicret için Habeşistan'ın tercih
edilmesinde önemli bir sebep teşkil etmişti
Biri kadın altı kişiden müteşekkil bu kafilenin hicreti, aynı zamanda Peygamberimizin
Afrikay'a temasa geçmesinde önemli rol üstlenmiş oldu
İslamiyet'in Mekke dışında duyulup yayılmasına dahi tahammülleri bulunmayan Küffar-ı Mekke, Habeşistan'a giden müslümanların kendilerine iadesini temin maksadıyla bir heyeti bu ülkeye gönderdilerse de, istediklerini elde edemeden heyet Mekke'ye geri döndü
Varoluşun hikmet ve anlamını kavramaktan uzak bulunan müşrikler, "Rabbim Allah" dedi diye müslümanları akıl dışı yollarla ezmeye ve sindirmeye çalışıyorlardı
Hüzünlü Yıllarda Taife Gidiş
Ebû Talib'in ölümünün ardından büyük bir destekcisini kaybeden ve kabilesinin de kendisine yardımcı olamayacağının
anlaşılması üzerine Peygamber Efendimiz, tabii olarak yeni bir çevre arayışına girdi
İlk planda uygun bir mekan olarak Taif'i
düşünmüştü
Burasını seçerken Taif'in ileri gelen ailelerinden Abdi Yelil ailesinin Peygamberimizin anne tarafından akraba
olmasının önemli rolü vardı
(7)
Böylece davasını rahatlıkla duyurabileceği insanlarla karşılaşabileceğini düşünmüştü
Amcası Hz
Abbas da, Taifliler nezdinde itibarlı, sevilen, sayılan biriydi
Taif'in yakın oluşu da yolculuk için tercih unsuru olmuştu
Ne yazık ki, Kainatın Efendisi Hz
Muhammed (as), burada da kendisini dinleyecek, anlatılanlara kulak verecek muhataplar bulamadı
Hatta o kadar çirkin bir durumla karşılaştı ki Taif'in ileri gelenleri sokak serserilerini geçeceği yolun iki kenarına dizmişler, alemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı bu kutlu insanı taşlatmışlar; yara-bere ve kanlar içinde bırakmışlardı
(8) O, bütün bu yapılanlar karşısında dahi ümitsizliğe kapılmıyor, sebat ve metanet içinde üzerine tevdi edilen vazifeyi ifaya gayret ediyordu
Hicret Hazırlıkları ve Akabe Biatları
Taift'e karşılaşılanlar ve Mekkelilerin inkardaki inatçı tutumlarının anlaşılması üzerine Peygamber Efendimiz, dini duyurmak
gayesiyle yeni seçenekler araştırmaya başladı
Peygamberliğinin onbirinci senesinde, Hac gayesiyle Mekke'ye gelen Hazreç
kabilesinden bir grup insanla karşılaştı
Kendisinin son peygamber olduğunu, getirdiği dinin esaslarını birer birer izah etti
Toplantıya iştirak edenlerden altı tanesi İslamiyetle şereflendi
Bu buluşmanın bir yıl sonrasında, Akabe mevkiinde yeniden bir
araya gelindi
Biri kadın toplam on iki müslüman Rasülü Ekreme bağlılıklarını göstererek biatta bulundu
Gerçekleşen bu biata
"Birinci Akabe Biatı" denir
(9) "Allah'a ortak koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, çocuklarını öldürmeyeceklerine, yalana baş vurarak kimseye iftirada bulunmayacaklarına ve Rasülüllah'a hiç bir hayırlı işte karşı gelmeyeceklerine" (10) dair söz verdiler
Sınırlı sayıdaki Medineli müslümanları eğitecek, dinlerini öğretecek, tebliğ görevini ifa edecek birine ihtiyaç vardı
Bu görev için Rasülü Ekrem Efendimiz Musab b
Umeyr'i görevlendirdi
Musab'ın gayretli çalışmaları neticesi bir yıllık bir zaman sürecinde Medine'de kabile başkanları da dahil pek çok kişi İslamiyetle tanışarak Müslüman oldu
Rasülüllah'ın risaletinin onüçüncü yılında ise yetmiş üç kişilik büyük bir topluluk bulundu
Öyle anlaşılıyordu ki, Musab'ın
samimi gayretleri artık meyvesini vermiş, Medine'de yeni bir toplumun temelleri atılmaya başlanmıştı
Ve Hicrete İzin Veriliyor
Medine'de Müslümanlar için müsait bir zemin oluşunca, Rasüllüllah Efendimiz, Allah'dan gelen hicret emrini ashabına
duyurdu
Bu emri duyanlar Yesrib'e (Medine) hicret etmeye başladılar
Böylece tarihin en önemli hadiselerinden biri
gerçekleşmeye başladı
Ashab-ı Kiram, ana ocağı - baba kucağı çok sevdikleri yurtlarını, ev ve barklarını, mal ve mülklerini,
servet ve zenginliklerini geride bırakıp Medine'ye gidiyorlardı
Rızay-ı Bâri için maddi herşeylerini terk etmenin manevî hazzını
doyarak yaşıyorlardı
Her ne kadar Medine Habeşistan kadar uzakta olmasa da, yine kendileri için yabancı bir memleketti
Müslümanlar, Mekke putperestlerinin tepkisini çekmemek için çıkışları gizli tutuyorlardı
Medine'nin Sosyal Yapısı
Medine, Evs ve Hazreç adındaki iki Arap kabilesinin yanında Yahudi topluluklarını (Kaynuka, Kurayza ve Nadir) bünyesinde
barındırmakta idi
Bu iki Arap kabilesi, çeşitli sebeplerle yüzyılı aşan bir süreyi kendi aralarında savaşarak geçirdi
Hicretten bir
kaç yıl önce Buas yakınında yaptıkları harpde de her iki taraf ağır insan kaybına uğramıştı
Savaşmaktan, kan davası gütmekten artık bıkmış, barışa susamışlardı
Aralarındaki kin ve düşmanlığı ortadan kaldıracak birşeye ihtiyaç duymaktaydılar
İslamiyet sayesinde aralarında uzun yıllar cereyan eden adavetin son bulacağını düşünerek, bu yeni dine gönülden teslim oldular
Buas harbinin kabileler bünyesinde meydana getirdiği tahribatın, Medinelilerin İslam'a girmelerinde önemli bir âmil olduğu özellikle
nakledilir
(11) Medine'nin, coğrafî konum olarak Mekke'ye göre daha merkezi konumda yeralmış olması, kervanların
kavşak noktasında bulunuyor oluşu, Müslümanların buraya hicretini celbetmiştir
Müslümanları Hicrete Götüren Sebepler Neydi?
Bu insanlar, niçin hicret etme ihtiyacı duymuşlardı? Doğup büyüdükleri, acısıyla tatlısıyla anılarının olduğu yurtlarını niçin terk edip gurbete çıkıyorlardı? Bütün bu soruların cevabı şu iki kelimede gizliydi: Din ve akide hürriyetinin olmaması
İlk Muhacirler
Sahabe-i Kiramdan ilk hicret eden kişi, Ebu Seleme bin Abdulesed'dir
Musab b
Umeyr ve Abdullah İbn-i Ummi Mektum da ilk muhacirlerden sayılır
İslamî terminolojide Mekke'den ayrılıp Medine'ye yerleşenlere Muhacir; Muhacirleri evlerinde barındırıp hertürlü ihtiyaçlarını temin eden Medineli Müslümanlara ise Ensar denir
Hicretin gizli yapılmasına genelde uyulurken, Hz
Ömer açıktan ve alenen Mekke'den ayrılmıştı
Ömer (ra) Kabe'yi tavaf etmiş, ardından müşriklerin içine korkusalan şu sözleri haykırmıştı: "Kim anasını ağlatmak, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadinin arkasında gelip bana yetişsin
" (12) Bu sözleri işitenlerden hiç kimse onun peşine düşme cesaretini kendinde göremedi
Ashabdan Talha b
Ubeydullah ve Suheyb bin Sinan er-Rumî birlikte hicret yolculuğuna çıkmışlardı
Suheyb sanatıyla zengin
olmuş biriydi
Müşrikler, onun gidişini haber alınca bırakmak istemediler
O ise "Biliyorsunuz ki, ben, sizin en iyi ok atanınızım
Allah'a yemin ederim ki, bir çoğunuz ölmeden bana ilişemez
Beni kendi halime bırakın
" diyerek hicret konusundaki
kararlılığını gösterince, yolunu kesenler gerçek niyetlerini açıkladılar: "Malını ve servetini bize bırakmak kaydıyla gidebilirsin
"
(13) Suheyb'in gönül âleminde dünyalık şeylere yer olmadığı için, yanında taşıdığı para - mal ve ne varsa hepsini onlara bıraktı
Hatta Mekke'de saklı bulunan servetinin yerini söyleyip müşrikleri hayretler içinde bırakıvermişti
Suheyb ve arkadaşı böylece serbest kalarak yollarına devam ettiler
"İnsanlardan öylesi de varki, Allah'ın rızasını kazanmak için nefsini satın alır
Allah kullarına karşı çok merhametlidir
" (14) mealindeki ayeti kerime Suheby ve benzerlerinin durumunu anlatmak üzere inzal
buyrulmuştu
Kısa zaman sonra ashab-ı kiramın büyük çoğunluğu Medine'ye hicret etti
Geride ise, Hz
Peygamber, Hz
Ebû Bekir ve
aileleri; Hz
Ali ve annesi; ayrıca hicrete güç yetirememiş veya Mekke'den ayrılmalarına izin verilmemiş olan belli sayıda insan
kaldı
Müşriklerin Hain Planı
Müslümanların ekseriyetinin Medine'ye yerleşip, dinlerine uygun bir yaşayış sürmeleri Mekkelileri korkutmaya başladı
Hz
Peygamberin bir gün Mekke'den ayrılıp, ashabıyla yeni bir cemiyet hayatına başlayacak olma ihtimali müşriklerin önde
gelenlerini Mekke'nin karar mercii Darun - Nedve'de hain bir plan hazırlamaya itti
Onların bu korkunç planlarını hazırlamak
maksadıyla toplandıklarını Kuran-ı Kerim bize şöyle haber verir: "Ey Muhammed! Hatırla, bir zamanlar kafirler seni yerinden
kımıldatmamak veya öldürmek yahut sürüp çıkarmak için tuzaklar hazırlıyorlardı
Onlar sana tuzak kurarlarken, Allah da onların tuzağını boşa çıkarıyordu
Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır
" (15) Ayette işaret buyurulduğu gibi, müşriklerin önünde üç seçenek vardı
Hz
Peygamberi ya hapsedecekler, yahut Mekke dışında uzak bir yere sürecekler veyahut da son bir çare öldüreceklerdi
Darun-Nedve'deki uzun tartışmaların ardından Ebû Cehilin teklifi dikkate alınarak Hz
Peygamberin
öldürülmesine karar verildi
Bu karar her kabileden oluşacak bir grup silahşör tarafından icra edilecek; böylece Abdimenafoğullarının kan davası gütmesinin önüne geçilmiş olacaktı
tuzaklar boşa çıkıyor!
İlmi ile kaniatı kuşatan, her şeyden her an haberdar olan Allah (cc), yapılan bu suikast planını peygamberine Cebrail vasıtasıyla
bildirdi
Gelişmeler hakkında Hz
Ebû Bekir'i bilgilendiren Peygamberimiz, ona hicret için hazırlıklı olmasını söyledi
Hicret
esnasında kılavuzluk edecek güvenilir birine ihtiyaçları olacaktı
Bu amaçla, kendisi henüz Müslüman olmamış ama, son derece
güvenilir biri olan Abdullah b
Uraykıd isimli birini seçtiler
Hz
Ebû Bekir'in hicret için önceden hazırladığı üç deve, kılavuzluk
edecek kişiye verilerek üç gün sonra Sevr mağarasında buluşmak üzere sözleşildi
Tekrar evine dönen Peygamberimiz, üzerinde emanet olarak bulunan para ve kıymetli eşyaları sahiplerine iade edilmek üzere Hz
Ali'ye teslim etti
Eve gelecek müşrikleri yanıltması için de Hz Ali'nin kendi yatağına yatması talimatını verdi
Gece yarısına doğru evinden ayrılarak Hz
Ebû Bekir'in evine gitti
Bu sırada evi kuşatma altında olmasına rağmen,
peygamberin ayrılışını kafirler fark edemediler
Nasıl göreceklerdi ki! Hakkı göremeyen gözler peygamberi de elbette
göremezlerdi
Peygamberimiz ve Hz
Ebû Bekir Hicretin ilk adımı olan Sevr Mağarasında üçgün boyunca gizlendiler
Sabah olup da
peygamberi evinde bulamayan Mekke müşrikleri telaşa kapılıp çevreyi araştırmaya başladılar
Bir ara Peygamberimiz ve Hz
Ebû Bekir'in gizlendiği mağaranın ağzına kadar geldiler
Müşriklerin ayak seslerini duyup endişelenen Ebû Bekir'i
Peygamberimiz, Kur'an'ın da ifadesiyle "Üzülme, elbette Allah bizimle" (16) diyerek teskin etti
Kâfirler, mağaranın
girişinde örümcek ağları ve güvercin yuvasını görünce içerde kimselerin olamayacağı kanaatına vararak dönüp gittiler
Kılavuz
olarak sözleştikleri Uraykıd üç gün sonra Sevr Mağarasına geldi
Normal zamanlarda Medine istikametine doğru izlenen
güzergahın dışında bir yol takip edilerek yolculuğa başlandı
Süraka'nın Atı Kumlara Gömülüyor Suikasd planında başarıya ulaşamayan Kureyşin önde gelenleri, Hz
Peygamberin yakalanıp getirilmesi karşılığında yüz develik ödül verileceğini ilan etmişlerdi
Üdülün büyüklüğünü duyan kimseler her tarafta Peygamberimiz ve arkadaşlarının izini arıyorlardı
Süraka da bunlardan biriydi
Peygamberimiz ve arkadaşları Medine'ye doğru yol alırken bir ara kendilerini birinin atıyla takip etmekte olduğunu fark ettiler
Süraka bin Malik kafileye yaklaşmak isteyince atının ayağı kaymış, kendisi de yere yuvarlanmıştı
Tekrar kendini toparlayıp ileri atılmak isteyince bu defa atı kumlara saplanmıştı
Durumun fevkaladeliğini fark
edip, Peygamberimizden, düştüğü acı durumdan kurtulması için dua talebinde bulunmuş, sonra aman dileyerek geri dönmek
zorunda kalmıştı
(17)
Hicret yolculuğu sırasında, Büreyde ibn-i Hasib ve beraberindeki bir grup da Peygamberimizin kafilesinin önünü kesmek istemiş;
ancak Hz
Peygamberdeki nübüvvetin nurunu fark ederek İslam'a girmişlerdi
(18)
Medine istikametinde yola devam edilirken kafiledekilerin açlık hissettikleri bir anda birine ait koyun sürüsünden arda kalmış
zayıf bir keçiyi Peygamber Efendimiz "Bismillah" deyip sağınca, orada bulunan herkese yetecek miktarda süt elde edilmişti
(19)
Medinelilerin Coşkulu Karşılaması
Medineli Müslümanlar, Peygamberimizin Mekke'den ayrıldığını duymuş, ancak gecikmesinden dolayı endişelenip
korkmuşlardı
Sabahları Medine'nin yüksek yerlerine çıkıyor, sıcak etkisini hissettirinceye kadar Peygamberimizi bekliyor;
kimseleri göremeyince ümitsizliğe kapılıp evlerine geri dönüyorlardı
8 Rebiulevvel (20 Eylül 622) Pazartesi günü de aynı şekilde beklemişler, sonra yine evlerine dönmüşlerdi
Ancak kısa bir süre sonra bir Yahudî kızı yüksekçe bir yerden, Medine'ye gelmekte olan bir kafileyi gördüğünü haykırınca; bütün Müslümanlar, sevinç içinde Harre denilen yere Rasûlü Ekrem'i karşılamaya koştular
Peygamber Efendimiz Kuba'da birkaç gün istirahat ettiler
Bu süre zarfında "Kuba Mescidini" inşa ettiler
Bir Cuma günü
buradan ayrılan Allah Rasülü, ilk cuma namazını Ranuna vadisinde kıldırdı
Namazı müteakip kısa bir yürüyüşün ardından
Medine'ye geldiler
Rasûlüllahı karşılayan herkes büyük bir coşku ve sevinç içindeydi
Kadın erkek, yaşlı genç bütün
insanların yüzlerinde büyük bir mutluluk okunuyordu
Genç kızların ağzından Peygamberimizi öven şiirler dökülüyordu:
Dolunay bizlere veda ediyor,
Allah'a şükürle dua etmemiz,
Ey Yüce peygamber! Safa oluyor;
Sünnetini her an eda etmemiz
(20)
Bu sırada bütün ashabın en içten dileği, Rasülü Ekrem'in kendi evine misafir olmasıydı
Allah Rasülü kimsenin kırılmasına
meydan vermeyecek bir yol takip etti
Devesi Kusva'yı serbest bırakıp, nereye çökerse oraya en yakın olan eve misafir
olacağını bildirdi
Devenin, daha sonraları Mescid-i Nebevi'nin yapıldığı boş bir arsaya çökmesi üzerine, yakınında bulunan
Ebû Eyyubi Ensari'nin evine misafir oldu
Rasülü Ekrem, yedi ay misafir edildikten sonra, mescidin bitişiğinde inşa edilen
hücre-i saadetine taşındı
Hicretin İslam
Tarihindeki Önemi
Hicret'in, İslâm tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olması sebebiyle bir dönüm noktası olduğunu yazımızın başında
belirtmiştik
Gerçekleşen bu büyük hadise ile İslamiyet'in, fert, aile ve cemiyet hayatında daha müşahhas olarak tatbik
edildiğini, yeni bir toplum modelinin ortaya çıktığını görüyoruz
Hicrete aktif olarak katılanlar ve onlara kucak açıp barındıranlar
Kuran'da Rızay-ı ilahiyi kazananlar arasında takdim edilir
"Öne ilk geçen muhacir ve ensarla, onlara güzellikle tabi olanlar,
işte Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'dan razı olmuşlardır
Allah onlara içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır
İşte büyük kurtuluş budur
" (21)
Medine'de başlayan bu yeni toplum hayatında, bir asırdan fazla bir zamandır Evs ve Hazreç arasında devam edip gelen kavga
ve savaşların sona erdiğini, bu iki kabile arasında tarihten gelen düşmanlıkların bittiğini, din kardeşliği, inanç ve akide birlikteliğine
dayalı yeni bir barış ve huzur döneminin başladığını görüyoruz
Ayrıca, Ensar ve Muhacirin arasında yardımlaşma ve
dayanışmayı temel alan "muahat=kardeşlik" esasları dahilinde hayatın yeniden tesis ve tanzim edildiğine şahit oluyoruz
Yardımlaşma bu iki kesim arasında o kadar ileri seviyelere vardırılmıştı ki, kanbağına bağlı kardeşliğin dahi önüne geçmişti
Varını yoğunu Mekke'de bırakıp gelen Muhacirlerin sıkıntıları böylece en aza indirilmiş olmaktaydı
Hicretle beraber, Müslümanlar Medine toplumunun idarî yapısında belirleyici konuma gelerek yönetimde inisiyatif sahibi
olmuşlardı
Toplum hayatını tanzim eden yeni prensipler belirlenmiş, Müslümanlar ve Yahudilerin hak ve sorumluluklarını
belirleyen, güvence altına alan meşhur "Medine sözleşmesi" imzalanmıştı
Buna göre, kimsenin tabii insan hakları keyfî şekilde
ihlal edilemeyecek, kişilerin inandıkları dinin esaslarına göre yaşama serbestlikleri olacak; mala-cana tecavüzde
bulunulmayacaktır
Peygamber Efendimiz, Medine'nin hicret öncesinden gelen "Yesrib" adını, "hoş ve güzel" anlamına gelen "Taybe" veya
"Tâbe" sözcükleriyle değiştirdi
Çünkü "Yesrib" kelimesi iyi bir manaya işaret etmiyordu
Adının değişmesiyle birlikte
Medine yeni bir statüye kavuşmuş; Mekke'dekine benzer harem sınırları içine alınmıştır
Mekke döneminde, tevhid inancı, nübüvvet ve ahirete iman esaslarını muhtevî ayetler nazil olurken, Medine'de ise, ferdî, ailevî ve ictimaî hayatı düzenleyen ahkam ayetleri inmeye başlamış; on senelik bir zaman dilimi içinde dinin, hayatın çeşitli safhalarıyla ilgili prensipleri tamamlanmıştır
Bu devrede din hızlı bir şekilde Medine'de ve Medine dışında yayılmış, bir çok fetih hareketleri gerçekleşmiş, "büyük fetih" olarak nitelenen Hudeybiye Musalahası imzalanmış; akabinde Mekke'nin fethi müyesser olmuştur
Dinin duyulmasına ve anlaşılmasına engel teşkil eden baskı ortadan kalkınca İslamiyet gerçek hüviyetiyle insanlarca tanınma imkanına kavuşmuştur
Böylece İslam'ın adalet, huzur ve güven veren esasları iyice farketilmiş; büyük kitleler nezdinde hüsnü kabul görmüştür
Hicretin bize verdiği pek çok dersler bulunmaktadır
Peygamberimizin de hayatında gördüğümüz gibi, inançlı kimselerin hayatında ümitsizliğe ve karamsarlığa asla yer yoktur
En zor ve kritik anlarda dahi sabır, azim ve metanetle meselelerin
üstesinden gelen Allah Rasülü, kendinden sonraki asırlarda tebliğ görevini üstlenecek olanlara numune-i imtisal olmuştur
Başarıya götüren maddi unsurlar yanında manevi faktörler de vardır
Müspet sonuca yalnızca maddi yollarla ulaşılacağını
düşünmek fevkalade yanlış bir husustur
Her meselede sebeblere sarılmanın ötesinde, hükmü herşeye geçen, heran herşeyi sevk
ve idare eden Yüce Yaratıcı'ya tam bir teslimiyet esas olmalıdır
Hicretle ilgili bu yazımızı bitirirken bir konuya daha işaret etmemizin gereğine inanıyorum
Allah Rasülü Medine'ye gelişinin
hemen ardından mescidini inşa ederek bunun, müslüman bir toplumun hayatında icra edeceği fonksiyonu özellikle göstermek
istemiştir
bakımından bir dönüm noktası olma niteliği taşır
İslâm dini hicret sayesinde, hür bir ortamda gelişme, yayılma; fert, aile ve toplum hayatında uygulanma imkanına kavuştu
Medine'de on yıllık bir süre zarfında tamamlanarak, İslâm toplumunun inşasında başlangıç olması yönüyle de ayrı bir öneme
haizdir
Genel anlamının dışında hicret, Hz
şeklinde tarif edildiği de olmuştur
mutasavvıflar ise hicrete "Nefsi terbiye etmek maksadıyla manevî yolculuğa çıkmak; kalben ve zihnen masivayı terk etmek"
demişlerdir (1)
Tarihte Hicret
Tarihin muhtelif devirlerinden Peygamberimize kadar farklı zaman dilimlerinde, dinleri ve inançları sebebiyle hicrete mecbur
edile n peygamberler ve onlara bağlılıklarını samimiyetle gösteren ümmetlerinin olduğunu Kuran-ı Kerim, bize sarih olarak haber
vermektedir
"tevhid"i anlatmaya başlamıştı
vazgeçmesi istenmişti
rağmen Hz
Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum
kaybedenleri vahyin aydınlığına çağırmıştı
yerleşmeyi tercih etmişti
İbrahim (as)'la aynı dönemde başka bir kavmi irşadla görevli Lut (as) da toplumunu düştükleri iğrenç ahlâksızlık batağından
çıkarmak istemiş; netice alamayınca da bir gece vakti yaşadığı topraklardan arkasına bakmadan ayrılıp gitmişti
tebliğ buyurduğu ilahî mesajlar yüzünden, kendine inananlarla beraber terki diyar ettirilenlerdendi
Şuayb! Seni ve sana iman edenleri mutlaka memleketimizden çıkaracağız; yahut dininizden döneceksiniz
tehditlerini ortaya koymuşlardı
Peygamberimiz ve Hicret
Peygamber Efendimiz ve ashabı, önceki peygamberler ve ümmetlerinin başına gelenlerin aynısıyla karşılaştı
Hüzün Yılı
Rasülü Ekrem Efendimiz, nübüvvetinin onuncu yılında (621) yardım ve desteklerini kendisinden hiç eksik etmeyen sâdık eşi Hz
ederek en büyük desteği vermiş, eşini hiç bir zaman yalnız bırakmamıştır
Muhammed'i (as), Kureyşin tüm baskı ve tazyiklerine kulak asmadan korumuştu
yaşandığı yıla "hüzün" yılı denir
Müşriklerin Dayanılmaz Saldırıları
Müşrikleri, müminler üzerine insanlık dışı yöntemlerle saldırıya sevk eden sebeblerin başta geleni, İslamiyetin, putperestlerin
atalarından kendilerine geçen yanlış din telakkilerini reddetmesi ve Mekke'de uzun yıllar hüküm süren zulüm ve haksızlık
temeline dayalı yapıyı değiştirmek istemesiydi
kategorilere ayrılarak köle-efendi, fakir zengin, soylu soysuz, kadın erkek gibi ayırımcı muamelelere tabi tutulmasını
onaylamıyor; temelde bütün insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu ilan ediyor ve herkesin doğuştan gelen insan haklarının
olduğu ilkesini getiriyordu
göstermiyor; gayr-i âdil yollarla elegeçirdikleri makam ve mevkilerin mütemadiyen kendi ellerinde kalmasını ısrarla istiyorlardı
Kısacası, İslâmiyeti kabul etmemelerinin temelinde; dini, sosyal, iktisâdî, idarî ve nefsânî sebepler vardı
Habeşistan'a Yapılan İlk Hicret
Ashab-ı Kiramın, müşriklerden gördüğü takat getirilemez eziyet ve işkence karşısında Peygamber Efendimizin fazlasıyla üzüntü
duyduğunu belirtmiştik
Necâşî'nin semavî bir dine inanması; adaletle hükmetmekte oluşu ve ayrıca da Arapça bilmesi hicret için Habeşistan'ın tercih
edilmesinde önemli bir sebep teşkil etmişti
Afrikay'a temasa geçmesinde önemli rol üstlenmiş oldu
Hüzünlü Yıllarda Taife Gidiş
Ebû Talib'in ölümünün ardından büyük bir destekcisini kaybeden ve kabilesinin de kendisine yardımcı olamayacağının
anlaşılması üzerine Peygamber Efendimiz, tabii olarak yeni bir çevre arayışına girdi
düşünmüştü
olmasının önemli rolü vardı
Böylece davasını rahatlıkla duyurabileceği insanlarla karşılaşabileceğini düşünmüştü
Hicret Hazırlıkları ve Akabe Biatları
Taift'e karşılaşılanlar ve Mekkelilerin inkardaki inatçı tutumlarının anlaşılması üzerine Peygamber Efendimiz, dini duyurmak
gayesiyle yeni seçenekler araştırmaya başladı
kabilesinden bir grup insanla karşılaştı
Toplantıya iştirak edenlerden altı tanesi İslamiyetle şereflendi
araya gelindi
"Birinci Akabe Biatı" denir
Sınırlı sayıdaki Medineli müslümanları eğitecek, dinlerini öğretecek, tebliğ görevini ifa edecek birine ihtiyaç vardı
Rasülüllah'ın risaletinin onüçüncü yılında ise yetmiş üç kişilik büyük bir topluluk bulundu
samimi gayretleri artık meyvesini vermiş, Medine'de yeni bir toplumun temelleri atılmaya başlanmıştı
Ve Hicrete İzin Veriliyor
Medine'de Müslümanlar için müsait bir zemin oluşunca, Rasüllüllah Efendimiz, Allah'dan gelen hicret emrini ashabına
duyurdu
gerçekleşmeye başladı
servet ve zenginliklerini geride bırakıp Medine'ye gidiyorlardı
doyarak yaşıyorlardı
Müslümanlar, Mekke putperestlerinin tepkisini çekmemek için çıkışları gizli tutuyorlardı
Medine'nin Sosyal Yapısı
Medine, Evs ve Hazreç adındaki iki Arap kabilesinin yanında Yahudi topluluklarını (Kaynuka, Kurayza ve Nadir) bünyesinde
barındırmakta idi
kaç yıl önce Buas yakınında yaptıkları harpde de her iki taraf ağır insan kaybına uğramıştı
nakledilir
kavşak noktasında bulunuyor oluşu, Müslümanların buraya hicretini celbetmiştir
Müslümanları Hicrete Götüren Sebepler Neydi?
Bu insanlar, niçin hicret etme ihtiyacı duymuşlardı? Doğup büyüdükleri, acısıyla tatlısıyla anılarının olduğu yurtlarını niçin terk edip gurbete çıkıyorlardı? Bütün bu soruların cevabı şu iki kelimede gizliydi: Din ve akide hürriyetinin olmaması
İlk Muhacirler
Sahabe-i Kiramdan ilk hicret eden kişi, Ebu Seleme bin Abdulesed'dir
Ashabdan Talha b
olmuş biriydi
Allah'a yemin ederim ki, bir çoğunuz ölmeden bana ilişemez
kararlılığını gösterince, yolunu kesenler gerçek niyetlerini açıkladılar: "Malını ve servetini bize bırakmak kaydıyla gidebilirsin
(13) Suheyb'in gönül âleminde dünyalık şeylere yer olmadığı için, yanında taşıdığı para - mal ve ne varsa hepsini onlara bıraktı
Hatta Mekke'de saklı bulunan servetinin yerini söyleyip müşrikleri hayretler içinde bırakıvermişti
buyrulmuştu
Kısa zaman sonra ashab-ı kiramın büyük çoğunluğu Medine'ye hicret etti
aileleri; Hz
kaldı
Müşriklerin Hain Planı
Müslümanların ekseriyetinin Medine'ye yerleşip, dinlerine uygun bir yaşayış sürmeleri Mekkelileri korkutmaya başladı
Peygamberin bir gün Mekke'den ayrılıp, ashabıyla yeni bir cemiyet hayatına başlayacak olma ihtimali müşriklerin önde
gelenlerini Mekke'nin karar mercii Darun - Nedve'de hain bir plan hazırlamaya itti
maksadıyla toplandıklarını Kuran-ı Kerim bize şöyle haber verir: "Ey Muhammed! Hatırla, bir zamanlar kafirler seni yerinden
kımıldatmamak veya öldürmek yahut sürüp çıkarmak için tuzaklar hazırlıyorlardı
öldürülmesine karar verildi
tuzaklar boşa çıkıyor!
İlmi ile kaniatı kuşatan, her şeyden her an haberdar olan Allah (cc), yapılan bu suikast planını peygamberine Cebrail vasıtasıyla
bildirdi
esnasında kılavuzluk edecek güvenilir birine ihtiyaçları olacaktı
güvenilir biri olan Abdullah b
edecek kişiye verilerek üç gün sonra Sevr mağarasında buluşmak üzere sözleşildi
Gece yarısına doğru evinden ayrılarak Hz
peygamberin ayrılışını kafirler fark edemediler
göremezlerdi
Peygamberimiz ve Hz
peygamberi evinde bulamayan Mekke müşrikleri telaşa kapılıp çevreyi araştırmaya başladılar
Ebû Bekir'in gizlendiği mağaranın ağzına kadar geldiler
Peygamberimiz, Kur'an'ın da ifadesiyle "Üzülme, elbette Allah bizimle" (16) diyerek teskin etti
girişinde örümcek ağları ve güvercin yuvasını görünce içerde kimselerin olamayacağı kanaatına vararak dönüp gittiler
olarak sözleştikleri Uraykıd üç gün sonra Sevr Mağarasına geldi
güzergahın dışında bir yol takip edilerek yolculuğa başlandı
Süraka'nın Atı Kumlara Gömülüyor Suikasd planında başarıya ulaşamayan Kureyşin önde gelenleri, Hz
edip, Peygamberimizden, düştüğü acı durumdan kurtulması için dua talebinde bulunmuş, sonra aman dileyerek geri dönmek
zorunda kalmıştı
Hicret yolculuğu sırasında, Büreyde ibn-i Hasib ve beraberindeki bir grup da Peygamberimizin kafilesinin önünü kesmek istemiş;
ancak Hz
Medine istikametinde yola devam edilirken kafiledekilerin açlık hissettikleri bir anda birine ait koyun sürüsünden arda kalmış
zayıf bir keçiyi Peygamber Efendimiz "Bismillah" deyip sağınca, orada bulunan herkese yetecek miktarda süt elde edilmişti
(19)
Medinelilerin Coşkulu Karşılaması
Medineli Müslümanlar, Peygamberimizin Mekke'den ayrıldığını duymuş, ancak gecikmesinden dolayı endişelenip
korkmuşlardı
kimseleri göremeyince ümitsizliğe kapılıp evlerine geri dönüyorlardı
Peygamber Efendimiz Kuba'da birkaç gün istirahat ettiler
buradan ayrılan Allah Rasülü, ilk cuma namazını Ranuna vadisinde kıldırdı
Medine'ye geldiler
insanların yüzlerinde büyük bir mutluluk okunuyordu
Dolunay bizlere veda ediyor,
Allah'a şükürle dua etmemiz,
Ey Yüce peygamber! Safa oluyor;
Sünnetini her an eda etmemiz
Bu sırada bütün ashabın en içten dileği, Rasülü Ekrem'in kendi evine misafir olmasıydı
meydan vermeyecek bir yol takip etti
olacağını bildirdi
Ebû Eyyubi Ensari'nin evine misafir oldu
hücre-i saadetine taşındı
Hicretin İslam
Tarihindeki Önemi
Hicret'in, İslâm tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olması sebebiyle bir dönüm noktası olduğunu yazımızın başında
belirtmiştik
edildiğini, yeni bir toplum modelinin ortaya çıktığını görüyoruz
Kuran'da Rızay-ı ilahiyi kazananlar arasında takdim edilir
işte Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'dan razı olmuşlardır
Medine'de başlayan bu yeni toplum hayatında, bir asırdan fazla bir zamandır Evs ve Hazreç arasında devam edip gelen kavga
ve savaşların sona erdiğini, bu iki kabile arasında tarihten gelen düşmanlıkların bittiğini, din kardeşliği, inanç ve akide birlikteliğine
dayalı yeni bir barış ve huzur döneminin başladığını görüyoruz
dayanışmayı temel alan "muahat=kardeşlik" esasları dahilinde hayatın yeniden tesis ve tanzim edildiğine şahit oluyoruz
Yardımlaşma bu iki kesim arasında o kadar ileri seviyelere vardırılmıştı ki, kanbağına bağlı kardeşliğin dahi önüne geçmişti
Varını yoğunu Mekke'de bırakıp gelen Muhacirlerin sıkıntıları böylece en aza indirilmiş olmaktaydı
Hicretle beraber, Müslümanlar Medine toplumunun idarî yapısında belirleyici konuma gelerek yönetimde inisiyatif sahibi
olmuşlardı
belirleyen, güvence altına alan meşhur "Medine sözleşmesi" imzalanmıştı
ihlal edilemeyecek, kişilerin inandıkları dinin esaslarına göre yaşama serbestlikleri olacak; mala-cana tecavüzde
bulunulmayacaktır
Peygamber Efendimiz, Medine'nin hicret öncesinden gelen "Yesrib" adını, "hoş ve güzel" anlamına gelen "Taybe" veya
"Tâbe" sözcükleriyle değiştirdi
Medine yeni bir statüye kavuşmuş; Mekke'dekine benzer harem sınırları içine alınmıştır
Mekke döneminde, tevhid inancı, nübüvvet ve ahirete iman esaslarını muhtevî ayetler nazil olurken, Medine'de ise, ferdî, ailevî ve ictimaî hayatı düzenleyen ahkam ayetleri inmeye başlamış; on senelik bir zaman dilimi içinde dinin, hayatın çeşitli safhalarıyla ilgili prensipleri tamamlanmıştır
Hicretin bize verdiği pek çok dersler bulunmaktadır
üstesinden gelen Allah Rasülü, kendinden sonraki asırlarda tebliğ görevini üstlenecek olanlara numune-i imtisal olmuştur
Başarıya götüren maddi unsurlar yanında manevi faktörler de vardır
düşünmek fevkalade yanlış bir husustur
ve idare eden Yüce Yaratıcı'ya tam bir teslimiyet esas olmalıdır
Hicretle ilgili bu yazımızı bitirirken bir konuya daha işaret etmemizin gereğine inanıyorum
hemen ardından mescidini inşa ederek bunun, müslüman bir toplumun hayatında icra edeceği fonksiyonu özellikle göstermek
istemiştir