- Konum
- Karı$ık..
-
- Üyelik Tarihi
- 7 Mar 2013
-
- Mesajlar
- 2,021
-
- MFC Puanı
- 297
Kız gizli gizli topladı varını ve yoğunu.
Önce varını aldı; bunalımlarını, hayal kırıklarını, üzüntüsünü, utançlarını ve korkularını..
Sonra yoğunu aldı; mutluluğunu, heyecanını, isteklerini ve umutlarını..
Varları çok yer kaplamadı yokları kadar.
Yokları da vardı en az yoktan var ettikleri kadar..
Yükü çok ağırdı...
Dolabının derinliklerinden kırmızı yalnızlığını aldı ve giydi, üzerine çok yakıştı..
Önünü ilikledi ve hiç var olmamıştan da beter hissederek kapıdan dışarı çıktı.
Amacı ve hedefi bir olmuştu yine; birbirinden farksızdı.
Kız kendine en münasip sıfatını bulmak üzere hayatından uzaklaştı: HİÇ!
Düşüp kalkıp dizlerindeki yara kabuklarıyla iyi anlaşmak en sevmediği becerisiydi;
o stabil yaşamının magma tabakasında onu bekleyen bir layığı vardı.
Üstüne başına yağmaktan usanmayan o siyahtanda koyu imkansızlıkların
üzerindeki kırmızı yalnızlığını kirletmesine daha fazla izin vermeyecekti,
bundandı elinde tuttuğu gülden şemsiyesi.
Bu kez temkinliydi kız hiç olmak için, bu kez yara kabukları dahi engelleyemeyecekti.
Onlara aldırmadan koşmaya devam etti.
Ait olduğuna asla inanmadığı o kapıdan uzaklaştığı her mikrometrede daha fazla bağırdı içindeki sessizlik,
daha fazla isyan etti en memnun tarafları.
Hiç üşenmeden kağıdın üzerine çizdiği o gülen dudakları çıkartıp attı öz dudaklarından.
Üzerine hiç acımadan düşen imkansızlık damlaları şahit oldu hiç şahit olmadıkları kadar bükülmüş dudaklarına.
Karanlık dizlerine kadar tırmandığında adımlarını yavaşlattı.
Karanlık beline yükseldiğinde gülümsedi, şekil değiştirmeye alışık olmayan dudakları kanadı.
Önce gülden şemsiyesini emanet etti boşluklara, sonra sanrılarını.. Karanlık boğazına geldiğinde adım atmadı.
Hiçliği cehennemde ararken cennette bulmak buna denirdi; varı da yoğu da çıktı bavulundan dışarı.
Umursamaz birkaç veda sözcüğünün ardından yüzerek uzaklaştılar.
Kız yanına almaya kıyamadığı tek yoğunu düşündü.
İsmini, güzelliğini ve neleri hakettiğini.
Gülen dudaklarına inat karıştı gözyaşları likit imkansızlıklara, besledi karanlığı.
Çenesinde hissettiği buz kesmiş karanlık beyninden içeri küfretti, aldırmadı.
Özlediği birkaç çelimsiz surat hayaline uğradı ve Kaç! Koş. dedi, dinlemedi.
Ağzından dolan hiçlik burnundan boşalırken hiç acı hissetmedi.
En güzel dilekleri için son bir dua daha etti, en güzel dileklerini yalnız bıraktığı için affını diledi.
Kendi yaratıp kendi etine batırdığı hiçlikleri bulutlara emanet ederek başının üstünü aşan karanlığa teşekkür etti.
Varını yoğunu somut bir rezillik halinde kim bulup sahiplendiyse hiçkız için ağıt etmedi.
Gururu ve umudu bulaşmıştı varlarının üzerine, karamsarlıksa yokları lekelemişti.
Karanlık yer altına çekilip uzaktan baktı buruşturup attığı o bedene de, hiçkız ve hiçbir kız cansizken bu kadar güzel görünmemişti...
Önce varını aldı; bunalımlarını, hayal kırıklarını, üzüntüsünü, utançlarını ve korkularını..
Sonra yoğunu aldı; mutluluğunu, heyecanını, isteklerini ve umutlarını..
Varları çok yer kaplamadı yokları kadar.
Yokları da vardı en az yoktan var ettikleri kadar..
Yükü çok ağırdı...
Dolabının derinliklerinden kırmızı yalnızlığını aldı ve giydi, üzerine çok yakıştı..
Önünü ilikledi ve hiç var olmamıştan da beter hissederek kapıdan dışarı çıktı.
Amacı ve hedefi bir olmuştu yine; birbirinden farksızdı.
Kız kendine en münasip sıfatını bulmak üzere hayatından uzaklaştı: HİÇ!
Düşüp kalkıp dizlerindeki yara kabuklarıyla iyi anlaşmak en sevmediği becerisiydi;
o stabil yaşamının magma tabakasında onu bekleyen bir layığı vardı.
Üstüne başına yağmaktan usanmayan o siyahtanda koyu imkansızlıkların
üzerindeki kırmızı yalnızlığını kirletmesine daha fazla izin vermeyecekti,
bundandı elinde tuttuğu gülden şemsiyesi.
Bu kez temkinliydi kız hiç olmak için, bu kez yara kabukları dahi engelleyemeyecekti.
Onlara aldırmadan koşmaya devam etti.
Ait olduğuna asla inanmadığı o kapıdan uzaklaştığı her mikrometrede daha fazla bağırdı içindeki sessizlik,
daha fazla isyan etti en memnun tarafları.
Hiç üşenmeden kağıdın üzerine çizdiği o gülen dudakları çıkartıp attı öz dudaklarından.
Üzerine hiç acımadan düşen imkansızlık damlaları şahit oldu hiç şahit olmadıkları kadar bükülmüş dudaklarına.
Karanlık dizlerine kadar tırmandığında adımlarını yavaşlattı.
Karanlık beline yükseldiğinde gülümsedi, şekil değiştirmeye alışık olmayan dudakları kanadı.
Önce gülden şemsiyesini emanet etti boşluklara, sonra sanrılarını.. Karanlık boğazına geldiğinde adım atmadı.
Hiçliği cehennemde ararken cennette bulmak buna denirdi; varı da yoğu da çıktı bavulundan dışarı.
Umursamaz birkaç veda sözcüğünün ardından yüzerek uzaklaştılar.
Kız yanına almaya kıyamadığı tek yoğunu düşündü.
İsmini, güzelliğini ve neleri hakettiğini.
Gülen dudaklarına inat karıştı gözyaşları likit imkansızlıklara, besledi karanlığı.
Çenesinde hissettiği buz kesmiş karanlık beyninden içeri küfretti, aldırmadı.
Özlediği birkaç çelimsiz surat hayaline uğradı ve Kaç! Koş. dedi, dinlemedi.
Ağzından dolan hiçlik burnundan boşalırken hiç acı hissetmedi.
En güzel dilekleri için son bir dua daha etti, en güzel dileklerini yalnız bıraktığı için affını diledi.
Kendi yaratıp kendi etine batırdığı hiçlikleri bulutlara emanet ederek başının üstünü aşan karanlığa teşekkür etti.
Varını yoğunu somut bir rezillik halinde kim bulup sahiplendiyse hiçkız için ağıt etmedi.
Gururu ve umudu bulaşmıştı varlarının üzerine, karamsarlıksa yokları lekelemişti.
Karanlık yer altına çekilip uzaktan baktı buruşturup attığı o bedene de, hiçkız ve hiçbir kız cansizken bu kadar güzel görünmemişti...