- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Osmanlı padişahlarının hanımlarına yapılabilecek en büyük iftira Padişah anaları yabancıdır, Türk ırkını bozmuştur denmesidir. Padişah eşlerinin farklı ırklara mensup olmalarına rağmen, Müslümanlaştıktan sonra eski dinlerine yahut kökenlerine yönelik küçücük bir duruş sergilediklerine dair en küçük bir emare bile yoktur.Padişah anaları, eşleri ve kızları insanın yararlanacağı hayır eserleri vücuda getirmekte âdeta yarışmışlardır.
Padişah anaları yabancıdır, Türk ırkını bozmuştur demek, onlara atılabilecek en büyük iftiradır
Böyle bir iftira ruhlarını incitmekle kalmaz, hayatın gerçeklerine de aykırı düşer. Çünkü insan mensup olduğu ırktan değil, insanlığa katkılarından kıymet alır. Bu anlamda padişah anaları, eşleri ve kızları son derece kıymetlidir. Zira hemen hemen hepsi kendilerine verilen tahsisatı israf etmeyerek esere dönüştürmüş ve kendilerinden sonraki insanlığa armağan bırakmışlardır.
Birkaçı dışında, farklı etnik kökenlerden gelen hanım sultanların çoğu çocuk yaşta saraya alınarak eğitilir, padişah eşi olmaya layık hâle gelenler valide sultanın (padişahın annesi) arzu ve onayı sonucu padişahla evlendirilirlerdi
Farklı ırklara mensup olmalarına rağmen, Müslümanlaştıktan sonra eski dinlerine yahut kökenlerine yönelik küçücük bir duruş sergilediklerine dair en küçük bir emare bile yoktur.
Padişah anaları, eşleri ve kızları kendilerini bir nevi toplumun annesi gibi gördüklerinden topluma şefkatle yaklaşmışlardır. Bu sebeple, insanın yararlanacağı hayır eserleri vücuda getirmekte âdeta yarışmışlardır.
Saray kadınlarına bu yönden bakılınca, padişah annelerine, eşlerine ve kızlarına, özellikle yabancı yazarların yazdıkları romanlarda attıkları iftiraların mesnetsizliği iyice ortaya çıkıyor.
Osmanlı saray kadınları, birkaçı hariç tutulursa, ortalıkta fazlaca gözükmezler. Çoğu evinin kadını tanımlamasına uygun yaşar, devlet işlerine hiç karışmazlar.
Tabii bu yaşama biçimi hayattan kopuk oldukları anlamına gelmez. Hanım sultanların ekserisi hayata sımsıkı bağlı, sosyal yaşantıyı dikkatle takip edecek kadar dinamiktir.
Hayırda yarış konusunda ise erkeklerden aşağı kalmazlar. Payitaht İstanbul başta olmak üzere hanım sultanların Osmanlı coğrafyasına serpiştirdiği nadide hayır eserleri bugün bile göz kamaştırıyor.
Osmanlı kadını zevkli ve beceriklidir
16. yüzyıl gezginlerinden Canayeye göre Osmanlı kadını ince zevkli ve beceriklidir (Le Voyage de Philippe du Fresna-Canaye, ed. M. A. Hauser, Paris, 1897)
Lady Montagu (meşhur Briefe aus dem Orient)Osmanlı kadınları arasında zarif ve güzel olmayan kadın görülemeyeceğini söyler. Her ne kadar bütün Hıristiyanlık âlemi içerisinde İngiliz kral sarayı en zarafetli kadınların bulunduğu yer ise de, orada bile bu kadar zarif kadın yoktur.
DOhsson ise, Osmanlı kadınlarının elbiselerindeki sadelik, zarafet ve asaletle iftihar edebileceklerini belirtir: Güzel şekiller, siyah ve parlak gözler, sağlıklı hareketler, uyumlu renkler, aşırıya kaçmayan ziynetler ve her şeyden önemlisi zarafet, bu ülkenin kadınlarını Avrupalılardan ayırır.
Julia Pardoe, Olivier, Gautier, La Borenne Durand de Fontmagne, Edmondo de Amicis başta olmak üzere, birçok Avrupalı seyyahın (gezgin) kaleminden yukarıdakine benzer tespitler çıkmıştır.
Bunların tümünün özeti, Osmanlı kadınlarının zarafet konusunda tüm dünya kadınlarına örnek olacak durumda olduklarıdır.
Kendilerine değer verilmiş, hatta baş tacı edilmiş, İslamî esaslar çerçevesinde Osmanlı kadını yüceltilmiştir.
Osmanlı kadınına iftira atmak
Çok yazık ki, ders kitaplarımız bunun aksini iddia etmektedir. Özellikle Safiye Sultan, Hürrem Sultan ve Kösem Sultana saldırılmakta, olduklarından çok farklı gösterilmektedir.
Nurbanu Sultan, Hatice Sultan ve Kiraze Sultan da ders kitaplarının saldırılarından nasibini almıştır.
Osmanlı kadın efendileri genelde fitneci, çıkarcı, maddeci, makam ve mevki düşkünü olarak gösterilmektedir. O kadar ki, insan, bu kitapları yazanların tarihçi mi, yoksa siyasetçi mi olduklarını düşünmekten kendini alamıyor.
Özellikle bazı romanlarda kadın efendilere yakıştırılan tavırlar, dünyayı yöneten bir sarayın mensuplarına asla yakışmayacak tavırlardır.
Hele de harem dairesi konusunda envai çeşit masallar uydurulmuştur. Hâlbuki harem, Valide Sultanın yönetiminde bir mekteptir ve padişah bile haremde kuraldışı hareket etme özgürlüğüne sahip değildir. Belli ki bu noktadan da tarihimize müthiş bir saldırı var ve bu saldırıdan sadece Osmanlı sarayında yaşayan kadınlar değil, sıradan Osmanlı kadınları da nasibini alıyor
Osmanlı kadını, haksız yere Sürekli evinde oturan, sokağı ancak kafes arkasından görebilen, sosyal hayatta hiçbir söz hakkı olmayan ikinci sınıf bir varlık olarak gösteriliyor.
Gerçek hiç de böyle değil. Osmanlı kadınının toplumsal yeri ve işlevini, bir anlamda Osmanlı devlet anlayışında ulaştığı değeri, arkalarında bıraktıkları eserler gösteriyor.
Kimi yazarların ısrarla gayr-i ahlakî tavırlar içinde göstermeye çalıştığı Osmanlı kadınları, çok büyük hayır kurumları, camiler ve çeşmeler inşa ettirmiş, dev külliyeleri toplumun hizmetine vermiş, devasa okullar yaptırarak isimlerini ebedileştirmişlerdir.
Sağlam Müslümanlardı
Osmanlı kadınları sağlam Müslümanlardı. O kadar ki, aralarında, evlatlarını (zaman içinde padişah olabilecek şehzadeleri) emzirmeden önce Yasin Suresi okuyanlara rastlanmıştır. Zaten hayırda yarışmaları, kendi harçlıklarını biriktirip sosyal hayatı kolaylaştıracak tesislere yatırmaları, Müslümanlıktaki seviyelerine delildir. Ne mutlu onlara ki, İslamın infak kültürüyle Osmanlının vakıf medeniyetini yüreklerinde bütünlemiş, bunun sonucu olarak da vatan sathını hayır eserleriyle donatmışlardır.
Meselâ İstanbul fatihi Sultan Mehmedin eşi Gülbahar Hatunun (Sultan II. Bayezid ile Gevher Sultan'ın annesi) Edirnede kendi adına yaptırdığı cami, külliye ve çeşmeleri vardır.
Sultan II. Bayezid'in eşi Hüsnüşah Sultan 1490-1503 yıllarında oğluyla birlikte Manisa'da bulunduğu sırada Hatuniye Camii'ni yaptırmış, yanına Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz hükmüne uyarak Hüsnüşah Sultan Kütüphanesini tesis etmiştir. Eski kayıtlar, bu kütüphanede 400 civarında yazma eser bulunduğunu belirtmektedir.
Sultan II. Bayezidin torunu Neslişah Sultan, Edirnekapı civarında bir cami yaptırmıştır.
Fatihin sütannesi Hundi Hatun, Edirnede 1486'da bir cami yaptırmıştır. Daye Hatun Camii olarak bilinen bu mabet, ne hazin ki 17 Eylül 1940ta alınan 75 sayılı kararla 50 liraya satılmıştır.
Sultan II. Bayezidin eşi ve Yavuz Sultan Selimin annesi Gülbahar Hatun tarafından 1451 yılında yaptırılan Gülbahar Hatun Camii de maalesef aynı akıbete uğramış, 21 Mart 1935te 65 lira bedelle eski Keresteci Cafer'e satılmıştır. (Ayrıca bu hayırsever sultanın benim doğduğum köyde de bir camii mevcuttur.)
Yavuz Sultan Selim'in eşi Hafsa Sultan, oğlu Şehzade Süleymanın (Kanuni Sultan Süleyman) sancak şehri Manisa'da valilik yaptığı sırada ona refakat etmiş ve burada cami, medrese, kütüphane, imaret, şifahane, hamam ve sıbyan mektebinden (ilkokul) oluşan bir külliye vücuda getirmiştir.
Külliye içindeki şifahane (akıl hastahanesi) Osmanlı Devletinde kadınlar tarafından yaptırılan ilk şifahanedir. (Burada ruh hastaları musiki ile tedavi edilirdi)
Hayırda yarışın en kadıncası: Hürrem Sultan
Kanuni Sultan Süleyman'ın sevgili eşi Hürrem Sultan, genelde tarihçilerimiz tarafından lanetlenmekle birlikte müthiş bir hayır eseri tutkunudur. Mimar Sinana cami, medrese, şifahane, hamam, kervansaray ve su tesislerini de içeren Haseki Külliyesini o yaptırmıştır. Ayasofyanın karşısındaki Çifte Hamam da bir Hürrem Sultan hayrıdır. Manisa ve Haseki Darüşşifaları ise onun adına kurulmuştur.
Kanuni Sultan Süleymanın kızı Mihrimah Sultanın Edirnekapı ve Üsküdar'da olmak üzere iki külliyesi vardır. Bunlar şimdiki vapur iskelesinin hemen karşısında yer almaktadır.
Mihrimah Sultan, bu eserleri, 1548 yılında cep harçlığını biriktirerek ve babasından borç alarak yaptırmıştır. Hayır eseri vücuda getirmeye böylesine tutkundur. Bir cami, bir medrese, türbe, sıbyan mektebi, han, imarethane ve tabhaneden (misafirhane) oluşan bu muazzam külliye Mimar Sinan'ın eseridir.
Valide Nurbanu Sultan
Sultan II. Selim'in hanımı ve Sultan III. Murad'ın annesi Valide Nurbanu Sultan Mimar Sinan'a yaptırdığı Valide-i Atik Külliyesinde bir medrese, şifahane, imaret, çifte hamam ve sıbyan mektebi mevcuttur (Her dinî eserin yanına okul yapılmasına dikkat) Ayrıca Nurbanu Sultan İstanbul'da su yolları, çeşmeler, sebiller yaptırmıştır.
Sultan II. Selim'in büyük kızı ve Sokullu Mehmet Paşa'nın hanımı İsmihan (Esmehan) Sultanın da bir camisi ile muhtelif hayır eserleri vardır.
İstanbul Eminönündeki Yeni Cami, III. Murad'ın eşi Safiye Sultana aittir. Camiin temelleri 1597 yılında atılmış, ancak tamamlanması başka bir hanım sultana, Turhan Valide Sultana nasip olmuştur.
Safiye Sultan ayrıca Mısır'daki tüm mal varlığını Mekke, Medine ve Kudüs'te Kur'an okuyacak 120 hafız ile Mekke'deki sebil, mescit ve kuyulara bakacak hizmetlilere vakfetmiştir.
Hanımkent: Üsküdar
Biliyoruz ki, Üsküdar, kadın eserlerin bolluğu açısından tam bir Hanımkentdir. Vakfiyelerle, külliyelerle süslü bir Hanımkent
Bizim tarihçilerin lanetlediği isimlerden ikincisi olan Sultan I. Ahmed'in eşi ve Sultan IV. Murad'ın annesi Mahpeyker Kösem Sultanın Üsküdar'da Çinili Cami diye bilinen bir camisi, bir hamamı (Çinili Hamam), bir sıbyan mektebi, sebili ve çeşmesi vardır.
Ayrıca Mekke-Medine fukaralarına dağıtılmak üzere her yıl Sürre Alayı ile hatırı sayılır bir meblağ gönderirdi. Bunun için vakıf tesis eden kadın sultanlar bile vardır.
Onları rahmetle anıyoruz.
Yavuz Bahadıroğlu
Padişah anaları yabancıdır, Türk ırkını bozmuştur demek, onlara atılabilecek en büyük iftiradır
Böyle bir iftira ruhlarını incitmekle kalmaz, hayatın gerçeklerine de aykırı düşer. Çünkü insan mensup olduğu ırktan değil, insanlığa katkılarından kıymet alır. Bu anlamda padişah anaları, eşleri ve kızları son derece kıymetlidir. Zira hemen hemen hepsi kendilerine verilen tahsisatı israf etmeyerek esere dönüştürmüş ve kendilerinden sonraki insanlığa armağan bırakmışlardır.
Birkaçı dışında, farklı etnik kökenlerden gelen hanım sultanların çoğu çocuk yaşta saraya alınarak eğitilir, padişah eşi olmaya layık hâle gelenler valide sultanın (padişahın annesi) arzu ve onayı sonucu padişahla evlendirilirlerdi
Farklı ırklara mensup olmalarına rağmen, Müslümanlaştıktan sonra eski dinlerine yahut kökenlerine yönelik küçücük bir duruş sergilediklerine dair en küçük bir emare bile yoktur.
Padişah anaları, eşleri ve kızları kendilerini bir nevi toplumun annesi gibi gördüklerinden topluma şefkatle yaklaşmışlardır. Bu sebeple, insanın yararlanacağı hayır eserleri vücuda getirmekte âdeta yarışmışlardır.
Saray kadınlarına bu yönden bakılınca, padişah annelerine, eşlerine ve kızlarına, özellikle yabancı yazarların yazdıkları romanlarda attıkları iftiraların mesnetsizliği iyice ortaya çıkıyor.
Osmanlı saray kadınları, birkaçı hariç tutulursa, ortalıkta fazlaca gözükmezler. Çoğu evinin kadını tanımlamasına uygun yaşar, devlet işlerine hiç karışmazlar.
Tabii bu yaşama biçimi hayattan kopuk oldukları anlamına gelmez. Hanım sultanların ekserisi hayata sımsıkı bağlı, sosyal yaşantıyı dikkatle takip edecek kadar dinamiktir.
Hayırda yarış konusunda ise erkeklerden aşağı kalmazlar. Payitaht İstanbul başta olmak üzere hanım sultanların Osmanlı coğrafyasına serpiştirdiği nadide hayır eserleri bugün bile göz kamaştırıyor.
Osmanlı kadını zevkli ve beceriklidir
16. yüzyıl gezginlerinden Canayeye göre Osmanlı kadını ince zevkli ve beceriklidir (Le Voyage de Philippe du Fresna-Canaye, ed. M. A. Hauser, Paris, 1897)
Lady Montagu (meşhur Briefe aus dem Orient)Osmanlı kadınları arasında zarif ve güzel olmayan kadın görülemeyeceğini söyler. Her ne kadar bütün Hıristiyanlık âlemi içerisinde İngiliz kral sarayı en zarafetli kadınların bulunduğu yer ise de, orada bile bu kadar zarif kadın yoktur.
DOhsson ise, Osmanlı kadınlarının elbiselerindeki sadelik, zarafet ve asaletle iftihar edebileceklerini belirtir: Güzel şekiller, siyah ve parlak gözler, sağlıklı hareketler, uyumlu renkler, aşırıya kaçmayan ziynetler ve her şeyden önemlisi zarafet, bu ülkenin kadınlarını Avrupalılardan ayırır.
Julia Pardoe, Olivier, Gautier, La Borenne Durand de Fontmagne, Edmondo de Amicis başta olmak üzere, birçok Avrupalı seyyahın (gezgin) kaleminden yukarıdakine benzer tespitler çıkmıştır.
Bunların tümünün özeti, Osmanlı kadınlarının zarafet konusunda tüm dünya kadınlarına örnek olacak durumda olduklarıdır.
Kendilerine değer verilmiş, hatta baş tacı edilmiş, İslamî esaslar çerçevesinde Osmanlı kadını yüceltilmiştir.
Osmanlı kadınına iftira atmak
Çok yazık ki, ders kitaplarımız bunun aksini iddia etmektedir. Özellikle Safiye Sultan, Hürrem Sultan ve Kösem Sultana saldırılmakta, olduklarından çok farklı gösterilmektedir.
Nurbanu Sultan, Hatice Sultan ve Kiraze Sultan da ders kitaplarının saldırılarından nasibini almıştır.
Osmanlı kadın efendileri genelde fitneci, çıkarcı, maddeci, makam ve mevki düşkünü olarak gösterilmektedir. O kadar ki, insan, bu kitapları yazanların tarihçi mi, yoksa siyasetçi mi olduklarını düşünmekten kendini alamıyor.
Özellikle bazı romanlarda kadın efendilere yakıştırılan tavırlar, dünyayı yöneten bir sarayın mensuplarına asla yakışmayacak tavırlardır.
Hele de harem dairesi konusunda envai çeşit masallar uydurulmuştur. Hâlbuki harem, Valide Sultanın yönetiminde bir mekteptir ve padişah bile haremde kuraldışı hareket etme özgürlüğüne sahip değildir. Belli ki bu noktadan da tarihimize müthiş bir saldırı var ve bu saldırıdan sadece Osmanlı sarayında yaşayan kadınlar değil, sıradan Osmanlı kadınları da nasibini alıyor
Osmanlı kadını, haksız yere Sürekli evinde oturan, sokağı ancak kafes arkasından görebilen, sosyal hayatta hiçbir söz hakkı olmayan ikinci sınıf bir varlık olarak gösteriliyor.
Gerçek hiç de böyle değil. Osmanlı kadınının toplumsal yeri ve işlevini, bir anlamda Osmanlı devlet anlayışında ulaştığı değeri, arkalarında bıraktıkları eserler gösteriyor.
Kimi yazarların ısrarla gayr-i ahlakî tavırlar içinde göstermeye çalıştığı Osmanlı kadınları, çok büyük hayır kurumları, camiler ve çeşmeler inşa ettirmiş, dev külliyeleri toplumun hizmetine vermiş, devasa okullar yaptırarak isimlerini ebedileştirmişlerdir.
Sağlam Müslümanlardı
Osmanlı kadınları sağlam Müslümanlardı. O kadar ki, aralarında, evlatlarını (zaman içinde padişah olabilecek şehzadeleri) emzirmeden önce Yasin Suresi okuyanlara rastlanmıştır. Zaten hayırda yarışmaları, kendi harçlıklarını biriktirip sosyal hayatı kolaylaştıracak tesislere yatırmaları, Müslümanlıktaki seviyelerine delildir. Ne mutlu onlara ki, İslamın infak kültürüyle Osmanlının vakıf medeniyetini yüreklerinde bütünlemiş, bunun sonucu olarak da vatan sathını hayır eserleriyle donatmışlardır.
Meselâ İstanbul fatihi Sultan Mehmedin eşi Gülbahar Hatunun (Sultan II. Bayezid ile Gevher Sultan'ın annesi) Edirnede kendi adına yaptırdığı cami, külliye ve çeşmeleri vardır.
Sultan II. Bayezid'in eşi Hüsnüşah Sultan 1490-1503 yıllarında oğluyla birlikte Manisa'da bulunduğu sırada Hatuniye Camii'ni yaptırmış, yanına Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz hükmüne uyarak Hüsnüşah Sultan Kütüphanesini tesis etmiştir. Eski kayıtlar, bu kütüphanede 400 civarında yazma eser bulunduğunu belirtmektedir.
Sultan II. Bayezidin torunu Neslişah Sultan, Edirnekapı civarında bir cami yaptırmıştır.
Fatihin sütannesi Hundi Hatun, Edirnede 1486'da bir cami yaptırmıştır. Daye Hatun Camii olarak bilinen bu mabet, ne hazin ki 17 Eylül 1940ta alınan 75 sayılı kararla 50 liraya satılmıştır.
Sultan II. Bayezidin eşi ve Yavuz Sultan Selimin annesi Gülbahar Hatun tarafından 1451 yılında yaptırılan Gülbahar Hatun Camii de maalesef aynı akıbete uğramış, 21 Mart 1935te 65 lira bedelle eski Keresteci Cafer'e satılmıştır. (Ayrıca bu hayırsever sultanın benim doğduğum köyde de bir camii mevcuttur.)
Yavuz Sultan Selim'in eşi Hafsa Sultan, oğlu Şehzade Süleymanın (Kanuni Sultan Süleyman) sancak şehri Manisa'da valilik yaptığı sırada ona refakat etmiş ve burada cami, medrese, kütüphane, imaret, şifahane, hamam ve sıbyan mektebinden (ilkokul) oluşan bir külliye vücuda getirmiştir.
Külliye içindeki şifahane (akıl hastahanesi) Osmanlı Devletinde kadınlar tarafından yaptırılan ilk şifahanedir. (Burada ruh hastaları musiki ile tedavi edilirdi)
Hayırda yarışın en kadıncası: Hürrem Sultan
Kanuni Sultan Süleyman'ın sevgili eşi Hürrem Sultan, genelde tarihçilerimiz tarafından lanetlenmekle birlikte müthiş bir hayır eseri tutkunudur. Mimar Sinana cami, medrese, şifahane, hamam, kervansaray ve su tesislerini de içeren Haseki Külliyesini o yaptırmıştır. Ayasofyanın karşısındaki Çifte Hamam da bir Hürrem Sultan hayrıdır. Manisa ve Haseki Darüşşifaları ise onun adına kurulmuştur.
Kanuni Sultan Süleymanın kızı Mihrimah Sultanın Edirnekapı ve Üsküdar'da olmak üzere iki külliyesi vardır. Bunlar şimdiki vapur iskelesinin hemen karşısında yer almaktadır.
Mihrimah Sultan, bu eserleri, 1548 yılında cep harçlığını biriktirerek ve babasından borç alarak yaptırmıştır. Hayır eseri vücuda getirmeye böylesine tutkundur. Bir cami, bir medrese, türbe, sıbyan mektebi, han, imarethane ve tabhaneden (misafirhane) oluşan bu muazzam külliye Mimar Sinan'ın eseridir.
Valide Nurbanu Sultan
Sultan II. Selim'in hanımı ve Sultan III. Murad'ın annesi Valide Nurbanu Sultan Mimar Sinan'a yaptırdığı Valide-i Atik Külliyesinde bir medrese, şifahane, imaret, çifte hamam ve sıbyan mektebi mevcuttur (Her dinî eserin yanına okul yapılmasına dikkat) Ayrıca Nurbanu Sultan İstanbul'da su yolları, çeşmeler, sebiller yaptırmıştır.
Sultan II. Selim'in büyük kızı ve Sokullu Mehmet Paşa'nın hanımı İsmihan (Esmehan) Sultanın da bir camisi ile muhtelif hayır eserleri vardır.
İstanbul Eminönündeki Yeni Cami, III. Murad'ın eşi Safiye Sultana aittir. Camiin temelleri 1597 yılında atılmış, ancak tamamlanması başka bir hanım sultana, Turhan Valide Sultana nasip olmuştur.
Safiye Sultan ayrıca Mısır'daki tüm mal varlığını Mekke, Medine ve Kudüs'te Kur'an okuyacak 120 hafız ile Mekke'deki sebil, mescit ve kuyulara bakacak hizmetlilere vakfetmiştir.
Hanımkent: Üsküdar
Biliyoruz ki, Üsküdar, kadın eserlerin bolluğu açısından tam bir Hanımkentdir. Vakfiyelerle, külliyelerle süslü bir Hanımkent
Bizim tarihçilerin lanetlediği isimlerden ikincisi olan Sultan I. Ahmed'in eşi ve Sultan IV. Murad'ın annesi Mahpeyker Kösem Sultanın Üsküdar'da Çinili Cami diye bilinen bir camisi, bir hamamı (Çinili Hamam), bir sıbyan mektebi, sebili ve çeşmesi vardır.
Ayrıca Mekke-Medine fukaralarına dağıtılmak üzere her yıl Sürre Alayı ile hatırı sayılır bir meblağ gönderirdi. Bunun için vakıf tesis eden kadın sultanlar bile vardır.
Onları rahmetle anıyoruz.
Yavuz Bahadıroğlu