Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Hayatın ek süresi yok

DeStina

Her Nasip Vaktine Esirdir
MFC Üyesi
Konum
İzmir
  • Üyelik Tarihi
    9 Haz 2015
  • Mesajlar
    12,474
  • MFC Puanı
    1,810
Hayatın ek süresi yok

'Kurak bir köyde köylüler yağmur duasına çıkarlar ve içlerinden yalnızca bir tanesi şemsiye alır. İşte, bu 'İnanç'tır.
Bir yaşındaki bir çocuğu havaya atarsınız da hani etrafına gülücükler saçar; çünkü onu tutacağınızı bilir. İşte, bu 'Güven'dir.
Gece başınızı yastığa koyduğunuzda sabah kalkmanıza hiçbir garanti olmamasına rağmen, geleceğe dair planlar yapar öyle kapatırsınız, gözlerinizi. İşte, bu da 'Umut'tur.
İnsan aslında bu 3 şeyle yaşamın-yaşamanın-var olmanın tadını, iliklerine kadar hisseder…'
Rahmetli dedem, her yaz gecesi anlatır, öğütlerdi bunları, bana... Öğütler ve 'Hiç aklından çıkarma, evlat!'derdi, hiç çıkarmadım. Hatta 'Bir sürü yeni şey ekleyerek geliştirdim' bile diyebilirim. Geçenlerde bir arkadaşım hatırlatmıştı, bu sözleri. Yine, yeni, yeniden duymak, beni nasıl mutlu etti, anlatamam.
Peki, soruyorum sizlere. Her şeyin başlangıç noktası bu olabilir mi? İçimizde neleri engelliyoruz da bunları kaybediyoruz, dersiniz? Umut, gözlerimizdeki ışıkta, çarpan kalbimizde ve tatlı dilimizde gizli değil midir ve yine umut değil midir, her gün sulayan düşlerimizde ki inancı?
Bir danışanımın şikâyetlerinin ana temasını oluşturan ‘Güven’ problemi; bu aralar, aklıma epeyce takılır oldu ve yazmak istedim. Çevremde kimi görsem, ikili ilişkilerden dert yanar vaziyette. ‘İlişki’ derken anne-baba, arkadaş, dost, kardeş, sevgili ya da sıfatı henüz olmayan herhangi bir 'X,Y,Z' hepsi gelebilir, aklınıza.
'Ben nasıl tutunacağım hayata şimdi, o benim dünyamdı. O, olmadan asla yaşayamam…' , ‘Kimse beni anlamıyor, bu dünyada bir başına bırakılmış, kimsesiz, bahtsız bir bedeviyim. Şanssız, çirkin, beğenilmeyen herhangi biri, hi煒, ‘Bu da bitti. Al, işte. Bir daha kimse beni onun kadar sevmeyecek…’ ‘Ben, çirkin olmalıyım. Evet, evet, çirkin ve de bakımsız. Değilse bana niye ihanet etsin ki… Tuhaflık bende!’, ‘En güvendiğim kişi dediğim dostum da bana bunu yaptı ya, daha da kimseye güvenmem, güvenemem…’ , ‘Bu hayatta benden bir şey olmaz. Bir daha asla iyilik yapmayacağım.’, ‘Lafta ağabey-kardeşiz. Beni anlayacağı yerde kuyumu kazıyor. Anne-babama beni düşman ediyor. Kendi yaptığı hataları, benim üzerimden çeşitli primler kazanarak ailemin zihninden silmeyi başarıyor. Olmaz olsun, böyle ağabey.Tuhaf, yazık’, ‘Zalimsin hayat!...’ Tüm bunlar, bu hayatın içerisinde nefes alıp veren biz canlılara ait, söylemler, şikâyetler, yakınmalar, çözüme kavuşmasını istediğimiz, beklediğimiz şeyler… Şimdi arkanıza yaslanın, derin bir nefes alın ve oturup şükredin. Bana kalırsa yapmanız gereken ilk şey, ‘Güne şükürle başlamak’ olmalı. Evet. Yaşadıklarımız, hayat tecrübelerimiz ya da olaylar karşısında davranış ve davranımlarımız hepsi birbirinden farklı olabilir; lakin ortak payda herkeste aynı kapıya çıkar:’KENDİMİZ’.
Her birimiz, bir diğerimizden farklıyız. Olaylara bakış açımız, yaşadıklarımız, bize sunulanlar, fırsatlar, talep ve beklentiler, davranış ve davranımlarımız, beyazın içindeki, küçücük, toplu iğne başı kadar dahi olmayan bir siyahı, fark edişimiz ve bunu kendimize büyük bir dert haline dönüştürüşümüz… Farklıyız işte…
Herhangi bir olay karşısında kimimiz aceleci, sabırsız, hızlı, akrep ve yelkovana kafa tutarcasına zamanla yarışan; kimimiz ise sabırlı, tevekkül sahibi, ağır ve yere sağlam basan…
Yaşadığınız her ne olursa olsun, sizler bu dünyaya yaradan tarafından bahşedilen eşsiz birer armağansınız. Bu yüzden diyorum ki ‘Şükür, önemli.’.
Hayat çemberinizin merkezine öncelikleriniz ve beklentilerinizden ziyade kendinizi koyduğunuz vakit, dönen çemberle birlikte hayatı, arkadaşlıkları, dünyevi ve uhrevi şeyleri daha iyi detaylandıracaksınız beyninizde, gönlünüzde… ‘Hayatı bir otobüs yolculuğu varsayın ve sizden başka hiçbir şeyin aslında çok da önemli olmadığını düşünün, dozunu kaçırmayın.’ demişti, üniversitede bir hocamız. O gün bugündür, yaşadığım şeylerle bunu daha iyi pekiştirdiğime inanıyorum. Otobüste yalnızca bir pencere bulunmuyordu, evet. Bu demek oluyor ki olaylara yaklaşma perspektifimiz, tek bir pencereden olmamalı. Şoförün mola vermeksizin sürdüğü otobüste var olan diğer pencerelerden de bakılmalı, hayata. Aslında hangisinden bakılırsa bakılsın, hep farklı bir yönünü yakalanacaktır, hayatın. Farklı detaylar, farklı manzaralar, farklı hep farklı şeyler, işte...
Evet, nereden nereye… İnsan, aslında ilk paragrafta bahsini ettiğimiz 3 şeyle yaşar, hayatı. Zamanla süperego, ‘Beni de unutma’der, vicdanı, iyi insan olmayı, iyiliği, adaleti fısıldar. Duymazsan canını yaka yaka hatırlatır. Zamanla, tüm bunları çok daha iyi anlarız. Her ne olursa olsun, olaylar karşısında ‘Doğru insan’ imajımızı bozmuyor, kalitemizden ödün vermiyorsak, biz gerçekten de iyi ki varız şu dünyada. Unutmayın; hayat, yap(a)madıklarınız için, fırsatları ‘pişmanlık’ temalı ‘Keşke’lere dönüştürdüğünüz için, her kim ya da her ne olursanız olun, ek süre tanımayacak size, hiçbirimize… Bu yüzden acısını bile bal eyleyebileceğimiz güzel günlere, güzel inançlar ve umutlarla başlayalım. Her yeni doğan gün, bir mucizeyi fısıldar, aslında. Farkın farkında olduğunuz mutlu bir gün diliyorum.


alıntı
 
Üst Alt