-
- Üyelik Tarihi
- 2 Ağu 2016
-
- Mesajlar
- 11,694
-
- MFC Puanı
- -894
Hava fotoğrafçılığı, çeşitli amaçlarla havadan yerin fotoğrafını çekme tekniğidir. Başlıca kullanım alanları Haritacılık ve askeri keşiflerdir; ama çevrebilim, maden arama, kazıbilim (arkeoloji) ve daha birçok başka dalda da bu yöntemden yararlanılır. İkinci Dünya savaşından sonra teknolojide gerçekleştirilen gelişmeler, hava fotoğrafçılığının uygulama alanını çok genişletmiştir. Kızılaltı filmlerle, cisimlerin yalnız biçimlerinin ve renklerinin değil, sıcaklıklarının da belirlenmesi olanağı doğmuştur. UYDU'lar geniş alanların fotoğrafını çekebildiklerinden, Hava tahmini raporları çok daha sağlıklı bir niteliğe kavuşmuştur.
Hava fotoğrafçılığının çokyönlü olmasını sağlayan en önemli özellik, dünya yüzeyine yüksekten bakıldığı zaman birçok cismin, sanki planları çizilmişçesine izlenebilmesidir. Böylece, karşılaştırmalar kolaylaşır ve gözlemcinin, dünya yüzeyindeyken, yakınlığından ötürü fark edemeyeceği nesneleri görmesi olanağı doğar.
Tarihçe
Havadan fotoğraf çekme, fotoğrafçılık kadar eski bir yöntemdir. İlk hava fotoğrafı 1856 yılında, Fransa üstünde uçan bir balondan çekilmiştir. 1880 yıllarında Avrupa'da yapılan deneylerde balonlardan, hattâ roketlerden, 1909'da da hem Avrupa'da, hem de A.B.D'nde uçaklardan fotoğraf çekiliyordu.
Hava fotoğrafçılığı, deney dışında, pratik amaçla ilk kez Amerika İç savaşında kullanıldı. 1862 yılında Virginia'da düşman kuvvetlerinin fotoğrafının çekilmesi için, bir fotoğrafçı balona bindirilerek havalandırıldı. O günden bu yana askeri amaçlar, hava fotoğrafçılığının en önemli uygulama alanını oluşturmaktadır.
Hem havacılık, hem de fotoğrafçılık alanında öncülük eden ülkelerden olan Fransa'daysa, hava fotoğrafçılığı Birinci Dünya savaşından önce başlamış, Almanların işgal ettiği birçok bölgenin, önceden hava fotoğrafı çekilmişti.
Fransız fotoğrafçılarınca başlatılan atılım, öteki ülkelerde de geliştirildi. İngiliz Hava Keşif birliğinin başında bulunan J.T.C. Moore Brabazon, eski model körüklü fotoğraf makinalarıyla deneyler yaptı ve bu makinaların bir işe yaramadığını gördü. Saatte 150 km hızla uçan uçağın oluşturduğu rüzgarda, makinanın sallanmadan durması olanaksızdı. Bu yüzden Brabazon, uçağın zeminine takılacak bir fotoğraf makinası geliştirdi. Bu, havadan fotoğraf çekmek için yapılmış ilk özel makinaydı.
Savaşın sonuna doğru, havadan çekim için yapılan makinalar, odak uzaklıkları 1,80 metreye varan dev aygıtlara dönüştü. Mercek ile film arasında ısınların daha uzun yol aşmasını sağlamak amacıyla, makinaya belirli açılarda aynalar yerleştirildi.
Moore Brabazon, birbirine yakın iki farklı noktadan çekilerek üç boyutlu nitelik kazanıp, resimde görülen yer ve cisimlerin yüksekliğinin ölçülmesini olanaklı kılan stereoskop adlı aygıtı buldu. Ayrıca; birbirini izleyen fotoğraflardan olayların sırasını anlayıp, mantıksal sonuçlara varabilme amacıyla, fotoğraf çekme ve yorumlama işlemlerini düzene sokmaya çalıştı. Ne var ki, kullandığı sistem oldukça ilkeldi.
Birinci Dünya savaşı sona erince, havadan fotoğraf çekme alanında geliştirilen yöntemler, barışçı' amaçlarla uygulanmaya başlandı. "Haritacılık ve kadastro gibi dallarda bu yöntemlere başvuruldu.
Kanada'da 1921 yılında, ormanların havadan fotoğrafları çekilmeye başlandı. Ağaçların durumunun denetlenmesinde, hava fotoğrafçılığı son derece elverişli bir yöntemdi.
Hava fotoğraflarının bir başka yararı da, 19201930 yıllarında, A.B.D. Tarımsal Üretim ve Pazarlama Kurulu, ekin türlerini araştırmak için çiftliklerin havadan fotoğraflarını çektirmeye başladığı zaman ortaya çıktı. Böylece hem istatistikler düzenlendi, hem de çiftçilerin belirli ürünleri yetiştirmek için aldıkları krediyi, amaca uygun biçimde kullanıp kullanmadıkları denetlendi. Ama bu tür denetleme uygulamaları, kamuoyunun hava fotoğrafçılığına karşı çıkmasına yolaçtı.
1938 yılında, Almanya'nın savaş hazırlıkları yaptığı ortaya çıktı. İngiltere, ünlü Avustralyalı; fotoğrafçı Sidney Cotton'dan Alman askeri tesislerinin resmini çekmesini istedi.
Cotton, 1920'lerden beri havadan fotoğraf çekmekteydi. İngiliz Hava Kuvvetleri'nden, hızlı bir uçak olan Lockheed Electra tipi bir uçak istedi. Uçak gövdesinin altına, üç fotoğraf makinası yerleştirdi. Makinalar kullanılmadığı zaman, üstleri, sürgülü bir kapakla örtülüyordu. Ayrıca, uçağın içinden fotoğraf bölümüne sıcak hava püskürten bir donanım yerleştirildi. Böylece makinaların, yükseklerdeki düşük sıcaklık yüzünden buğulanması ya da donması önlendi (bu sorun havadan fotoğraf çekenleri yıllarca uğraştırmıştı).
Hazırlıklarını tamamlayan Cotton, Almanya üstünde uçuşa çıktı. Söz konusu yıllarda yeni ve dikkat çekici olan uçağı, Almanya'da ilgi topladı. Cotton, yüksek rütbeli Nazi subaylarını uçağıyla gezdirmeye başladı. Bu geziler sırasında, kimsenin kendisinden kuşkulanmasına yolaçmadan, önemli tesislerin fotoğraflarını çekti.
İkinci Dünya savaşında, hava fotoğrafçılığının düzenli biçimde sürdürülmesinin zorunlu olduğu anlaşıldı. Sidney Cotton'a ilk İngiliz fotoğraf keşif birliğini oluşturması ve yönetmesi için yetki verildi. Fotoğrafların zamanında çekilmesi son derece önemliydi. Sık sık çekilen resimlerle, ilgili yerin dosyası hazırlanıyor, birliklerin hareketi, yeni binalar ve beklenmedik olaylar belirlenebiliyordu.
1941 yılında savaşa giren A.B.D., İngilizlerin uyguladığı sisteme yakın bir fotoğraf keşif yöntemi uyguladı ve aynı ölçüde başarıya ulaştı. Buna karşılık, sistemlerini hiç bir zaman iyice düzenleyemeyen Almanlar, bu eksikliği, savaş boyunca etkilerinin kısıtlanmasıyla ödediler.
Çağdaş Yöntemler
Hava fotoğrafçılığında uygulanan iki temel yöntem vardır: Eğik yöntem, düşey yöntem. Eğik fotoğraf yöntemi, düşey yöntemden daha yalındır. Küçük bir uçakla resmi çekilecek bölgenin üstünde uçulurken, uçakta bulunan bir fotoğrafçı, elinde tuttuğu makmayla açık pencereden resim çeker. Bu durumda, bakış doğrultusu, yeryüzüyle belirli bir açı oluşturmaktadır. Bu tür fotoğraflar, yüzey şekillerini belirleme gibi işlerde kullanılır.
Düşey yöntem ise, daha kesin sonuçlar verir. Özel olarak yapılmış uçakların altına, büyük fotoğraf makinaları yerleştirilir. Yöntemin adından da anlaşılacağı gibi, makinalar, düşey olarak yere doğrultulur.
Düşey fotoğrafçılık için özel olarak yapılan fotoğraf makinasının objektifi, görüntünün nitelikli olmasını sağlama amacıyla özenle hazırlanır. Odak uzaklığı genellikle 15 cm kadar olur. Makinada 23 cm genişliğinde ve 76 metre uzunluğunda film kullanılır. Özel bir aygıt, fotoğraf çekildiği sırada filmi gererek düz durmasını sağlama amacıyla, bir tür vakum oluşturur. Poz süreleri, ışık durumuna ve fotoğrafı çekilen cismin hareketine göre 1/200 ile 1/1000 saniye arasında değişir.
Fotoğrafın çekildiği yükseklik de, bölgenin durumuna göre, 400 9 000 m arasında değişir. Fotoğrafların birbirini izleme hızı, resmi çekilen cismin hızına bağlıdır. Çünkü her resmin, bir öncekinin % 60'ını içermesi istenir. Böylece, bir ya da birkaç saniyeden, birkaç dakikaya varan aralıklar kullanılabilir.
Keşif amacıyla çekilen fotoğraflarda, genellikle siyah beyaz, pankromatik filmler kullanılır. Son yıllarda başka film türleri (özellikle kızılaltı ışınlara duyarlı türler) de yaygınlaşmıştır.
Kızılaltı ışınlar, tıpkı görünen ışık gibi, filmleri etkilerler. Ama, arada önemli bir fark vardır. Kızılaltı ışınlar, sis ve pus içinden, görünür ışığa oranla daha kolay geçerler. Bu nedenle, yükseklerden çekilen fotoğraflarda, kızılaltı ışınlar, daha net sonuçlar verirler.
Cisimlerin yayınladıkları kızılaltı ışının niteliği, cismin sıcaklığına bağlı olarak değişir. Bu özellikten, sözgelimi sıcak ve soğuk suların ayırt edilmesi, fabrikalardan akarsulara dökülen suların ırmağı aşırı ölçüde ısıtıp ısıtmadığı gibi durumların saptanmasında yararlanılır. Canlı ve ölü bitki örtüsünün güneşten soğurduğu ısı miktarı farklı olduğundan, tarla ve ormanların durumu da, bu yöntemle bir bakışta anlaşılır.
Kızılaltı ışınlar, kızılaltı olarak basılamadığından, «yalancı renkli " Çok kanallı kamera " adı verilen ve aynı yerin aynı anda dokuz fotoğrafını birden çeken aygıtla, daha da ayrıntılı bilgi edinilebilir. Bu aygıta, dokuz farklı film ve renk filtresi takılır.
Havadan, yana dönük radarla da resim çekilebilir. Karanlıkta ve siste de sonuç veren radar, askeri amaçlarla çok kullanılır. Ne var ki, radarla çekilen resimler pek nitelikli olmaz.
Hava fotoğrafçılığının çokyönlü olmasını sağlayan en önemli özellik, dünya yüzeyine yüksekten bakıldığı zaman birçok cismin, sanki planları çizilmişçesine izlenebilmesidir. Böylece, karşılaştırmalar kolaylaşır ve gözlemcinin, dünya yüzeyindeyken, yakınlığından ötürü fark edemeyeceği nesneleri görmesi olanağı doğar.
Tarihçe
Havadan fotoğraf çekme, fotoğrafçılık kadar eski bir yöntemdir. İlk hava fotoğrafı 1856 yılında, Fransa üstünde uçan bir balondan çekilmiştir. 1880 yıllarında Avrupa'da yapılan deneylerde balonlardan, hattâ roketlerden, 1909'da da hem Avrupa'da, hem de A.B.D'nde uçaklardan fotoğraf çekiliyordu.
Hava fotoğrafçılığı, deney dışında, pratik amaçla ilk kez Amerika İç savaşında kullanıldı. 1862 yılında Virginia'da düşman kuvvetlerinin fotoğrafının çekilmesi için, bir fotoğrafçı balona bindirilerek havalandırıldı. O günden bu yana askeri amaçlar, hava fotoğrafçılığının en önemli uygulama alanını oluşturmaktadır.
Hem havacılık, hem de fotoğrafçılık alanında öncülük eden ülkelerden olan Fransa'daysa, hava fotoğrafçılığı Birinci Dünya savaşından önce başlamış, Almanların işgal ettiği birçok bölgenin, önceden hava fotoğrafı çekilmişti.
Fransız fotoğrafçılarınca başlatılan atılım, öteki ülkelerde de geliştirildi. İngiliz Hava Keşif birliğinin başında bulunan J.T.C. Moore Brabazon, eski model körüklü fotoğraf makinalarıyla deneyler yaptı ve bu makinaların bir işe yaramadığını gördü. Saatte 150 km hızla uçan uçağın oluşturduğu rüzgarda, makinanın sallanmadan durması olanaksızdı. Bu yüzden Brabazon, uçağın zeminine takılacak bir fotoğraf makinası geliştirdi. Bu, havadan fotoğraf çekmek için yapılmış ilk özel makinaydı.
Savaşın sonuna doğru, havadan çekim için yapılan makinalar, odak uzaklıkları 1,80 metreye varan dev aygıtlara dönüştü. Mercek ile film arasında ısınların daha uzun yol aşmasını sağlamak amacıyla, makinaya belirli açılarda aynalar yerleştirildi.
Moore Brabazon, birbirine yakın iki farklı noktadan çekilerek üç boyutlu nitelik kazanıp, resimde görülen yer ve cisimlerin yüksekliğinin ölçülmesini olanaklı kılan stereoskop adlı aygıtı buldu. Ayrıca; birbirini izleyen fotoğraflardan olayların sırasını anlayıp, mantıksal sonuçlara varabilme amacıyla, fotoğraf çekme ve yorumlama işlemlerini düzene sokmaya çalıştı. Ne var ki, kullandığı sistem oldukça ilkeldi.
Birinci Dünya savaşı sona erince, havadan fotoğraf çekme alanında geliştirilen yöntemler, barışçı' amaçlarla uygulanmaya başlandı. "Haritacılık ve kadastro gibi dallarda bu yöntemlere başvuruldu.
Kanada'da 1921 yılında, ormanların havadan fotoğrafları çekilmeye başlandı. Ağaçların durumunun denetlenmesinde, hava fotoğrafçılığı son derece elverişli bir yöntemdi.
Hava fotoğraflarının bir başka yararı da, 19201930 yıllarında, A.B.D. Tarımsal Üretim ve Pazarlama Kurulu, ekin türlerini araştırmak için çiftliklerin havadan fotoğraflarını çektirmeye başladığı zaman ortaya çıktı. Böylece hem istatistikler düzenlendi, hem de çiftçilerin belirli ürünleri yetiştirmek için aldıkları krediyi, amaca uygun biçimde kullanıp kullanmadıkları denetlendi. Ama bu tür denetleme uygulamaları, kamuoyunun hava fotoğrafçılığına karşı çıkmasına yolaçtı.
1938 yılında, Almanya'nın savaş hazırlıkları yaptığı ortaya çıktı. İngiltere, ünlü Avustralyalı; fotoğrafçı Sidney Cotton'dan Alman askeri tesislerinin resmini çekmesini istedi.
Cotton, 1920'lerden beri havadan fotoğraf çekmekteydi. İngiliz Hava Kuvvetleri'nden, hızlı bir uçak olan Lockheed Electra tipi bir uçak istedi. Uçak gövdesinin altına, üç fotoğraf makinası yerleştirdi. Makinalar kullanılmadığı zaman, üstleri, sürgülü bir kapakla örtülüyordu. Ayrıca, uçağın içinden fotoğraf bölümüne sıcak hava püskürten bir donanım yerleştirildi. Böylece makinaların, yükseklerdeki düşük sıcaklık yüzünden buğulanması ya da donması önlendi (bu sorun havadan fotoğraf çekenleri yıllarca uğraştırmıştı).
Hazırlıklarını tamamlayan Cotton, Almanya üstünde uçuşa çıktı. Söz konusu yıllarda yeni ve dikkat çekici olan uçağı, Almanya'da ilgi topladı. Cotton, yüksek rütbeli Nazi subaylarını uçağıyla gezdirmeye başladı. Bu geziler sırasında, kimsenin kendisinden kuşkulanmasına yolaçmadan, önemli tesislerin fotoğraflarını çekti.
İkinci Dünya savaşında, hava fotoğrafçılığının düzenli biçimde sürdürülmesinin zorunlu olduğu anlaşıldı. Sidney Cotton'a ilk İngiliz fotoğraf keşif birliğini oluşturması ve yönetmesi için yetki verildi. Fotoğrafların zamanında çekilmesi son derece önemliydi. Sık sık çekilen resimlerle, ilgili yerin dosyası hazırlanıyor, birliklerin hareketi, yeni binalar ve beklenmedik olaylar belirlenebiliyordu.
1941 yılında savaşa giren A.B.D., İngilizlerin uyguladığı sisteme yakın bir fotoğraf keşif yöntemi uyguladı ve aynı ölçüde başarıya ulaştı. Buna karşılık, sistemlerini hiç bir zaman iyice düzenleyemeyen Almanlar, bu eksikliği, savaş boyunca etkilerinin kısıtlanmasıyla ödediler.
Çağdaş Yöntemler
Hava fotoğrafçılığında uygulanan iki temel yöntem vardır: Eğik yöntem, düşey yöntem. Eğik fotoğraf yöntemi, düşey yöntemden daha yalındır. Küçük bir uçakla resmi çekilecek bölgenin üstünde uçulurken, uçakta bulunan bir fotoğrafçı, elinde tuttuğu makmayla açık pencereden resim çeker. Bu durumda, bakış doğrultusu, yeryüzüyle belirli bir açı oluşturmaktadır. Bu tür fotoğraflar, yüzey şekillerini belirleme gibi işlerde kullanılır.
Düşey yöntem ise, daha kesin sonuçlar verir. Özel olarak yapılmış uçakların altına, büyük fotoğraf makinaları yerleştirilir. Yöntemin adından da anlaşılacağı gibi, makinalar, düşey olarak yere doğrultulur.
Düşey fotoğrafçılık için özel olarak yapılan fotoğraf makinasının objektifi, görüntünün nitelikli olmasını sağlama amacıyla özenle hazırlanır. Odak uzaklığı genellikle 15 cm kadar olur. Makinada 23 cm genişliğinde ve 76 metre uzunluğunda film kullanılır. Özel bir aygıt, fotoğraf çekildiği sırada filmi gererek düz durmasını sağlama amacıyla, bir tür vakum oluşturur. Poz süreleri, ışık durumuna ve fotoğrafı çekilen cismin hareketine göre 1/200 ile 1/1000 saniye arasında değişir.
Fotoğrafın çekildiği yükseklik de, bölgenin durumuna göre, 400 9 000 m arasında değişir. Fotoğrafların birbirini izleme hızı, resmi çekilen cismin hızına bağlıdır. Çünkü her resmin, bir öncekinin % 60'ını içermesi istenir. Böylece, bir ya da birkaç saniyeden, birkaç dakikaya varan aralıklar kullanılabilir.
Keşif amacıyla çekilen fotoğraflarda, genellikle siyah beyaz, pankromatik filmler kullanılır. Son yıllarda başka film türleri (özellikle kızılaltı ışınlara duyarlı türler) de yaygınlaşmıştır.
Kızılaltı ışınlar, tıpkı görünen ışık gibi, filmleri etkilerler. Ama, arada önemli bir fark vardır. Kızılaltı ışınlar, sis ve pus içinden, görünür ışığa oranla daha kolay geçerler. Bu nedenle, yükseklerden çekilen fotoğraflarda, kızılaltı ışınlar, daha net sonuçlar verirler.
Cisimlerin yayınladıkları kızılaltı ışının niteliği, cismin sıcaklığına bağlı olarak değişir. Bu özellikten, sözgelimi sıcak ve soğuk suların ayırt edilmesi, fabrikalardan akarsulara dökülen suların ırmağı aşırı ölçüde ısıtıp ısıtmadığı gibi durumların saptanmasında yararlanılır. Canlı ve ölü bitki örtüsünün güneşten soğurduğu ısı miktarı farklı olduğundan, tarla ve ormanların durumu da, bu yöntemle bir bakışta anlaşılır.
Kızılaltı ışınlar, kızılaltı olarak basılamadığından, «yalancı renkli " Çok kanallı kamera " adı verilen ve aynı yerin aynı anda dokuz fotoğrafını birden çeken aygıtla, daha da ayrıntılı bilgi edinilebilir. Bu aygıta, dokuz farklı film ve renk filtresi takılır.
Havadan, yana dönük radarla da resim çekilebilir. Karanlıkta ve siste de sonuç veren radar, askeri amaçlarla çok kullanılır. Ne var ki, radarla çekilen resimler pek nitelikli olmaz.