- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Tem 2013
-
- Mesajlar
- 12,310
-
- MFC Puanı
- 5,925
Elleri siyahtı bu gidişin
Bitişlere yeni açılıyordu parantezler
En son söylediğim türküde kalmıştı gençliğim
Ruhum limansız bir rıhtımda inzivaya geçilir
Ve İstanbul olan yârim söyle hangi bahardan geçiyordu ayakların?
Avuçlarımda ıslanırken koca gece
yıldızları gömüyordum gözlerine
Dudağının kıyısındaki elveda var ya hala içimde bir kıymık gibi
Ne zaman konuşmaya başlasan ilkin sesin batardı içime.
Ve İstanbul olan yârim hatırlıyorum seni
Hatırlıyorum beni nasıl yüzüstü bırakıp arka kapımdan kaçtığını
Sesi üstüme yakışan yârim
Susuyorum renklerim dökülüyor köşe bucağa
Bir ağrı kesicinin kesik bıraktığı acı kanıyordu hala içimde
Bilerek kesiyorum içimdeki ağrının fitilini
Uyuşturmaya çalışsam da geçmişi
Anlık dindirebiliyorum her acıyı
İzi kanlı bir tokat gibi çarpar geçmişin
Hatırlıyorum!
Arka fona itilen yalnızlığımda kalmıştı düşlerim
Yıkık bir kent kılığına girerdi suretim
Sırf senim diye basit bir ölümü seçiyordum
Ve senin için zorda bırakıyordum her aralığı
Ses tellerime abanıyor bir karga
Ve leşi ceketime bulaşıyor
Bir tınısının altına eziliyor yokluğun
Karganın leşi yıllandıkça tenimde hep aynı karede
Ağlamaya terk edildim.
Takatim en son ne zaman dönmüştü sabrımdan?
Bilmezsin ama
Ben her sabah İstanbul diye ölürüm
Ve akşam karanlığında okunur selam
Sahipsiz düşer saçlarım anlıma
Toka diye takarım hüznü saçlarıma
Makasın küskün ağzıyla darbeler bırakıyorum kırık yanlarıma
İnadına katil dedirtiyorum adıma.
Dikiş tutmayan dilime dişlerimi geçiriyorum
Sessizliğe düşüyor her şey
Bir susta ben diye veririm namıma
İstanbul gibi ölürüm yar
Görmezsin!
Kız kulesinin anlattığı yalanla ağlarım
Duymazsın!
Bir martının kör oluşundan daha acıydı
/Kara/denizin omuzlarımda kâğıt gemiler yüzdürmesi.
Sesi bozgun yemiş bir annenin saflığına nasıl kanarsa bir çocuk
Öyle inandırmıştım İstanbul oluşuna
Susarak öldürüyorum içimdeki narin yüzlü körpe kızı
Ucu yanık bir sayfada düpedüz ihanet ediyorum kentime
Yedi tepeden bir uçurum beğendiriyorum kendime
En kolay intiharı seçiyorum bizim için
İstanbul gibi ölüyorum yar
Tut beni!
Ellerinle sıkboğazımı
Kanıma karış
Aklımın odalarında düşüncemi yerle bir et!
Yüzüme belirsiz sayılarda kulaçlar at
Nefesimden sız içime.
Hatırlıyorum!
Kapımda sabırsızca kişniyordu ölüm
Aşk ilticamdı benim
Aşk suikastlarımda bırakılan geçitlerdeydi
Ve İstanbul gibi eminim ki
Aşk ağzımda bozulan en büyük yemindi.
Ne zaman yağmur yağsa üstüme
Kaldırım kenarında biriken su
Buhar olup uçuyordu pervazlarıma.
İstanbul
hadi uyu dizlerimde
Dindir içindeki hoyrat denizi
Mesela kız kulesi bir yaşama hakkı daha ver.
Yüzüm öksürür ellerine
Kanı çekilir bir gecenin
Ve ben yar
İstanbul gibi ölmesini de bilirim
Kan kusar tanıdık bir yara
Ah yar giyotin keskinliğinde öldür beni
Tuz bas ellerime
Ben İstanbul sessizliğinde ölürüm yar
Sen düş/me peşime
Hep demez miydin?
"-bir gün ölürsen İstanbul ağırlığında öl" diye
İşte yar İstanbul gibi cesaretiyle ölüyorum.
Düş/me sesime...
Bitişlere yeni açılıyordu parantezler
En son söylediğim türküde kalmıştı gençliğim
Ruhum limansız bir rıhtımda inzivaya geçilir
Ve İstanbul olan yârim söyle hangi bahardan geçiyordu ayakların?
Avuçlarımda ıslanırken koca gece
Dudağının kıyısındaki elveda var ya hala içimde bir kıymık gibi
Ne zaman konuşmaya başlasan ilkin sesin batardı içime.
Ve İstanbul olan yârim hatırlıyorum seni
Hatırlıyorum beni nasıl yüzüstü bırakıp arka kapımdan kaçtığını
Sesi üstüme yakışan yârim
Susuyorum renklerim dökülüyor köşe bucağa
Bir ağrı kesicinin kesik bıraktığı acı kanıyordu hala içimde
Bilerek kesiyorum içimdeki ağrının fitilini
Uyuşturmaya çalışsam da geçmişi
Anlık dindirebiliyorum her acıyı
İzi kanlı bir tokat gibi çarpar geçmişin
Hatırlıyorum!
Arka fona itilen yalnızlığımda kalmıştı düşlerim
Yıkık bir kent kılığına girerdi suretim
Sırf senim diye basit bir ölümü seçiyordum
Ve senin için zorda bırakıyordum her aralığı
Ses tellerime abanıyor bir karga
Ve leşi ceketime bulaşıyor
Bir tınısının altına eziliyor yokluğun
Karganın leşi yıllandıkça tenimde hep aynı karede
Ağlamaya terk edildim.
Takatim en son ne zaman dönmüştü sabrımdan?
Bilmezsin ama
Ben her sabah İstanbul diye ölürüm
Ve akşam karanlığında okunur selam
Sahipsiz düşer saçlarım anlıma
Toka diye takarım hüznü saçlarıma
Makasın küskün ağzıyla darbeler bırakıyorum kırık yanlarıma
İnadına katil dedirtiyorum adıma.
Dikiş tutmayan dilime dişlerimi geçiriyorum
Sessizliğe düşüyor her şey
Bir susta ben diye veririm namıma
İstanbul gibi ölürüm yar
Görmezsin!
Kız kulesinin anlattığı yalanla ağlarım
Duymazsın!
Bir martının kör oluşundan daha acıydı
/Kara/denizin omuzlarımda kâğıt gemiler yüzdürmesi.
Sesi bozgun yemiş bir annenin saflığına nasıl kanarsa bir çocuk
Öyle inandırmıştım İstanbul oluşuna
Susarak öldürüyorum içimdeki narin yüzlü körpe kızı
Ucu yanık bir sayfada düpedüz ihanet ediyorum kentime
Yedi tepeden bir uçurum beğendiriyorum kendime
En kolay intiharı seçiyorum bizim için
İstanbul gibi ölüyorum yar
Tut beni!
Ellerinle sıkboğazımı
Kanıma karış
Aklımın odalarında düşüncemi yerle bir et!
Yüzüme belirsiz sayılarda kulaçlar at
Nefesimden sız içime.
Hatırlıyorum!
Kapımda sabırsızca kişniyordu ölüm
Aşk ilticamdı benim
Aşk suikastlarımda bırakılan geçitlerdeydi
Ve İstanbul gibi eminim ki
Aşk ağzımda bozulan en büyük yemindi.
Ne zaman yağmur yağsa üstüme
Kaldırım kenarında biriken su
Buhar olup uçuyordu pervazlarıma.
İstanbul
Dindir içindeki hoyrat denizi
Mesela kız kulesi bir yaşama hakkı daha ver.
Yüzüm öksürür ellerine
Kanı çekilir bir gecenin
Ve ben yar
Kan kusar tanıdık bir yara
Ah yar giyotin keskinliğinde öldür beni
Tuz bas ellerime
Ben İstanbul sessizliğinde ölürüm yar
Sen düş/me peşime
Hep demez miydin?
"-bir gün ölürsen İstanbul ağırlığında öl" diye
İşte yar İstanbul gibi cesaretiyle ölüyorum.
Düş/me sesime...