Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Hased Nedir?

LeGoLaS

ikra
Onursal Üye
Konum
Türkiye
  • Üyelik Tarihi
    1 Ağu 2008
  • Mesajlar
    9,959
  • MFC Puanı
    3,016
Hased Nedir?

Kalbin huzurunu bozan manevi hastalıklardan birisi de hased’dir. Çünkü denilmiştir ki:


“Hased ihlâsın kalbe girmesine bir perdedir.”


Hased; kendisine bir faydası olmasa bile başkasının hakkıyla elde ettiği nimetlerden mahrum olmasını istemek demektir. Bu arada şunu da belirtmekte fayda vardır; başkalarının sahip olduğu nimetlerin benzerine sahip olmayı istemek hased değil gıpta etmektir.


Ebu Hureyre radıyallahu anh'den rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:


“Zandan sakınınız, çünkü zan sözün en yalanıdır. Sizinle alakalı olmayan konuşmaları dinlemeyiniz. Kimsenin suçunu ve kusurunu araştırmayınız.


Nimetlerde yarışmayınız. Bir birinizi kıskanmayınız, birbirinize öfkelenmeyiniz, aranızı açmayınız.


Ey 'ın kulları! nasıl emretti ise öylece kardeş olunuz, müslüman müslümanın kardeşidir. Ona haksızlık etmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hakaret etmez, takva buradadır, takva buradadır, takva buradadır.”diyerek kalbine işaret etti ve sözüne şöyle devam etti:


“Bir kişiye kötülük olarak, müslüman kardeşine hakaret etmesi yeterlidir. Bütün müslümanların, kanı, şerefi ve malı diğer müslümana haramdır.” (İmam Malik, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)


İnsanın dağlar kadar ameli de olsa, hased bütün bu amellerin sevabını yok eder. Halbuki insan binbir zahmetle, nefsini zorlayıp amel yaparak sevap kazanıyor, bu sevaplarını da hased ederek boşu boşuna mahvetmesi çok yazıktır. Hased eden kimse -u Zülcelal’in nimetlerinin düşmanıdır. O’nun takdirine kızgındır. O’nun kulları arasındaki yaptığı taksime razı değil demektir.


Anlatıldığına göre, padişaha yakın bir kişi, ona her zaman:


“İyiliklere iyilik et, kötüleri de affet. Çünkü iyiler iyiliğe layıktırlar, kötüler de nasıl olsa -u Teala’dan cezalarını bulurlar.” derdi. Bu adamın padişaha yakınlığını kıskanan başka birisi, bu yakınlığı bozmak istedi ve padişaha:


“Bu adam, senin ağzının kötü koktuğunu söyler. Dilersen, onu çağır ve kendin gör.” dedi. Padişah:


“Öyleyse onu getir.” dedi. Adam o kişiyi buldu ve önce kendisine bol sarımsaklı yemek yedirdi. Ondan sonra da padişahın kendisini istediğini bildirdi. Adam, bu haliyle padişahın huzuruna çıkınca, elini ağzının üstüne koydu. Padişah kendi kendine:


“Demek ki bu adam ağzımın kokusundan sakınıyor.” dedi ve hemen bir yazı yazdı ve hazine memuruna gitmesini emretti.


Adam dışarı çıkınca, rakibi onu karşıladı ve elindeki yazının hazineye yazıldığını görünce, bununla adama para verileceğini zannetti ve tamaha kapılıp onu kendisine vermesini rica etti. Adam da verdi. Rakibi yazıyı götürüp memura verdi. Memur yazıyı açıp okudu. Padişah:


“Bu yazıyı getireni cellada boğazlat, derisini yüzdür, içine saman doldurup bana gönder.” diye yazmıştı. Rakibin itiraz ve feryatları arasında emir yerine getirildi ve onun samanlı postu melik’e gönderildi. Adam işin aslını öğrenince, padişaha:


“Ben demedim mi, kötüler nasıl olsa cezalarını bulurlar!” dedi. Padişah onu tasdik etti ve kendisine daha çok değer vermeye başladı.


İbn-i Şirin şöyle demiştir:


“Ben dünyaya ait birşeyden dolayı hiç kimseyi kıskanmadım. Çünkü bu kimse cennet ehli ise, onun şimdiki nimeti ileride göreceği nimetlerin yanında çok az kalır ve kıskanmaya değmez. Ve eğer o cehennem ehli ise, bugün yarın azaplara düşecektir. Böyle bir kimse de kıskanılmaz.”


Hased sahibi başkasında bir nimet görünce kendini mağrur hisseder ve bunun kahrını duyar. Hasedin diğer kötü huylardan farkı, insanın perişan olmasından ve elindeki nimetin yok olup gitmesinden başka bir şeyle tatmin ve teskin olmamasıdır. Onun için Hz. Muaviye radıyallahu anh şöyle demiştir:


“Herkesi memnun etmek mümkündür. Fakat, hasedci nimetin zevalinden başka bir şeyle memnun olmaz.”


İnsanda hased uyandıran ve hased etmeye iten sebeplerden birisi buğz ve düşmanlıktır. Bir kimseye buğz ve düşmanlık eden, onun iyilik ve nimet görmesini istemez ve bundan rahatsızlık duyar. Buna karşılık bela görmesine sevinir ve bundan memnun olur.


Sorunları kaynaklarından çözen islâm dini, bu yüzden müslümanlara buğz ve düşmanlık edilmesini men etmiş ve bunu haram saymıştır. Buğz ile hasedin birlikteliğini bildiren ayet-i kerimelerin birinde şöyle buyrulmuştur:


“Münafıklar, elinizdeki nimetin zeval bulmasından ve sıkıntı çekmenizden hoşlanırlar. Size karşı duydukları buğz ağızlarından da (sözlerinden) bellidir. Kalplerinde gizledikleri buğz ise daha büyüktür.” (Al-i İmran; 118)


Şunu da belirtmek lâzımdır ki, kıskançlık ancak dünyaya ait işlerde olur. Ahiret işlerinde ise, kıskançlık olmaz. Çünkü bu alanda ne nefis ne de şeytan yoktur. Bu sebeple maksadı rızasını kazanmak ve cennete gitmek olan bir kimse, aynı maksad için çalışan kimseleri kıskanmaz. Aksine onları sever ve onlara duacı olur.


Hased, insanlara hep iyilik dileyen ve kendileri de iyilik bulan peygamberlerin ve salih mü’minlerin huyunun bırakılması, dünya ve ahiret rüsvaylığına mahkum olan iblis ve onun izinde giden kâfirlerin huyuna sahip çıkılmasıdır.


Hepsi de kalbe yerleşen büyük günahlar olan bu durumlar, ateşin odunu yakması gibi sevapları yakar ve gecenin gündüzü karartması gibi kalbi karartırlar.


Hased etmek yanlış olduğuna göre, doğru olan mü’minlerin nimet ve iyilik görmelerine sevinmek, hizmet ve faziletlerinden dolayı onları sevmektir. Bu şekilde sevmek ve sevinmek hem kalbe rahatlık verir, hem de kişiye sevap kazandırır.


Hased hastalığını tedavi eden amel ise, kıskandığı insanı methetmek, ona sevgi ve ilgi göstermek, kendisine yardım etmek ve iyilikte bulunmaktır. Bunları yapmak, acı bir ilacı içmek gibi nefse zor gelir, ancak memnuniyet verici bir sonuç ortaya çıkarır.


Her kim bu ilacın acılığına sabrederse, o kimse şifa bulmanın ferahlığına kavuşur


 
Üst Alt