s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
Harzemşahlar, Harezm olarak anılan Aral Gölünün güneyi ile İranın Kuzey Doğu bölgesinde hüküm sürmüş, 1091 yılında temelleri atılarak 1138 yılında Bağımsızlığına kavuşmuş, 1231 yılında Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılarak Anadolu Halkları içerisine kaynaşmıştır
Harzemşahlar, Harezm olarak anılan Aral Gölünün güneyi ile İranın Kuzey Doğu bölgesinde hüküm sürmüş, 1091 yılında temelleri atılarak 1138 yılında Bağımsızlığına kavuşmuş, 1231 yılında Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılarak Anadolu Halkları içerisine kaynaşmıştır.
Harzemşahlar Devletinin Kuruluşu
Harezm Bölgesi, Büyük Selçuklu Devletinin hâkimiyeti altında bulunan ve Selçuklu Sultanlarının atadığı valilerce yönetilen önemli bir ticaret kentiydi. Harzemşahlar Devletinin atası kabul edilen Anuş Tigin, Harezmli bir Türk genci olarak Selçuklu Emirlerinden Bilge Tigin tarafından esir olarak alınıp Selçuklu Sarayında eğitim ve terbiye görmeye başladı. Burada bahsedilen esaret aslında Selçuklu Devletinin devlet adamı yetiştirme politikasından ibarettir. Zamanla Osmanlı Devletinde Devşirme Sistemi ile karşımıza çıkan bu uygulama ile çocuk yaşta alınan sağlıklı ve yetenekli Türk Gençleri, saray eğitimi, devlet adamlığı ve siyasi ilimlerle donatılarak devletin önemli mevkilerinde görevlendirilmekteydi. Bu minval ile Selçuklu Sarayında hizmetkâr olarak görev alan Anuş Tigin, zamanla yükselerek Taştdarlık vazifesi almış ve Sultanın abdest alması ve elini yıkaması için ibrikçiliğini yapmaya başlamıştı. İbrikçilik ile başlayan saray vazifesi zamanla devlet mertebelerinde görevler alarak yükselmesiyle devam etti. Devlet işlerindeki başarısı ve zekâsıyla yükselerek çocuk yaşta Bilge Tigin tarafından esir alındığı Harezme vali olarak atandı (1092). Bu tarihten sonra Harzemşahlar Devletinin müstakbel sultanları olacak Harezm valileri Anuş Tiginin soyundan gelmiştir. Bu sebeple Anuş Tigin, Harzemşahlar Devletinin kurucusu ve saltanat atası olarak kabul edilmektedir.
Harezm bölgesi, Büyük Selçuklu Devletine bağlı bir vilayet olarak valiler tarafından yönetilmekteydi. Ancak Selçuklu Devleti, 1092 yılında bölünmelere maruz kalmış ve zayıflamıştı. Yaşanan bölünmeler sonucunda Irak-İran hattında hâkimiyetini devam ettiren Büyük Selçuklu Devleti, Harezm bölgesine atadığı vali ile bu bölgeyi uzaktan yönetmekteydi. Anuş Tigin döneminden sonra Harezmin idaresi Anuş Tigin soyundan devam etmiş, bunun bir sonucu olarak da Anuş Tigin ailesi Harezm bölgesini saltanatı ile idare ederek Harzemşahlar devletinin temellerini atmıştır. Anuş Tigin, Harezm valiliği görevini başarıyla ifa etmiş, zor zamanlar yaşayan Büyük Selçuklu Devletine bağlı kalarak halkının saygısını ve itaatini kazanmıştı. Bunu gören Selçuklu Sultanı Sencer, Anuş Tiginin vefatından sonra yerine oğlu Kudbeddin Muhammedi Harezm valisi olarak atadı (1097).
Kudbeddin Muhammed Dönemi (1097 - 1127)
Anuş Tiginin vefatından sonra Selçuklu Sultanı Sencer tarafından Harezm valisi olarak atanan Kudbeddin Muhammed de babası gibi Selçuklu Sarayında yetişmiş, saray terbiyesi ve devlet idareciliği ilimleri almış, gösterdiği başarılar ile babası gibi göz doldurarak yükselmişti. Anuş Tiginin vefatı üzerine Harezm valisi olarak atanan Kudbeddin Muhammed, halkına adil ve hakkaniyetle davranarak Harezm halkının saygısını ve itibarını kazandı. Bu haseple Harezm eşrafı, Kudbeddin Muhammedi tartışmasız bir lider olarak görmeye başlamışlardı. Selçuklu Devleti ile gelişen ticaret de Harezm halkını ekonomik olarak kalkındırmış, müreffeh bir yaşam süren Harezm halkı da Valileri Kudbeddin Muhammede bağlı kalmışlardı. Kudbeddin Muhammed döneminde zor günler yaşamakta olan Büyük Selçuklu Devleti, bölgedeki siyasi tezahürler hasebiyle Harezm bölgesini uzaktan idare etmekte, rüştünü ispatlamış ve sadık bir vali olan Kudbeddin Muhammed de merkezi idareden doğrudan talimat almadan Harezm bölgesinin idaresini üstlenmekteydi. Dolayısıyla Harezm bölgesi, yarı bağımsız olarak yönetilmekte ancak Büyük Selçuklu Devletine bağlı kalmaktaydı. Kudbeddin Muhammed, bu vazifesini 30 yıl gibi uzun bir süre başarıyla ifa edip 1127 yılında vefat etti. Selçuklu Sultanı Sencer, beklendiği üzere yerine yine sarayda yetişmiş ve eğitim görmüş olan Kudbeddin Muhammedin oğlu Atsızı Harezm valisi olarak tayin etti.
Atsız Dönemi (1127 1156)
Atsız, babası ve dedesi gibi Selçuklu Sarayında yetişmiş, ilim ve devlet işlerinde gördüğü eğitim ile göz doldurarak yüksek mevkilerde görev alabilmek için rüştünü ispat etmişti. Öyle ki muvaffakiyet ve bağlılığı hasebiyle bizzat Sultan Sencerin teveccühlerine mazhar olmuştu. Bu minvalde babası Kudbeddin Muhammedin yerine Harezm valisi olarak atanan Atsız, kısa süre içerisinde Harezm halkının öteden beri gelen bağlılık ve saygısını edinerek tıpkı babası ve dedesi gibi saygın bir lider olarak karşılandı. Başarılı devlet adamlığının yanı sıra güçlü bir kumandan olan Atsız, Harezmde teşkil ettiği ordu ile Sencerin ordusunda görev alarak pek çok başarısında büyük pay sahibi olmuştur.
Atsız, her ne kadar vali sıfatını taşıyor ise de Harezm halkı, Anuş Tigin döneminden itibaren 35 yıl boyunca idaresi altında olduğu silsileye yüksek bağlılık ve sadakat gösteriyor, bu haseple kendisini sadece bir vali değil, tartışmasız bir lider ve sultan olarak görüyordu. Üstelik babası Kudbeddin Muhammed, Selçuklu Sultanına bağlılığı ve kendisine duyulan güvenle yarı bağımsız olarak hareket etmeye başlamıştı. Bu bakımdan kendisi de Harezm bölgesinin idaresinde oldukça yüksek yetkilere sahipti. Ancak Asız, babası ve dedesi gibi Selçuklu Sultanına kayıtsız şartsız bağlı kalmayıp bağımsız hareket etmeye, hatta Selçuklu Sultanını karşısına almaya niyetlenmişti. Harezm halkının kendisine bağlılığından istifade ederek Büyük Selçuklu Devletinin zayıflamasından istifade etmek amacıyla giriştiği bu bağımsızlık hareketi neticesinde kendisine bağlı güçlerle Cend ve Mangışlak bölgelerine taarruz ederek hakimiyet alanına dâhil etti. Atsızın bu başına buyruk hareketi Sultan Senceri çok kızdırdı. Sencer, kendisini tenkit ve ikaz edince ise ortaya çıkan sürtüşme neticesinde fevri bir hareketle Büyük Selçuklu Devletine bağlılığını ortadan kaldırarak kendisini Sultan ilan etti. Atsızın bu eylemi HarzemşahlarDevletinin fiilen kurulması anlamına geliyordu (1138).
Sultan Sencer, Atsızın bu eylemi karşısında Harezm bölgesinin hâkimiyetini kaybetmemek için bizzat ordusunun başına geçerek Atsız üzerine yürüdü. Atsızın bu ilk bağımsızlık denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. Büyük Selçuklu Devleti, her ne kadar zayıflamış ve zor günler geçiriyor olsa bile Sultan Sencer ordusunun başına geçerek Atsızın ordularını bozguna uğratarak Harezm bölgesini yeniden ilhak etti. Atsızın yerine Süleyman Bin muhammedi vali tayin ederek Merve geri döndü.
Süleyman Bin Muhammed, Harezm halkının Atsıza bağlılık ve desteğini ortadan kaldırmak için Atsızı destekleyen zümreler üzerinde ağır baskılar kurarak halkın tepkisini üzerine çekti. Anuş Tigin döneminden beri devam eden müreffeh ve huzurlu yaşamları bir anda bozulan ve bağımsızlık denemeleri sükûtu hayalle sonuçlanan Harezm Halkı Süleyman Bin Muhammede karşı bağlılık göstermeyince Atsızın hâkimiyeti yeniden ele geçirmesi zor olmadı. 1140 yılında Süleyman Bin Muhammedi indirerek yeniden Harezmin idaresini eline aldı. Ancak Sultan Sencerin taarruzundan çekindiği için bağımsızlık iddiasından vazgeçerek Sencere bağlılığını bildirdi. Bu bağlılık da uzun sürmedi. Sultan Sencer, Karahıtaylılarla giriştiği mücadelede mağlup olunca ordusu ile Mervi kuşatarak Büyük Selçuklu Devletini tümüyle ele geçirmeye teşebbüs etti (1141). Sultan Sencer, Mervin kuşatılması üzerine Horasana çekilmek zorunda kalmıştı. Atsız da zaferini pekiştirmek için Nişabura taarruz etti ve burayı da hâkimiyeti altına aldı (1142). Hâkimiyetini pekiştirmek için adına hutbeler okuttu ve kendisini Büyük Selçuklu Devletinin hükümdarı olarak görmeye başladı.
Sultan Sencer, Horasanda bulunduğu dönemde ordusunu ve iktidarını güçlendirip yeniden ortaya çıktı. Atsız, Sencerin kuvvetlerinden çekinerek Mervi terk etti ve yeniden Sultan Sencere bağlılığını bildirdi. Atsız, fırsatını buldukça Senceri mağlup etmeye çalışıyor, başaramayınca ise bağlılığını bildirerek sulh yapmaya çalışıyordu. Sencer, bu sorunu tamamen ortadan kaldırmak için Atsızın bağlılığını kabul etmeyerek Harezm şehrine taarruza geçti. Harezmin en stratejik noktası olan Hazarasp kalesini fethedince Atsızın saltanat merkezi olan Gürganenin düşmesi ve Sencerin zaferi kaçınılmaz hale gelmişti. Atsız yine kendisine bağlılığını bildirerek Sulh yapmayı teklif etti. Sencer, bu teklifi kabul etmeyince Harezm bölgesinin saygın din adamlarından birinin Müslüman kanı dökülmemesi için rica etmesi üzerine taarruzu yarıda bırakıp Atsızın bağlılığını kabul ederek geri döndü. Atsız yine Sencere mağlup olup yine bağlılığını bildirerek Harezm bölgesinin idaresini elinde tutmayı başardı.
Atsız, Sencerin son taarruzundan sonra uzun bir süre Selçuklu Tehdidine maruz kalmadı. Zira Sultan Sencer, devletinin diğer sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kaldı ve Harezm bölgesinin idaresi, Sencer tarafından tanınmasa da fiilen bağımsız olarak varlığını devam ettirdi. Atsız, 1156 yılında vefat etti ve yerine kardeşinin oğlu İlarslan geçti.
İlarslan Dönemi (1156 1172)
Atsız, amcası Atsızdan sonra veliaht olarak saltanat makamına geçti ancak Atsızın oğulları ve saltanatta hak iddia edebilecek rakipleri saltanat makamını tehdit eder durumdaydı. Bu tehlikeleri ortadan kaldırmak için amcasını ve kardeşlerini öldürerek tüm rakiplerini bertaraf etti. İlarslanın hâkimiyeti Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Sencer tarafından da tanındı. Zira Selçuklu Devleti zor zamanlar geçiriyor, Sencer artık Harezm bölgesini kontrol altında tutamıyordu. Selçuklu tehdidinden de kurtulan İlarslan, artık Harzemşahlar Devletini tartışılmaz ve tam anlamıyla bağımsız hale getirmiş oldu.
Büyük Selçuklu Devleti zayıflamış, Selçuklu Sultanı Sencer ise oldukça yaşlanmıştı. Herşeye rağmen Sencerin varlığı Harzemşahların büyümesine engel teşkil ediyordu. Zira Harzemşahların Şahlanışı Sultan Sencerin vefatından sonra mümkün olabildi. Sencerin 1157 yılında vefat edince zaten zayıf düşmüş olan Büyük Selçuklu Devleti tarih sahnesinden silindi. Büyük Selçuklu Devletinin hâkimiyet alanları, kendisini Büyük Selçuklu Devletinin mirasçısı olarak gören Harzemşahların kontrolü altına girmeye başladı. Önce Doğu İran bölgesi ve Harezm bölgesinin yakın çevreleri Harzemşahlar Devletinin hâkimiyeti altına girdi. Sonrasında hâkimiyet altına aldığı bölgelerdeki devlet teşkilatlanmasını ve fethettiği bölgelerin hâkimiyetini sağlamlaştıran Atsız, HarzemşahlarDevletini dört başı mamur bir imparatorluk haline getirdi.
Harzemşahlar, artık tam anlamıyla bağımsız ve bölgesinde güçlü bir otorite olarak rüştünü ispatlamış bir imparatorluk olmuştu. Atsız, Harzemşahlar Devletinin sınırlarını genişleterek Tus, Bistam ve Damgan bölgelerini de hâkimiyeti altına aldı (1170). Atsız, Harzemşahların yükselişini ve güçlenmesini sağlamıştı ancak doğudaki Karahıtaylılar tehdidi devletin daha fazla güçlenmesine imkân vermiyordu. Karahıtaylara vergi vermek zorunda kalan ve olası Karahıtay tehdidine karşı tedirgin durumda olan Atsız, ordu nezlindeki hazırlıklarını tamamladıktan sonra Karahıtaylarla mücadele etmeye hazır hale gelince vergi tahsil etmek için gelen Karahıtay elçisine vergi vermeyeceğini bildirerek üstü kapalı olarak da olsa savaş ilan etti. Karahıtaylar, beklendiği gibi taarruza geçerek Nişabura doğru yola çıktılar. Askeri gücü bakımından Karahıtaylılarla mücadele etmesi zor olan Atsız, Karahıtaylıların taarruz edeceği güzergâhı su taşkınlarıyla bataklığa çevirince Karahıtaylılar taarruzu yarıda bırakarak geri dönmek zorunda kaldılar. Atsız, Karahıtaylıları mağlup edememişti ama yine de Karahıtay tehdidini bir süre içinde olsa bertaraf etmişti. Atsız, bu vakadan kısa bir süre sonra vefat etti. Atsızın vefatı üzerine saltanat mücadeleleri baş gösterdi.
Alâeddin Tekiş Dönemi (1172 1200)
Saltanatın esas varisi olan Tekiş, Nişabur şehrinin dışında bulunuyordu. Küçük oğlu Sultan Şah, bu fırsatı değerlendirerek kendisini Harzemşahların Sultanı ve Büyük Kağanı ilan etti. Atsızın büyük oğlu Tekiş, kardeşinin Hükümdarlığını kabul etmedi ancak önce davrandığı için saltanat ordusunu arkasına alan Sultan Şaha karşı tek başına mücadele etmesi mümkün değildi. Kardeşini tahttan indirmek için, kadim düşmanları olan Karahıtaylardan destek istedi. Harzemşahlar üzerinde düşmanca emeller besleyen Karahıtaylar elbette bu fırsatı değerlendireceklerdi. Karahıtayların destek için gönderdikleri ordunun başına geçen Tekiş, Nişabura girerek kardeşini tahttan indirdi ve saltanat makamına geçerek kendisini Sultan ilan etti. Sultan Şah, Karahıtay ordusuna karşı koyamayıp şehirden kaçmak zorunda kaldı. Bir yıl kadar sonra tekrar saltanat mücadelesi içine girişen Sultan Şah, Irak Selçuklularının hükümdar vekili Ayaba ile anlaşarak tekrar Tekişi indirmek için Nişabura girdi. Sultan Şahın bu denemesi başarısızlıkla sonuçlandı ve Ayaba savaşta öldürüldü. Sultan Şah ise saltanattan vazgeçerek Dihistana kaçtı (1174).
Tekiş, kudretli ve güçlü bir handı. Hâkimiyeti döneminde Harzemşahları devlet nizamı, disiplini ve teşkilatlanmasıyla tam anlamıyla bir İmparatorluk haline getirdi. Saltanat makamını ele geçirmesi için bir anlamda kullandığı Karahıtaylılarla münasebetlerini keserek mücadeleye girişti. Önceleri verdikleri destek için Karahıtaylara vergi vermeyi kabul eden Tekiş, vergi tahsil etmek için gelen Karahıtaylı elçisinin kibirli ve fütursuz tavırlarına hiddetlenerek öldürerek Karahıtaylara açıkça savaş ilan etti. Karahıtaylılar da Atsız döneminde yarım bıraktıkları Harezm seferini tamamlamak üzere Harzemşah Devletinin başkenti Nişabura taarruza giriştiler. Tekişin teşkilatlandırdığı Harzemşahlar ordusu eskisinden çok daha güçlüydü. Kalabalık Karahıtaylı ordusu ile doğrudan mücadeleye girişen Tekiş, bu mücadelede Karahıtaylara ağır bir mağlubiyet yaşatarak uzun yıllardır süre gelen Karahıtay tehlikesine karşı ilk önemli başarıyı elde ettiler. Türk Yurtlarını 150 yıl boyunca tehdit ve tahrip eden Karahıtaylıların batıya ilerlemeleri bu zaferle bertaraf edilmiş oldu.
Tekiş, kendisine bağlılığını bildirmesine rağmen kardeşi Sultan Şahtan tedirgin olmaktaydı. Bu sebeple fevkalade bir lüzum hâsıl olmadıkça Nişaburu terk etmiyordu ve stratejik hamlelerde ordusunun başında bulunamıyordu. Sultan Şah, 1187 yılında vefat edince saltanat tehlikesi ortadan kalkmış oldu. Tekiş Han da stratejik olarak daha rahat hareket edebilir duruma gelmişti. Artık ordusunun başına daha rahat geçebilen Tekiş, Doğu İran ve Horasanı hâkimiyeti altına alarak sınırlarını genişletti. Harzemşahların genişlemesi Büyük Selçuklu Devletinin ardıllarından olan Irak Selçukluları Sultanı 2. Tuğrul Hanı tedirgin etti. 2. Tuğrul Han, Irak coğrafyasında güçlenmiş, İslami Halifesi Abbasi Sultanının koruyuculuğunu üstlenmişti. Elde ettiği başarılarla Hilafet Makamının siyasi yetkilerini elinde bulunduran 2. Tuğrul Han, hâkimiyeti altındaki bölgelere doğru yayılmakta olan Harzemşahlara karşı mücadeleci bir tavır göstererek bizzat ordusunun başına geçip Harzemşahlar ile savaşa tutuştu. Tekiş Han, 2. Tuğrul Hanın ordusuna denk bir kuvvetle giriştiği mücadeleyi kazanarak 2. Tuğrul Hanı savaş meydanında öldürdü. Tuğrul Beyin ölümü üzerine Irak Selçukluları yıkıldı ve Büyük Selçuklu Devletinin hakimiyet kurduğu coğrafyada varlığını sürdüren Irak Selçuklularının hakimiyet alanları da Harzemşahlar Devletinin sınırlarına dâhil oldu (1194).
Bu galibiyetten sonra Harzemşahlar tarihlerinin en geniş sınırlarına erişerek Irak, İran ve Horasan bölgelerinde hâkim hale geldiler. Tekiş Handa kendisini tekrar Selçuklu Devletinin hilafı olarak ilan edip Bağdat Halifesinden saltanat menşuru (Fermanı) aldı. Yaklaşık 100 yıldır Hilafet makamının koruyuculuğunu üstlenmekte olan Selçuklular, son Selçuklu devleti olan Irak Selçuklularının da yıkılmasıyla koruyucusuz kalmıştı. Kendisini Selçukluların halefi ilan eden Tekiş, bu vazifeyi de sahiplenerek hem Bağdat da bulunan halifenin hem de Abbasilerin koruyuculuğunu üstlendi. Bu vazifenin bir gereği olarak da bölgede hilafet muhalifi İsmaililer ile mücadele içerisine girişti. İsmaililer, Hilafet silsilesine itiraz ederek mevcut halifelerin hâkimiyetlerini reddediyor ve isyan hareketlerine girişiyorlardı. Giderek güçlenen bu isyan hareketinin mensupları bazı kaleleri ele geçirerek Hilafet makamının hâkimiyetine gölge düşürmekteydiler. Tekiş, 2. Tuğrul döneminde çözülemeyen bu sorunu çözerek İsmaililerin ele geçirdiği kaleleri geri alıp İsmaililik akımının Halife üzerindeki baskısını ortadan kaldırdı.
Tekiş Han, Halifenin koruyuculuğunu üstlendikten sonra yayılma politikalarını yavaşlatarak bu vazifeye yoğunlaştı ve kalan ömrünü Hilafet makamına hizmet ederek geçirdi. 1200 yılında vefat edince yerine oğlu Muhammed geçti.
Alaeddin Muhammed Dönemi (1200 1220)
Muhammed Han, babası Tekiş hanın vefatı üzerine Harzemşahlar tahtına geçince, her saltanat devrinde olduğu gibi bağımsızlığını kazanmak isteyen zümreler başkaldırdılar. İlk başkaldıranlar Afganistan bölgesinde kalabalık kitleler halinde yaşayan Gurlar oldu. Onları bazı Türk Beylikleri ve malikler takip etti. Saltanat makamını ve otoritesini korumak zorunda olan Muhammed, önce küçük melikleri ve beylikleri etkisiz hale getirdi. Başkaldıran Gurlar üzerine gidemese de Gur sultanının vefat etmesi üzerine Harata girerek buradaki hâkimiyetini kesinleştirdi (1207). Muhammed Han, İç huzursuzlukları ortadan kaldırmıştı ancak Tekiş döneminde bertaraf edilen Karahıtaylılar yeniden güçlenerek Harzemşahların hâkimiyeti altındaki bölgelere yağma faaliyetleri başlatmıştı. Buharanın hâkimiyetini elinde bulunduran Karahıtaylılara taarruz ederek burayı da hâkimiyeti altına aldı (1207). Neredeyse 200 yıl boyunca Türk Yurtlarını tehdit eden Karahıtaylılar hem Harzemşahlara karşı başarılı olamamışlar hem de doğudan yükselen Cengiz Han liderliğindeki Moğol İstilalarına maruz kalmışlardı. Cengiz Hanın ordularından kaçan Naymanlar Karahıtaylıların hâkimiyeti altındaki bölgelere taarruz edince zayıflayan Karahıtaylılar, Buhara mağlubiyeti ile birlikte Harzemşahların hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldılar (1212).
Karahıtaylılar tehlikesinin ortadan kalkmasıyla güçlenen Muhammed Han, 1215de Gazneyi hâkimiyeti altına alarak burayı oğlu Celaleddine bırakıp Harezme geri döndü. Bu tarihlerde hâkimiyet alanlarını kaybetmiş olan Sasani kökenli Azarbeycan ve Fars atabeyleri güçlenmiş, Harzemşahların sınır komşuları haline gelmişlerdi. Sınırlarını Azarbeycan hattına kadar genişletmek isteyen Muhammed Han, ağır kış şartlarında giriştiği bu sefer sonucunda mağlup olunca Harzemşahlar için zor günler başladı (1217).
Harzemşahların Zayıflaması ve Yıkılması
200 yıl boyunca devam eden Karahıtaylı tehdidi artık ortadan kalkmış, Moğol kökenli Karahıtaylılar Harzemşahların tebası olmuşlardı. Ancak Karahıtaylıların arkalarından batıya doğru ilerleyen daha büyük bir Moğol Tehdidi baş göstermişti. Cengiz Han liderliğinde birleşen Moğollar önce Çini ele geçirmiş, sonrasında ise karşılarına çıkan her şehri yağma ve talan ederek büyük bir vahşetle batıya yönelmişlerdi. Muhammed Han, Moğollara karşı koyamayacağını anlayıp ticaret münasebetlerini geliştirerek iyi ilişkiler içerisine girdi. Ancak birkaç yıl sürebilen bu iyi ilişkiler, Cengiz Hanın ticaret kervanları ile birlikte Harzemşahların bölgesine gönderdiği casuslardan birinin ortaya çıkması üzerine bozuldu.
Cengiz Hanın stratejileri yalnızca savaş meydanlarında değil savaş öncesi ve sonrasındaki casusluk faaliyetleriyle birlikte bir bütün oluşturmaktaydı. Harzemşahlar ile yapılan ticaret anlaşmalarını kullanarak ticaret kervanlarında görev verdiği casusları üzerinden hem bilgi topluyor hem de bu casuslar ile Harzemşahlar devlet görevlilerini rüşvet ve menfaat vaat ederek satın alıyordu. Bu casuslardan birisi Harezmde yakalanınca Harezm Valisi İnalcık, casusluk yapan kervanı yağma edip casusların sakallarını yakarak geri gönderdi. Tarihe Otrar Vakası olarak geçen bu olay sonucunda Harzemşahlar ile Moğollar arasındaki iyi ilişkiler sona erdi. İnalcıkın bu hareketi kuşkusuz ki Cengiz Hanın öfkesini çekecek, Moğollar ile geliştirilmiş olan iyi ilişkileri bozacaktı. Ancak Moğolların her halükarda Harzemşahların üzerine taarruz edeceği de biliniyordu. Cengiz Han, elçisini göndererek malların tazminini ve Harezm valisi İnalcıkın teslim edilmesini istedi. Muhammed Han, Cengiz Hanın bu istediğini reddedince Harzemşahların sonunu hazırlayan Moğol İstilası başladı (1219).
200 Bin kişilik devasa bir orduyla yola düşen Cengiz Han, önündeki şehirleri ayaklarının altına alıp yakarak batıya, Harezm topraklarına doğru ilerlemeye başladı. Kısa süre içerisinde Buhara, Semerkand, Otrar, Sığnak, Berakend ve Hocend Moğollar tarafından istila edildi. Kalabalık Moğol ordusuna karşı vur-kaç taktikleriyle yıpratmaya çalışan Muhammed Han, giriştiği son mücadelede de mağlup olunca kaçarak Abiskunda bir adaya sığındı. Harzemşahlar Moğol istilalarına karşı koyamayarak yıkılmıştı. Hakimiyeti altına aldığı Kuzey İran, Horasan ve Gazne bölgelerinde tutunamayarak çekilmek zorunda kaldı. Devleti başında bir hükümdar bulunmadığından Irak ve Bağdat bölgelerinde de başkaldıranlar Harzemşahların bölgedeki otoritelerini sahiplendiler ve Harzemşahlar devletini tarih sahnesinden sildiler. Moğol mağlubiyeti sonrasında kaçan Muhammed Han, 1220 yılında vefat edince oğlu Celaleddin, babasından kalan saltanat makamına oturdu.
Celaleddin Dönemi (1220 1231)
Celaleddin, büyük bir İmparatorluk haline gelmiş olan Harzemşahlar Devletini tarumar ve perişan bir halde devraldı. Babası Muhammed Han, veliaht olarak büyük oğlu Uzluğşahı ilan etmişti. Bu sebeple Harzemşah ordusunun komutanları ve devletin ileri gelenleri Ağabeyi Uzluğşahın hükümdar olmasını destekliyordu. Celaleddin, babasından kalan saltanat makamına geçmek için kendisine verilmiş olan Gazneden Ürgençe geçti. Ancak Cengiz Hanın oğulları Çağatay ve Ögedayın orduları 1221de Ürgençi kuşatınca, ordu komutanlarının ağabeyi Uzluğşahı desteklemesi sebebiyle kendilerine ihanet edebileceği düşüncesiyle Moğol Ordusu ile savaşmak yerine kendisine bağlı ordusuyla birlikte Afganistana geçti. Buradan da Gazneye geçerek teşekkül ettiği orduyla birlikte Cengiz Hanın ordularına karşı mücadele etmeye hazırlandı.
Celaleddin Harzemşah, Gaznede 30 Bin kişilik bir ordu hazırlayarak Cengiz Hanın güçlü komutanlarından biri olan Kutugu Noyanın ordusu ile mücadeleye girişti ve bir kez daha Moğollara karşı zafer elde etti. Celaleddin Harzemşah, Moğollara karşı üst üste kazandığı zaferlerle Cengiz Hanın ordusunun yenilmezliğini sona erdirmiş, muazzam Moğol Ordusuna karşı kazanabilen tek hükümdar ve kumandan olmuştur.
Celaleddin Harzemşah, Gaznede aldığı galibiyetten sonra Moğol ordularının kontrolünde olan Herata girerek burada konuşlandırılmış olan Moğol Ordusunu bozguna uğratarak kenti Moğolların elinden almayı başardı. Mağlup olan Elçigidey Noyan, Heratdan çıkarak daha güçlü bir orduyla tekrar geri döndü. Tam altı ay süren bu mücadele de Moğol ordusuna karşı destansı bir mücadele vererek altı ayın sonunda Heratı Moğollara bırakmak zorunda kaldı.
Cengiz Han, ordusunun yenilmezliğini ve kudretini gölgeleyen, ordularına karşı muvaffak olabilen tek hükümdar olan Celaleddin Harzemşahı mağlup etmek için bizzat ordusunun başına geçti Gazneye doğru yola çıktı. Harzemşahlar bu süre zarfında Uzluğşahı hükümdar kabul etseler de ortada bir imparatorluk ya da bağımsız bir devlet söz konusu değildi. Zira Harezm ve diğer Harzemşah kentleri Moğol istilalarıyla talan olmuş durumdaydı. Sultanlık makamına bağlı olan ordular ise Moğol istilalarından uzak bölgelerde konuşlanıyor ve ancak saltanat makamını koruyabiliyorlardı. Celaleddin Harzemşah, Moğollara karşı kazandığı büyük başarılara rağmen Harzemşahlar ordusunun desteğini göremedi. Uzluğşahın hükümdarlığında ısrar eden Harzemşah ordu kumandanları ve devlet adamları Celaleddin Harzemşahı desteklemeyerek Harzemşahların sonunu getiren Moğol istilalarına karşı daha da zayıf düştüler. Harezm ordularının desteğini alamayan Celaleddin Harzemşah, Gazneyi terk ederek 50 Bin kişilik ordusu ve kendisine bağlı olan halklarla birlikte kalabalık bir kafile halinde çileli bir göç yolculuğuna girişerek Gazneden Hinditana doğru göç etti. 50 Bin neferlik ordusu ve onbinlerce Gazne Türkü yurtlarını terk ederek göç yoluna düştüler. Ancak bizzat Cengiz Hanın komuta ettiği Moğol orduları yola çıkmışlardı. Ağır yükleri ve kalabalık kitlelerle birlikte yola düşen Gazne ordusu ve Halkı çok yavaş ilerliyor, tamamı süvari birliklerinden oluşan Moğol ordusu ise hızla yaklaşıyordu.
Celaleddin Harzemşah, kendisini takip eden Moğol ordusundan ancak İndus nehri civarına kadar kaçabildi. Moğol ordusunun yaklaştığını öğrenen Celaleddin, ordusunu İndus Nehrinin karşı tarafına geçerek savunma pozisyonu aldı. Ancak ağır yükleri ile dağınık şekilde ilerleyebilen Gazne Halkı, yavaş hareket ediyor ve savunma hattının arkasına geçemiyor, geçebilenler ise hemen ordunun arka cenahında bulunduklarından ordunun manevra ve hareket kabiliyetini ortadan kaldırıyordu. Moğol ordusu, Nehre ulaştığında çevreye dağılmış olan silahsız Gazne Halkını kılıçtan geçirerek korkunç bir katliama imza attılar. Halkı gözlerinin önünde katledilen Celaleddin, savaş stratejilerini değiştirerek taarruza geçince zaten çok kalabalık olan Moğol ordusu karşısında direnemeyerek mağlup düştü. Cengiz Hanın imza attığı bu katliam öyle korkunçtu ki Celaleddin Harzemşah, kendi oğullarını ve cariyelerini Moğolların eline geçmemesi için öldürmüş, güç imkânlarla kurduğu ordusundan geriye kalan küçük bir birlik ile savaş meydanını terk etmek zorunda kalmıştır. Moğol Ordusu, Celaleddin Harzemşahın ordularını mağlup ettikten sonra burada bulunan tüm sivil halkı çocuk, yaşlı, kadın demeden vahşice katlederek vahşiliğini bir kez daha kanıtlamış, Moğol tarihine kara bir sayfa daha eklemiştir (1221).
Ağabeyi Uzluğşah ve Harzemşahlardan destek göremeyen Celaleddin, Moğol mağlubiyeti sonrasında gücünü toparlayabilmek amacıyla bölgede güçlü bir hâkimiyet kurmuş olan Türk asıllı Delhi Sultanlığına sığındı ve Delhi Sultanı İltutmuşa himayesi altına girmek istediğini iletti. Ancak İltutmuş Bağdat halifesi ile iyi ilişkiler içerisindeydi ve Hilafet makamı, her ne kadar Yıkılmış ve hâkimiyetlerini kaybetmiş olsalar da hilafet makamının koruyuculuğunu üstlenmiş olan Harzemşahların hükümdarının Celaleddin Harzemşah ile mücadelesi hasebiyle İltutmuşa Celaleddine destek vermemesi için telkinde bulunmuştu. Delhi Sultanlığı tarafından kabul edilmeyen Celaleddin Harzemşah, tekrar güçlenebilmek için Hint-Türk karışımı bir toplum olan Hoharlar ile anlaşarak Mutanda hükümdarlık kurmuş olan Nasiruddin Kabaça üzerine hücum ettiler. Mutan bölgesini hâkimiyeti altına alarak buradan güneye doğru inip Delhi Sultanlığına bağlı olan Sind ve Kuzey Gücerat bölgelerini doğru ilerlediler. Delhi Sultanı İltutmuş, Cengiz Hanın taarruzuna hazırlandığı ve mukavemetlerinin zayıflamasından çekindiği için Celaleddin Harzemşahın taarruzlarına sessiz kaldı. Celaleddin Harzemşah, Mutan-Sind-Gücerat bölgelerinde üç yıl kalarak ordusunu güçlendirdi.
1224 yılında Moğol tehdidin şiddeti azalmıştı. Bunun üzerine Celaleddin Harzemşah, dağılmış ve yıpranmış olan saltanat makamına sahip çıkmak ve Harzemşahlar devletini yeniden ayağa kaldırabilmek ümidiyle Harezme doğru yola çıktı. Ancak Harezm Moğol talanlarıyla yerle bir olmuş, nüfusu azalmış, şehirleri savunacak asker kalmadığı gibi bir zamanlar Harzemşahlar Devletinin başkenti olan bu topraklarda tebaa olarak görülebilecek bir halk da kalmamıştı. Yerli halkın çoğu Moğol istilacılar tarafından öldürülmüş, kalanlar ise göç etmek zorunda kalmış, neticede Harezm bölgesi bir kent olmaktan çıkmıştı. Zira Harzemşahların hükümdarı olan Ağabeyi Uzluğşahda buraları terk ederek Pırşah ve Irak Acem bölgelerine yerleşmişti.
Celaleddin Harzemşah, Harezmi arkasında bırakarak İrana geçti. Yeniden güç kazanabilmek ve müttefik edinmek için bölgenin önemli atabeğlerinden olan Said Bin Zenginin kızıyla evlendi. Sait Bin Zengi ile kurduğu akrabalık bağının da etkisiyle Kuzey İran ile Azerbeycan bölgelerini idaresi altına aldı. Bu süre zarfında Irak ve Pırşah bölgelerindeki varlığı temsili olmaktan öteye geçemeyen Uzluğşah idaresindeki Harzemşahlar saltanatı ortadan kalkmıştı. Celaleddin Harzemşah, Ordusunu yeniden toparlayarak yıkılmış olan Harzemşahlar Devletini yeniden kurmaya hazırlanıyordu. Ancak Moğol Tehdidi tekrar ortaya çıktı. Bu kez Hazarın Kuzeyinden Doğu Avrupa sınırlarına dayanan ve Kafkaslar hattından taarruz eden Moğol Ordusu ile giriştiği mücadelede mağlup oldu. Bu mağlubiyetten sonra Kuzey İran hattındaki otoritesini de kaybeden Celaleddin Harzemşah, siyasi bir iktidar ele geçirememiş olması hasebiyle kendisine bağlı ordularla birlikte Abbasi Halifesinin ordusuna katıldı. Moğol Tehdidinin Kafkaslardan çekilmesinin ardından vaktiyle İdaresinde söz sahibi olduğu Kuzey İran ve Azerbeycan hattında hüküm süren Özbek Atabegi Cihan Pehlivanın üzerine saldırdı ve Azerbeycan bölgesini tekrar denetimi altına aldı. Kafkaslardan çekilmemiş olan Moğol birliklerine karşı Moğolları yenebilmiş bir komutan olarak bölgedeki devletlere yardımcı olmaya ve Moğol tehdidine karşı işbirliği yapmaya çalıştıysa da tam bir muvaffakiyetle sonuçlanmayan bu teşebbüsler sonrası Moğollar Doğu Avrupaya doğru yayılmış, tehlike bir süre içinde olsa uzaklaşmıştı.
Celaleddin Harzemşah, Moğol istilalarının Doğu Avrupaya yayılması üzerine Azerbeycan-Doğu Anadolu hattında Harzemşahlar Devletini yeniden kurarak kendisini Sultan ilan etti. Bu bölgedeki komşuları kuzeyde Gürcistan, Batıda Anadolu Selçuklu Devleti, Güneyde Abbasiler ve küçük sultanlıklar ile derebeyliklerdi. Yeniden devletini teşkilatlandıran Celaleddin Harzemşah, devletin ihtiyaç duyduğu maddi kaynakları temin etmek amacıyla oldukça zengin bir devlet olan Gürcistan Krallığı üzerine sefere çıktı (1225). Ancak Gürcistan Krallık makamı olan Tiflise girmek üzereyken, sefer öncesinde devletin idaresini bıraktığı valisi Hacipin kendisine baş kaldırdığı haberini alınca seferi yarım bırakarak geri dönmek zorunda kaldı. Celaleddin Harzemşah, geri döndüğünde Vali Hacip savunma düzeni alarak mücadeleye hazır beklemekteydi. Ancak Hacip, Celaleddin Harzemşahın Gürcistan seferine girdikten sonra geri döneceğini ve orduyu yorgun halde yakalayarak mücadele edeceğini düşünmüştü. Ordunun sefere girmeden geri döndüğünü gören Hacip mücadele etmekten vazgeçerek Celaleddin Harzemşaha itaatini bildirdi (1225).
Celaleddin Harzemşah, yarım kalan Tiflis seferini tamamlamak için tekrar Gürcistana doğru yola çıktı. Gürcü Kraliçesi Rusudan Harzemşahlarla mücadele etmekten kaçınarak Batı Gürcistana çekildiler. Savunmayla karşılaşmayan Celaleddin Harzemşah Tilfisi ele geçirip zengin ganimetlerle geri döndü ve devletin ihtiyacı olan maddi kaynaklar temin edilmiş oldu (9 Mart 1126).
Harzemşahlar Devletini yeniden ayağa kaldıran ve devlet teşkilatlanmasını tamamlayarak bağımsızlığını ilan eden Celaleddin Harzemşah, bölgedeki en önemli güç haline gelen Anadolu Selçuklu Devleti ile iyi ilişkiler içerisine girmeye, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubadın dostluğunu kazanmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda Anadolu Selçuklu Devletinin doğu sınırının bir dostu olarak kendisinin güvencesinde olduğunu açıkça ifade eden Celaleddin Harzemşah, böylelikle Moğol Tehdidine karşı bir müttefik kazanmış ve batı hudutlarını güvence altına almış oldu. Ancak Uzluğşah döneminde ortaya çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle Hilafet makamına sahip olan Abbasiler ile sorunlar devam ediyordu. Anadolu Selçuklu Devleti ile gelişen iyi ilişkiler ve Harzemşahların bağımsız bir devlet haline gelmesinden sonra Abbasiler ile tekrar ortaya çıkan sorunlar Ahlat Kalesi Meselesi ve Yassı Çemen Savaşının zeminini hazırlamış, bu vakalar neticesinde Harzemşahlar Devletini yıkılmış ve tarih sahnesinden silinmiştir.
Yassı Çemen Savaşı
Moğollar hem kendisine karşı zafer kazanabilmiş ve Moğolların yenilmez olduğu düşüncesine gölge düşüren Celaleddin Harzemşaha karşı temkinli yaklaşıyorlar hem de Türk Dünyasının en güçlü devleti haline gelen Anadolu Selçuklu Devletine en güçlü döneminde doğrudan taarruz etmekten çekiniyorlardı. Üstelik bu iki Türk Devleti iyi ilişkiler içerisine girmişlerdi ve olası bir Moğol Saldırısına karşı ittifak etmeleri kaçınılmazdı. Moğol Hükümdarı Cengiz Han, Anadolu Selçuklu Devleti ile Harzemşahlar arasındaki olası ittifaka karşı aralarında ihtilaf meydana getirmek amacıyla askerlerine Harezm askerlerinin kıyafetlerini giydirerek Selçuklu şehirlerini istila ve talan hareketlerine girişti.
Cengiz Hanın bu hamlesi sonuç verdi ve Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat bu saldırıdan Celaleddin Harzemşahı sorumlu tuttu. Celalettin, Alaeddin Keykubada, bu saldırıların kendisi tarafından gerçekleştirilmediğini belirten mektuplar gönderse de Sultan Keykubad, kendisine itibar etmeyerek saldırıların sorumlusu olarak Harzemşahları sorumlu tutmaya devam etti. Moğolların giriştikleri bu hile işe yaramış, Anadolu Selçukluları ile Harzemşahların arasına husumet girmişti. Bu husumet, Ahlat kalesi meselesi ile daha da derinleşerek Yassı Çemen Savaşının temel sebeplerini meydana getirmeye başladı (1227).
Anadolu Selçuklularının eski Ahlat Valisi Hacip Ali, Harzemşahların ele geçirdiği Ahlat Kalesini geri almak için harekete geçip kaleyi tekrar geri aldı. Harzemşah hükümdarı Celalettin, bunun üzerine kaleyi geri almak için Ahlat Kalesini kuşatınca Selçuklu Hükümdarı Keykubad ile iyi ilişkiler kurmuş olan Hacip Ali, Harezm Hükümdarı Celalettinin kuşatmayı kaldırmasını istemesini talep etti. Sultan Keykubad, Hacip Alinin talebi üzerine Harezm Hükümdarı Celalettine kuşatmayı kaldırmasını istedi. Harezm Hükümdarı Celalettin, kalenin zaten kendisinin olduğunu, Hacip Alinin kaleyi iade etmesi gerektiğini belirtse de Sultan Keykubad, Celalettin Harezmin taleplerini umursamayıp Ahlat Kalesi Kuşatmasını kayıtsız şartsız kaldırmasını emreder bir üslupla talep edince Yassı Çemen Savaşına sebep olan husumet hat safhaya ulaştı. Alaettin Keykubad ile Harzemşah hükümdarı Celalettin arasında giderek artan husumet, Ahlat Kalesi meselesi ile tehdit içeren mektuplaşmalarla hat safhaya ulaşmıştı. Bunun üzerine Sultan Keykubat, ordusunun başına geçerek düşman haline gelen Harzemşah tehdidindi ortadan kaldırmak amacıyla Erzincan üzerine sefere çıktı. Selçuklu taarruzuna hazırlıklı olan Celalettin Harzemşah, Selçuklu Ordusunu Erzincan yakınlarındaki Yassı Çemen ovasında karşıladı. Harzemşahlar, her ne kadar güçlü bir devlet geçmişleri olsa da Moğol İstilalarıyla oldukça zayıflamışlardı. Üstelik Türk ve Müslüman olan Harzemşahlar Devletinin ordusu, kendileri gibi Türk ve Müslüman olan Anadolu Selçukluları ile savaşmaktan kaçınıyorlardı. Anadolu Selçuklu Devleti ise en parlak dönemini yaşıyordu ve Anadolunun büyük kısmına hâkim durumdaydı. 1230 yılında meydana gelen Yassı Çemen savaşı sonunda ağır bir yenilgiye uğrayan Harzemşah Hükümdarı Celalettin Harezm, savaşın sonundaki ağır mağlubiyetin üzerine hem düşmanlarından hem de kendi askerlerinden kaçmak zorunda kaldı. Beraberinde kendisine bağlı birkaç asker alabilen Celalettin Harzemşah, savaş meydanından kaçabilse de kaçış yolunda yolunu kesen atlı hırsızlar tarafından öldürüldü.
Yassı Çemen Savaşı neticesinde Harzemşahlar Devleti tamamen yıkılmış ve Anadolu Selçuklu Devleti sınırlarını Ahlat, Bitlis, Van, Malazgirt ve Tiflise kadar genişletmişti ancak Harzemşahlar İç Asyadan koparıp Anadoluya sürükleyen Moğollar ile karşı karşıya gelmelerine sebep olmuştu. Nitekim Harzemşahların ortadan kalkmasıyla Yassı Çemen Savaşından 13 yıl sonra gerçekleşen Kösedağ Savaşı ile Moğollar Anadoluya girerek Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılma sürecine girmesine sebep olmuştur. Selçuklu Harzemşahlar münasebetlerinin beklide en dikkate değer tarafı Moğol hükümdarı Cengiz Hanın beşinci kol faaliyetleriyle iki Türk ve Müslüman devlet arasına nifak sokmasıdır. Zira Moğol İstilalarıyla İç Asyadan sürülen Harzemşahlar Devletinin devlet adamları ve soyluları, aslında Anadolu Selçuklu Devletinin himayesi altına girmek için Anadoluya hareket etmişlerdi. Anadolu Selçuklu Devleti ile Harzemşahlar Devletinin güç birliği yapması, belki de Moğol İstilalarının Anadoluya ilerlemesine engel olacak, Türk Tarihi ve Dünya Tarihinin bölgedeki tezahürüne önemli etkilerde bulunacaktı. Moğolların bu iki Türk Devleti arasına soktuğu düşmanlık, Moğol İstilalarının Anadoluya uzanmasını sağlayan önemli bir faktör olarak dikkat çekmektedir.
Harzemşahlar, Harezm olarak anılan Aral Gölünün güneyi ile İranın Kuzey Doğu bölgesinde hüküm sürmüş, 1091 yılında temelleri atılarak 1138 yılında Bağımsızlığına kavuşmuş, 1231 yılında Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılarak Anadolu Halkları içerisine kaynaşmıştır.
Harzemşahlar Devletinin Kuruluşu
Harezm Bölgesi, Büyük Selçuklu Devletinin hâkimiyeti altında bulunan ve Selçuklu Sultanlarının atadığı valilerce yönetilen önemli bir ticaret kentiydi. Harzemşahlar Devletinin atası kabul edilen Anuş Tigin, Harezmli bir Türk genci olarak Selçuklu Emirlerinden Bilge Tigin tarafından esir olarak alınıp Selçuklu Sarayında eğitim ve terbiye görmeye başladı. Burada bahsedilen esaret aslında Selçuklu Devletinin devlet adamı yetiştirme politikasından ibarettir. Zamanla Osmanlı Devletinde Devşirme Sistemi ile karşımıza çıkan bu uygulama ile çocuk yaşta alınan sağlıklı ve yetenekli Türk Gençleri, saray eğitimi, devlet adamlığı ve siyasi ilimlerle donatılarak devletin önemli mevkilerinde görevlendirilmekteydi. Bu minval ile Selçuklu Sarayında hizmetkâr olarak görev alan Anuş Tigin, zamanla yükselerek Taştdarlık vazifesi almış ve Sultanın abdest alması ve elini yıkaması için ibrikçiliğini yapmaya başlamıştı. İbrikçilik ile başlayan saray vazifesi zamanla devlet mertebelerinde görevler alarak yükselmesiyle devam etti. Devlet işlerindeki başarısı ve zekâsıyla yükselerek çocuk yaşta Bilge Tigin tarafından esir alındığı Harezme vali olarak atandı (1092). Bu tarihten sonra Harzemşahlar Devletinin müstakbel sultanları olacak Harezm valileri Anuş Tiginin soyundan gelmiştir. Bu sebeple Anuş Tigin, Harzemşahlar Devletinin kurucusu ve saltanat atası olarak kabul edilmektedir.
Harezm bölgesi, Büyük Selçuklu Devletine bağlı bir vilayet olarak valiler tarafından yönetilmekteydi. Ancak Selçuklu Devleti, 1092 yılında bölünmelere maruz kalmış ve zayıflamıştı. Yaşanan bölünmeler sonucunda Irak-İran hattında hâkimiyetini devam ettiren Büyük Selçuklu Devleti, Harezm bölgesine atadığı vali ile bu bölgeyi uzaktan yönetmekteydi. Anuş Tigin döneminden sonra Harezmin idaresi Anuş Tigin soyundan devam etmiş, bunun bir sonucu olarak da Anuş Tigin ailesi Harezm bölgesini saltanatı ile idare ederek Harzemşahlar devletinin temellerini atmıştır. Anuş Tigin, Harezm valiliği görevini başarıyla ifa etmiş, zor zamanlar yaşayan Büyük Selçuklu Devletine bağlı kalarak halkının saygısını ve itaatini kazanmıştı. Bunu gören Selçuklu Sultanı Sencer, Anuş Tiginin vefatından sonra yerine oğlu Kudbeddin Muhammedi Harezm valisi olarak atadı (1097).
Kudbeddin Muhammed Dönemi (1097 - 1127)
Anuş Tiginin vefatından sonra Selçuklu Sultanı Sencer tarafından Harezm valisi olarak atanan Kudbeddin Muhammed de babası gibi Selçuklu Sarayında yetişmiş, saray terbiyesi ve devlet idareciliği ilimleri almış, gösterdiği başarılar ile babası gibi göz doldurarak yükselmişti. Anuş Tiginin vefatı üzerine Harezm valisi olarak atanan Kudbeddin Muhammed, halkına adil ve hakkaniyetle davranarak Harezm halkının saygısını ve itibarını kazandı. Bu haseple Harezm eşrafı, Kudbeddin Muhammedi tartışmasız bir lider olarak görmeye başlamışlardı. Selçuklu Devleti ile gelişen ticaret de Harezm halkını ekonomik olarak kalkındırmış, müreffeh bir yaşam süren Harezm halkı da Valileri Kudbeddin Muhammede bağlı kalmışlardı. Kudbeddin Muhammed döneminde zor günler yaşamakta olan Büyük Selçuklu Devleti, bölgedeki siyasi tezahürler hasebiyle Harezm bölgesini uzaktan idare etmekte, rüştünü ispatlamış ve sadık bir vali olan Kudbeddin Muhammed de merkezi idareden doğrudan talimat almadan Harezm bölgesinin idaresini üstlenmekteydi. Dolayısıyla Harezm bölgesi, yarı bağımsız olarak yönetilmekte ancak Büyük Selçuklu Devletine bağlı kalmaktaydı. Kudbeddin Muhammed, bu vazifesini 30 yıl gibi uzun bir süre başarıyla ifa edip 1127 yılında vefat etti. Selçuklu Sultanı Sencer, beklendiği üzere yerine yine sarayda yetişmiş ve eğitim görmüş olan Kudbeddin Muhammedin oğlu Atsızı Harezm valisi olarak tayin etti.
Atsız Dönemi (1127 1156)
Atsız, babası ve dedesi gibi Selçuklu Sarayında yetişmiş, ilim ve devlet işlerinde gördüğü eğitim ile göz doldurarak yüksek mevkilerde görev alabilmek için rüştünü ispat etmişti. Öyle ki muvaffakiyet ve bağlılığı hasebiyle bizzat Sultan Sencerin teveccühlerine mazhar olmuştu. Bu minvalde babası Kudbeddin Muhammedin yerine Harezm valisi olarak atanan Atsız, kısa süre içerisinde Harezm halkının öteden beri gelen bağlılık ve saygısını edinerek tıpkı babası ve dedesi gibi saygın bir lider olarak karşılandı. Başarılı devlet adamlığının yanı sıra güçlü bir kumandan olan Atsız, Harezmde teşkil ettiği ordu ile Sencerin ordusunda görev alarak pek çok başarısında büyük pay sahibi olmuştur.
Atsız, her ne kadar vali sıfatını taşıyor ise de Harezm halkı, Anuş Tigin döneminden itibaren 35 yıl boyunca idaresi altında olduğu silsileye yüksek bağlılık ve sadakat gösteriyor, bu haseple kendisini sadece bir vali değil, tartışmasız bir lider ve sultan olarak görüyordu. Üstelik babası Kudbeddin Muhammed, Selçuklu Sultanına bağlılığı ve kendisine duyulan güvenle yarı bağımsız olarak hareket etmeye başlamıştı. Bu bakımdan kendisi de Harezm bölgesinin idaresinde oldukça yüksek yetkilere sahipti. Ancak Asız, babası ve dedesi gibi Selçuklu Sultanına kayıtsız şartsız bağlı kalmayıp bağımsız hareket etmeye, hatta Selçuklu Sultanını karşısına almaya niyetlenmişti. Harezm halkının kendisine bağlılığından istifade ederek Büyük Selçuklu Devletinin zayıflamasından istifade etmek amacıyla giriştiği bu bağımsızlık hareketi neticesinde kendisine bağlı güçlerle Cend ve Mangışlak bölgelerine taarruz ederek hakimiyet alanına dâhil etti. Atsızın bu başına buyruk hareketi Sultan Senceri çok kızdırdı. Sencer, kendisini tenkit ve ikaz edince ise ortaya çıkan sürtüşme neticesinde fevri bir hareketle Büyük Selçuklu Devletine bağlılığını ortadan kaldırarak kendisini Sultan ilan etti. Atsızın bu eylemi HarzemşahlarDevletinin fiilen kurulması anlamına geliyordu (1138).
Sultan Sencer, Atsızın bu eylemi karşısında Harezm bölgesinin hâkimiyetini kaybetmemek için bizzat ordusunun başına geçerek Atsız üzerine yürüdü. Atsızın bu ilk bağımsızlık denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. Büyük Selçuklu Devleti, her ne kadar zayıflamış ve zor günler geçiriyor olsa bile Sultan Sencer ordusunun başına geçerek Atsızın ordularını bozguna uğratarak Harezm bölgesini yeniden ilhak etti. Atsızın yerine Süleyman Bin muhammedi vali tayin ederek Merve geri döndü.
Süleyman Bin Muhammed, Harezm halkının Atsıza bağlılık ve desteğini ortadan kaldırmak için Atsızı destekleyen zümreler üzerinde ağır baskılar kurarak halkın tepkisini üzerine çekti. Anuş Tigin döneminden beri devam eden müreffeh ve huzurlu yaşamları bir anda bozulan ve bağımsızlık denemeleri sükûtu hayalle sonuçlanan Harezm Halkı Süleyman Bin Muhammede karşı bağlılık göstermeyince Atsızın hâkimiyeti yeniden ele geçirmesi zor olmadı. 1140 yılında Süleyman Bin Muhammedi indirerek yeniden Harezmin idaresini eline aldı. Ancak Sultan Sencerin taarruzundan çekindiği için bağımsızlık iddiasından vazgeçerek Sencere bağlılığını bildirdi. Bu bağlılık da uzun sürmedi. Sultan Sencer, Karahıtaylılarla giriştiği mücadelede mağlup olunca ordusu ile Mervi kuşatarak Büyük Selçuklu Devletini tümüyle ele geçirmeye teşebbüs etti (1141). Sultan Sencer, Mervin kuşatılması üzerine Horasana çekilmek zorunda kalmıştı. Atsız da zaferini pekiştirmek için Nişabura taarruz etti ve burayı da hâkimiyeti altına aldı (1142). Hâkimiyetini pekiştirmek için adına hutbeler okuttu ve kendisini Büyük Selçuklu Devletinin hükümdarı olarak görmeye başladı.
Sultan Sencer, Horasanda bulunduğu dönemde ordusunu ve iktidarını güçlendirip yeniden ortaya çıktı. Atsız, Sencerin kuvvetlerinden çekinerek Mervi terk etti ve yeniden Sultan Sencere bağlılığını bildirdi. Atsız, fırsatını buldukça Senceri mağlup etmeye çalışıyor, başaramayınca ise bağlılığını bildirerek sulh yapmaya çalışıyordu. Sencer, bu sorunu tamamen ortadan kaldırmak için Atsızın bağlılığını kabul etmeyerek Harezm şehrine taarruza geçti. Harezmin en stratejik noktası olan Hazarasp kalesini fethedince Atsızın saltanat merkezi olan Gürganenin düşmesi ve Sencerin zaferi kaçınılmaz hale gelmişti. Atsız yine kendisine bağlılığını bildirerek Sulh yapmayı teklif etti. Sencer, bu teklifi kabul etmeyince Harezm bölgesinin saygın din adamlarından birinin Müslüman kanı dökülmemesi için rica etmesi üzerine taarruzu yarıda bırakıp Atsızın bağlılığını kabul ederek geri döndü. Atsız yine Sencere mağlup olup yine bağlılığını bildirerek Harezm bölgesinin idaresini elinde tutmayı başardı.
Atsız, Sencerin son taarruzundan sonra uzun bir süre Selçuklu Tehdidine maruz kalmadı. Zira Sultan Sencer, devletinin diğer sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kaldı ve Harezm bölgesinin idaresi, Sencer tarafından tanınmasa da fiilen bağımsız olarak varlığını devam ettirdi. Atsız, 1156 yılında vefat etti ve yerine kardeşinin oğlu İlarslan geçti.
İlarslan Dönemi (1156 1172)
Atsız, amcası Atsızdan sonra veliaht olarak saltanat makamına geçti ancak Atsızın oğulları ve saltanatta hak iddia edebilecek rakipleri saltanat makamını tehdit eder durumdaydı. Bu tehlikeleri ortadan kaldırmak için amcasını ve kardeşlerini öldürerek tüm rakiplerini bertaraf etti. İlarslanın hâkimiyeti Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Sencer tarafından da tanındı. Zira Selçuklu Devleti zor zamanlar geçiriyor, Sencer artık Harezm bölgesini kontrol altında tutamıyordu. Selçuklu tehdidinden de kurtulan İlarslan, artık Harzemşahlar Devletini tartışılmaz ve tam anlamıyla bağımsız hale getirmiş oldu.
Büyük Selçuklu Devleti zayıflamış, Selçuklu Sultanı Sencer ise oldukça yaşlanmıştı. Herşeye rağmen Sencerin varlığı Harzemşahların büyümesine engel teşkil ediyordu. Zira Harzemşahların Şahlanışı Sultan Sencerin vefatından sonra mümkün olabildi. Sencerin 1157 yılında vefat edince zaten zayıf düşmüş olan Büyük Selçuklu Devleti tarih sahnesinden silindi. Büyük Selçuklu Devletinin hâkimiyet alanları, kendisini Büyük Selçuklu Devletinin mirasçısı olarak gören Harzemşahların kontrolü altına girmeye başladı. Önce Doğu İran bölgesi ve Harezm bölgesinin yakın çevreleri Harzemşahlar Devletinin hâkimiyeti altına girdi. Sonrasında hâkimiyet altına aldığı bölgelerdeki devlet teşkilatlanmasını ve fethettiği bölgelerin hâkimiyetini sağlamlaştıran Atsız, HarzemşahlarDevletini dört başı mamur bir imparatorluk haline getirdi.
Harzemşahlar, artık tam anlamıyla bağımsız ve bölgesinde güçlü bir otorite olarak rüştünü ispatlamış bir imparatorluk olmuştu. Atsız, Harzemşahlar Devletinin sınırlarını genişleterek Tus, Bistam ve Damgan bölgelerini de hâkimiyeti altına aldı (1170). Atsız, Harzemşahların yükselişini ve güçlenmesini sağlamıştı ancak doğudaki Karahıtaylılar tehdidi devletin daha fazla güçlenmesine imkân vermiyordu. Karahıtaylara vergi vermek zorunda kalan ve olası Karahıtay tehdidine karşı tedirgin durumda olan Atsız, ordu nezlindeki hazırlıklarını tamamladıktan sonra Karahıtaylarla mücadele etmeye hazır hale gelince vergi tahsil etmek için gelen Karahıtay elçisine vergi vermeyeceğini bildirerek üstü kapalı olarak da olsa savaş ilan etti. Karahıtaylar, beklendiği gibi taarruza geçerek Nişabura doğru yola çıktılar. Askeri gücü bakımından Karahıtaylılarla mücadele etmesi zor olan Atsız, Karahıtaylıların taarruz edeceği güzergâhı su taşkınlarıyla bataklığa çevirince Karahıtaylılar taarruzu yarıda bırakarak geri dönmek zorunda kaldılar. Atsız, Karahıtaylıları mağlup edememişti ama yine de Karahıtay tehdidini bir süre içinde olsa bertaraf etmişti. Atsız, bu vakadan kısa bir süre sonra vefat etti. Atsızın vefatı üzerine saltanat mücadeleleri baş gösterdi.
Alâeddin Tekiş Dönemi (1172 1200)
Saltanatın esas varisi olan Tekiş, Nişabur şehrinin dışında bulunuyordu. Küçük oğlu Sultan Şah, bu fırsatı değerlendirerek kendisini Harzemşahların Sultanı ve Büyük Kağanı ilan etti. Atsızın büyük oğlu Tekiş, kardeşinin Hükümdarlığını kabul etmedi ancak önce davrandığı için saltanat ordusunu arkasına alan Sultan Şaha karşı tek başına mücadele etmesi mümkün değildi. Kardeşini tahttan indirmek için, kadim düşmanları olan Karahıtaylardan destek istedi. Harzemşahlar üzerinde düşmanca emeller besleyen Karahıtaylar elbette bu fırsatı değerlendireceklerdi. Karahıtayların destek için gönderdikleri ordunun başına geçen Tekiş, Nişabura girerek kardeşini tahttan indirdi ve saltanat makamına geçerek kendisini Sultan ilan etti. Sultan Şah, Karahıtay ordusuna karşı koyamayıp şehirden kaçmak zorunda kaldı. Bir yıl kadar sonra tekrar saltanat mücadelesi içine girişen Sultan Şah, Irak Selçuklularının hükümdar vekili Ayaba ile anlaşarak tekrar Tekişi indirmek için Nişabura girdi. Sultan Şahın bu denemesi başarısızlıkla sonuçlandı ve Ayaba savaşta öldürüldü. Sultan Şah ise saltanattan vazgeçerek Dihistana kaçtı (1174).
Tekiş, kudretli ve güçlü bir handı. Hâkimiyeti döneminde Harzemşahları devlet nizamı, disiplini ve teşkilatlanmasıyla tam anlamıyla bir İmparatorluk haline getirdi. Saltanat makamını ele geçirmesi için bir anlamda kullandığı Karahıtaylılarla münasebetlerini keserek mücadeleye girişti. Önceleri verdikleri destek için Karahıtaylara vergi vermeyi kabul eden Tekiş, vergi tahsil etmek için gelen Karahıtaylı elçisinin kibirli ve fütursuz tavırlarına hiddetlenerek öldürerek Karahıtaylara açıkça savaş ilan etti. Karahıtaylılar da Atsız döneminde yarım bıraktıkları Harezm seferini tamamlamak üzere Harzemşah Devletinin başkenti Nişabura taarruza giriştiler. Tekişin teşkilatlandırdığı Harzemşahlar ordusu eskisinden çok daha güçlüydü. Kalabalık Karahıtaylı ordusu ile doğrudan mücadeleye girişen Tekiş, bu mücadelede Karahıtaylara ağır bir mağlubiyet yaşatarak uzun yıllardır süre gelen Karahıtay tehlikesine karşı ilk önemli başarıyı elde ettiler. Türk Yurtlarını 150 yıl boyunca tehdit ve tahrip eden Karahıtaylıların batıya ilerlemeleri bu zaferle bertaraf edilmiş oldu.
Tekiş, kendisine bağlılığını bildirmesine rağmen kardeşi Sultan Şahtan tedirgin olmaktaydı. Bu sebeple fevkalade bir lüzum hâsıl olmadıkça Nişaburu terk etmiyordu ve stratejik hamlelerde ordusunun başında bulunamıyordu. Sultan Şah, 1187 yılında vefat edince saltanat tehlikesi ortadan kalkmış oldu. Tekiş Han da stratejik olarak daha rahat hareket edebilir duruma gelmişti. Artık ordusunun başına daha rahat geçebilen Tekiş, Doğu İran ve Horasanı hâkimiyeti altına alarak sınırlarını genişletti. Harzemşahların genişlemesi Büyük Selçuklu Devletinin ardıllarından olan Irak Selçukluları Sultanı 2. Tuğrul Hanı tedirgin etti. 2. Tuğrul Han, Irak coğrafyasında güçlenmiş, İslami Halifesi Abbasi Sultanının koruyuculuğunu üstlenmişti. Elde ettiği başarılarla Hilafet Makamının siyasi yetkilerini elinde bulunduran 2. Tuğrul Han, hâkimiyeti altındaki bölgelere doğru yayılmakta olan Harzemşahlara karşı mücadeleci bir tavır göstererek bizzat ordusunun başına geçip Harzemşahlar ile savaşa tutuştu. Tekiş Han, 2. Tuğrul Hanın ordusuna denk bir kuvvetle giriştiği mücadeleyi kazanarak 2. Tuğrul Hanı savaş meydanında öldürdü. Tuğrul Beyin ölümü üzerine Irak Selçukluları yıkıldı ve Büyük Selçuklu Devletinin hakimiyet kurduğu coğrafyada varlığını sürdüren Irak Selçuklularının hakimiyet alanları da Harzemşahlar Devletinin sınırlarına dâhil oldu (1194).
Bu galibiyetten sonra Harzemşahlar tarihlerinin en geniş sınırlarına erişerek Irak, İran ve Horasan bölgelerinde hâkim hale geldiler. Tekiş Handa kendisini tekrar Selçuklu Devletinin hilafı olarak ilan edip Bağdat Halifesinden saltanat menşuru (Fermanı) aldı. Yaklaşık 100 yıldır Hilafet makamının koruyuculuğunu üstlenmekte olan Selçuklular, son Selçuklu devleti olan Irak Selçuklularının da yıkılmasıyla koruyucusuz kalmıştı. Kendisini Selçukluların halefi ilan eden Tekiş, bu vazifeyi de sahiplenerek hem Bağdat da bulunan halifenin hem de Abbasilerin koruyuculuğunu üstlendi. Bu vazifenin bir gereği olarak da bölgede hilafet muhalifi İsmaililer ile mücadele içerisine girişti. İsmaililer, Hilafet silsilesine itiraz ederek mevcut halifelerin hâkimiyetlerini reddediyor ve isyan hareketlerine girişiyorlardı. Giderek güçlenen bu isyan hareketinin mensupları bazı kaleleri ele geçirerek Hilafet makamının hâkimiyetine gölge düşürmekteydiler. Tekiş, 2. Tuğrul döneminde çözülemeyen bu sorunu çözerek İsmaililerin ele geçirdiği kaleleri geri alıp İsmaililik akımının Halife üzerindeki baskısını ortadan kaldırdı.
Tekiş Han, Halifenin koruyuculuğunu üstlendikten sonra yayılma politikalarını yavaşlatarak bu vazifeye yoğunlaştı ve kalan ömrünü Hilafet makamına hizmet ederek geçirdi. 1200 yılında vefat edince yerine oğlu Muhammed geçti.
Alaeddin Muhammed Dönemi (1200 1220)
Muhammed Han, babası Tekiş hanın vefatı üzerine Harzemşahlar tahtına geçince, her saltanat devrinde olduğu gibi bağımsızlığını kazanmak isteyen zümreler başkaldırdılar. İlk başkaldıranlar Afganistan bölgesinde kalabalık kitleler halinde yaşayan Gurlar oldu. Onları bazı Türk Beylikleri ve malikler takip etti. Saltanat makamını ve otoritesini korumak zorunda olan Muhammed, önce küçük melikleri ve beylikleri etkisiz hale getirdi. Başkaldıran Gurlar üzerine gidemese de Gur sultanının vefat etmesi üzerine Harata girerek buradaki hâkimiyetini kesinleştirdi (1207). Muhammed Han, İç huzursuzlukları ortadan kaldırmıştı ancak Tekiş döneminde bertaraf edilen Karahıtaylılar yeniden güçlenerek Harzemşahların hâkimiyeti altındaki bölgelere yağma faaliyetleri başlatmıştı. Buharanın hâkimiyetini elinde bulunduran Karahıtaylılara taarruz ederek burayı da hâkimiyeti altına aldı (1207). Neredeyse 200 yıl boyunca Türk Yurtlarını tehdit eden Karahıtaylılar hem Harzemşahlara karşı başarılı olamamışlar hem de doğudan yükselen Cengiz Han liderliğindeki Moğol İstilalarına maruz kalmışlardı. Cengiz Hanın ordularından kaçan Naymanlar Karahıtaylıların hâkimiyeti altındaki bölgelere taarruz edince zayıflayan Karahıtaylılar, Buhara mağlubiyeti ile birlikte Harzemşahların hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldılar (1212).
Karahıtaylılar tehlikesinin ortadan kalkmasıyla güçlenen Muhammed Han, 1215de Gazneyi hâkimiyeti altına alarak burayı oğlu Celaleddine bırakıp Harezme geri döndü. Bu tarihlerde hâkimiyet alanlarını kaybetmiş olan Sasani kökenli Azarbeycan ve Fars atabeyleri güçlenmiş, Harzemşahların sınır komşuları haline gelmişlerdi. Sınırlarını Azarbeycan hattına kadar genişletmek isteyen Muhammed Han, ağır kış şartlarında giriştiği bu sefer sonucunda mağlup olunca Harzemşahlar için zor günler başladı (1217).
Harzemşahların Zayıflaması ve Yıkılması
200 yıl boyunca devam eden Karahıtaylı tehdidi artık ortadan kalkmış, Moğol kökenli Karahıtaylılar Harzemşahların tebası olmuşlardı. Ancak Karahıtaylıların arkalarından batıya doğru ilerleyen daha büyük bir Moğol Tehdidi baş göstermişti. Cengiz Han liderliğinde birleşen Moğollar önce Çini ele geçirmiş, sonrasında ise karşılarına çıkan her şehri yağma ve talan ederek büyük bir vahşetle batıya yönelmişlerdi. Muhammed Han, Moğollara karşı koyamayacağını anlayıp ticaret münasebetlerini geliştirerek iyi ilişkiler içerisine girdi. Ancak birkaç yıl sürebilen bu iyi ilişkiler, Cengiz Hanın ticaret kervanları ile birlikte Harzemşahların bölgesine gönderdiği casuslardan birinin ortaya çıkması üzerine bozuldu.
Cengiz Hanın stratejileri yalnızca savaş meydanlarında değil savaş öncesi ve sonrasındaki casusluk faaliyetleriyle birlikte bir bütün oluşturmaktaydı. Harzemşahlar ile yapılan ticaret anlaşmalarını kullanarak ticaret kervanlarında görev verdiği casusları üzerinden hem bilgi topluyor hem de bu casuslar ile Harzemşahlar devlet görevlilerini rüşvet ve menfaat vaat ederek satın alıyordu. Bu casuslardan birisi Harezmde yakalanınca Harezm Valisi İnalcık, casusluk yapan kervanı yağma edip casusların sakallarını yakarak geri gönderdi. Tarihe Otrar Vakası olarak geçen bu olay sonucunda Harzemşahlar ile Moğollar arasındaki iyi ilişkiler sona erdi. İnalcıkın bu hareketi kuşkusuz ki Cengiz Hanın öfkesini çekecek, Moğollar ile geliştirilmiş olan iyi ilişkileri bozacaktı. Ancak Moğolların her halükarda Harzemşahların üzerine taarruz edeceği de biliniyordu. Cengiz Han, elçisini göndererek malların tazminini ve Harezm valisi İnalcıkın teslim edilmesini istedi. Muhammed Han, Cengiz Hanın bu istediğini reddedince Harzemşahların sonunu hazırlayan Moğol İstilası başladı (1219).
200 Bin kişilik devasa bir orduyla yola düşen Cengiz Han, önündeki şehirleri ayaklarının altına alıp yakarak batıya, Harezm topraklarına doğru ilerlemeye başladı. Kısa süre içerisinde Buhara, Semerkand, Otrar, Sığnak, Berakend ve Hocend Moğollar tarafından istila edildi. Kalabalık Moğol ordusuna karşı vur-kaç taktikleriyle yıpratmaya çalışan Muhammed Han, giriştiği son mücadelede de mağlup olunca kaçarak Abiskunda bir adaya sığındı. Harzemşahlar Moğol istilalarına karşı koyamayarak yıkılmıştı. Hakimiyeti altına aldığı Kuzey İran, Horasan ve Gazne bölgelerinde tutunamayarak çekilmek zorunda kaldı. Devleti başında bir hükümdar bulunmadığından Irak ve Bağdat bölgelerinde de başkaldıranlar Harzemşahların bölgedeki otoritelerini sahiplendiler ve Harzemşahlar devletini tarih sahnesinden sildiler. Moğol mağlubiyeti sonrasında kaçan Muhammed Han, 1220 yılında vefat edince oğlu Celaleddin, babasından kalan saltanat makamına oturdu.
Celaleddin Dönemi (1220 1231)
Celaleddin, büyük bir İmparatorluk haline gelmiş olan Harzemşahlar Devletini tarumar ve perişan bir halde devraldı. Babası Muhammed Han, veliaht olarak büyük oğlu Uzluğşahı ilan etmişti. Bu sebeple Harzemşah ordusunun komutanları ve devletin ileri gelenleri Ağabeyi Uzluğşahın hükümdar olmasını destekliyordu. Celaleddin, babasından kalan saltanat makamına geçmek için kendisine verilmiş olan Gazneden Ürgençe geçti. Ancak Cengiz Hanın oğulları Çağatay ve Ögedayın orduları 1221de Ürgençi kuşatınca, ordu komutanlarının ağabeyi Uzluğşahı desteklemesi sebebiyle kendilerine ihanet edebileceği düşüncesiyle Moğol Ordusu ile savaşmak yerine kendisine bağlı ordusuyla birlikte Afganistana geçti. Buradan da Gazneye geçerek teşekkül ettiği orduyla birlikte Cengiz Hanın ordularına karşı mücadele etmeye hazırlandı.
Celaleddin Harzemşah, Gaznede 30 Bin kişilik bir ordu hazırlayarak Cengiz Hanın güçlü komutanlarından biri olan Kutugu Noyanın ordusu ile mücadeleye girişti ve bir kez daha Moğollara karşı zafer elde etti. Celaleddin Harzemşah, Moğollara karşı üst üste kazandığı zaferlerle Cengiz Hanın ordusunun yenilmezliğini sona erdirmiş, muazzam Moğol Ordusuna karşı kazanabilen tek hükümdar ve kumandan olmuştur.
Celaleddin Harzemşah, Gaznede aldığı galibiyetten sonra Moğol ordularının kontrolünde olan Herata girerek burada konuşlandırılmış olan Moğol Ordusunu bozguna uğratarak kenti Moğolların elinden almayı başardı. Mağlup olan Elçigidey Noyan, Heratdan çıkarak daha güçlü bir orduyla tekrar geri döndü. Tam altı ay süren bu mücadele de Moğol ordusuna karşı destansı bir mücadele vererek altı ayın sonunda Heratı Moğollara bırakmak zorunda kaldı.
Cengiz Han, ordusunun yenilmezliğini ve kudretini gölgeleyen, ordularına karşı muvaffak olabilen tek hükümdar olan Celaleddin Harzemşahı mağlup etmek için bizzat ordusunun başına geçti Gazneye doğru yola çıktı. Harzemşahlar bu süre zarfında Uzluğşahı hükümdar kabul etseler de ortada bir imparatorluk ya da bağımsız bir devlet söz konusu değildi. Zira Harezm ve diğer Harzemşah kentleri Moğol istilalarıyla talan olmuş durumdaydı. Sultanlık makamına bağlı olan ordular ise Moğol istilalarından uzak bölgelerde konuşlanıyor ve ancak saltanat makamını koruyabiliyorlardı. Celaleddin Harzemşah, Moğollara karşı kazandığı büyük başarılara rağmen Harzemşahlar ordusunun desteğini göremedi. Uzluğşahın hükümdarlığında ısrar eden Harzemşah ordu kumandanları ve devlet adamları Celaleddin Harzemşahı desteklemeyerek Harzemşahların sonunu getiren Moğol istilalarına karşı daha da zayıf düştüler. Harezm ordularının desteğini alamayan Celaleddin Harzemşah, Gazneyi terk ederek 50 Bin kişilik ordusu ve kendisine bağlı olan halklarla birlikte kalabalık bir kafile halinde çileli bir göç yolculuğuna girişerek Gazneden Hinditana doğru göç etti. 50 Bin neferlik ordusu ve onbinlerce Gazne Türkü yurtlarını terk ederek göç yoluna düştüler. Ancak bizzat Cengiz Hanın komuta ettiği Moğol orduları yola çıkmışlardı. Ağır yükleri ve kalabalık kitlelerle birlikte yola düşen Gazne ordusu ve Halkı çok yavaş ilerliyor, tamamı süvari birliklerinden oluşan Moğol ordusu ise hızla yaklaşıyordu.
Celaleddin Harzemşah, kendisini takip eden Moğol ordusundan ancak İndus nehri civarına kadar kaçabildi. Moğol ordusunun yaklaştığını öğrenen Celaleddin, ordusunu İndus Nehrinin karşı tarafına geçerek savunma pozisyonu aldı. Ancak ağır yükleri ile dağınık şekilde ilerleyebilen Gazne Halkı, yavaş hareket ediyor ve savunma hattının arkasına geçemiyor, geçebilenler ise hemen ordunun arka cenahında bulunduklarından ordunun manevra ve hareket kabiliyetini ortadan kaldırıyordu. Moğol ordusu, Nehre ulaştığında çevreye dağılmış olan silahsız Gazne Halkını kılıçtan geçirerek korkunç bir katliama imza attılar. Halkı gözlerinin önünde katledilen Celaleddin, savaş stratejilerini değiştirerek taarruza geçince zaten çok kalabalık olan Moğol ordusu karşısında direnemeyerek mağlup düştü. Cengiz Hanın imza attığı bu katliam öyle korkunçtu ki Celaleddin Harzemşah, kendi oğullarını ve cariyelerini Moğolların eline geçmemesi için öldürmüş, güç imkânlarla kurduğu ordusundan geriye kalan küçük bir birlik ile savaş meydanını terk etmek zorunda kalmıştır. Moğol Ordusu, Celaleddin Harzemşahın ordularını mağlup ettikten sonra burada bulunan tüm sivil halkı çocuk, yaşlı, kadın demeden vahşice katlederek vahşiliğini bir kez daha kanıtlamış, Moğol tarihine kara bir sayfa daha eklemiştir (1221).
Ağabeyi Uzluğşah ve Harzemşahlardan destek göremeyen Celaleddin, Moğol mağlubiyeti sonrasında gücünü toparlayabilmek amacıyla bölgede güçlü bir hâkimiyet kurmuş olan Türk asıllı Delhi Sultanlığına sığındı ve Delhi Sultanı İltutmuşa himayesi altına girmek istediğini iletti. Ancak İltutmuş Bağdat halifesi ile iyi ilişkiler içerisindeydi ve Hilafet makamı, her ne kadar Yıkılmış ve hâkimiyetlerini kaybetmiş olsalar da hilafet makamının koruyuculuğunu üstlenmiş olan Harzemşahların hükümdarının Celaleddin Harzemşah ile mücadelesi hasebiyle İltutmuşa Celaleddine destek vermemesi için telkinde bulunmuştu. Delhi Sultanlığı tarafından kabul edilmeyen Celaleddin Harzemşah, tekrar güçlenebilmek için Hint-Türk karışımı bir toplum olan Hoharlar ile anlaşarak Mutanda hükümdarlık kurmuş olan Nasiruddin Kabaça üzerine hücum ettiler. Mutan bölgesini hâkimiyeti altına alarak buradan güneye doğru inip Delhi Sultanlığına bağlı olan Sind ve Kuzey Gücerat bölgelerini doğru ilerlediler. Delhi Sultanı İltutmuş, Cengiz Hanın taarruzuna hazırlandığı ve mukavemetlerinin zayıflamasından çekindiği için Celaleddin Harzemşahın taarruzlarına sessiz kaldı. Celaleddin Harzemşah, Mutan-Sind-Gücerat bölgelerinde üç yıl kalarak ordusunu güçlendirdi.
1224 yılında Moğol tehdidin şiddeti azalmıştı. Bunun üzerine Celaleddin Harzemşah, dağılmış ve yıpranmış olan saltanat makamına sahip çıkmak ve Harzemşahlar devletini yeniden ayağa kaldırabilmek ümidiyle Harezme doğru yola çıktı. Ancak Harezm Moğol talanlarıyla yerle bir olmuş, nüfusu azalmış, şehirleri savunacak asker kalmadığı gibi bir zamanlar Harzemşahlar Devletinin başkenti olan bu topraklarda tebaa olarak görülebilecek bir halk da kalmamıştı. Yerli halkın çoğu Moğol istilacılar tarafından öldürülmüş, kalanlar ise göç etmek zorunda kalmış, neticede Harezm bölgesi bir kent olmaktan çıkmıştı. Zira Harzemşahların hükümdarı olan Ağabeyi Uzluğşahda buraları terk ederek Pırşah ve Irak Acem bölgelerine yerleşmişti.
Celaleddin Harzemşah, Harezmi arkasında bırakarak İrana geçti. Yeniden güç kazanabilmek ve müttefik edinmek için bölgenin önemli atabeğlerinden olan Said Bin Zenginin kızıyla evlendi. Sait Bin Zengi ile kurduğu akrabalık bağının da etkisiyle Kuzey İran ile Azerbeycan bölgelerini idaresi altına aldı. Bu süre zarfında Irak ve Pırşah bölgelerindeki varlığı temsili olmaktan öteye geçemeyen Uzluğşah idaresindeki Harzemşahlar saltanatı ortadan kalkmıştı. Celaleddin Harzemşah, Ordusunu yeniden toparlayarak yıkılmış olan Harzemşahlar Devletini yeniden kurmaya hazırlanıyordu. Ancak Moğol Tehdidi tekrar ortaya çıktı. Bu kez Hazarın Kuzeyinden Doğu Avrupa sınırlarına dayanan ve Kafkaslar hattından taarruz eden Moğol Ordusu ile giriştiği mücadelede mağlup oldu. Bu mağlubiyetten sonra Kuzey İran hattındaki otoritesini de kaybeden Celaleddin Harzemşah, siyasi bir iktidar ele geçirememiş olması hasebiyle kendisine bağlı ordularla birlikte Abbasi Halifesinin ordusuna katıldı. Moğol Tehdidinin Kafkaslardan çekilmesinin ardından vaktiyle İdaresinde söz sahibi olduğu Kuzey İran ve Azerbeycan hattında hüküm süren Özbek Atabegi Cihan Pehlivanın üzerine saldırdı ve Azerbeycan bölgesini tekrar denetimi altına aldı. Kafkaslardan çekilmemiş olan Moğol birliklerine karşı Moğolları yenebilmiş bir komutan olarak bölgedeki devletlere yardımcı olmaya ve Moğol tehdidine karşı işbirliği yapmaya çalıştıysa da tam bir muvaffakiyetle sonuçlanmayan bu teşebbüsler sonrası Moğollar Doğu Avrupaya doğru yayılmış, tehlike bir süre içinde olsa uzaklaşmıştı.
Celaleddin Harzemşah, Moğol istilalarının Doğu Avrupaya yayılması üzerine Azerbeycan-Doğu Anadolu hattında Harzemşahlar Devletini yeniden kurarak kendisini Sultan ilan etti. Bu bölgedeki komşuları kuzeyde Gürcistan, Batıda Anadolu Selçuklu Devleti, Güneyde Abbasiler ve küçük sultanlıklar ile derebeyliklerdi. Yeniden devletini teşkilatlandıran Celaleddin Harzemşah, devletin ihtiyaç duyduğu maddi kaynakları temin etmek amacıyla oldukça zengin bir devlet olan Gürcistan Krallığı üzerine sefere çıktı (1225). Ancak Gürcistan Krallık makamı olan Tiflise girmek üzereyken, sefer öncesinde devletin idaresini bıraktığı valisi Hacipin kendisine baş kaldırdığı haberini alınca seferi yarım bırakarak geri dönmek zorunda kaldı. Celaleddin Harzemşah, geri döndüğünde Vali Hacip savunma düzeni alarak mücadeleye hazır beklemekteydi. Ancak Hacip, Celaleddin Harzemşahın Gürcistan seferine girdikten sonra geri döneceğini ve orduyu yorgun halde yakalayarak mücadele edeceğini düşünmüştü. Ordunun sefere girmeden geri döndüğünü gören Hacip mücadele etmekten vazgeçerek Celaleddin Harzemşaha itaatini bildirdi (1225).
Celaleddin Harzemşah, yarım kalan Tiflis seferini tamamlamak için tekrar Gürcistana doğru yola çıktı. Gürcü Kraliçesi Rusudan Harzemşahlarla mücadele etmekten kaçınarak Batı Gürcistana çekildiler. Savunmayla karşılaşmayan Celaleddin Harzemşah Tilfisi ele geçirip zengin ganimetlerle geri döndü ve devletin ihtiyacı olan maddi kaynaklar temin edilmiş oldu (9 Mart 1126).
Harzemşahlar Devletini yeniden ayağa kaldıran ve devlet teşkilatlanmasını tamamlayarak bağımsızlığını ilan eden Celaleddin Harzemşah, bölgedeki en önemli güç haline gelen Anadolu Selçuklu Devleti ile iyi ilişkiler içerisine girmeye, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubadın dostluğunu kazanmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda Anadolu Selçuklu Devletinin doğu sınırının bir dostu olarak kendisinin güvencesinde olduğunu açıkça ifade eden Celaleddin Harzemşah, böylelikle Moğol Tehdidine karşı bir müttefik kazanmış ve batı hudutlarını güvence altına almış oldu. Ancak Uzluğşah döneminde ortaya çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle Hilafet makamına sahip olan Abbasiler ile sorunlar devam ediyordu. Anadolu Selçuklu Devleti ile gelişen iyi ilişkiler ve Harzemşahların bağımsız bir devlet haline gelmesinden sonra Abbasiler ile tekrar ortaya çıkan sorunlar Ahlat Kalesi Meselesi ve Yassı Çemen Savaşının zeminini hazırlamış, bu vakalar neticesinde Harzemşahlar Devletini yıkılmış ve tarih sahnesinden silinmiştir.
Yassı Çemen Savaşı
Moğollar hem kendisine karşı zafer kazanabilmiş ve Moğolların yenilmez olduğu düşüncesine gölge düşüren Celaleddin Harzemşaha karşı temkinli yaklaşıyorlar hem de Türk Dünyasının en güçlü devleti haline gelen Anadolu Selçuklu Devletine en güçlü döneminde doğrudan taarruz etmekten çekiniyorlardı. Üstelik bu iki Türk Devleti iyi ilişkiler içerisine girmişlerdi ve olası bir Moğol Saldırısına karşı ittifak etmeleri kaçınılmazdı. Moğol Hükümdarı Cengiz Han, Anadolu Selçuklu Devleti ile Harzemşahlar arasındaki olası ittifaka karşı aralarında ihtilaf meydana getirmek amacıyla askerlerine Harezm askerlerinin kıyafetlerini giydirerek Selçuklu şehirlerini istila ve talan hareketlerine girişti.
Cengiz Hanın bu hamlesi sonuç verdi ve Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat bu saldırıdan Celaleddin Harzemşahı sorumlu tuttu. Celalettin, Alaeddin Keykubada, bu saldırıların kendisi tarafından gerçekleştirilmediğini belirten mektuplar gönderse de Sultan Keykubad, kendisine itibar etmeyerek saldırıların sorumlusu olarak Harzemşahları sorumlu tutmaya devam etti. Moğolların giriştikleri bu hile işe yaramış, Anadolu Selçukluları ile Harzemşahların arasına husumet girmişti. Bu husumet, Ahlat kalesi meselesi ile daha da derinleşerek Yassı Çemen Savaşının temel sebeplerini meydana getirmeye başladı (1227).
Anadolu Selçuklularının eski Ahlat Valisi Hacip Ali, Harzemşahların ele geçirdiği Ahlat Kalesini geri almak için harekete geçip kaleyi tekrar geri aldı. Harzemşah hükümdarı Celalettin, bunun üzerine kaleyi geri almak için Ahlat Kalesini kuşatınca Selçuklu Hükümdarı Keykubad ile iyi ilişkiler kurmuş olan Hacip Ali, Harezm Hükümdarı Celalettinin kuşatmayı kaldırmasını istemesini talep etti. Sultan Keykubad, Hacip Alinin talebi üzerine Harezm Hükümdarı Celalettine kuşatmayı kaldırmasını istedi. Harezm Hükümdarı Celalettin, kalenin zaten kendisinin olduğunu, Hacip Alinin kaleyi iade etmesi gerektiğini belirtse de Sultan Keykubad, Celalettin Harezmin taleplerini umursamayıp Ahlat Kalesi Kuşatmasını kayıtsız şartsız kaldırmasını emreder bir üslupla talep edince Yassı Çemen Savaşına sebep olan husumet hat safhaya ulaştı. Alaettin Keykubad ile Harzemşah hükümdarı Celalettin arasında giderek artan husumet, Ahlat Kalesi meselesi ile tehdit içeren mektuplaşmalarla hat safhaya ulaşmıştı. Bunun üzerine Sultan Keykubat, ordusunun başına geçerek düşman haline gelen Harzemşah tehdidindi ortadan kaldırmak amacıyla Erzincan üzerine sefere çıktı. Selçuklu taarruzuna hazırlıklı olan Celalettin Harzemşah, Selçuklu Ordusunu Erzincan yakınlarındaki Yassı Çemen ovasında karşıladı. Harzemşahlar, her ne kadar güçlü bir devlet geçmişleri olsa da Moğol İstilalarıyla oldukça zayıflamışlardı. Üstelik Türk ve Müslüman olan Harzemşahlar Devletinin ordusu, kendileri gibi Türk ve Müslüman olan Anadolu Selçukluları ile savaşmaktan kaçınıyorlardı. Anadolu Selçuklu Devleti ise en parlak dönemini yaşıyordu ve Anadolunun büyük kısmına hâkim durumdaydı. 1230 yılında meydana gelen Yassı Çemen savaşı sonunda ağır bir yenilgiye uğrayan Harzemşah Hükümdarı Celalettin Harezm, savaşın sonundaki ağır mağlubiyetin üzerine hem düşmanlarından hem de kendi askerlerinden kaçmak zorunda kaldı. Beraberinde kendisine bağlı birkaç asker alabilen Celalettin Harzemşah, savaş meydanından kaçabilse de kaçış yolunda yolunu kesen atlı hırsızlar tarafından öldürüldü.
Yassı Çemen Savaşı neticesinde Harzemşahlar Devleti tamamen yıkılmış ve Anadolu Selçuklu Devleti sınırlarını Ahlat, Bitlis, Van, Malazgirt ve Tiflise kadar genişletmişti ancak Harzemşahlar İç Asyadan koparıp Anadoluya sürükleyen Moğollar ile karşı karşıya gelmelerine sebep olmuştu. Nitekim Harzemşahların ortadan kalkmasıyla Yassı Çemen Savaşından 13 yıl sonra gerçekleşen Kösedağ Savaşı ile Moğollar Anadoluya girerek Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılma sürecine girmesine sebep olmuştur. Selçuklu Harzemşahlar münasebetlerinin beklide en dikkate değer tarafı Moğol hükümdarı Cengiz Hanın beşinci kol faaliyetleriyle iki Türk ve Müslüman devlet arasına nifak sokmasıdır. Zira Moğol İstilalarıyla İç Asyadan sürülen Harzemşahlar Devletinin devlet adamları ve soyluları, aslında Anadolu Selçuklu Devletinin himayesi altına girmek için Anadoluya hareket etmişlerdi. Anadolu Selçuklu Devleti ile Harzemşahlar Devletinin güç birliği yapması, belki de Moğol İstilalarının Anadoluya ilerlemesine engel olacak, Türk Tarihi ve Dünya Tarihinin bölgedeki tezahürüne önemli etkilerde bulunacaktı. Moğolların bu iki Türk Devleti arasına soktuğu düşmanlık, Moğol İstilalarının Anadoluya uzanmasını sağlayan önemli bir faktör olarak dikkat çekmektedir.