-
- Üyelik Tarihi
- 9 Şub 2015
-
- Mesajlar
- 44,845
-
- MFC Puanı
- 29,224
Burun kokuları algılama ve havayı akciğerlere hazır hale getirmekle görevlidir. Burnumuz, ayrıca vücudu koruma ve ahenkli çalışmasına yardımcı olma görevini de üstlenmiştir. Hayatın devamını sağlamak için nefes alıp vermemiz gerekir. Oksijenin, vücudun ihtiyacını karşılamaya hazır duruma gelmesi için, burnun dar kanalları içinden türbülansla geçerken temizlenir, ısı ve nemi dengelenir. Bu sayede soluduğumuz hava, soluk borusuyla akciğerlerdeki alveollere servis edilmeye hazırlanır.
Burun bu şekilde günlük yaklaşık 23.000 defa aldığı nefesle birlikte ortalama on beş metreküp hava işler. Bir araştırmada, burundaki kusursuz yaratılışın burun deliklerinin arkasındaki alanın, mükemmel bir duyarlılığa sahip olan iklimlendirme sistemiyle donatıldığını belirlemiştir. Sistem, yalnız havanın sıcaklık ve nemini ayarlamakla kalmaz, bunun yanında havanın içeriğindeki zararlı molekülleri algılayarak alarm verebilen bir mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizma, burun mukozasının uyarılması ve akciğerlerde olan havanın burun ve ağızdan hızla dışarıya boşaltma şeklinde olur. Bu durum hapşırma olarak tanımlanır. Hapşırma sonucunda, solunan havayla vücuda girmiş olan zararlı maddeler dışarıya atılmaktadır.
Burun bu şekilde günlük yaklaşık 23.000 defa aldığı nefesle birlikte ortalama on beş metreküp hava işler. Bir araştırmada, burundaki kusursuz yaratılışın burun deliklerinin arkasındaki alanın, mükemmel bir duyarlılığa sahip olan iklimlendirme sistemiyle donatıldığını belirlemiştir. Sistem, yalnız havanın sıcaklık ve nemini ayarlamakla kalmaz, bunun yanında havanın içeriğindeki zararlı molekülleri algılayarak alarm verebilen bir mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizma, burun mukozasının uyarılması ve akciğerlerde olan havanın burun ve ağızdan hızla dışarıya boşaltma şeklinde olur. Bu durum hapşırma olarak tanımlanır. Hapşırma sonucunda, solunan havayla vücuda girmiş olan zararlı maddeler dışarıya atılmaktadır.
Neden ve nasıl hapşırırız?
Vücuda her gün milyonlarca mikroorganizma genellikle solunan hava ile girmesine rağmen, sıkça hasta olmamak önemli bir durumdur. Solunan hava ile burundan giren mikroplar, tozlarla beraber burada olan silya denilen tüycüklere takılır. Bunlardan kurtulanlar burnun içini döşeyen epitelden salgılanmış olan antibakteriyal mukus salgısıyla denetlenir. Koku moleküllerinin sinir hücreleri tarafından algılanması ise, mukusun kalınlığının 0,06 mm. Kadar olmasıyla alakalıdır. Mukus tabakası bundan kalın olsaydı kokuları algılamak daha zor olacaktı, daha ince olması halinde ise savunma sistemi zayıflayıp, koku tüycükleri kolay bir şekilde tahrip olacaktı. Bunun dışında muhteviyatı ve yoğunluğuyla bu salgı, hava içinde bulunan yabancı partikülleri filtre etmekte ve havanın tam kıvama gelecek şekilde nemlendirmektedir.
Bu noktadan geçen zararlı etkenler tehlikeli olacağından, vücutta hapşırma denilen alarm devreye girer ve mikropları saf dışı bırakır. Hapşırma eylemi, üst solunum yollarının en önemli savunma mekanizmasıdır. Burunda olan sinir hücreleri uyarılınca sinyaller beyne ulaşmakta ve hapşırma refleksi meydana gelmektedir. Bunun neticesinde mukus bezleri uyarılmakta, mukus salgılanıp, kılcal damarlar genişlemektedir. Bu aşamada burunda bir kaşıntı ya da karıncalanma hissedilir. Beyinden gelen uyarıyla birlikte baş, boyun ve karın kasları uyarılır, ses tellerinin olduğu kısım kapanır ve akciğerlerdeki hava basıncı artar. Ardından aniden açılarak, hava yüksek bir sesle dışarı verilir, burun ve solunum yolunda olan yabancı maddeler de dışarıya atılır. Hapşırmayla görevli sinirler, gözle de irtibatlı olduğu için hapşırmada genellikle gözyaşı salgılanır ve bu sırada gözler elde olmadan kapanır.
Kış döneminde grip, nezle ve bronşit gibi rahatsızlıkların dışında, burun polipleri, polenler, tozlar, parfüm, hayvan tüyleri ve birden ışığa bakma gibi etkenler, hapşırmaya neden olabilir. Bazı kişiler değişik etkenlere karşı hassas oldukları için, daha çok etkilenerek hapşırır. Bazıları ise, belirli dönemlerde hapşırmaya yatkın olurlar. Erkeklerin genellikle kadınlardan, beyazların ise zencilerden daha çok hapşırdıkları bilinir. İnsanların yaklaşık beşte biri karanlıkta giderken, parlak bir ışığa baktığı zaman hapşırır. Işığın aniden yansıması yüzünden, gözbebekleri küçülmekte ve gözyaşı salgısı artmaktadır. Bu salgının gözyaşı kanalı ve burun boşluğunun üst bölümüne ulaşması, burun içinde olan mukoza dokusunu uyarır ve hapşırmayı tetikler. Soğuk algınlığında burun mukozası, daha hassas olduğu için hapşırma hızla tetiklenmekte ve olmaktadır.
Hapşırma eylemi vücudun doğal işleyişinin oldukça farklı bir durumudur. Burunda mukoz bağın parçalanmasına yetebilecek güçteki havanın hareketlenmesine neden olan hapşırma ve öksürme sonucunda damlacıklar oluşur. Bu aşamada ağızdan çıkan hava ve içinde bulunan partiküllerin çıkış hızı yaklaşık olarak 150 km/saat kadardır.
Bu noktadan geçen zararlı etkenler tehlikeli olacağından, vücutta hapşırma denilen alarm devreye girer ve mikropları saf dışı bırakır. Hapşırma eylemi, üst solunum yollarının en önemli savunma mekanizmasıdır. Burunda olan sinir hücreleri uyarılınca sinyaller beyne ulaşmakta ve hapşırma refleksi meydana gelmektedir. Bunun neticesinde mukus bezleri uyarılmakta, mukus salgılanıp, kılcal damarlar genişlemektedir. Bu aşamada burunda bir kaşıntı ya da karıncalanma hissedilir. Beyinden gelen uyarıyla birlikte baş, boyun ve karın kasları uyarılır, ses tellerinin olduğu kısım kapanır ve akciğerlerdeki hava basıncı artar. Ardından aniden açılarak, hava yüksek bir sesle dışarı verilir, burun ve solunum yolunda olan yabancı maddeler de dışarıya atılır. Hapşırmayla görevli sinirler, gözle de irtibatlı olduğu için hapşırmada genellikle gözyaşı salgılanır ve bu sırada gözler elde olmadan kapanır.
Kış döneminde grip, nezle ve bronşit gibi rahatsızlıkların dışında, burun polipleri, polenler, tozlar, parfüm, hayvan tüyleri ve birden ışığa bakma gibi etkenler, hapşırmaya neden olabilir. Bazı kişiler değişik etkenlere karşı hassas oldukları için, daha çok etkilenerek hapşırır. Bazıları ise, belirli dönemlerde hapşırmaya yatkın olurlar. Erkeklerin genellikle kadınlardan, beyazların ise zencilerden daha çok hapşırdıkları bilinir. İnsanların yaklaşık beşte biri karanlıkta giderken, parlak bir ışığa baktığı zaman hapşırır. Işığın aniden yansıması yüzünden, gözbebekleri küçülmekte ve gözyaşı salgısı artmaktadır. Bu salgının gözyaşı kanalı ve burun boşluğunun üst bölümüne ulaşması, burun içinde olan mukoza dokusunu uyarır ve hapşırmayı tetikler. Soğuk algınlığında burun mukozası, daha hassas olduğu için hapşırma hızla tetiklenmekte ve olmaktadır.
Hapşırma eylemi vücudun doğal işleyişinin oldukça farklı bir durumudur. Burunda mukoz bağın parçalanmasına yetebilecek güçteki havanın hareketlenmesine neden olan hapşırma ve öksürme sonucunda damlacıklar oluşur. Bu aşamada ağızdan çıkan hava ve içinde bulunan partiküllerin çıkış hızı yaklaşık olarak 150 km/saat kadardır.
Hapşırma faydalı mıdır?
Üst solunum yolunda yer alan tüycüklerin hareketi, vücutta akciğerlerin sağlığı açısından oldukça önemlidir. Burundaki bu tüycükler havayla birlikte gelen zararlı maddeleri tutar, hapşırma refleksinin meydana gelmesini sağlar ve mukus ile beraber akciğerlere gitmesine engel olup, çok önemli bir koruma görevini üstlenir. Vücuda zarar vermesi olası maddelerin, akciğerlerde olan havayla beraber dışarıya atılması, kişiye büyük fayda sağlar. Bu yüzden hapşırabilmek için eski dönemlerde enfiye olarak tanımlanan karabiber gibi bitkisel tozlar buruna çekilmiştir. Hapşırma sırasında, beyin ve kalp damarları genişler, gözyaşı ve sinüs kanalları açılır, bu sayede akciğerlerden normal olarak atamadığımız ölü havayı dışarıya atmış olursunuz.