Hamne binti Cahş radıyallahu anhâ, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin baldızı...
Medinede ilk Kuran hocalığı yapan, Uhudda şehit düşen Musab İbni Umeyr (r.a)ın hanımı...
Allah Rasûlüne ilk beyat eden, İslâmla ilk şereflenen hanımlardan... Müşriklerin zulümlerine direnen, imanından taviz vermeyen yiğitlerden... Medineye hicret eden ilk hanım sahâbîlerden...
O, Rasûlullah (s.a) efendimizin halasının kızıdır. Annesi, Abdülmuttalibin kızı Ümeymedir. Babası, Abdullah İbni Cahşdır.
O, müminlerin annelerinden Zeynep binti Cahş radıyallahu anha ile kız kardeştir. Bu vesîle ile Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizin baldızı olarak ona yakın akraba olma şerefini elde etmiş bir bahtiyardır.
Hamne hatun, İslâmın ilk yıllarında Allah Rasûlüne beyat etmiş ve bütün kalbiyle Allaha ve resûlüne teslim olmuş, emir ve yasaklarına gönülden efendimize bağlanmış bir hanımdır.
O, Mekkenin en genç ve yakışıklı delikanlısı Musab İbni Umeyr (r.a) ile evlendi. Birlikte İslâmın ışığı ile gönüllerini ve evlerini aydınlatarak mesud bir hayat yaşadılar. Bir kız çocukları dünyaya geldi. İslâmı yaşama konusunda birbirlerine destek oldular. Müşriklerin ezâ ve cefâlarına birlikte karşı koydular. Varlık içinde olmalarına rağmen İslâmı yaşama uğruna yemelerinden, giymelerinden ve bolluk içinde müreffeh bir hayattan uzak kaldılar. Fakat îmanî mücâdeleden, aslâ tâviz vermediler. Mekkede müşriklerin zulümleri artınca Medineye ilk hicret eden muhâcirlerden oldular.
Hamne binti Cahş (r.anhâ)nın sevgili beyi Musab İbni Umeyr (r.a) Medineyi İslâma açan bir iman eriydi. Nezâketi, muhabbeti tevazû ve merhametiyle Medinelilerin gönüllerini İslâma ısındıran bir tebliğ eriydi. Hurma bahçeliklerinde dolaşarak sohbet eden ve insanlara yeni gelen Kuran âyetlerini öğreten bir dâvâ adamıydı. İslâmın sevdâlısı bir yiğit gençti. Onun insanlara güleryüzle, samimi ve içten yaklaşması, sıcak ve yakın alâkası, beklenen son peygambere ve İslâma gönülleri ısındırmıştı.
O, kin ve öfke ile yanına gelen Evs ve Hazrec kabile reislerinin düşmanlığını bir tebessümüyle eriten sevgi dolu bir gönle sahipti. Son derece vakur, ciddî, samimi ve açık kalplilikle onlara İslâmı anlatarak gönüllerini kazanmıştı. Onların müslüman olmasıyla hizmetleri kolaylaşmış ve müslümanlık gibi büyümüştü. Sonunda Allah Rasûlü (s.a) Efendimizin hicretiyle Medine tam bir İslâm yurdu haline gelmişti.
Musab İbni Umeyr (r.a)ın İslâmı tebliğdeki heyecanı, aşkı, muhabbeti, hassasiyeti ve gayreti ümmetin tebliğ erlerine bir çığır açmış ve örnek alınacak en güzel bir davranış olarak bizlere kadar ulaşmıştır.
O, yumuşak başlı, merhametli, hilim ve tevazû sahibi bir Kuran öğreticisi olduğu kadar, savaş meydanlarında da korkusuz bir kahramandı. Bilhassa Uhudda gösterdiği yiğitlikler dillere destandı. O gün canhiraş bir şekilde çarpışmıştı. İki Cihan Güneşi efendimizin huzurunda vuruşmaktaydı. Şehid olmuştu. Lâkin bir melek onun sûretine girmiş ve savaşa devam etmişti. Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz Musab (r.a)a hitaben: İleri Yâ Musab ileri!.. buyurmuştu. Melek arkaya dönüp bakınca Musabın şehid olduğu anlaşılmıştı.
Uhud günü müslümanlar için böylesine çetin geçmişti. Bir imtihan sahnesi olarak adetâ ibretlerle dolu bir tarih yazılmıştı.
Sevgili amca Hz. Hamza (r.a), Medinenin ilk Kuran muallimi Musab (r.a) gibi nice sahâbîler şehâdet şerbetini orada içmişlerdi. Uhudun bekçisi olarak bedenleri o meydanda kalmış, ruhları orada Yüce Rabbe uçmuştu. Sanki müminlerin Uhuda gelip kendilerine özel selam vermelerini ve o mekânlardan ibret dersleri almalarını istemişlerdi. Selam olsun o şehitlere!.. İbret olsun biz müminlere!..
O gün Rasûlullah (s.a) efendimizin şehid edildiği şâyiası da çıkmıştı. Bu haber Medineye ulaşınca, savaş gerisinde kalan hanım sahâbîler cepheye koştular. Hamne binti Cahş (r.anhâ) da bunlar arasındaydı. Müslüman hanımlar Uhuda doğru yaklaşınca Rasûlullah (s.a) efendimiz hakkında duyduklarının yanlış olduğunu öğrendiler. Onun sağ sâlim olduğuna çok sevindiler. Bu arada İslâm ordusunun Medineye hareket ettiği haberini aldılar. Yol kenarlarında beklemeğe başladılar. İlk karşılaştıkları mücâhidden haberler almağa çalıştılar. Merak içinde savaşa katılan yakınlarını sordular. Fakat ashâb-ı kiramdan kimse cevap vermek istemiyordu. Sadece Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz soruları cevaplıyordu. Sıra Hamne binti Cahş (r.anhâ)ya gelmişti. Rasûlullah (s.a) onu görünce hislendi ve hüzünlü bir şekilde onu karşıladı.
Nasıl cevap verilecekti? Kocası, kardeşi ve dayısı şehid olmuşlardı. Rahmet ve Şefkat Peygamberi Efendimiz kederli bir şekilde ona doğru yöneldi ve:
Ey Hamne! Sabret ve Allahtan sevap bekle! buyurdu. O da:
Kimin için sabredeyim ya Rasûlallah! dedi. Efendimiz:
Dayın Hamza için. buyurdu.
Kadere teslim olmuş Hamne (r.anhâ) derin bir tevekkülle: İnna lillâh ve innâ ileyhi râciûn = Bizler Allahın kullarıyız ve Ona döneceğiz Allah ona rahmet ve mağfiret etsin. dedi.
İki Cihan Güneşi Efendimiz tekrar:
Ey Hamne! Sabret ve Allahtan sevabını bekle! buyurdu. O da:
Kimin için Ya Rasûlallah! diye sordu. Efendimiz:
Kardeşin Abdullah İbni Cahş için. buyurdu. Hamne (r.anhâ) yine sabır ve metânet içerisinde, İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn dedi ve ona da: Allah rahmet ve mağfiret etsin. diye duâ etti.
Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz üçüncü kez:
Ey Hamne! Sabret ve mükâfatını Allahtan bekle! buyurdu. O da:
Kim için ya Rasûlallah! diye sordu. Efendimiz derin bir hüzün içerisinde:
Musab İbni Umeyr için. buyurdu. Sevgili beyinin ismi geçince Hamne (r.anhâ)nin hâli birden değişiverdi ve: Vay benim başıma gelenlere! diyerek ağlamağa başladı. Yetim kalan çocuklarını düşündü.
Onun bu derin acısına dayanamayan Rahmet Peygamberi Efendimiz Hamneyi tesellî sadedinde şu iltifatta bulundu:
Hiç şüphesiz kadının yanında beyinin ayrı bir yeri vardır. Kadınlarda kocalarına karşı ayrı bir bağlılık vardır. Hamne dayısının, kardeşinin, ölümüne dayanabildi. Fakat kocasının vefatını duyunca metânetini koruyamadı. buyurdu. Hamne ve çocuklarına iyi bir halef vermesi için Allaha duâ etti.
Hamne (r.anhâ) sevgili beyi Musab (r.a)ın ayrılığına dayanamadı. Fakat kadere de itiraz etmedi. Efendimizin duâsıyla sâkinleşmeğe çalıştı. Allaha tevekkül ederek hayatını devam ettirdi.
Dünya ibtilâlar yeriydi. Bu çetin imtihanlara sabırla ve kadere rıza ile dayanmak gerekliydi. Huzur ancak Allaha sığınmakla Ona tevekkül ile kazanılabilirdi. Ashâb-ı kiramın cümlesi sabır, sebat ve tevekkül ehliydi. Kadere rıza onların şiârıydı.
Hamne binti Cahş (r.anhâ) daha sonra Talha bin Ubeydullah (r.a) ile evlendi. Ondan da Muhammed ve İmran adında iki oğlu oldu. Vefat tarihi bilinmeyen Hamne binti Cahş (r.anhâ)nın Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizden hadis rivayet ettiği de nakledilir.
Cenâb-ı Hak şefaatlerine nâil eylesin.
Amin.
Medinede ilk Kuran hocalığı yapan, Uhudda şehit düşen Musab İbni Umeyr (r.a)ın hanımı...
Allah Rasûlüne ilk beyat eden, İslâmla ilk şereflenen hanımlardan... Müşriklerin zulümlerine direnen, imanından taviz vermeyen yiğitlerden... Medineye hicret eden ilk hanım sahâbîlerden...
O, Rasûlullah (s.a) efendimizin halasının kızıdır. Annesi, Abdülmuttalibin kızı Ümeymedir. Babası, Abdullah İbni Cahşdır.
O, müminlerin annelerinden Zeynep binti Cahş radıyallahu anha ile kız kardeştir. Bu vesîle ile Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizin baldızı olarak ona yakın akraba olma şerefini elde etmiş bir bahtiyardır.
Hamne hatun, İslâmın ilk yıllarında Allah Rasûlüne beyat etmiş ve bütün kalbiyle Allaha ve resûlüne teslim olmuş, emir ve yasaklarına gönülden efendimize bağlanmış bir hanımdır.
O, Mekkenin en genç ve yakışıklı delikanlısı Musab İbni Umeyr (r.a) ile evlendi. Birlikte İslâmın ışığı ile gönüllerini ve evlerini aydınlatarak mesud bir hayat yaşadılar. Bir kız çocukları dünyaya geldi. İslâmı yaşama konusunda birbirlerine destek oldular. Müşriklerin ezâ ve cefâlarına birlikte karşı koydular. Varlık içinde olmalarına rağmen İslâmı yaşama uğruna yemelerinden, giymelerinden ve bolluk içinde müreffeh bir hayattan uzak kaldılar. Fakat îmanî mücâdeleden, aslâ tâviz vermediler. Mekkede müşriklerin zulümleri artınca Medineye ilk hicret eden muhâcirlerden oldular.
Hamne binti Cahş (r.anhâ)nın sevgili beyi Musab İbni Umeyr (r.a) Medineyi İslâma açan bir iman eriydi. Nezâketi, muhabbeti tevazû ve merhametiyle Medinelilerin gönüllerini İslâma ısındıran bir tebliğ eriydi. Hurma bahçeliklerinde dolaşarak sohbet eden ve insanlara yeni gelen Kuran âyetlerini öğreten bir dâvâ adamıydı. İslâmın sevdâlısı bir yiğit gençti. Onun insanlara güleryüzle, samimi ve içten yaklaşması, sıcak ve yakın alâkası, beklenen son peygambere ve İslâma gönülleri ısındırmıştı.
O, kin ve öfke ile yanına gelen Evs ve Hazrec kabile reislerinin düşmanlığını bir tebessümüyle eriten sevgi dolu bir gönle sahipti. Son derece vakur, ciddî, samimi ve açık kalplilikle onlara İslâmı anlatarak gönüllerini kazanmıştı. Onların müslüman olmasıyla hizmetleri kolaylaşmış ve müslümanlık gibi büyümüştü. Sonunda Allah Rasûlü (s.a) Efendimizin hicretiyle Medine tam bir İslâm yurdu haline gelmişti.
Musab İbni Umeyr (r.a)ın İslâmı tebliğdeki heyecanı, aşkı, muhabbeti, hassasiyeti ve gayreti ümmetin tebliğ erlerine bir çığır açmış ve örnek alınacak en güzel bir davranış olarak bizlere kadar ulaşmıştır.
O, yumuşak başlı, merhametli, hilim ve tevazû sahibi bir Kuran öğreticisi olduğu kadar, savaş meydanlarında da korkusuz bir kahramandı. Bilhassa Uhudda gösterdiği yiğitlikler dillere destandı. O gün canhiraş bir şekilde çarpışmıştı. İki Cihan Güneşi efendimizin huzurunda vuruşmaktaydı. Şehid olmuştu. Lâkin bir melek onun sûretine girmiş ve savaşa devam etmişti. Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz Musab (r.a)a hitaben: İleri Yâ Musab ileri!.. buyurmuştu. Melek arkaya dönüp bakınca Musabın şehid olduğu anlaşılmıştı.
Uhud günü müslümanlar için böylesine çetin geçmişti. Bir imtihan sahnesi olarak adetâ ibretlerle dolu bir tarih yazılmıştı.
Sevgili amca Hz. Hamza (r.a), Medinenin ilk Kuran muallimi Musab (r.a) gibi nice sahâbîler şehâdet şerbetini orada içmişlerdi. Uhudun bekçisi olarak bedenleri o meydanda kalmış, ruhları orada Yüce Rabbe uçmuştu. Sanki müminlerin Uhuda gelip kendilerine özel selam vermelerini ve o mekânlardan ibret dersleri almalarını istemişlerdi. Selam olsun o şehitlere!.. İbret olsun biz müminlere!..
O gün Rasûlullah (s.a) efendimizin şehid edildiği şâyiası da çıkmıştı. Bu haber Medineye ulaşınca, savaş gerisinde kalan hanım sahâbîler cepheye koştular. Hamne binti Cahş (r.anhâ) da bunlar arasındaydı. Müslüman hanımlar Uhuda doğru yaklaşınca Rasûlullah (s.a) efendimiz hakkında duyduklarının yanlış olduğunu öğrendiler. Onun sağ sâlim olduğuna çok sevindiler. Bu arada İslâm ordusunun Medineye hareket ettiği haberini aldılar. Yol kenarlarında beklemeğe başladılar. İlk karşılaştıkları mücâhidden haberler almağa çalıştılar. Merak içinde savaşa katılan yakınlarını sordular. Fakat ashâb-ı kiramdan kimse cevap vermek istemiyordu. Sadece Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz soruları cevaplıyordu. Sıra Hamne binti Cahş (r.anhâ)ya gelmişti. Rasûlullah (s.a) onu görünce hislendi ve hüzünlü bir şekilde onu karşıladı.
Nasıl cevap verilecekti? Kocası, kardeşi ve dayısı şehid olmuşlardı. Rahmet ve Şefkat Peygamberi Efendimiz kederli bir şekilde ona doğru yöneldi ve:
Ey Hamne! Sabret ve Allahtan sevap bekle! buyurdu. O da:
Kimin için sabredeyim ya Rasûlallah! dedi. Efendimiz:
Dayın Hamza için. buyurdu.
Kadere teslim olmuş Hamne (r.anhâ) derin bir tevekkülle: İnna lillâh ve innâ ileyhi râciûn = Bizler Allahın kullarıyız ve Ona döneceğiz Allah ona rahmet ve mağfiret etsin. dedi.
İki Cihan Güneşi Efendimiz tekrar:
Ey Hamne! Sabret ve Allahtan sevabını bekle! buyurdu. O da:
Kimin için Ya Rasûlallah! diye sordu. Efendimiz:
Kardeşin Abdullah İbni Cahş için. buyurdu. Hamne (r.anhâ) yine sabır ve metânet içerisinde, İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn dedi ve ona da: Allah rahmet ve mağfiret etsin. diye duâ etti.
Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz üçüncü kez:
Ey Hamne! Sabret ve mükâfatını Allahtan bekle! buyurdu. O da:
Kim için ya Rasûlallah! diye sordu. Efendimiz derin bir hüzün içerisinde:
Musab İbni Umeyr için. buyurdu. Sevgili beyinin ismi geçince Hamne (r.anhâ)nin hâli birden değişiverdi ve: Vay benim başıma gelenlere! diyerek ağlamağa başladı. Yetim kalan çocuklarını düşündü.
Onun bu derin acısına dayanamayan Rahmet Peygamberi Efendimiz Hamneyi tesellî sadedinde şu iltifatta bulundu:
Hiç şüphesiz kadının yanında beyinin ayrı bir yeri vardır. Kadınlarda kocalarına karşı ayrı bir bağlılık vardır. Hamne dayısının, kardeşinin, ölümüne dayanabildi. Fakat kocasının vefatını duyunca metânetini koruyamadı. buyurdu. Hamne ve çocuklarına iyi bir halef vermesi için Allaha duâ etti.
Hamne (r.anhâ) sevgili beyi Musab (r.a)ın ayrılığına dayanamadı. Fakat kadere de itiraz etmedi. Efendimizin duâsıyla sâkinleşmeğe çalıştı. Allaha tevekkül ederek hayatını devam ettirdi.
Dünya ibtilâlar yeriydi. Bu çetin imtihanlara sabırla ve kadere rıza ile dayanmak gerekliydi. Huzur ancak Allaha sığınmakla Ona tevekkül ile kazanılabilirdi. Ashâb-ı kiramın cümlesi sabır, sebat ve tevekkül ehliydi. Kadere rıza onların şiârıydı.
Hamne binti Cahş (r.anhâ) daha sonra Talha bin Ubeydullah (r.a) ile evlendi. Ondan da Muhammed ve İmran adında iki oğlu oldu. Vefat tarihi bilinmeyen Hamne binti Cahş (r.anhâ)nın Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizden hadis rivayet ettiği de nakledilir.
Cenâb-ı Hak şefaatlerine nâil eylesin.
Amin.