- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
PEYGAMBERİMİZİN (sav) hadisleri dinimizin ikinci kaynağını oluşturur.
Bu nedenle de hadislere güven son derece önemlidir. Peki, genel anlamda peygamberimizin sözleri, konuşmaları, eylemleri veya huzurunda başkalarınca yapılan hareketler ile konuşmalara onay verip vermemesi anlamına gelen hadisler, doğru kanallardan bizlere ulaşmış mıdır? Yoksa çoğu uydurma mıdır? Peygamberimiz dönemindeki hadis sayısı sadece 500-600 civarında mıydı? Çoğu sonradan mı uyduruldu? O dönemde hadisler yazılmadı mı? Hadis sayısı 600-700 bine ulaştı mı? Bütün bu sorular uzun süreden beridir izleyici ve okuyucularımızın bana ilettiği sorulardı. Ben de bugünkü yazımda, birazda rutin tarzımın dışına çıkarak kısaca bu konuyla ilgili notlar iletmek istiyorum. Ve şunu da ekleyeyim ki bu mesele bir Cuma makalesinin değil, uzun bir ilmi makalenin konusudur. Sahabenin çoğunluğunun okur-yazar olmadığı biliniyor. Bu nedenle de peygamberimiz döneminde sima (işiterek, duyarak bilgi edinme) kitabetten (yazılı kayıttan) daha ön plandaydı. Sahabe, müşafehe (peygamberimizin ağzından duyma) ile müşahede (peygamberimizin eylem ve onaylarını takip etme) yöntemleriyle dinini öğreniyor, imkân bulduğunu da kayıt altına alıyordu. Sahabenin bir kısmı Ebu Hureyre (r.a) gibileri sürekli peygamberimizi takip ederek ondan duyduklarını ezberlerdi. Hz. Ömer (r.a) ve bir komşusunun işleri çıkınca- nöbetleşe peygamberimizi dinlemeye gittiklerini ve sonra birbirlerine bilgi aktardıklarını biliyoruz. Peygamberimiz (sav) kadınlara özel gün ayırmıştı. Bilgi aktarmak için. Kısaca, peygamberimizin (sav) günlük konuşması, Kuran-ı Kerimi açıklaması, hitabeleri, oturması, kalkması, ahlakı, sorulara verdiği cevaplar, yani 23 yıllık bütün hayatı kayıt altına alınıyordu. Nesilden nesle aktarılan bu bilgilerin Müslümanları bağlayan kısmı, dini birer prensip olarak kitaplara yansıyacaktır sonraları.
Peki, hadis yazımı yasaklanmış mıdır?
Hz. Peygamber (sav) ilk yıllarda Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir şeyin yazılmasını yasakladı. Çünkü yazılı herhangi metnin Kuranla karışmasını istemiyordu. Ayrıca sayısı az olan okur-yazarları da Kurana yoğunlaştırmak arzusundaydı. Daha sonraki yıllarda bu tehlikeler bertaraf edilince hadis yazımına sınırlı olarak müsaade edildi. Nitekim peygamberimiz (sav) döneminde Kuran dışında yazılmış resmi vesikalardan -yeni yitirdiğimiz- büyük alim Prof.Dr. Muhammed Hamidullah bahseder. Peygamberimizin diğer kavim ve ülke liderlerine yazdırdığı mektuplar, bazı hitabelerinde falancaya dediklerimi yazın emri (Buhari, İlim, 39; Lukata, 7; Ebu Davud, Menasik 19, diyat, 4; Tirmizi, İlim 12), Amr b. Hazma yazdığı mektup (Malik, Muvatta, Kuran 15:1) ve bazı heyetlere verdiği yazılı akidlerin hepsi Kuran-ı Kerim dışındaki yazımla ilgili vesikalardır. Abdullah b. Amr (ra) der ki: Ben peygamberimizden duyduğum her şeyi yazardım. Bana dediler ki: Ondan duyduğun her şeyi yazma. Çünkü O da (sav) insandır. Bazen sinirlenir, bazen iyi söyler. Ben bunun üzerine peygamberimize (sav) kendisinden duyduğum her şeyi yazıp yazmamayı sordum: Oda (sav) şöyle buyurdu: - Yaz. Allaha yemin ederim ki benden hakkın -gerçeğin- dışında bir söz çıkmaz.
Demek ki Hz. Peygamber hadis yazımızdan haberdardı ve buna engel de olmadı.
Hz. Peygamber (sav) döneminde hadisler toplandı mı?
Disiplinli bir derlemeden bahsetmek pek doğru olmaz. Disiplinli ve resmi kimlikli derlemenin her ne kadar Emevi Halifesi Ömer b. Abdülaziz (H: 61-101) döneminde yani hicri 2. asır başlarında yapıldığı söyleniyorsa da; bu Prof. Dr. Accac Hatibin de (v: 2007) dediği gibi tam isabetli değildir. Çünkü Ebu Kalabe gibi alimler bu resmi derlemeden çok evvel Ömer b. Abdülazizin elinde sahifeler halinde hadis notlarını gördüklerini söyler. Ömerin bunu Avnden duydum dediğini nakleder. (Darimi, c. 1, s. 130; Acar Hatib, es-Sünnetü Kablet-Tedvin, s. 350) Bunun benzeri örnekleri kitaplarda bolca görebiliriz. Demek ki hadisler bu dönemden çok önce kaleme alınmaya başlanmıştır. Sahabe ve daha sonraki dönemlerde kaleme alınmış hadis sahifelerine dair birkaç örneği verelim:
Abdullah b. Amr b. El-As (H; 7-65) Sahabe olan Abdullah, peygamberimizle sık sık görüşürdü. Hz. Peygamberden (sav) kendisinden duyduklarını yazmak müsaade istemiş, Efendimiz (sav) de ona bu müsaadeyi vermiştir. Bu yazılan kitaba es-Sadıka adı verildi. Bu çalışma Muhammed Alliş tarafından Mısırda yayınladı. Hz. Abdullah (ra) der ki: Ben buraya Peygamberimizle (sav) baş başa kaldığım zaman duyduğum hadisleri yazdım (el-Muhaddisul Fasıl,2,4; İbn Sad, Tabakat, 89).
Peki, bunda kaç hadis vardır? İbn-ül Esir bu kitapta 1000 hadis olduğunu söyler (Üsdül gabe, c, 3, s. 233). Bu sayının 500 olduğu da söylenir. Önemli olan bir nokta da Abdullahın (ra) Kütüb-i Sitte dediğimiz hadis kitaplarında geçen hadislerindeki ravilerle, Abdullahın es-Sadıkasının ravisinin (Amr b Şuayb) aynı olmadığıdır. Yani bu şu demektir: Abdullahın rivayetleri sanıldığından daha fazladır. Kendisi peygamberimizden bin (mesele) konu öğrendim der. (Zehebi, Tarih, c. 3, s. 37)
Hz. Ebubekirin (ra) hadis kitabı
Hz. Ebubekirin (ra) kızı Hz. Aişe (ra) babasının 500 hadis topladığını sonra yaktığını söyler. (Zeheb; Tezkiretül Hüffüz, c. 1, s. 5)
Hz. Alinin (ra) hadis sahifesi
Hz. Alinin (ra) muhafızı Hülas b. Amr bazı hadisleri yazılı olarak derlemiştir. Kaç hadis olduğu bilinmemektedir.
Semure b. Cündüb kitabı
Bu sahabenin de hadis derlemesinde bahsedilir. Ancak detayları bilinmemektedir. (Aridetül Ahvezi s. 34)
Bunların dışında Sad b. Ubade (ra) ve diğer sahabe Abdullah b. Mesudun (ra) adları ifade edilebilir. (İbn Mesud (ra) yazdığı eserine es-Sahiha adını vermiştir). Cabir b. Abdillah (h. 16-78); Urve b.Zübeyr (h. 22-93), Hemmam b. Münebbihin (v.103) eserleri ve daha nicesi Hz. Peygamber (sav) ve sonraki dönemde hadislerin kayıt altına alınmaya çalışıldığını gösterir. Bu faaliyetlerdeki hadisler elbette ki yüz binlere varmıyordu. Ama 500-600 rakamlarıyla da ifade edilemezdi. Ezberlenen ve söylenegelen hadisler bu kapsamın çok dışındadır. Bugün elimizde bulunan ve en güvenilir olan altı hadis kitabından bir kısmındaki hadislerin sayısını verdiğimizde maksadımız daha net anlaşılır. Buharideki hadis sayısı 7124, İbn Macedeki hadis sayısı 4341, Nesaideki hadis sayısı 5758, Tirmizideki hadis sayısı 3953 civarındadır. Demek ki bu kitaplardaki mükerrer (tekrarlanan) hadisler aradan çıkarıldığında elimizde kalan hadis sayısı on bin hadisin altındadır. Bu şu demek değildir. Peygamberimizin (sav) nakledilen hadis sayısı bu kadardır, diğerleri uydurmadır. Böyle bir kanıya varmak mümkün değildir. Ve sahih hadislerin sayısı bu yazımızın ana konusu değildir.
Son söz: Hadisler konusunda seçici ve ihtiyatlı olmamız tabii ki şarttır. Âlimler yüzyıllarca bu anlayışla hadisleri metin ve sened açısından ayıklamaya tabii tutmuşlardır. Hatta ilk dönemlerde bu hassasiyet üst sınırdaydı. Bazı sahabenin yazdıklarını yakması da bu endişeden kaynaklanmaktadır. Ama buna rağmen yazılı metinler nesilden nesle aktarıldı. O halde sahih hadisleri ortada bırakacak, değersizleştirecek yorumlardan uzak durmamız lazım. Peygamberimizden (sav) sahih yollarla bize ulaşan hadislerin sayısını çok ufak rakamlarla ifade etmekte doğru değildir.
Hz. Peygamber (sav) 23 sene boyunca konuştu. Sadece bir ay konuşmadı. 23 sene boyunca bütün hayatı ve sözleri ezberlenircesine takip edildi. İşte elimizdeki sahih hadisler, bu uzun mesainin ürünüdür. Bu nedenle de böyle bir konuyu ortaya koyarken artı ve eksileriyle tartışmamız gerekir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Hz. İsaya (as) neden Allahın kelimesi ve ruhu denildi? Semir ATAK/İZMİR
Hz. İsaya (as) Kelimullah -Allahın kelimesi- denmiştir. Zira O (as) baba-anne ilişkisi olmadan Ol! emriyle oluştuğu için Ona Kelimullah sıfatı verilmiştir. Peki, neden ruh denmiştir? Zira Hz. İsanın yaratılması genel fiziki kuralların dışında arada bir sperm olmadan meydana gelmiştir. Bu noktada ruhun varlığı vücudun oluşumundan daha ön planda bir anlam taşımaktadır. Hz. İsaya (as) ruh sıfatının da verilmesi bu noktaya dikkat çekmek içindir. Kelimullah ile vücut oluşumu; Ruhullah ile de ruh oluşumu ön plana çıkarılmaktadır.
Bu nedenle de hadislere güven son derece önemlidir. Peki, genel anlamda peygamberimizin sözleri, konuşmaları, eylemleri veya huzurunda başkalarınca yapılan hareketler ile konuşmalara onay verip vermemesi anlamına gelen hadisler, doğru kanallardan bizlere ulaşmış mıdır? Yoksa çoğu uydurma mıdır? Peygamberimiz dönemindeki hadis sayısı sadece 500-600 civarında mıydı? Çoğu sonradan mı uyduruldu? O dönemde hadisler yazılmadı mı? Hadis sayısı 600-700 bine ulaştı mı? Bütün bu sorular uzun süreden beridir izleyici ve okuyucularımızın bana ilettiği sorulardı. Ben de bugünkü yazımda, birazda rutin tarzımın dışına çıkarak kısaca bu konuyla ilgili notlar iletmek istiyorum. Ve şunu da ekleyeyim ki bu mesele bir Cuma makalesinin değil, uzun bir ilmi makalenin konusudur. Sahabenin çoğunluğunun okur-yazar olmadığı biliniyor. Bu nedenle de peygamberimiz döneminde sima (işiterek, duyarak bilgi edinme) kitabetten (yazılı kayıttan) daha ön plandaydı. Sahabe, müşafehe (peygamberimizin ağzından duyma) ile müşahede (peygamberimizin eylem ve onaylarını takip etme) yöntemleriyle dinini öğreniyor, imkân bulduğunu da kayıt altına alıyordu. Sahabenin bir kısmı Ebu Hureyre (r.a) gibileri sürekli peygamberimizi takip ederek ondan duyduklarını ezberlerdi. Hz. Ömer (r.a) ve bir komşusunun işleri çıkınca- nöbetleşe peygamberimizi dinlemeye gittiklerini ve sonra birbirlerine bilgi aktardıklarını biliyoruz. Peygamberimiz (sav) kadınlara özel gün ayırmıştı. Bilgi aktarmak için. Kısaca, peygamberimizin (sav) günlük konuşması, Kuran-ı Kerimi açıklaması, hitabeleri, oturması, kalkması, ahlakı, sorulara verdiği cevaplar, yani 23 yıllık bütün hayatı kayıt altına alınıyordu. Nesilden nesle aktarılan bu bilgilerin Müslümanları bağlayan kısmı, dini birer prensip olarak kitaplara yansıyacaktır sonraları.
Peki, hadis yazımı yasaklanmış mıdır?
Hz. Peygamber (sav) ilk yıllarda Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir şeyin yazılmasını yasakladı. Çünkü yazılı herhangi metnin Kuranla karışmasını istemiyordu. Ayrıca sayısı az olan okur-yazarları da Kurana yoğunlaştırmak arzusundaydı. Daha sonraki yıllarda bu tehlikeler bertaraf edilince hadis yazımına sınırlı olarak müsaade edildi. Nitekim peygamberimiz (sav) döneminde Kuran dışında yazılmış resmi vesikalardan -yeni yitirdiğimiz- büyük alim Prof.Dr. Muhammed Hamidullah bahseder. Peygamberimizin diğer kavim ve ülke liderlerine yazdırdığı mektuplar, bazı hitabelerinde falancaya dediklerimi yazın emri (Buhari, İlim, 39; Lukata, 7; Ebu Davud, Menasik 19, diyat, 4; Tirmizi, İlim 12), Amr b. Hazma yazdığı mektup (Malik, Muvatta, Kuran 15:1) ve bazı heyetlere verdiği yazılı akidlerin hepsi Kuran-ı Kerim dışındaki yazımla ilgili vesikalardır. Abdullah b. Amr (ra) der ki: Ben peygamberimizden duyduğum her şeyi yazardım. Bana dediler ki: Ondan duyduğun her şeyi yazma. Çünkü O da (sav) insandır. Bazen sinirlenir, bazen iyi söyler. Ben bunun üzerine peygamberimize (sav) kendisinden duyduğum her şeyi yazıp yazmamayı sordum: Oda (sav) şöyle buyurdu: - Yaz. Allaha yemin ederim ki benden hakkın -gerçeğin- dışında bir söz çıkmaz.
Demek ki Hz. Peygamber hadis yazımızdan haberdardı ve buna engel de olmadı.
Hz. Peygamber (sav) döneminde hadisler toplandı mı?
Disiplinli bir derlemeden bahsetmek pek doğru olmaz. Disiplinli ve resmi kimlikli derlemenin her ne kadar Emevi Halifesi Ömer b. Abdülaziz (H: 61-101) döneminde yani hicri 2. asır başlarında yapıldığı söyleniyorsa da; bu Prof. Dr. Accac Hatibin de (v: 2007) dediği gibi tam isabetli değildir. Çünkü Ebu Kalabe gibi alimler bu resmi derlemeden çok evvel Ömer b. Abdülazizin elinde sahifeler halinde hadis notlarını gördüklerini söyler. Ömerin bunu Avnden duydum dediğini nakleder. (Darimi, c. 1, s. 130; Acar Hatib, es-Sünnetü Kablet-Tedvin, s. 350) Bunun benzeri örnekleri kitaplarda bolca görebiliriz. Demek ki hadisler bu dönemden çok önce kaleme alınmaya başlanmıştır. Sahabe ve daha sonraki dönemlerde kaleme alınmış hadis sahifelerine dair birkaç örneği verelim:
Abdullah b. Amr b. El-As (H; 7-65) Sahabe olan Abdullah, peygamberimizle sık sık görüşürdü. Hz. Peygamberden (sav) kendisinden duyduklarını yazmak müsaade istemiş, Efendimiz (sav) de ona bu müsaadeyi vermiştir. Bu yazılan kitaba es-Sadıka adı verildi. Bu çalışma Muhammed Alliş tarafından Mısırda yayınladı. Hz. Abdullah (ra) der ki: Ben buraya Peygamberimizle (sav) baş başa kaldığım zaman duyduğum hadisleri yazdım (el-Muhaddisul Fasıl,2,4; İbn Sad, Tabakat, 89).
Peki, bunda kaç hadis vardır? İbn-ül Esir bu kitapta 1000 hadis olduğunu söyler (Üsdül gabe, c, 3, s. 233). Bu sayının 500 olduğu da söylenir. Önemli olan bir nokta da Abdullahın (ra) Kütüb-i Sitte dediğimiz hadis kitaplarında geçen hadislerindeki ravilerle, Abdullahın es-Sadıkasının ravisinin (Amr b Şuayb) aynı olmadığıdır. Yani bu şu demektir: Abdullahın rivayetleri sanıldığından daha fazladır. Kendisi peygamberimizden bin (mesele) konu öğrendim der. (Zehebi, Tarih, c. 3, s. 37)
Hz. Ebubekirin (ra) hadis kitabı
Hz. Ebubekirin (ra) kızı Hz. Aişe (ra) babasının 500 hadis topladığını sonra yaktığını söyler. (Zeheb; Tezkiretül Hüffüz, c. 1, s. 5)
Hz. Alinin (ra) hadis sahifesi
Hz. Alinin (ra) muhafızı Hülas b. Amr bazı hadisleri yazılı olarak derlemiştir. Kaç hadis olduğu bilinmemektedir.
Semure b. Cündüb kitabı
Bu sahabenin de hadis derlemesinde bahsedilir. Ancak detayları bilinmemektedir. (Aridetül Ahvezi s. 34)
Bunların dışında Sad b. Ubade (ra) ve diğer sahabe Abdullah b. Mesudun (ra) adları ifade edilebilir. (İbn Mesud (ra) yazdığı eserine es-Sahiha adını vermiştir). Cabir b. Abdillah (h. 16-78); Urve b.Zübeyr (h. 22-93), Hemmam b. Münebbihin (v.103) eserleri ve daha nicesi Hz. Peygamber (sav) ve sonraki dönemde hadislerin kayıt altına alınmaya çalışıldığını gösterir. Bu faaliyetlerdeki hadisler elbette ki yüz binlere varmıyordu. Ama 500-600 rakamlarıyla da ifade edilemezdi. Ezberlenen ve söylenegelen hadisler bu kapsamın çok dışındadır. Bugün elimizde bulunan ve en güvenilir olan altı hadis kitabından bir kısmındaki hadislerin sayısını verdiğimizde maksadımız daha net anlaşılır. Buharideki hadis sayısı 7124, İbn Macedeki hadis sayısı 4341, Nesaideki hadis sayısı 5758, Tirmizideki hadis sayısı 3953 civarındadır. Demek ki bu kitaplardaki mükerrer (tekrarlanan) hadisler aradan çıkarıldığında elimizde kalan hadis sayısı on bin hadisin altındadır. Bu şu demek değildir. Peygamberimizin (sav) nakledilen hadis sayısı bu kadardır, diğerleri uydurmadır. Böyle bir kanıya varmak mümkün değildir. Ve sahih hadislerin sayısı bu yazımızın ana konusu değildir.
Son söz: Hadisler konusunda seçici ve ihtiyatlı olmamız tabii ki şarttır. Âlimler yüzyıllarca bu anlayışla hadisleri metin ve sened açısından ayıklamaya tabii tutmuşlardır. Hatta ilk dönemlerde bu hassasiyet üst sınırdaydı. Bazı sahabenin yazdıklarını yakması da bu endişeden kaynaklanmaktadır. Ama buna rağmen yazılı metinler nesilden nesle aktarıldı. O halde sahih hadisleri ortada bırakacak, değersizleştirecek yorumlardan uzak durmamız lazım. Peygamberimizden (sav) sahih yollarla bize ulaşan hadislerin sayısını çok ufak rakamlarla ifade etmekte doğru değildir.
Hz. Peygamber (sav) 23 sene boyunca konuştu. Sadece bir ay konuşmadı. 23 sene boyunca bütün hayatı ve sözleri ezberlenircesine takip edildi. İşte elimizdeki sahih hadisler, bu uzun mesainin ürünüdür. Bu nedenle de böyle bir konuyu ortaya koyarken artı ve eksileriyle tartışmamız gerekir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Hz. İsaya (as) neden Allahın kelimesi ve ruhu denildi? Semir ATAK/İZMİR
Hz. İsaya (as) Kelimullah -Allahın kelimesi- denmiştir. Zira O (as) baba-anne ilişkisi olmadan Ol! emriyle oluştuğu için Ona Kelimullah sıfatı verilmiştir. Peki, neden ruh denmiştir? Zira Hz. İsanın yaratılması genel fiziki kuralların dışında arada bir sperm olmadan meydana gelmiştir. Bu noktada ruhun varlığı vücudun oluşumundan daha ön planda bir anlam taşımaktadır. Hz. İsaya (as) ruh sıfatının da verilmesi bu noktaya dikkat çekmek içindir. Kelimullah ile vücut oluşumu; Ruhullah ile de ruh oluşumu ön plana çıkarılmaktadır.