- Konum
- Cennet Şelaleleri. ♡
-
- Üyelik Tarihi
- 20 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 4,143
-
- MFC Puanı
- 312
ÂBÂ VE EBNÂ: Beraberce babalar ve oğullar anlamını veren bu iki kelime, baba ile evlat arasındaki rivayeti ifade eder.
ÂDAB: Sözlükte edebin çoğuludur. Hadis ilminde âdâb, câmi ve musannef denilen ve belli konulardaki hadisleri ihtiva eden hadis kitaplarındaki ana konulardan biridir.
ÂDÂBUL-MUHADDİS: Muhaddisin âdâbı anlamını veren bir tabir olup Hz. Peygamber (s.a.s)in hadislerini, bunların sahih olarak rivayetlerini ve sahih olmayanlardan ayırdedilmesini konu olarak alan hadis ilmiyle meşgul olan muhaddislerin riayet etmeleri öngörülen esaslara denilir.
ÂDÂBUŞ-ŞEYH: Şeyh denilen ve kendisine muracat edenlere hadis rivayet eden muhaddisin bilhassa hadis rivayetinde uyacağı kaideler manasınadır.
ÂDÂBUT-TÂLİB: Hadis talebine yeni başlayan talebenin taşıması gereken hasletlerle hadis rivayetinde dikkat etmesi gereken hususlara denir.
ÂDID: İrsâl, tedlîs veya cehâlet yahutta isnadında mestûr bir ravi bulunması yüzünden zayıf duruma düşen bir hadis, güvenilir bir ravinin rivayeti ile desteklenirse zayıflıktan kurtulur ve hasen derecesine yükselir. Bu duruma göre âdıd, zayıf hadisi destekleyen, ona kuvvet kazandırarak zayıflıktan kurtarıp hasen derecesine yükselten güvenilir ravinin aynı manaya gelen hadisidir.
ÂFET: Hadisin zayıf veya mevzu addedilmesine neden olan sebebe denir.
ÂFETUHÛ FULÂN: Hadisin o kimse tarafından uydurulduğunu veya hadisin mevzu sayılmasına sebebin o kimse olduğunu belirtir.
ÂFETUHÛ KEZÂ: Hadisin zayıf sayılmasına sebep teşkil eden illet gibi bir hale işaret etmedir.
ÂHÂD: Bir, bir tek manalarına gelen ahad ya da vâhidin çoğuludur. Umumiyetle mütevatir derecesine ulaşamayan hadislere denir. Haber-i vâhid veya haber-i âhâd da denir. İmam Şâfiî de haber-i hâssa demiştir.
ÂKIL: Rivayetlerinin kabul edilebilmesi için ravide bulunması gerekli şartlardan akli melekelerinin noksansız olmasını ifade eden bir tabirdir.
ÂLÎ HADİS: Ali isnadla rivayet edilen hadise denir.
ÂLÎ İBDÂL: Uluvv vasfına sahip ibdâle denir.
ÂLÎ İSNÂD: Bir hadisin ravisi ile kaynağı olan Hz.Peygamber (s.a.s) veya o hadisi rivayet etmiş bulunan meşhur hadis imamlarından birisi arasında en az sayıda ravinin bulunduğu, veyahutta tanınmış hadis kitaplarının birinin musannıfına arada en az ravi ile ulaşabilen isnaddır.
ÂBÂDİLE: Abdullahlar manasına gelen bu deyim, fıkıh ilmine hakkıyla vakıf, (Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr Abdullah b. Amr b. âs olmak üzere) dört sahabeyi ifade eder.
ADALET: Hadisleri nakleden ravilerin rivayetlerinin kabul edilebilmesi için taşımaları şart olan özelliklerden biri ve en önemlisidir. Tariflerden birine göre kabâir denilen günahlardan büyük günahları işlemekten, küçük günahları işlemekte ısrar etmekten alıkoyan bir melekedir.
ADÂLETUR-RÂVÎ: Adaletle aynı manadadır.
ADÂLETUS-SAHÂBE: Sahabenin gerek hadis rivayetinde, gerekse öteki hususlarda tam manasıyla adeletli ve güvenilir kimseler olmaları demektir.
ADEMUS-SIHHA: Hadisin sahih olmaması anlamına gelen bir deyimdir.
ADEMUS-SUBÛT: Bir hadisin sahih olmadığını ifade etmek üzere kullanılan bu deyim, sabit olmamak manasınadır.
ADL: Adaletine hükmedilmiş ravinin bu vasfını belirten bir tabirdir ve Hz. Peygamber (s.a.v.)den hadis rivayet eden bir ravinin rivayetinin kabul edilmesini gerekli kılan ehliyeti ifade eder.
ADLUR-RİVÂYE: Hadis rivayeti veya rivayetin kabul edilebilir olması için aranan adalet demektir.
ADLUN-DÂBİTUN: Adeleti ve zabtı tam manasına tadilin ikinci, bazı cerh ve tadil alimlerine göre üçüncü mertebesine delalet eden lafızlardandır.
ADLUN-HAFİZUN: Adeleti ve hıfzı tam manasına tadilin ikinci, bazı cerh ve tadil alimlerine göre üçüncü mertebesinde tadil lafızlardandır.
ADÛL: Adalet vasfını hakkıyla haiz olan raviler hakkında kullanılan bir tabirdir.
AHBÂRî: Daha çok kıssa, tarih, hikaye ve benzeri konularda haber nakledenlere denir.
AHBERANÂ: Sözlükte bize haber verdi demektir. Hadis rivayet metodlarından birisiyle alınan hadislerin başkalarına rivayeti sırasında isnatta kullanılan eda lafızlarından biridir.
AHBERANÂ FÎ KİTÂBİHÎ: Bize falanca kitabında rivayet etti manasına eda sıgalarındandır.
AHBERANÂ FULÂN Bİ-TEBLÎĞİ FULÂN: Hadis usulünde tebliğ, hadis meclislerinde müstemli denilen görevlinin şeyhin sözlerini ona uzak olup da işitmesi mümkün olmayanlara duyurmak için tekrarlamasına denir İbn Huzeyme şeyhten değil de müstemlinin tebliğinden işittiği lafızları belirtmek üzere isnadında bazen ihtiyaten bu özel eda lafzını kullanmıştır.
AHBERANÂ FULÂN FÎMÂ KURİE ALEYHİ: Arz yoluyla hadis rivayet eden hadisçilerin isnadlarında kullandıkları lafızlardan biri olup hadisçi, başkası okumuş, kendisi dinlemişse kullanır.
AHBERANÂ FULÂN KIRÂATEN ALEYHİ: Bize falanca kimse kendisine okumak suretiyle haber verdi manasına arz veya kırâat aleş-şeyh denilen hadis alma metoduyla rivayet edilen hadislerin başkalarına rivayeti sırasındaisnatta kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANÂ İCÂZETEN: Bize icazet yoluyla rivayet etti demektir. Bazı muhaddisler tarafından icazet metoduyla alınmış hadislerin rivayetinde kullanılmış eda sıgalarındandır.
AHBERANÂ KİTÂBETEN: Bize kitabet yoluyla rivayet etti manasında eda lafızlarındandır.
AHBERANÂ MUNÂVELETEN: Munâvele yoluyla rivayet edilen hadislerin naklinde kullanılan eda lafızlarından biridir.
AHBERANÂ MUŞÂFEHETEN: Bazı muteahhir hadisçiler tarafından kullanılan eda lafızlarındandır. Şeyhin sözlü olarak verdiği icazetle alınan hadislerin rivayetinde kullanılır.
AHBARANÎ: Bana haber verdi demektir. Daha çok arz veya kırâat aleş-şeyh denilen rivayet metoduyla alınan hadislerin başkalarına rivayeti sırasında kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANÎ FULÂN MUKÂTEBETEN: Fulan kimse bana yazışma yoluyla haber verdi manasınadır.Rivayet metotlarından mukâtebe (veya kitâbe) yoluyla alınan hadislerin rivayetinde eda lafzı olarak kullanılan bir tabirdir.
AHBERANÎ RACUL: Ahberanâ raculun şeklinde çoğul zamiriyle de kullanılır. Sıka bir ravinin kendisi gibi sıka olan şeyhini isnadında ismiyle anmayarak ibhâm etmesinde kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANİS-SİKA: Bana sika rivayet etti anlamına gelir. İbham lafızlarındandır.
AHFÂZ: Adalet sahibi iki raviden birinin diğerinden hadis belleme ve ezberleme yönünden daha üstün olduğunu ifade etmede kullanılır.
AHKÂM: Câmî ya da musannef denilen ve belli konulardaki hadisleri ihtiva eden kitaplardaki ana konulardan birinin adıdır.
AHKÂM HADİSLERİ: Şerî hükümlerin kaynağını oluşturan hadislere denir.
AHRECE ANHU: (Hadisi ) ondan rivayet etti anlamına gelen bir deyim olup hadis edebiyatı içinde bir musannifin şeyhlerinden birinin hadisi, ondan arada vasıta olmaksızın alarak kendi kitabında nakletmesini ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.
AHRECE LEHU: Hadisini kitabına aldı manasını veren bu tabir hadis kitaplarında bir musannifin şeyhinin hadisini, ondan gelen senediyle rivayet ederek kitabına almasını ifade eden deyim olarak kullanılmıştır.
AHRECEHU: Bu hadisi falanca rivayet etti manasına gelir.
AHRUF: Harf kelimesinin çoğuludur. Hadis kitaplarında hadis metnini oluşturan harfler manasında kullanılmıştır.
AHSENU ŞEYİN FİL-BÂB: Konusunda en iyi hadis manasını verir. Esahhu şeyin fil-bâb gibi bir hadisin herhangi bir konuda rivayet edilen hadisler içinde en iyi kabul edilen olduğunu ifade eder.
AHZ: Almak manasına gelir ve genellikle hadisi rivayet etmek manasına kullanılır.
AHZ VE TAHAMMÜL: Terkip olarak tahammülul-hadîs, hadis almak demektir ve tamamen rivayet karşılığıdır.
AĞREBE BİHÎ FULÂN: Falanca ravi bu hadisin rivayetinde tek kaldı manasına gelen bir tabir olup bir hadisn, ravisinin rivayette tek kalması yüzünden ferd veya ğarîb olduğunu ifade eder.
AKÂİD: Sözlük bakımından akîde kelimesinin çoğulu olan akâid genelde inanç sistemi, inanç esasları manasında kullanılan bir İslamî terimdir. Hadis ilminde akâid, câmî veya musannef denilen ve belli başlı konulardaki hadisleri ihtiva eden hadis kitaplarındaki ana konulardan biri ve birincisidir.
AKIL: Hadis ilminde akıl, ravide aranan şartlardan biridir.
AKRÂN:Yaş veya hadis rivayetindeki kıdem itibariyle birbirine yakın olan raviler için kullanılır.
AKVAL-ESÂNİD: İsnadların en kuvvetlisi manasına gelir.
AKVÂL: Kavl kelimesinin çoğulu olup terim olarak görüşler manasına kullanılır ve hadis usulü eserlerinde bir konudaki değişik görüşleri ifade etmek için kullanılır.
ALÂ YEDEY ADL: Bazı cerh ve tadîl alimlerince cerhte kullanılmış lafızlardandır. Cerhin üçüncü mertebesinde yer alır.
ALÂMETUL-VAZ: Vaz, çeşitli sebeplerle Hz. Peygamberin ağzından hadis uydurarak ona iftira etmeye denir. Bir hadisin vaz edilmiş olduğuna delalet eden bazı alametler vardır. Bunlar hadis usulü kitaplarında alâmetul-vaz adıyla geçer.
ALÂMETUD-DARB: Hadislerin yazılışı sırasında yanlış yazılan kelime veya cümleler işaretlenerek düzeltilmesinden ibaret darb işleminde ve düzeltilen kısmı göstermek üzere kullanılan değişik işaretlere denilir.
ALEL-AHRUF: Harflerine göre demek olup hadis tasnif metotlarındandır. Bu metoda göre yazılan kitaplarda hadisler, ilk kelimelerinin başındaki harfe göre sıralanır.
ALEL-EBVÂB: Bablarına göre anlamını verir. Bu metotla tasnif edilen hadisler, fıkıh konularına göre ayrılır ve aynı konudaki hadisler kitâb başlığı altında ayrı bir bölüm halinde bir araya getirilir.
ALEL-ETRÂF: Tasnif metotlarındandır ve bu metoda göre yapılan tasnifte hadislerin belli bir bölümü zikredilir.
ALEL-MANÂ RİVÂYET: Hadislerin manasıyla rivayet edilmesine denir.
ALEL-MESÂNÎD: Müsnedlere göre anlamına gelir ve tasnif metotlarından olup bu metodla tasnifte hadisler, konularına bakılmaksızın rivayet eden sahabi ismine göre tertib edilirler.
ALER-RİCÂL: Ricâline göre anlamına gelir. Hadis tasniflerinden biridir. Bu metodla yazılan eserlerde hadisler, konularına bakmaksızın rivayet edenin ismine göre bir arada toplanır.
AN: den, dan manası veren harf-i cerdir. Eda sigaları arasındadır.
ANANE: Bir hadisi nakleden ravinin isnadında sadece an fulânin diyerek hadis rivayet etmesine denir.
ANANE MUNKATIA: Şeyhinden an fulânin diyerek rivayette bulunan ravinin isnadı, bu lafız şeyhi ile mülâkat etmediği için muttasıl sayılmaz. Böyle rivayette bulunan ravi, şayet tâbiundan sonraki tabakalardan birinden ise rivayetine şeyhine mulâkî olduğu kesinlik kazanmadığı sürece anane munkatıa adı verilir. Aynı şekilde ravi tâbiûndan birisi ise rivayetine anane mürsele denilmiştir.
ANİS-SİKA: Sikadan rivayet edilmiştir manasına gelir. Bazı büyük hadisçilerin, kendilerine sahih olarak ulaşan hadisleri rivayet ederken şeyhlerinin ismini söylemeyip ibhâm etmekte kullandıkları lafızlardandır.
ARZ: Hadis rivayet metodlarından biri olup ravinin elinde bulunan hadisleri şeyhe okumasınan ibarettir. Arz aleş-şeyh şeklinde de kullanılır. Aynı manada arz-ı kırâat, arz-ı semâ tabirleri de kullanılmıştır.
ARZ-İ MUNÂVELE: Munâvele yoluyla arz manasına gelen bu tamlama hadis talibinin, herhangi bir yerden elde ettiği şeyhine ait kitabın aslını veya ferini ona vermesi; şeyhin bu nushayı tedkik ettikten sonra kendisine geri vermesine denir.
ASHÂB: Hz. Peygamber devrine yetişmiş, onu müslüman olarak görmüş, onunla bir arada bulunmuş, yine müslüman olarak ölmüş kimselere denir.
ASHÂB-I AHRUF: Hadis rivayetinde şeyhin lafızlarına harfiyyen rivayet ederek işittiği gibi nakledenlere denir.
ASHÂB-I KUTUB: Genellikle hadislerini ezberinden değil, kendilerine ait bir kitaptan okuyarak rivayet eden hadis ravilerine isim olmuştur.
ASHÂB-I SUFFE: Medinede Mescidun-Nebi bitişiğinde bulunan va adına Suffe denilen üstü kapalı, gölgelik yerde kalıp vakitlerini daha çok ibadet, Kuan öğrenimi ve hadis muzakeresi ile geçiren bir kısım sahabilere denir. Ehl-I Suffe de denir.
ASHÂB-I SÜNEN: Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesei ve İbn Mâcenin sünenleri meşhur olmuştur. İsimleri anılan dört muhaddise Ashâb-ı Sünen diyenler vardır.
ASHÂBUL-AŞERÂT: Rivayet ettiği hadislerin sayısı yirmi ile yüz arasında değişen sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-ELF: Bin hadis sahipleri manasına gelen bir tabirdir. Rivayet ettiği hadislerin sayısı binden fazla olan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-ELFEYN: İki bin hadis sahipleri manasına gelen bir tabir olup rivayet ettiği hadislerin sayısı ikibini aşan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-HADÎS: Aynı manada Ehlul-hadis ve ehlul-eser tabirleri de kullanılır. Kendisini hadis ilmine adamış alimlerle, hadis rivayetiyle meşgul olan ravilere denir.
ASHÂBUL-MİE: Yüz hadis sahipleri demek olup sahabilerin rivayet ettikleri hadis sayısına göre taksim sonucu yüz ile ikiyüz arasında hadis rivayet eden sahabiler için kullanılan özel tabirdir.
ASHÂBUL-MİETEYN: İkiyüz hadis sahipleri manasına gelir. Rivayet ettikleri hadislerin sayısı ikiyüz ile üçyüz arasında olan sahabiler için kullanılan tabirdir.
ASHÂBUL-Mİ'ÎN: Yüzlerce hadis sahibi anlamına gelen bir tabir olup rivayet ettiği hadislerin sayısı binden az, üçyüzden fazla olan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-ULÛF: Binler sahibi demek olup rivayet ettiği hadis sayısı binlerle ifade edilen sahabiler için kullanılan bir tabirdir.
ASHÂBUS-SÜNENİL-ERBAA: Hadis edebiyatında sünen isimli daha çok ahkam hadislerinden oluşan kitap müelliflerine ashâbus-sünen tabir edilmiştir. Bunlar arasında el-kutubus-sitteyi oluşturan altı hadis kitabının es-sahîhân dışında kalan dört sünen sahibine eshâbus-sünenil-erbia denilmiştir ki bunlar Ebû Dâvûd, Titmizî, Neseî ve İbn Mâcedir.
ASL: Ravi veya şeyhin başka şeyhlerden rivayet ettiği hadislerin yazılı olduğu kitabına denir.
ASLEYN: Buhârî ile Müslimin el-Câmius-Sahîh isimli Kurân-I Kerimden sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilmiş olan meşhur eserlerine denir.
ASLUS-SENED: Senedin aslı manasına gelir ve senedin sahabi isminin bulunduğu baş tarafına denir. Aynı manada evvel, menşe , âhir, intihâ, müntehâ-yı sened tabirleri de kullanılır.
AŞERE-İ MÜBEŞŞERE: Sağlıklarında Cennetle müjdelenen on sahabiye denir. Bunlar (Ahmed b. Hanbelin naklettiği bir hadise göre) Hz. Ebû Bekr, Hz Ömer, Hz. Osmândan ibaret olan dört halife ile Talha b. Ubeydullah, ez-Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahmân b. Avf, Sad b. Ebî Vakkâs, Saîd b. Zeyd Ebû Ubeyd İbnul-Cerrâhtır.
ATFE: Hadisleri yazarken yanlışlıkla yazılmayıp sonradan sayfa kenarına veya satır arasına ilave edilen kelime veya kelimeleri işaretlemek üzere uzatılan çizgiye denir.
ATIF TEDLÎSİ: Bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına tedlîs denir. Ravinin isnadında gerçekte hadis işitmediği şeyhin ismini işittiğinin ismi üzerine atfetmesiyle yaptığı tedlîse, atıf tedlîsi denir.
AVÂLÎ: Âlî ıstılahının çoğul şeklidir. Buna göre avâlî, isnadında uluvvu mutlak vaki olmuş, bir başka deyişle Hz. Peygamber (s.a.s)den âlî isnâdla rivayet edilmiş hadislere denir.
AZBAT: Adalet vasfına haiz iki raviden birinin diğerinden zabt yönünden üstün olduğunu ifade etmekte tabir olarak kullanılır.
AZBATUN-NÂS: İnsanların en sağlamı manasına olup tadil lafızlarındandır ve tadilin birinci mertebesinde yer alır.
AZÎZ: Garîb iken bir başka tarikten rivayet edilmek suretiyle kuvvet kazanan ve garîb olmaktan kurtulan hadistir.
AZÎZ-İ MEŞHÛR: Önceleri iki raviden rivayet edilmişken sonradan tarîklarının çoğalmasıyla meşhûr haline gelmiş olan hadistir.
BÂB: Hadis kitaplarında aynı konudaki hadislerin bir arada bulunduğu kitap başlıklı ana bölümler içinde yer alan tâlî bölümlere denir.
BÂTIL: Hadis usulünde bâtıl, mevzû manasına kullanılmıştır. Söz gelimi bir hadis nakledildikten sonra bâtılun veya hâzâ haberun (hadîsun) bâtılun denilmişse bu ifade o rivayetin uydurma ve batıl olduğuna delalet eder.
BEDEL-I ÂLÎ: Uluvv özelliğine sahip bedel veya öteki adıyla ibdâle denir.
BEDEL-I NÂZİL: Bedel-I âlînin zıddı olarak nuzûl özelliğine sahip bedele öteki adıyla ibdâle denir.
BELÂĞ: Genelde beleğanâ eda sıgasıyla ve isnadsız olarak rivayet edilen habere denir.Bununla birlikte herhangi bir hadis kitabında şeyhten nereye kadar işitilmiş olduğunu gösteren bazı kayıtlar bulunur. Bunalara da belâğ kaydı tabir edilmiştir.
BELAĞAHÛ: Bana ulaştı demektir. Ravinin hadis imamlarından biri olan şeyhine sahih olarak ulaşmış hadisleri isnad zikretmeden rivayet ederken kullandığı lafızlardandır.
BELAĞANÂ: Bize ulaştı demek olan bu tabir, beleğanî gibi hadis imamlarının kendilerine sahih olarak ulaşan hadisleri isnadını zikretmeden rivayet ederlerken kullandıkları lafızlardandır.
BELAĞANÂ ANİN-NEBÎ: Hz. Peygamberden bize ulaştığına göre anlamında bir tabir olup temrîz sigalarındandır.
BELAĞANİ: Bana ulaştı demektir. Hadis imamlarının kendilerine ulaşmış bulunan hadis veya daha umumi olarak haberleri, isnadını zikretmeksizin rivayetlerinde kullandıkları eda lafızlarındandır.
BELÂĞÂT: Sözlükte belâğ kelimesinin çoğuludur. Büyük muhaddislerin isnad söylemeksizin beleğanâ, beleğanî gibi lafızlarla rivayet ettikleri hadislere denir.
BEYÂN: Hadis ilminde beyan, sünnetin, dolayısıyla hadislerin Kuân-I KerimI ; yine dolayısıyla İslam Dinini açıklama bahsinde söz konusu olur.
BİDAT: İslamiyetin kemale ermesinden sonra ortaya atılıp dine nisbet ve izafe edilen şeylere denir.
BİDATUR-RÂVÎ: Ravinin bidat ehlinden olması manasınadır ve ravinin cerhinde sözkonusu olan on tenkid noktasından biridir.
BİLÂD TEDLÎSİ: Tedlîs çeşitlerinden biridir. Şöyle yapılır: Ravi isnadını söylerken falan yerde diye bir kayıt ekler. Aslında söylediği yer, söylediği isimle meşhur olan yer değildir.
BUHÂRÎ: Hicri üçüncü asrın şöhreti İslam aleminin her tarafına yayılmış alimi Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârînin tamamen sahih hadislerden meydana geldiği kabul edilen meşhur hadis kitabıdır.
BULDÂNİYYE: Bazı muhaddislerin, belli bir beldeye mensup hadisçilerin rivayet etikleri hadisleri bir araya getirerek tasnif ettikleri çoğu cüz şeklindeki mustakil kitaplara bazı muhaddislerce verilen isimdir.
CÂDDE: Bazı hadis usulu alimlerince bir ravinin hadisi rivayet ettiği tarîk manasına kullanılmıştır.
CÂE AN FULÂN MEVKÛFEN: Falancadan mevkûf olarak geldi manasına bir tabirdir. İsnadı sahabiye kadar ulaşan mevkuf haberlerin naklinde kullanılan tabirlerdendir.
CÂE ANİN-NEBÎ: Hz. Peygamberden şöyle gelmiştir demektir. Temrîz sıgalarındandır.
CÂMİ: Kelime olarak toplayan, bir araya getiren anlamında ism-I fâildir. Çoğulu cevâmidir. Hz. Peygamberin çeşitli konulardaki hadislerini bir araya getiren kitaplara denir.
EL-CÂMİUS-SAHÎH: Sekiz ana konudaki hadislerin tümünü ihtiva eden câmi türü hadis kitaplarının sahih özelliği taşıyanına verilen isimdir. Özellikle Buhârî ve Müslimin sahihleri için kullanılmıştır.
CÂMİUT-TİRMİZÎ: Horasan illerinden Tirmizli büyük hadis alimi Muhammed b. Îsâ et-Tirmizînin sünen nevinden hadis kitabıdır. El-Câmius-Sahîh adını taşıdığı halde daha çok Sünen Tirmizî adıyla meşhur olmuştur.
CÂRİH: Bir raviyi, şahsında veya rivayetinde bulunan kadih (herhangi bir kusurun hadisin sıhhatini yok edici özelliği) bir illetten dolayı cerheden alime denir.
CEHÂLET: Ravilerin tenkidinde göz önünde bulundurulan on esastan biridir. Hadis usulu kaynaklarında cehâletur-râvî şeklinde de geçen cehalet, ravinin bilinmemesidir. Ravinin bilinmemesi iki türlü olur. Birincisi kimliğinin bilinmemesidir ki cehâlet-I ayniyye veya cehâletul-ayn denir. İkincis ise ravi hakkında verilen cerh ve tadil hükmünün bilinmemesidir ki cehâletul-vasf da denir.
CEHÂLETT-TAYÎN: Kimliği kestirilemeyen ravinin cehâleti manasına tamlamadır. Hadis usulü ilminde bazı isnadlarda görülen ev edatının ifade ettiği tereddütle ilgilidir.
CEM: İlk bakışta aralarında çelişki varmış gibi görülen hadislerin tevîl yoluyla birleştirilmesine denir.
CEMÂAT: Bazı alimlerce el-Kutubus-Sitte sahiplerine veya bunlarla birlikte Ahmed b. Hanbele işaret etmek üzere kullanılmış bir tabirdir.
CERH: Mutkin ve hafız olan bir alimin bir ravinin rivayetini, kendisinde veya rivayetinde bulunan kadih illet sebebiyle reddetmesine denir.
CERH LAFIZLARI: Hadis ravilerinin gerek kendilerinde, gerekse rivayetlerinde bulunan kadih bir illet sebebi ile cerhedilmelerinde bazı lafızlar kullanılır ki bu lafızlara cerh lafızları denir.
CERH MERTEBELERİ: Cerh ve tadil alimleri hadis ravilerini hafifinden ağırına kadar değişik kademelerde bulunan lafızlardan biriyle cerhetmişlerdir. Söz konusu kademelerin herbirine mertebe denmiştir.
CERH SEBEPLERİ: Ravilerin cerhine sebep olan hallerdir.
CERH VE TADÎL: Cerh, hafız ve mutkin bir hadis aliminin, ravide veya rivayetinde bulunan kadih bir illet sebebiyle rivayetini reddetmesi ; tadîl ise aynı mertebede bulunan alimin bir ravinin adalet vasfına sahip olduğunu bildirmesidir.
CERH VE TADÎL İLMİ: Hadis ravilerinin cerh ve tadilinden ve gerek cerhte ve gerekse tadilde kullanılan lafızlardan bahseden ilimdir.
CERH VE TADÎL KÂİDELERİ: Cerh ve tadilin geçerli olabilmesi için bazı kaidelere uygun olması şarttır. Ravinin cerhinin yahut adeletine hükmedilmesinin belli esaslar dahilinde yapılmasını sağlamak üzere konulmuş kaidelere, cerh ve tadîl adı verilir.
CERH VE TADÎL LAFIZLARI: Hadis alimleri, ravilerin mevsûkiyyet derecesini belirtmek üzere onların cerhedilmiş veya adeletli olduklarına delalet eden bazı tabirler kullanmışlardır ki bu tabirlere cerh ve tadîl lafızları adı verilir.
CERH-İ GAYRİ MÜFESSER: Açıklanmamış cerh demek olup bir raviyi sebebini söylemeden cerhetmeye denilmiştir.
CERH-İ MÜBHEM: Mübhem bırakılan cerhe denilir.
CERH-İ MÜFESSER: Bir cerh ve tadîl aliminin bir raviyi sebebini de söyleyerek cerhetmesine denir.
CEVÂMİUL-KELİM: Özlü sözler manasına gelen bir tabir olup hadislerdeki icazı ifade etmekte kullanılır.
CEVDET: Hadisin arzu edilen kabul nitelikleri taşımasına denir.
CEVVEDEHÛ FULÂN: Fulan ravi senedi güzelleştirdi manasına gelen bir deyim olup muhaddislerin, ravinin isnadında yaptığı tesviye tedlisini belirtmekte kullanılmıştır.
CEYYİD: Genellikle sahih karşılığıdır. Bazen onun yerine kullanılmıştır. Bazı hadis alimi ceyyidi sahihle aynı manada görmemiştir.
CEYYİDUL-HADÎS: Hadisi hoş ve iyi manasına bir tamlama olup tadîl lafızlarındandır.
CEZM LAFIZLARI: Hadisi cezm sıgasıyla rivayet etmekte kullanılan ve kesinlik ifade eden lafızlara denir.
CEZM SÎĞASI: Hadisi Hz. Peygamber (s.a.s)den rivayet edildiğini ifade edecek tarzda sevketmekte kullanılan lafızlara denir. Bunlara elfâzul-cezm (cezm lafızları) da denir.
CÜZ: Cüz veya öteki tabiriyle hadis cüzü ( çoğulu eczâ-yı hadîsiyye) daha ziyade belli bir kişiden gelen hadisleri toplamak maksadıyla tertib edilen çoğu küçük çapta hadis kitaplarına denir.
DAAFÛHU: Onu zayıf buldular demek olan bu tabir cerh lafızlarındandır ve el-Irâkînin üçüncü mertebe lafızları arasına eklediklerinden biridir.
DABBE: Yanlış olarak rivayet edilen kelime ya da kelimeler üzerine başı badem şeklinde sâd harfine benzeyen bir işaret konulur. Dabbe denilen bu işaret altındaki kelime veya kelimelerin rivayet itibariyle sahîh olmakla birlikte lafız ya da mana yönünden bozuk olduklarını gösterir.
DÂBIT: Zabtı tam anlamında kullanılır ve zabt vasfını taşıyan ravilere denir.
DABT: İşittiği hadisleri aradan uzun zaman geçtikten sonra bile işittiği şekilde ezberinde tutup ne eksik ne de fazla olarak başkalarına rivayet edebilme yeteneğine denir.
DABTUL-KITÂB: Hadis metinlerinden meydana gelen herhangi bir kitabın, içindeki hadislerin şeyhten işittikten sonra yanlışsız olarak yazılması, aslı ile mukabele edilmesi ve tashihinin yapılması manasınadır.
DÂÎ: Bidat sayılan mezheplerden birine mensup olan ve mezhebinin inatla mudafaa ve propagandasını yapan ravilere denmiştir.
DAÎF: Sahîh ile hasen dışında kalan hadislere denir.
DAÎFUL-HADÎS: Hadisi zayîf manasına gelen bu tabir cerh lafızlarındandır ve cerhin üçüncü mertebesinde yer alır.
DAÎFUL-METN: Metn, bir hadisin bölümlerinden ikincisidir ve isnadın son bulduğu yerden başlayan kısımdır. (Bu tabir de bu kısmın zayıflığını ifade eder.)
DAÎFÛN: Sözlük bakımından zayıf manasına sıfat olan bu kelime cerh lafızlarındandır. Üçüncü mertebede el-Irâkînin ekledikleri arasında yer alır.
DAÎFUN Bİ HÂZE-L-İSNÂD: Bu isnadla zayıftır manasına bir tabirdir. Hadisin başka bir sahih isnadı bulunabilir ve isnadının zayıf olması metninin de zayıf olmasını gerektirmez.
DAÎFUN CİDDEN: Çok zayıf manasına ravilerin cerhinde kullanılan lafızlardan biridir. Dördüncü mertebede yer alır.
DAÎFUN VÂHİN: Hadisleri zayıf olan ravilerin cerhinde kullanılan lafızlardandır ve üçüncü mertebedendir.
DÂİRE: Hadisleri birbirinden ayırdetmek için birinin bittiği, diğerinin başladığı yere konulan yuvarlağa denir.
DARB: Hakk veya şakk ve mahv denilen ve hadislerin yazılışı sırasında yanlış veya fazladan yazılan kelime yahut ibareleri iptal etme usullerindendir.
DÂRİMÎ: Hicri üçüncü asır alimlerinden Abdullah b. Abdirrahmân ed-Dârimînin daha çok ahkam hadislerini ihtiva eden hadis kitabıdır.
DARÎR: Anadan doğma görme duygusundan yoksun kişiye denir.
DÂRUL-HADÎS: Hadis yurdu demek olan bu tabir özellikle hadis ve hadis ilimleri öğrenimi için açılan medreselerin adıdır.
DAYYİKUL-MAHREC: Dar bir çevrede rivayet edilen hadise bazı hadis alimlerince verilen isimdir.
DERECÂTUS-SAHÎH: Sahîh li-aynihî (veya li-zâtihî) hadislerin dereceleri manasına bir tabirdir. Sahîh olduğu belirlenmiş hadislerin derecelerini belirtmekte kullanılır.
DE-SE-NÂ: Muhaddislerin (özellikle el-Hâkim ve el-Beyhakî) hadisleri yazarlarken kullandıkları rumuzlardan biridir ve haddesenânın kısaltılmış şeklidir.
DE-SE-NÎ: Bazı muhaddislerin haddesenî eda lafzının kısaltılmış şeklinde kullandığı remdidir.
DECCÂLUN: Yalancı, bâtılı hak suretinde gösteren manasındadır ve cerhin en ağırına delalet eden altıncı mertebesinde yer alan lafızdır.
DELÂİLUN-NUBUVVE: Peygamberliğin delilleri demektir. Câmi türü hadis kitaplarını oluşturan
ana konulardan biri olan şemâil içinde mutâlaa edilen ilim dallarındandır.
DİRÂYETUL-HADÎS İLMİ: Rivayet şartlarından, çeşitlerinden ve muhtelif rivayet şekilleri hakkında verilmiş olan hükümlerden bahseder.
DUAFÂ: Çeşitli yönlerden cerh ve tadil alimlerinin tenkidine maruz kalmış ve bunun sonucu olarak zayıf sayılmış hadis ravilerine denir.
DUİFE: Zayıf bulundu, hakkında zayıf diyenler oldu manasına gelen bir tabir olup cerhin birinci mertebesine delalet edenlerden daha ehven olmak üzere kullanılan cerh lafızlarındandır.
EBÂHA LÎ: Bazı hadisçiler tarafından munâvele yoluyla alınmış bir hadisin başkasına rivayetinde eda lafzı olarak kullanılan tabirlerdendir.
EBÛ DÂVÛD: Ashâb-I sünenden Ebû Dâvûd künyesi ile tanınmış Süleymân İbnul-Eşasis-Sicistânî. Kitabı, Sünen Ebî Dâvûd.
ECÂZE LÎ: Bazı hadisçiler tarafından icazet yoluyla alınmış hadisleri rivayet ederken kullanılan eda lafızlarındandır. Aynı yerde ve manada ecâzenî lafzı da kullanılır.
ECEZTU LEKE (LEKUM) CEMÎA MESMÛÂTÎ: leke yerine cemi muhatab zamiriyle lekum ile kullanıldığı gibi mesmûâtî yerine merviyyâtî lafzıyla da kullanılır. Sana (veya size) bütün işittiğim (veya rivayet ettiğim) hadisler(in rivayeti) için icazet verdim demektir. İcâzetin ikinci çeşidi olan muayyen sahsın muayyen sahsa gayri muayyen merviyyâtının rivayetinin izin verilmesinde kullanılan bir nevi eda lafzıdır.
ECEZTU LEKE (Lİ FULÂN) MÂ SAHHA VE MÂ YESİHHU MİN MESMÛÂTÎ: Sana göre sahih olan ve sahih olacak bütün işittiğim hadisleri rivayet etmene izin verdim manasına, icazet çeşitlerinden biri olan şeyhin henüz elde etmediği fakat ileride edeceği hadislerin rivayet iznini önceden vermesinde eda lafzı olarak kullanılır.
ECEZTU Lİ-MEN EDREKE ZEMÂNÎ: Zamanıma yetişenlere icazet verdim demek olup icazet yoluyla rivayette kullanılan eda tabirlerindendir.
ECEZTU Lİ-MEN YÛLEDU Lİ-FULÂN: Fulanın doğacak çocuğuna icazet verdim manasına henüz hayatta olmayan (madum) için verilen icazette kullanılan eda lafzıdır.
ECEZTUKE İN AHBEBTE: istersen sana icazet veriyorum demektir. Şeyhin rivayet isteğini tâlibe bırakmak şartıyla verdiği icazette eda lafzı olarak kullanılır. Aynı manada eceztuke in eredte ; eceztuke in şite lafızlarını kullananlar da olmuştur.
ECEZTUKE KİTÂBES-SÜNEN: Birçok sünen kitabını rivayet etmiş bulunan bir şeyhin talibe sana sünen kitabını rivayete icazet verdim demesi, muayyen şahsın muayyen sahsa muchul bir hadis kitabını rivayet etmesi için izin vermesini ifade eder. İcazetin dördüncü şeklinde kullanılan eda lafızlarındandır.
ECEZTUKE MUCÂZÂTÎ: İcazet yoluyla aldığım hadisleri rivayet etmen için sana icazet verdim manasına gelen bir tabirdir. Şeyhin icazet yoluyla rivayet etmiş olduğu hadisleri rivayet etmesi için talibe izin vermesini ifade eden eda lafızlarındandır. Aynı manada eceztuke (cemîa) mâ ucîze lî rivâyetehû (rivayeti için bana icazet verilmiş olan bütün hadisleri rivayet etmene icazet verdim) lafzı da kullanılır.
EDÂ: Genellikle rivayet karşılığı kullanılır. Şeyhin hadis alma yollarından birisi ile elde ettiği hadisleri talebelerine rivayet etmesine denir.
EDÂ LAFIZLARI: Hadis rivayet metotlarından birisiyle rivayeti belirtmek üzere isnatta kullanılan lafızlardır. Bazı hadis alimleri eda lafızları tabirini eda sîgaları deyimiyle ifade etmişlerdir.
EDEB: Câmi denilen ve sekiz ana konudaki hadisleri ihtiva eden kitaplarda yeme-içme, konuşma, yürüme ve benzeri ahlaki konulardaki hadisleri bir araya getiren bölüm başlığının adıdır.
EFÂLUR-RASÛL: Hz. Peygamber (s.a.s)in gerek insan, gerekse peygamber olarak işlediği işler manasına gelir.
EFRÂD: el-ehâdîsul-efrâd (ferd hadisler ) sıfat tamlaması yerine kullanılan bir deyimdir. Gerek mutlak veya nisbî olarak ravisinin rivayette tek kalması, gerekse sadece bir şehirde olanların rivayet etmeleri sebebiyle ferd sayılan hadisleri ifade etmekte kullanılır.
EFRÂDUL-BULDAN: Yanlızca bir beldede yaşayan ravi veya ravilerin rivayet ettikleri ferd hadislere verilen isimdir.
EHLUL-BİDA: Bidate kapılmış kimseler manasına gelir. Ehlul-bida denilince Sahabe devrinin sonlarına doğru iyiden iyiye görülmeye başlayan siyasi ve itikâdî fırkaların taraftarları anlaşılır.
EHLUL-HEVÂ: Hadis ilminde ehlul-bida ile aynı manada kullanılmış ve özellikle kelamcılar kasdedilmiştir.
EİMME HAMSE: Beş imam demek olup el-Kutubus-Sitte sahiplerinden Buhârî ve Müslim ile Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Neseî olmak üzere beşine denir.
EİMME SİTTE: Altı imam demek olup el-Kutubus-Sitte sahiplerini ifade eden bir tabirdir.
EKÂBİR VE ESÂĞİR: Hadis usulünde rivayetul-ekâbir aniIesâğir (büyüklerin küçüklerden rivayeti) şeklinde geçer.
EKSERUS-SAHÂBETİ FETVEN: Sahabenin çok fetva verenleri karşılığı bir tabirdir.
EKSERUS-SAHÂBETİ HADÎSEN: Kesin bir ölçü olmamakla birlikte binin üzerinde rivayeti olan sahabilere muksirûn veya ekserus-sahâbeti hadîsen denilmiştir.
EKZEBUN-NÂS: İnsanların en yalancısı manasına gelen bir tabir olup cerh lafızlarındandır.
ELFÂZUT-TADÎL: Ravilerin tadilinde yani adaletli olduklarına hükmetmekte kullanılan lafızlardır.
ELFİYYE: Hadis usulü konularını bin beyitle anlatan manzum eserlere denir.
ELKÂB: Lakabın çoğuludur. Öteki adıyla el-elkâbul-muhaddisîn hadis ilminde rical ilmiyle ilgili bir konudur. Ravilerin lakaplarının bilinmesi onların tanınmasına büyük ölçüde yardımcı olur.
EMÂLÎ: Hadis yazmak için yapılan toplantılarda talebelerin yazdığı hadislerden meydana gelen kitaplara denir.
EMÂNET: Ravinin sika yani güvenilir biri olduğunu ifade eden tabir olarak kullanılmıştır.
EMERE: Emretmek, buyurmak anlamını veren kök fiildir. Hadis rivayetinde kullanılan cezm sîgalarından biridir.
EMÎRUL-MUMİNÎN: Hadiste hadis ilimlerinin tümünde en yüksek dereceye yükselmiş olan alimler için kullanılır.
EMSÂLUL-HADÎS: Hadiste mesel kullanma, hadis meselleri demektir.
ENÂ: Hadis rivayetinde sık sık kullanılan eda lafızlarından ahberanânın kısaltılmış şeklidir.
ENBEENÂ: Bize haber verdi manasına hadis rivayet metodlarından bir kısmıyla rivayette kullanılan eda lafızlarındandır. Tekil zamiriyle enbeenî şeklinde de kullanılır.
ENBEENÂ FULÂN Bİ KIRÂATİ ALEYH: Arz yoluyla hadis rivayet eden hadisçilerin isnadlarında kıraat tasrih edilmek sureti ile kullandıkları eda sîgalarındandır.
ENBEENÂ İCÂZETEN: Daha çok muahhar hadisçilerin icazet yoluyla almış oldukları hadisleri eda ederken kullandıkları eda lafzıdır.
ENBEENÂ MUZÂKERETEN: Bize müzakere yoluyla rivayet etti demektir. Muzakere sırasında öğrenilen hadislerin rivayetini caiz görenlerin eda sırasında kullanılmasını öngördükleri lafızdır.
ENKERU MÂ RAVÂHU FULÂNUN KEZÂ: Falancanın en münker rivayet ettiği hadis şudur manasına hadisciler bazan zayıf olmayan bir hadis hakkında bu tabiri kullanırlar.
ENNE: Masdariyyet bildirir. Hadis ilminde muenen ve muennen hadislerin isnadında kullanılır.
ENSÂB: Neseb kelimesinin çoğuludur. Hadis usulünde evtânur-ruvât ve buldânuhum konusu ile ilgilidir ve ravilerin kimliklerinin tayininde başvurulan ilmin adıdır.
ENŞEDENÂ: Bize şiir okudu manasına da gelen bu tabir, hadis rivayet usulleri dahilinde şiir rivayet ederken eda sîgası olarak kullanılan lafızlardandır. Talib rivayet ettiği bir manzumeyi şeyhe kendisi okumak suretiyle (arz) rivayet etmişse enşedenâ fulânun bi-kırâatî aleyhi ; başkasının okumasıyla arz metoduyla almışsa isnadında enşedenâ fulânun kırâaten aleyhi eda lafızlarını kullanır.
EL-ERBAA: Dört karşılığı olan bu sayı sıfatı hadis ilminde ashab-I sünen de denen Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî ve İbn Mâceyi ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.
ERBAÛN: Türkçede kırk hadis özel tabiriyle bilinen ve kırk hadisten meydana gelen hadis derlemelerine denir.
ERCÛ EN LÂ BESE BİHÎ: Umarım zararsızdır manasına hem cerhte hem de tadilde kullanılan lafızlardandır.
ERSELEHÛ FULÂN: Bu hadisi falanca irsal etti veya mürsel olarak nakletti manasınadır. Muhaddislerin çok kere mürsel ile munkatının arasını ayırmadan isnaddan ravi düştüğünü belirtmek üzere kullandıkları lafızdır.
ESAHH: Daha sahih demektir. Bir hadis veya rivayeti diğeri ile mukayese sonunda herhangi bir sebepten dolayı birinin diğerinden sıhhat bakımından üstün ve kabule şayan bulunması halinde daha üstün olanı belirtmekte kullanılan tabirdir.
ESAHHU ŞEYİN FİL-BÂB: Konusunda en sahih hadis manasına gelen bu tabir esahhu mâ câe fil-bâb tabiriyle aynı manada ve aynı yerde kullanılır.
ESAHHUL-AHÂDÎS: Hadislerin en sahihimanasına sahihlik şartlarını en üst seviyede taşıyan hadisler için kullanılır.
ESAHHUL-ESÂNÎD: İsnadların en sahihi demektir. Yerine göre aynı manada esbetul-esânîd (isnadların en sağlamı), ercahul-esânîd (isnadların en çok tercih edilecek olanı) ve (Ahmed b. Hambel tarafından) ecvedul-esânîd tabirleri de kullanılır.
ESAHHUL-KUTUB: Kitapların en sahihi manasına hadis kitapları içerisinde ihtiva ettiği hadisler itibariyle en sahih kabul edileni ifade etmekte kullanılmıştır.
ESÂNÎD: İsnad kelimesinin çoğuludur. İsnad, bir hadis veya haberi söyleyenine nisbet etmeye denir.
ESBÂBU VURÛDUL-HADÎS: Esbâbul-hadîs de denir. Hadislerin söyleniş, bir fiil bildiriyorsa işleniş sebeplerini konu olarak alan ilim dalının adıdır.
ESBÂBUL-VAZ: Hadis uyduranları bu işi yapmaya sevk eden sebeplere denir.
ESBÂT: Sebt kelimesinin çoğuludur. Sebt, bilhassa güvenilir ravileri ifade etmekte umumi bir tabir olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte tadil lafızlarındandır.
ESBETUN-NÂS: İnsanların en sağlamı ve güvenilir olanı manasına gelir ve hadis ravilerinin tadilinde kullanılan lafızlardandır.
ESER: Haberle aynı manaya gelen bir terimdir. Bazı hadis alimlerine göre haber hadisle şe manalı olduğuna göre eser hadistir, bazı fakihlere göre ise sahabeden gelen mevkûf rivayetlerdir.
ESERÎ: Genel olarak, hadis ve haber terimleriyle eş manalı olarak kullanılan eser teriminin Horasan fakihleri ıstılahında kazandığı manaya göre muhaddis karşılığıdır.
ESMÂ VE KUNÂ: Hadis ravilerinin ve muhaddislerin isim ve künyeleri manasınadır. İsim veya künyesiyle tanınan ravileri konu olarak alan ilim dalıdır.
ESMÂ-MUFREDE: Tek isimler manasına müfredat bahsinin isimler kısmını ifade eden değişik bir tabirdir.
ESNÂUS-SENED: Hadisin ravi ile sened arasındaki rivayet zincirinin orta kısımlarını ifade eder.
EŞEDDDUNNÂSÎ KİZBEN: İnsanların en yalancısı demek olup cerh lafızlarındandır.
ETBÂUT-TÂBİÎN: Kısaca el-etbâ da denir. Tâbiilerden sonra gelenler, tâbiîne tabi olanlar, tâbiîni takip ednler demektir. Tâbiîlerle görüşüp onlardan hadis rivayet edenler olarak tanımlanır.
ETKAN: Adelet ve zabt yönünden en üst derecede olan ravilerin tadilinde kullanılır.
ETRÂF: Alel-etrâf denilen metotla tasnif edilen hadis kitaplarına denir.
EV KEMÂ KÂLE: Bir hadisi manasıyla rivayet eden ravinin yanılma ihtimalini göz önünde tutarak rivayetten sonra söylenmesi iyi görülen tabirlerdendir.
EVÂİL: Hadis metinlerinde bildirilen olayların tarihlerini tespitine yardımcı olmak üzere ilk defa yapılan işleri ifade eden bir tabirdir.
EVHAL-ESÂNÎD: Edaful-esânîd terimiyle aynı manaya gelir ve isnadların en zayıf görülenini ifade eder.
EVHÂM: Vehm kelimesinin çoğuludur. Vehm, ravinin cerhine sebep teşkil eden hususlardan biridir ve ravinin rivayetinde yanılmasından ibarettir.
EVLÂDUS-SAHÂBE: Sahabenin çocukları demek olan bu tabiri el-Hâkim usul kitabının on yedinci bahsi olarak almıştır.
EVSAKUN-NÂS: İnsanların en sağlamı anlamında tadîl lafızlarındandır.Hakkında evsakun-nâs denilerek adaletl, olduğuna ravi arık en güvenilir, hadisleri en çok kabule layık ravi demektir. Aynı manada adelun-nâs tadil lafzı da kullanılır.
EVTÂNUR-RUVÂT VE BULDÂNUHUM: Ravilerin vatanları ve yurtları yani yerleştikleri yerler manasınadır. Hadis usulünün ravilerle ilgili konularından biridir. Yerleştikleri yerlerin bilinmesi ravilerin bilinmesine geniş ölçüde yardımcı olduğu gibi ilim tasnif metodu olarak da büyük önem taşır.
EVVELUS-SENED: Senedin, sahabenin bulunduğu baş tarafına denir.
FÂŞİHUL-GALAT: Hatası çok anlamında bir deyim olup cerh lafızlarındandır.
FÂSIK: Küfre düşmemek şartıyla söz ve fiillerinde dinin emirlerine aykırı hareket eden, bir başka deyişle fıska kapılan raviye denir.
FASIKUL-TEVÎL: Fıska kapılan ravilerden bir kısmı, genelde İslamın genel prensiplerine uymakla birlikte Kurân-I Kerim veya sünnetin bir hükmünü tevil ederek yorumladığı için fasık sayılanlara denir.
FEALE FULÂN: Falanca şunu yaptı demek olup cezm sîgalarındandır.
FER: Hadis rivayet etmek üzere muhaddise başvuran tâlibin, şeyhin hadislerinin yazılı olduğu kitabın asıl nüshasından istinsah yani kopya ettiği kitaba denir.
FERD: Garîb müterâdifidir ve isnadın herhangi bir yerinde ravisi tek kalmış olan hadis çeşidine denir.
FERD-İ MUHÂLİF: Bir ravinin kendisinden daha üstün ravilerin rivayetlerine aykırı olarak tek başına rivayet ettiği hadistir.
FERD-İ MUTLAK: İsnadın herhangi bir yerinde ravisi tek olan ferd hadisin kısımlarından biridir. Teferrüd denilen rivayette tek kalma senedin başında olan hadistir.
FERD-İ NİSBÎ: Ferd hadisin ikinci kısmıdır ve ravilerin birine nisbetle ferd olan hadis çeşididir.
FEVÂİD: Herhangi bir konu ile ilgili faydalı bilgiler verilirken başlık yerine kullanılır.
FIKHUL-HADÎS: Hadislerin taşıdığı mananın etraflıca anlaşılması demektir.
FIKHUR-RÂVÎ: Hadis rivayeti ile meşgul olan kimsenin rivayetinin şartlarını, hakikatini, çeşitlerini, hükümlerini, ravilerin hallerini, rivayet edilen hadislerin sınıflarını gereği gibi bilmesi ve bu bilgiye dayanarak sahih olan hadisleri zayıf olanlarından ve uydurmalarından ayırdedebilmesidir.
FISK: Ya itikatta ya da amelde olur. İtikatta fısk ya küfürdür yahutta bidattir.
FISK BİL-BİDA: İtikad açısından fıska bidat de denir. Böyle itikâdî meselelerden doğan fıska fısk bil-bida denir.
FISK BİL-MÂSİYE: Ravinin büyük günahlardan birini işlemek veya küçük günah işlemeyi terketmeyip onda ısrar etmesi sebebinden kaynaklanan fısk demektir.
FISKUR-RÂVÎ: Ravinin tenkidinde göz önünde bulundurulan on tenkid esasından biridir ve ravinin adaleti ile ilgilidir.
FÎ HADÎSİHÎ DAFUN: Hadisi zayıftır manasına fîhi dafun lafzıyla cerh lafızlarından en hafifine delalet eden birinci mertebe lafızlarındandır.
FÎ HADÎSİHÎ ŞEYUN: Hadisinde bir şeyler var demektir ve bazı alimlere göre cerh lafızlarının altıncı mertebedeki lafızlarındandır. Bazı alimler yerine fîhi şeyun lafzını kullanmıştır.
FİS-SAHÎH: Sahih hadisler arasıda yer alır demek olup kimi muhaddislerce hadisin Buhârî ve Müslimin Sahîhlerinin ikisinde birden, veya sadece birinde bulunduğunu ifade eden tabir olarak kullanılmıştır.
FÎHİ CEHÂLE: Cehalet taşıyor anlamını veren bu tabir kimi alimlere göre cerh lafızlarındandır.
FÎHİ EDNÂ MEKÂL: hakkında pek hafif bir tan vardır demek olup en ehven mertebede cerh lafızlarındandır.
FÎHİ HALFUN: Hakkında ihtilaf vardır manasına en hafif cerh lafızlarındandır.
FÎHİ LÎNUN: Onda gevşeklik var manasına cerhin birinci mertebedeki en hafifine delalet eden lafızlardandır.
FÎHİ MEKÂLUN: Hakkında söz var anlamında cerh lafızlarındandır.
FÎHİ NAZARUN: Hakkında görüş var demek olup cerhin beşinci mertebesinde lafızlardandır.
FİHRİST: Fihris şeklinde de kullanılır. İcazet yoluyla hadis rivayetinde şeyhin muayyen birine muayyen bir kitabın rivayetinde izin vermesinde geçer. Şeyh belirlediği talibe hadislerinin yazılı olduğu fihrist denilen defteri rivayet etmesi için icazet verir.
FİİLÎ SÜNNET: Hz. Peygamberin fiillerinden ibarettir.
FİTEN: Fitne kelimesinin çoğulu olan fiten, câmi türü hadis kitaplarında Hz. Peygamber devrinden sonra meydana gelmesi muhtemel hadiselere dair hadisleri bir araya getiren ana bölüm başlığının adıdır. Bazı kaynaklarda el-fiten ve eşrâtus-sâa ve el-fiten vemelâhim olarak da geçer.
FUHŞUL-ĞAFLE: Aşırı gaflet karşılığıdır. Bazı hadis usulü alimlerince fartul-gafleyi ifade edecek şekilde kullanılmıştır.
FUHŞUL-ĞALAT: Bazı alimlerce kesretül-galat karşılığı olarak kullanılmıştır.
FUKAHÂ-YI SEBA: Tâbiînin büyükleri arasında fıkıh bilgisi ile temayüz etmiş yedi zata denir: Saîd İbnul-Museyyeb, Kâsım b. Muhammed b. Ebi Bekrs-Sıddîk, Urve İbnuz-Zübeyr, Hârice b. Zeyd b. Sâbit, Ebû Seleme b. Abdirrahmân b. Avf, Ubeydullah b. Utbe b. Mesûd, Süleymân b. Yesâr.
FULÂN YUSELU ANHU: Falan da nasıl diye sorulur mu? anlamına gelir. Tadil lafızlarından biri olup ravilerin adalet ve zabt yönlerinde güvenilir ve yüksek derecelerde olduğunu ifade eder ve birinci mertebede yer alır. Aynı mana ve mertebede fulânun lâ yuselu anhu" tadil lafzı da kullanılır.
GAFLET: Fartul-gafle olarak da geçer. Ravinin zaptıyla ilgili cerh sebeplerinden biridir.
GALAT: Hata karşılığıdır ve hadis rivayetinde hata yapmayı ifade eder.
GALATÂTUL-MUHADDİSÎN: Hadis ravilerinin rivayetlerinde yaptıkları bazı hataları ve eleştirilerini ifade eden bir tabirdir.
GÂMIZ: Dışarıdan farkedilmeyen ancak ehlinin anlayabileceği hadisin gizli kusuru demektir.
GARÂBET: Ravinin rivayette tek kalması haline denir.
GARÎB: Hangi tabakadan olursa olsun bir ravinin tek başına rivayet ettiği hadis olarak tarif edilmiştir. Çoğulu garâib gelir.
GARÎB-İ MEŞHÛR: İsnadın baş tarafında bir veya birkaç tabakada bir ravinin tek başına rivayet ettiği garîb bir hadis olmakla birlikte sonradan her tabakada birkaç ravi tarafından rivayet edilmekle meşhûr grubuna giren hadistir.
GARÎB-İ MUTLAK: Teferrüd denilen rivayette tek kalma senedin başında olan hadistir.
GARÎB-İ NİSBÎ: Garîb, senedin, teferrüdün meydana geldiği yerine göre garîb-i mutlak ve garîb-i nisbî kısımlarına ayrılır.
GARÎBEYN: Hadislerin garîb lafızlarını Kurân-I Kerîmin garîb lafızlarıyla birlikte ele alındığı kitaplara verilen isimdir.
GARÎBUL-HADÎS: Hadislerin herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, ancak Arap dilinde derinleşmiş alimlerin anlayabileceği lafızları manasınadır.
GARÎBUL-İSNÂD: Metni sahabeden bir grubun rivayeti olarak bilindiği halde bir başka ravinin bir diğer sahabiden tek başına rivayet ettiği hadistir.
GARÎBUL-METN: Ravinin metnini rivayette tek kaldığı hadistir.
GARÎBUN METNEN VE İSNÂDEN: Senedi tek olduğundan metni de tek olan ve böylece her iki yönden garîb olan hadisi ifade etmekte kullanılan bir tabirdir.
GARÎBUN MİN HÂZÂL-VECHİ: Hadiscilerin isnadında teferrüd derek rivayet ettikleri sahih hadisler de garîbul-isnâd sayılır. Titmizînin Süneninde yer yer garîbun min hâzal-vech diye nitelediği hadisler böyle bir isnadla rivayet edilerek garîb olanlardır.
GAYR-I MEŞHÛR ÂHAD: Meşhur âhâd, isnadı ister bir ister birden fazla olsun, dillerde dolaşan haberlerdir. Azîz ve garîb haberler meşhûr olmayan âhâd grubuna girerler.
GAYRU DÂBIT: Dabt, işittiği hadisleri aradan uzun zaman geçtikten sonra bile işittiği şekilde ezberinde tutup ne eksik ne de fazla olarak başkalarına rivayet edebilme yeteneğine denir. Dâbıt, zabtı tam anlamında kullanılır ve zabt vasfını taşıyan ravilere denir. Dabtı olmadığına hükmedilen kimseye gayru dâbıt denir.
GAYRU MEHÛZ BİH: Sözlük itibariyle alınmayan demek olup bazı hadis alimlerine göre sahih ve hasen gibi makbul hadislerin kısımlarından biridir.
GAYRU MEMÛN: Güvenilir değil anlamına gelen kimi alimlere göre üçüncü mertebeye delalet eden cerh lafızıdır.
GAYRU MENSÛB: Umumiyetle baba veya dedesine nisbet ya da herhangi bir beldeye nisbet edilmeksizin sadece ismiyle söylenerek mübhem bırakılmış olan raviye denir.
GAYRU SÂBİT: Kimi mevzûât kitapları ile zayıf ravilere ayrılmış kaynaklarda, hadisin Hz. Peygamber (s.a.s)in sözü olarak sabit olmadığını ; dolayısıyla mevzu olduğunu dile getiren tabir olarak kullanılmıştır.
GAYRU SİKA: Gayru sikatin ve lâ memûnîn lafzının kısa şekli olup sika değil manasına beşinci mertebeden cerh lafızlarındandır.
GAYRU SİKÂ VE LÂ MEMÛN: Ne sıkadır ne de güvenilir anlamını veren beşinci mertebeden cerh lafızlarındandır.
GAYRUHÛ EVSAK MİNHU: Başkası ondan daha sağlam manasınadır ve hafif cerhe delalet eden altıncı mertebeden cerh lafzıdır.
ÂDAB: Sözlükte edebin çoğuludur. Hadis ilminde âdâb, câmi ve musannef denilen ve belli konulardaki hadisleri ihtiva eden hadis kitaplarındaki ana konulardan biridir.
ÂDÂBUL-MUHADDİS: Muhaddisin âdâbı anlamını veren bir tabir olup Hz. Peygamber (s.a.s)in hadislerini, bunların sahih olarak rivayetlerini ve sahih olmayanlardan ayırdedilmesini konu olarak alan hadis ilmiyle meşgul olan muhaddislerin riayet etmeleri öngörülen esaslara denilir.
ÂDÂBUŞ-ŞEYH: Şeyh denilen ve kendisine muracat edenlere hadis rivayet eden muhaddisin bilhassa hadis rivayetinde uyacağı kaideler manasınadır.
ÂDÂBUT-TÂLİB: Hadis talebine yeni başlayan talebenin taşıması gereken hasletlerle hadis rivayetinde dikkat etmesi gereken hususlara denir.
ÂDID: İrsâl, tedlîs veya cehâlet yahutta isnadında mestûr bir ravi bulunması yüzünden zayıf duruma düşen bir hadis, güvenilir bir ravinin rivayeti ile desteklenirse zayıflıktan kurtulur ve hasen derecesine yükselir. Bu duruma göre âdıd, zayıf hadisi destekleyen, ona kuvvet kazandırarak zayıflıktan kurtarıp hasen derecesine yükselten güvenilir ravinin aynı manaya gelen hadisidir.
ÂFET: Hadisin zayıf veya mevzu addedilmesine neden olan sebebe denir.
ÂFETUHÛ FULÂN: Hadisin o kimse tarafından uydurulduğunu veya hadisin mevzu sayılmasına sebebin o kimse olduğunu belirtir.
ÂFETUHÛ KEZÂ: Hadisin zayıf sayılmasına sebep teşkil eden illet gibi bir hale işaret etmedir.
ÂHÂD: Bir, bir tek manalarına gelen ahad ya da vâhidin çoğuludur. Umumiyetle mütevatir derecesine ulaşamayan hadislere denir. Haber-i vâhid veya haber-i âhâd da denir. İmam Şâfiî de haber-i hâssa demiştir.
ÂKIL: Rivayetlerinin kabul edilebilmesi için ravide bulunması gerekli şartlardan akli melekelerinin noksansız olmasını ifade eden bir tabirdir.
ÂLÎ HADİS: Ali isnadla rivayet edilen hadise denir.
ÂLÎ İBDÂL: Uluvv vasfına sahip ibdâle denir.
ÂLÎ İSNÂD: Bir hadisin ravisi ile kaynağı olan Hz.Peygamber (s.a.s) veya o hadisi rivayet etmiş bulunan meşhur hadis imamlarından birisi arasında en az sayıda ravinin bulunduğu, veyahutta tanınmış hadis kitaplarının birinin musannıfına arada en az ravi ile ulaşabilen isnaddır.
ÂBÂDİLE: Abdullahlar manasına gelen bu deyim, fıkıh ilmine hakkıyla vakıf, (Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr Abdullah b. Amr b. âs olmak üzere) dört sahabeyi ifade eder.
ADALET: Hadisleri nakleden ravilerin rivayetlerinin kabul edilebilmesi için taşımaları şart olan özelliklerden biri ve en önemlisidir. Tariflerden birine göre kabâir denilen günahlardan büyük günahları işlemekten, küçük günahları işlemekte ısrar etmekten alıkoyan bir melekedir.
ADÂLETUR-RÂVÎ: Adaletle aynı manadadır.
ADÂLETUS-SAHÂBE: Sahabenin gerek hadis rivayetinde, gerekse öteki hususlarda tam manasıyla adeletli ve güvenilir kimseler olmaları demektir.
ADEMUS-SIHHA: Hadisin sahih olmaması anlamına gelen bir deyimdir.
ADEMUS-SUBÛT: Bir hadisin sahih olmadığını ifade etmek üzere kullanılan bu deyim, sabit olmamak manasınadır.
ADL: Adaletine hükmedilmiş ravinin bu vasfını belirten bir tabirdir ve Hz. Peygamber (s.a.v.)den hadis rivayet eden bir ravinin rivayetinin kabul edilmesini gerekli kılan ehliyeti ifade eder.
ADLUR-RİVÂYE: Hadis rivayeti veya rivayetin kabul edilebilir olması için aranan adalet demektir.
ADLUN-DÂBİTUN: Adeleti ve zabtı tam manasına tadilin ikinci, bazı cerh ve tadil alimlerine göre üçüncü mertebesine delalet eden lafızlardandır.
ADLUN-HAFİZUN: Adeleti ve hıfzı tam manasına tadilin ikinci, bazı cerh ve tadil alimlerine göre üçüncü mertebesinde tadil lafızlardandır.
ADÛL: Adalet vasfını hakkıyla haiz olan raviler hakkında kullanılan bir tabirdir.
AHBÂRî: Daha çok kıssa, tarih, hikaye ve benzeri konularda haber nakledenlere denir.
AHBERANÂ: Sözlükte bize haber verdi demektir. Hadis rivayet metodlarından birisiyle alınan hadislerin başkalarına rivayeti sırasında isnatta kullanılan eda lafızlarından biridir.
AHBERANÂ FÎ KİTÂBİHÎ: Bize falanca kitabında rivayet etti manasına eda sıgalarındandır.
AHBERANÂ FULÂN Bİ-TEBLÎĞİ FULÂN: Hadis usulünde tebliğ, hadis meclislerinde müstemli denilen görevlinin şeyhin sözlerini ona uzak olup da işitmesi mümkün olmayanlara duyurmak için tekrarlamasına denir İbn Huzeyme şeyhten değil de müstemlinin tebliğinden işittiği lafızları belirtmek üzere isnadında bazen ihtiyaten bu özel eda lafzını kullanmıştır.
AHBERANÂ FULÂN FÎMÂ KURİE ALEYHİ: Arz yoluyla hadis rivayet eden hadisçilerin isnadlarında kullandıkları lafızlardan biri olup hadisçi, başkası okumuş, kendisi dinlemişse kullanır.
AHBERANÂ FULÂN KIRÂATEN ALEYHİ: Bize falanca kimse kendisine okumak suretiyle haber verdi manasına arz veya kırâat aleş-şeyh denilen hadis alma metoduyla rivayet edilen hadislerin başkalarına rivayeti sırasındaisnatta kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANÂ İCÂZETEN: Bize icazet yoluyla rivayet etti demektir. Bazı muhaddisler tarafından icazet metoduyla alınmış hadislerin rivayetinde kullanılmış eda sıgalarındandır.
AHBERANÂ KİTÂBETEN: Bize kitabet yoluyla rivayet etti manasında eda lafızlarındandır.
AHBERANÂ MUNÂVELETEN: Munâvele yoluyla rivayet edilen hadislerin naklinde kullanılan eda lafızlarından biridir.
AHBERANÂ MUŞÂFEHETEN: Bazı muteahhir hadisçiler tarafından kullanılan eda lafızlarındandır. Şeyhin sözlü olarak verdiği icazetle alınan hadislerin rivayetinde kullanılır.
AHBARANÎ: Bana haber verdi demektir. Daha çok arz veya kırâat aleş-şeyh denilen rivayet metoduyla alınan hadislerin başkalarına rivayeti sırasında kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANÎ FULÂN MUKÂTEBETEN: Fulan kimse bana yazışma yoluyla haber verdi manasınadır.Rivayet metotlarından mukâtebe (veya kitâbe) yoluyla alınan hadislerin rivayetinde eda lafzı olarak kullanılan bir tabirdir.
AHBERANÎ RACUL: Ahberanâ raculun şeklinde çoğul zamiriyle de kullanılır. Sıka bir ravinin kendisi gibi sıka olan şeyhini isnadında ismiyle anmayarak ibhâm etmesinde kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANİS-SİKA: Bana sika rivayet etti anlamına gelir. İbham lafızlarındandır.
AHFÂZ: Adalet sahibi iki raviden birinin diğerinden hadis belleme ve ezberleme yönünden daha üstün olduğunu ifade etmede kullanılır.
AHKÂM: Câmî ya da musannef denilen ve belli konulardaki hadisleri ihtiva eden kitaplardaki ana konulardan birinin adıdır.
AHKÂM HADİSLERİ: Şerî hükümlerin kaynağını oluşturan hadislere denir.
AHRECE ANHU: (Hadisi ) ondan rivayet etti anlamına gelen bir deyim olup hadis edebiyatı içinde bir musannifin şeyhlerinden birinin hadisi, ondan arada vasıta olmaksızın alarak kendi kitabında nakletmesini ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.
AHRECE LEHU: Hadisini kitabına aldı manasını veren bu tabir hadis kitaplarında bir musannifin şeyhinin hadisini, ondan gelen senediyle rivayet ederek kitabına almasını ifade eden deyim olarak kullanılmıştır.
AHRECEHU: Bu hadisi falanca rivayet etti manasına gelir.
AHRUF: Harf kelimesinin çoğuludur. Hadis kitaplarında hadis metnini oluşturan harfler manasında kullanılmıştır.
AHSENU ŞEYİN FİL-BÂB: Konusunda en iyi hadis manasını verir. Esahhu şeyin fil-bâb gibi bir hadisin herhangi bir konuda rivayet edilen hadisler içinde en iyi kabul edilen olduğunu ifade eder.
AHZ: Almak manasına gelir ve genellikle hadisi rivayet etmek manasına kullanılır.
AHZ VE TAHAMMÜL: Terkip olarak tahammülul-hadîs, hadis almak demektir ve tamamen rivayet karşılığıdır.
AĞREBE BİHÎ FULÂN: Falanca ravi bu hadisin rivayetinde tek kaldı manasına gelen bir tabir olup bir hadisn, ravisinin rivayette tek kalması yüzünden ferd veya ğarîb olduğunu ifade eder.
AKÂİD: Sözlük bakımından akîde kelimesinin çoğulu olan akâid genelde inanç sistemi, inanç esasları manasında kullanılan bir İslamî terimdir. Hadis ilminde akâid, câmî veya musannef denilen ve belli başlı konulardaki hadisleri ihtiva eden hadis kitaplarındaki ana konulardan biri ve birincisidir.
AKIL: Hadis ilminde akıl, ravide aranan şartlardan biridir.
AKRÂN:Yaş veya hadis rivayetindeki kıdem itibariyle birbirine yakın olan raviler için kullanılır.
AKVAL-ESÂNİD: İsnadların en kuvvetlisi manasına gelir.
AKVÂL: Kavl kelimesinin çoğulu olup terim olarak görüşler manasına kullanılır ve hadis usulü eserlerinde bir konudaki değişik görüşleri ifade etmek için kullanılır.
ALÂ YEDEY ADL: Bazı cerh ve tadîl alimlerince cerhte kullanılmış lafızlardandır. Cerhin üçüncü mertebesinde yer alır.
ALÂMETUL-VAZ: Vaz, çeşitli sebeplerle Hz. Peygamberin ağzından hadis uydurarak ona iftira etmeye denir. Bir hadisin vaz edilmiş olduğuna delalet eden bazı alametler vardır. Bunlar hadis usulü kitaplarında alâmetul-vaz adıyla geçer.
ALÂMETUD-DARB: Hadislerin yazılışı sırasında yanlış yazılan kelime veya cümleler işaretlenerek düzeltilmesinden ibaret darb işleminde ve düzeltilen kısmı göstermek üzere kullanılan değişik işaretlere denilir.
ALEL-AHRUF: Harflerine göre demek olup hadis tasnif metotlarındandır. Bu metoda göre yazılan kitaplarda hadisler, ilk kelimelerinin başındaki harfe göre sıralanır.
ALEL-EBVÂB: Bablarına göre anlamını verir. Bu metotla tasnif edilen hadisler, fıkıh konularına göre ayrılır ve aynı konudaki hadisler kitâb başlığı altında ayrı bir bölüm halinde bir araya getirilir.
ALEL-ETRÂF: Tasnif metotlarındandır ve bu metoda göre yapılan tasnifte hadislerin belli bir bölümü zikredilir.
ALEL-MANÂ RİVÂYET: Hadislerin manasıyla rivayet edilmesine denir.
ALEL-MESÂNÎD: Müsnedlere göre anlamına gelir ve tasnif metotlarından olup bu metodla tasnifte hadisler, konularına bakılmaksızın rivayet eden sahabi ismine göre tertib edilirler.
ALER-RİCÂL: Ricâline göre anlamına gelir. Hadis tasniflerinden biridir. Bu metodla yazılan eserlerde hadisler, konularına bakmaksızın rivayet edenin ismine göre bir arada toplanır.
AN: den, dan manası veren harf-i cerdir. Eda sigaları arasındadır.
ANANE: Bir hadisi nakleden ravinin isnadında sadece an fulânin diyerek hadis rivayet etmesine denir.
ANANE MUNKATIA: Şeyhinden an fulânin diyerek rivayette bulunan ravinin isnadı, bu lafız şeyhi ile mülâkat etmediği için muttasıl sayılmaz. Böyle rivayette bulunan ravi, şayet tâbiundan sonraki tabakalardan birinden ise rivayetine şeyhine mulâkî olduğu kesinlik kazanmadığı sürece anane munkatıa adı verilir. Aynı şekilde ravi tâbiûndan birisi ise rivayetine anane mürsele denilmiştir.
ANİS-SİKA: Sikadan rivayet edilmiştir manasına gelir. Bazı büyük hadisçilerin, kendilerine sahih olarak ulaşan hadisleri rivayet ederken şeyhlerinin ismini söylemeyip ibhâm etmekte kullandıkları lafızlardandır.
ARZ: Hadis rivayet metodlarından biri olup ravinin elinde bulunan hadisleri şeyhe okumasınan ibarettir. Arz aleş-şeyh şeklinde de kullanılır. Aynı manada arz-ı kırâat, arz-ı semâ tabirleri de kullanılmıştır.
ARZ-İ MUNÂVELE: Munâvele yoluyla arz manasına gelen bu tamlama hadis talibinin, herhangi bir yerden elde ettiği şeyhine ait kitabın aslını veya ferini ona vermesi; şeyhin bu nushayı tedkik ettikten sonra kendisine geri vermesine denir.
ASHÂB: Hz. Peygamber devrine yetişmiş, onu müslüman olarak görmüş, onunla bir arada bulunmuş, yine müslüman olarak ölmüş kimselere denir.
ASHÂB-I AHRUF: Hadis rivayetinde şeyhin lafızlarına harfiyyen rivayet ederek işittiği gibi nakledenlere denir.
ASHÂB-I KUTUB: Genellikle hadislerini ezberinden değil, kendilerine ait bir kitaptan okuyarak rivayet eden hadis ravilerine isim olmuştur.
ASHÂB-I SUFFE: Medinede Mescidun-Nebi bitişiğinde bulunan va adına Suffe denilen üstü kapalı, gölgelik yerde kalıp vakitlerini daha çok ibadet, Kuan öğrenimi ve hadis muzakeresi ile geçiren bir kısım sahabilere denir. Ehl-I Suffe de denir.
ASHÂB-I SÜNEN: Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesei ve İbn Mâcenin sünenleri meşhur olmuştur. İsimleri anılan dört muhaddise Ashâb-ı Sünen diyenler vardır.
ASHÂBUL-AŞERÂT: Rivayet ettiği hadislerin sayısı yirmi ile yüz arasında değişen sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-ELF: Bin hadis sahipleri manasına gelen bir tabirdir. Rivayet ettiği hadislerin sayısı binden fazla olan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-ELFEYN: İki bin hadis sahipleri manasına gelen bir tabir olup rivayet ettiği hadislerin sayısı ikibini aşan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-HADÎS: Aynı manada Ehlul-hadis ve ehlul-eser tabirleri de kullanılır. Kendisini hadis ilmine adamış alimlerle, hadis rivayetiyle meşgul olan ravilere denir.
ASHÂBUL-MİE: Yüz hadis sahipleri demek olup sahabilerin rivayet ettikleri hadis sayısına göre taksim sonucu yüz ile ikiyüz arasında hadis rivayet eden sahabiler için kullanılan özel tabirdir.
ASHÂBUL-MİETEYN: İkiyüz hadis sahipleri manasına gelir. Rivayet ettikleri hadislerin sayısı ikiyüz ile üçyüz arasında olan sahabiler için kullanılan tabirdir.
ASHÂBUL-Mİ'ÎN: Yüzlerce hadis sahibi anlamına gelen bir tabir olup rivayet ettiği hadislerin sayısı binden az, üçyüzden fazla olan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBUL-ULÛF: Binler sahibi demek olup rivayet ettiği hadis sayısı binlerle ifade edilen sahabiler için kullanılan bir tabirdir.
ASHÂBUS-SÜNENİL-ERBAA: Hadis edebiyatında sünen isimli daha çok ahkam hadislerinden oluşan kitap müelliflerine ashâbus-sünen tabir edilmiştir. Bunlar arasında el-kutubus-sitteyi oluşturan altı hadis kitabının es-sahîhân dışında kalan dört sünen sahibine eshâbus-sünenil-erbia denilmiştir ki bunlar Ebû Dâvûd, Titmizî, Neseî ve İbn Mâcedir.
ASL: Ravi veya şeyhin başka şeyhlerden rivayet ettiği hadislerin yazılı olduğu kitabına denir.
ASLEYN: Buhârî ile Müslimin el-Câmius-Sahîh isimli Kurân-I Kerimden sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilmiş olan meşhur eserlerine denir.
ASLUS-SENED: Senedin aslı manasına gelir ve senedin sahabi isminin bulunduğu baş tarafına denir. Aynı manada evvel, menşe , âhir, intihâ, müntehâ-yı sened tabirleri de kullanılır.
AŞERE-İ MÜBEŞŞERE: Sağlıklarında Cennetle müjdelenen on sahabiye denir. Bunlar (Ahmed b. Hanbelin naklettiği bir hadise göre) Hz. Ebû Bekr, Hz Ömer, Hz. Osmândan ibaret olan dört halife ile Talha b. Ubeydullah, ez-Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahmân b. Avf, Sad b. Ebî Vakkâs, Saîd b. Zeyd Ebû Ubeyd İbnul-Cerrâhtır.
ATFE: Hadisleri yazarken yanlışlıkla yazılmayıp sonradan sayfa kenarına veya satır arasına ilave edilen kelime veya kelimeleri işaretlemek üzere uzatılan çizgiye denir.
ATIF TEDLÎSİ: Bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına tedlîs denir. Ravinin isnadında gerçekte hadis işitmediği şeyhin ismini işittiğinin ismi üzerine atfetmesiyle yaptığı tedlîse, atıf tedlîsi denir.
AVÂLÎ: Âlî ıstılahının çoğul şeklidir. Buna göre avâlî, isnadında uluvvu mutlak vaki olmuş, bir başka deyişle Hz. Peygamber (s.a.s)den âlî isnâdla rivayet edilmiş hadislere denir.
AZBAT: Adalet vasfına haiz iki raviden birinin diğerinden zabt yönünden üstün olduğunu ifade etmekte tabir olarak kullanılır.
AZBATUN-NÂS: İnsanların en sağlamı manasına olup tadil lafızlarındandır ve tadilin birinci mertebesinde yer alır.
AZÎZ: Garîb iken bir başka tarikten rivayet edilmek suretiyle kuvvet kazanan ve garîb olmaktan kurtulan hadistir.
AZÎZ-İ MEŞHÛR: Önceleri iki raviden rivayet edilmişken sonradan tarîklarının çoğalmasıyla meşhûr haline gelmiş olan hadistir.
BÂB: Hadis kitaplarında aynı konudaki hadislerin bir arada bulunduğu kitap başlıklı ana bölümler içinde yer alan tâlî bölümlere denir.
BÂTIL: Hadis usulünde bâtıl, mevzû manasına kullanılmıştır. Söz gelimi bir hadis nakledildikten sonra bâtılun veya hâzâ haberun (hadîsun) bâtılun denilmişse bu ifade o rivayetin uydurma ve batıl olduğuna delalet eder.
BEDEL-I ÂLÎ: Uluvv özelliğine sahip bedel veya öteki adıyla ibdâle denir.
BEDEL-I NÂZİL: Bedel-I âlînin zıddı olarak nuzûl özelliğine sahip bedele öteki adıyla ibdâle denir.
BELÂĞ: Genelde beleğanâ eda sıgasıyla ve isnadsız olarak rivayet edilen habere denir.Bununla birlikte herhangi bir hadis kitabında şeyhten nereye kadar işitilmiş olduğunu gösteren bazı kayıtlar bulunur. Bunalara da belâğ kaydı tabir edilmiştir.
BELAĞAHÛ: Bana ulaştı demektir. Ravinin hadis imamlarından biri olan şeyhine sahih olarak ulaşmış hadisleri isnad zikretmeden rivayet ederken kullandığı lafızlardandır.
BELAĞANÂ: Bize ulaştı demek olan bu tabir, beleğanî gibi hadis imamlarının kendilerine sahih olarak ulaşan hadisleri isnadını zikretmeden rivayet ederlerken kullandıkları lafızlardandır.
BELAĞANÂ ANİN-NEBÎ: Hz. Peygamberden bize ulaştığına göre anlamında bir tabir olup temrîz sigalarındandır.
BELAĞANİ: Bana ulaştı demektir. Hadis imamlarının kendilerine ulaşmış bulunan hadis veya daha umumi olarak haberleri, isnadını zikretmeksizin rivayetlerinde kullandıkları eda lafızlarındandır.
BELÂĞÂT: Sözlükte belâğ kelimesinin çoğuludur. Büyük muhaddislerin isnad söylemeksizin beleğanâ, beleğanî gibi lafızlarla rivayet ettikleri hadislere denir.
BEYÂN: Hadis ilminde beyan, sünnetin, dolayısıyla hadislerin Kuân-I KerimI ; yine dolayısıyla İslam Dinini açıklama bahsinde söz konusu olur.
BİDAT: İslamiyetin kemale ermesinden sonra ortaya atılıp dine nisbet ve izafe edilen şeylere denir.
BİDATUR-RÂVÎ: Ravinin bidat ehlinden olması manasınadır ve ravinin cerhinde sözkonusu olan on tenkid noktasından biridir.
BİLÂD TEDLÎSİ: Tedlîs çeşitlerinden biridir. Şöyle yapılır: Ravi isnadını söylerken falan yerde diye bir kayıt ekler. Aslında söylediği yer, söylediği isimle meşhur olan yer değildir.
BUHÂRÎ: Hicri üçüncü asrın şöhreti İslam aleminin her tarafına yayılmış alimi Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârînin tamamen sahih hadislerden meydana geldiği kabul edilen meşhur hadis kitabıdır.
BULDÂNİYYE: Bazı muhaddislerin, belli bir beldeye mensup hadisçilerin rivayet etikleri hadisleri bir araya getirerek tasnif ettikleri çoğu cüz şeklindeki mustakil kitaplara bazı muhaddislerce verilen isimdir.
CÂDDE: Bazı hadis usulu alimlerince bir ravinin hadisi rivayet ettiği tarîk manasına kullanılmıştır.
CÂE AN FULÂN MEVKÛFEN: Falancadan mevkûf olarak geldi manasına bir tabirdir. İsnadı sahabiye kadar ulaşan mevkuf haberlerin naklinde kullanılan tabirlerdendir.
CÂE ANİN-NEBÎ: Hz. Peygamberden şöyle gelmiştir demektir. Temrîz sıgalarındandır.
CÂMİ: Kelime olarak toplayan, bir araya getiren anlamında ism-I fâildir. Çoğulu cevâmidir. Hz. Peygamberin çeşitli konulardaki hadislerini bir araya getiren kitaplara denir.
EL-CÂMİUS-SAHÎH: Sekiz ana konudaki hadislerin tümünü ihtiva eden câmi türü hadis kitaplarının sahih özelliği taşıyanına verilen isimdir. Özellikle Buhârî ve Müslimin sahihleri için kullanılmıştır.
CÂMİUT-TİRMİZÎ: Horasan illerinden Tirmizli büyük hadis alimi Muhammed b. Îsâ et-Tirmizînin sünen nevinden hadis kitabıdır. El-Câmius-Sahîh adını taşıdığı halde daha çok Sünen Tirmizî adıyla meşhur olmuştur.
CÂRİH: Bir raviyi, şahsında veya rivayetinde bulunan kadih (herhangi bir kusurun hadisin sıhhatini yok edici özelliği) bir illetten dolayı cerheden alime denir.
CEHÂLET: Ravilerin tenkidinde göz önünde bulundurulan on esastan biridir. Hadis usulu kaynaklarında cehâletur-râvî şeklinde de geçen cehalet, ravinin bilinmemesidir. Ravinin bilinmemesi iki türlü olur. Birincisi kimliğinin bilinmemesidir ki cehâlet-I ayniyye veya cehâletul-ayn denir. İkincis ise ravi hakkında verilen cerh ve tadil hükmünün bilinmemesidir ki cehâletul-vasf da denir.
CEHÂLETT-TAYÎN: Kimliği kestirilemeyen ravinin cehâleti manasına tamlamadır. Hadis usulü ilminde bazı isnadlarda görülen ev edatının ifade ettiği tereddütle ilgilidir.
CEM: İlk bakışta aralarında çelişki varmış gibi görülen hadislerin tevîl yoluyla birleştirilmesine denir.
CEMÂAT: Bazı alimlerce el-Kutubus-Sitte sahiplerine veya bunlarla birlikte Ahmed b. Hanbele işaret etmek üzere kullanılmış bir tabirdir.
CERH: Mutkin ve hafız olan bir alimin bir ravinin rivayetini, kendisinde veya rivayetinde bulunan kadih illet sebebiyle reddetmesine denir.
CERH LAFIZLARI: Hadis ravilerinin gerek kendilerinde, gerekse rivayetlerinde bulunan kadih bir illet sebebi ile cerhedilmelerinde bazı lafızlar kullanılır ki bu lafızlara cerh lafızları denir.
CERH MERTEBELERİ: Cerh ve tadil alimleri hadis ravilerini hafifinden ağırına kadar değişik kademelerde bulunan lafızlardan biriyle cerhetmişlerdir. Söz konusu kademelerin herbirine mertebe denmiştir.
CERH SEBEPLERİ: Ravilerin cerhine sebep olan hallerdir.
CERH VE TADÎL: Cerh, hafız ve mutkin bir hadis aliminin, ravide veya rivayetinde bulunan kadih bir illet sebebiyle rivayetini reddetmesi ; tadîl ise aynı mertebede bulunan alimin bir ravinin adalet vasfına sahip olduğunu bildirmesidir.
CERH VE TADÎL İLMİ: Hadis ravilerinin cerh ve tadilinden ve gerek cerhte ve gerekse tadilde kullanılan lafızlardan bahseden ilimdir.
CERH VE TADÎL KÂİDELERİ: Cerh ve tadilin geçerli olabilmesi için bazı kaidelere uygun olması şarttır. Ravinin cerhinin yahut adeletine hükmedilmesinin belli esaslar dahilinde yapılmasını sağlamak üzere konulmuş kaidelere, cerh ve tadîl adı verilir.
CERH VE TADÎL LAFIZLARI: Hadis alimleri, ravilerin mevsûkiyyet derecesini belirtmek üzere onların cerhedilmiş veya adeletli olduklarına delalet eden bazı tabirler kullanmışlardır ki bu tabirlere cerh ve tadîl lafızları adı verilir.
CERH-İ GAYRİ MÜFESSER: Açıklanmamış cerh demek olup bir raviyi sebebini söylemeden cerhetmeye denilmiştir.
CERH-İ MÜBHEM: Mübhem bırakılan cerhe denilir.
CERH-İ MÜFESSER: Bir cerh ve tadîl aliminin bir raviyi sebebini de söyleyerek cerhetmesine denir.
CEVÂMİUL-KELİM: Özlü sözler manasına gelen bir tabir olup hadislerdeki icazı ifade etmekte kullanılır.
CEVDET: Hadisin arzu edilen kabul nitelikleri taşımasına denir.
CEVVEDEHÛ FULÂN: Fulan ravi senedi güzelleştirdi manasına gelen bir deyim olup muhaddislerin, ravinin isnadında yaptığı tesviye tedlisini belirtmekte kullanılmıştır.
CEYYİD: Genellikle sahih karşılığıdır. Bazen onun yerine kullanılmıştır. Bazı hadis alimi ceyyidi sahihle aynı manada görmemiştir.
CEYYİDUL-HADÎS: Hadisi hoş ve iyi manasına bir tamlama olup tadîl lafızlarındandır.
CEZM LAFIZLARI: Hadisi cezm sıgasıyla rivayet etmekte kullanılan ve kesinlik ifade eden lafızlara denir.
CEZM SÎĞASI: Hadisi Hz. Peygamber (s.a.s)den rivayet edildiğini ifade edecek tarzda sevketmekte kullanılan lafızlara denir. Bunlara elfâzul-cezm (cezm lafızları) da denir.
CÜZ: Cüz veya öteki tabiriyle hadis cüzü ( çoğulu eczâ-yı hadîsiyye) daha ziyade belli bir kişiden gelen hadisleri toplamak maksadıyla tertib edilen çoğu küçük çapta hadis kitaplarına denir.
DAAFÛHU: Onu zayıf buldular demek olan bu tabir cerh lafızlarındandır ve el-Irâkînin üçüncü mertebe lafızları arasına eklediklerinden biridir.
DABBE: Yanlış olarak rivayet edilen kelime ya da kelimeler üzerine başı badem şeklinde sâd harfine benzeyen bir işaret konulur. Dabbe denilen bu işaret altındaki kelime veya kelimelerin rivayet itibariyle sahîh olmakla birlikte lafız ya da mana yönünden bozuk olduklarını gösterir.
DÂBIT: Zabtı tam anlamında kullanılır ve zabt vasfını taşıyan ravilere denir.
DABT: İşittiği hadisleri aradan uzun zaman geçtikten sonra bile işittiği şekilde ezberinde tutup ne eksik ne de fazla olarak başkalarına rivayet edebilme yeteneğine denir.
DABTUL-KITÂB: Hadis metinlerinden meydana gelen herhangi bir kitabın, içindeki hadislerin şeyhten işittikten sonra yanlışsız olarak yazılması, aslı ile mukabele edilmesi ve tashihinin yapılması manasınadır.
DÂÎ: Bidat sayılan mezheplerden birine mensup olan ve mezhebinin inatla mudafaa ve propagandasını yapan ravilere denmiştir.
DAÎF: Sahîh ile hasen dışında kalan hadislere denir.
DAÎFUL-HADÎS: Hadisi zayîf manasına gelen bu tabir cerh lafızlarındandır ve cerhin üçüncü mertebesinde yer alır.
DAÎFUL-METN: Metn, bir hadisin bölümlerinden ikincisidir ve isnadın son bulduğu yerden başlayan kısımdır. (Bu tabir de bu kısmın zayıflığını ifade eder.)
DAÎFÛN: Sözlük bakımından zayıf manasına sıfat olan bu kelime cerh lafızlarındandır. Üçüncü mertebede el-Irâkînin ekledikleri arasında yer alır.
DAÎFUN Bİ HÂZE-L-İSNÂD: Bu isnadla zayıftır manasına bir tabirdir. Hadisin başka bir sahih isnadı bulunabilir ve isnadının zayıf olması metninin de zayıf olmasını gerektirmez.
DAÎFUN CİDDEN: Çok zayıf manasına ravilerin cerhinde kullanılan lafızlardan biridir. Dördüncü mertebede yer alır.
DAÎFUN VÂHİN: Hadisleri zayıf olan ravilerin cerhinde kullanılan lafızlardandır ve üçüncü mertebedendir.
DÂİRE: Hadisleri birbirinden ayırdetmek için birinin bittiği, diğerinin başladığı yere konulan yuvarlağa denir.
DARB: Hakk veya şakk ve mahv denilen ve hadislerin yazılışı sırasında yanlış veya fazladan yazılan kelime yahut ibareleri iptal etme usullerindendir.
DÂRİMÎ: Hicri üçüncü asır alimlerinden Abdullah b. Abdirrahmân ed-Dârimînin daha çok ahkam hadislerini ihtiva eden hadis kitabıdır.
DARÎR: Anadan doğma görme duygusundan yoksun kişiye denir.
DÂRUL-HADÎS: Hadis yurdu demek olan bu tabir özellikle hadis ve hadis ilimleri öğrenimi için açılan medreselerin adıdır.
DAYYİKUL-MAHREC: Dar bir çevrede rivayet edilen hadise bazı hadis alimlerince verilen isimdir.
DERECÂTUS-SAHÎH: Sahîh li-aynihî (veya li-zâtihî) hadislerin dereceleri manasına bir tabirdir. Sahîh olduğu belirlenmiş hadislerin derecelerini belirtmekte kullanılır.
DE-SE-NÂ: Muhaddislerin (özellikle el-Hâkim ve el-Beyhakî) hadisleri yazarlarken kullandıkları rumuzlardan biridir ve haddesenânın kısaltılmış şeklidir.
DE-SE-NÎ: Bazı muhaddislerin haddesenî eda lafzının kısaltılmış şeklinde kullandığı remdidir.
DECCÂLUN: Yalancı, bâtılı hak suretinde gösteren manasındadır ve cerhin en ağırına delalet eden altıncı mertebesinde yer alan lafızdır.
DELÂİLUN-NUBUVVE: Peygamberliğin delilleri demektir. Câmi türü hadis kitaplarını oluşturan
ana konulardan biri olan şemâil içinde mutâlaa edilen ilim dallarındandır.
DİRÂYETUL-HADÎS İLMİ: Rivayet şartlarından, çeşitlerinden ve muhtelif rivayet şekilleri hakkında verilmiş olan hükümlerden bahseder.
DUAFÂ: Çeşitli yönlerden cerh ve tadil alimlerinin tenkidine maruz kalmış ve bunun sonucu olarak zayıf sayılmış hadis ravilerine denir.
DUİFE: Zayıf bulundu, hakkında zayıf diyenler oldu manasına gelen bir tabir olup cerhin birinci mertebesine delalet edenlerden daha ehven olmak üzere kullanılan cerh lafızlarındandır.
EBÂHA LÎ: Bazı hadisçiler tarafından munâvele yoluyla alınmış bir hadisin başkasına rivayetinde eda lafzı olarak kullanılan tabirlerdendir.
EBÛ DÂVÛD: Ashâb-I sünenden Ebû Dâvûd künyesi ile tanınmış Süleymân İbnul-Eşasis-Sicistânî. Kitabı, Sünen Ebî Dâvûd.
ECÂZE LÎ: Bazı hadisçiler tarafından icazet yoluyla alınmış hadisleri rivayet ederken kullanılan eda lafızlarındandır. Aynı yerde ve manada ecâzenî lafzı da kullanılır.
ECEZTU LEKE (LEKUM) CEMÎA MESMÛÂTÎ: leke yerine cemi muhatab zamiriyle lekum ile kullanıldığı gibi mesmûâtî yerine merviyyâtî lafzıyla da kullanılır. Sana (veya size) bütün işittiğim (veya rivayet ettiğim) hadisler(in rivayeti) için icazet verdim demektir. İcâzetin ikinci çeşidi olan muayyen sahsın muayyen sahsa gayri muayyen merviyyâtının rivayetinin izin verilmesinde kullanılan bir nevi eda lafzıdır.
ECEZTU LEKE (Lİ FULÂN) MÂ SAHHA VE MÂ YESİHHU MİN MESMÛÂTÎ: Sana göre sahih olan ve sahih olacak bütün işittiğim hadisleri rivayet etmene izin verdim manasına, icazet çeşitlerinden biri olan şeyhin henüz elde etmediği fakat ileride edeceği hadislerin rivayet iznini önceden vermesinde eda lafzı olarak kullanılır.
ECEZTU Lİ-MEN EDREKE ZEMÂNÎ: Zamanıma yetişenlere icazet verdim demek olup icazet yoluyla rivayette kullanılan eda tabirlerindendir.
ECEZTU Lİ-MEN YÛLEDU Lİ-FULÂN: Fulanın doğacak çocuğuna icazet verdim manasına henüz hayatta olmayan (madum) için verilen icazette kullanılan eda lafzıdır.
ECEZTUKE İN AHBEBTE: istersen sana icazet veriyorum demektir. Şeyhin rivayet isteğini tâlibe bırakmak şartıyla verdiği icazette eda lafzı olarak kullanılır. Aynı manada eceztuke in eredte ; eceztuke in şite lafızlarını kullananlar da olmuştur.
ECEZTUKE KİTÂBES-SÜNEN: Birçok sünen kitabını rivayet etmiş bulunan bir şeyhin talibe sana sünen kitabını rivayete icazet verdim demesi, muayyen şahsın muayyen sahsa muchul bir hadis kitabını rivayet etmesi için izin vermesini ifade eder. İcazetin dördüncü şeklinde kullanılan eda lafızlarındandır.
ECEZTUKE MUCÂZÂTÎ: İcazet yoluyla aldığım hadisleri rivayet etmen için sana icazet verdim manasına gelen bir tabirdir. Şeyhin icazet yoluyla rivayet etmiş olduğu hadisleri rivayet etmesi için talibe izin vermesini ifade eden eda lafızlarındandır. Aynı manada eceztuke (cemîa) mâ ucîze lî rivâyetehû (rivayeti için bana icazet verilmiş olan bütün hadisleri rivayet etmene icazet verdim) lafzı da kullanılır.
EDÂ: Genellikle rivayet karşılığı kullanılır. Şeyhin hadis alma yollarından birisi ile elde ettiği hadisleri talebelerine rivayet etmesine denir.
EDÂ LAFIZLARI: Hadis rivayet metotlarından birisiyle rivayeti belirtmek üzere isnatta kullanılan lafızlardır. Bazı hadis alimleri eda lafızları tabirini eda sîgaları deyimiyle ifade etmişlerdir.
EDEB: Câmi denilen ve sekiz ana konudaki hadisleri ihtiva eden kitaplarda yeme-içme, konuşma, yürüme ve benzeri ahlaki konulardaki hadisleri bir araya getiren bölüm başlığının adıdır.
EFÂLUR-RASÛL: Hz. Peygamber (s.a.s)in gerek insan, gerekse peygamber olarak işlediği işler manasına gelir.
EFRÂD: el-ehâdîsul-efrâd (ferd hadisler ) sıfat tamlaması yerine kullanılan bir deyimdir. Gerek mutlak veya nisbî olarak ravisinin rivayette tek kalması, gerekse sadece bir şehirde olanların rivayet etmeleri sebebiyle ferd sayılan hadisleri ifade etmekte kullanılır.
EFRÂDUL-BULDAN: Yanlızca bir beldede yaşayan ravi veya ravilerin rivayet ettikleri ferd hadislere verilen isimdir.
EHLUL-BİDA: Bidate kapılmış kimseler manasına gelir. Ehlul-bida denilince Sahabe devrinin sonlarına doğru iyiden iyiye görülmeye başlayan siyasi ve itikâdî fırkaların taraftarları anlaşılır.
EHLUL-HEVÂ: Hadis ilminde ehlul-bida ile aynı manada kullanılmış ve özellikle kelamcılar kasdedilmiştir.
EİMME HAMSE: Beş imam demek olup el-Kutubus-Sitte sahiplerinden Buhârî ve Müslim ile Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Neseî olmak üzere beşine denir.
EİMME SİTTE: Altı imam demek olup el-Kutubus-Sitte sahiplerini ifade eden bir tabirdir.
EKÂBİR VE ESÂĞİR: Hadis usulünde rivayetul-ekâbir aniIesâğir (büyüklerin küçüklerden rivayeti) şeklinde geçer.
EKSERUS-SAHÂBETİ FETVEN: Sahabenin çok fetva verenleri karşılığı bir tabirdir.
EKSERUS-SAHÂBETİ HADÎSEN: Kesin bir ölçü olmamakla birlikte binin üzerinde rivayeti olan sahabilere muksirûn veya ekserus-sahâbeti hadîsen denilmiştir.
EKZEBUN-NÂS: İnsanların en yalancısı manasına gelen bir tabir olup cerh lafızlarındandır.
ELFÂZUT-TADÎL: Ravilerin tadilinde yani adaletli olduklarına hükmetmekte kullanılan lafızlardır.
ELFİYYE: Hadis usulü konularını bin beyitle anlatan manzum eserlere denir.
ELKÂB: Lakabın çoğuludur. Öteki adıyla el-elkâbul-muhaddisîn hadis ilminde rical ilmiyle ilgili bir konudur. Ravilerin lakaplarının bilinmesi onların tanınmasına büyük ölçüde yardımcı olur.
EMÂLÎ: Hadis yazmak için yapılan toplantılarda talebelerin yazdığı hadislerden meydana gelen kitaplara denir.
EMÂNET: Ravinin sika yani güvenilir biri olduğunu ifade eden tabir olarak kullanılmıştır.
EMERE: Emretmek, buyurmak anlamını veren kök fiildir. Hadis rivayetinde kullanılan cezm sîgalarından biridir.
EMÎRUL-MUMİNÎN: Hadiste hadis ilimlerinin tümünde en yüksek dereceye yükselmiş olan alimler için kullanılır.
EMSÂLUL-HADÎS: Hadiste mesel kullanma, hadis meselleri demektir.
ENÂ: Hadis rivayetinde sık sık kullanılan eda lafızlarından ahberanânın kısaltılmış şeklidir.
ENBEENÂ: Bize haber verdi manasına hadis rivayet metodlarından bir kısmıyla rivayette kullanılan eda lafızlarındandır. Tekil zamiriyle enbeenî şeklinde de kullanılır.
ENBEENÂ FULÂN Bİ KIRÂATİ ALEYH: Arz yoluyla hadis rivayet eden hadisçilerin isnadlarında kıraat tasrih edilmek sureti ile kullandıkları eda sîgalarındandır.
ENBEENÂ İCÂZETEN: Daha çok muahhar hadisçilerin icazet yoluyla almış oldukları hadisleri eda ederken kullandıkları eda lafzıdır.
ENBEENÂ MUZÂKERETEN: Bize müzakere yoluyla rivayet etti demektir. Muzakere sırasında öğrenilen hadislerin rivayetini caiz görenlerin eda sırasında kullanılmasını öngördükleri lafızdır.
ENKERU MÂ RAVÂHU FULÂNUN KEZÂ: Falancanın en münker rivayet ettiği hadis şudur manasına hadisciler bazan zayıf olmayan bir hadis hakkında bu tabiri kullanırlar.
ENNE: Masdariyyet bildirir. Hadis ilminde muenen ve muennen hadislerin isnadında kullanılır.
ENSÂB: Neseb kelimesinin çoğuludur. Hadis usulünde evtânur-ruvât ve buldânuhum konusu ile ilgilidir ve ravilerin kimliklerinin tayininde başvurulan ilmin adıdır.
ENŞEDENÂ: Bize şiir okudu manasına da gelen bu tabir, hadis rivayet usulleri dahilinde şiir rivayet ederken eda sîgası olarak kullanılan lafızlardandır. Talib rivayet ettiği bir manzumeyi şeyhe kendisi okumak suretiyle (arz) rivayet etmişse enşedenâ fulânun bi-kırâatî aleyhi ; başkasının okumasıyla arz metoduyla almışsa isnadında enşedenâ fulânun kırâaten aleyhi eda lafızlarını kullanır.
EL-ERBAA: Dört karşılığı olan bu sayı sıfatı hadis ilminde ashab-I sünen de denen Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî ve İbn Mâceyi ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.
ERBAÛN: Türkçede kırk hadis özel tabiriyle bilinen ve kırk hadisten meydana gelen hadis derlemelerine denir.
ERCÛ EN LÂ BESE BİHÎ: Umarım zararsızdır manasına hem cerhte hem de tadilde kullanılan lafızlardandır.
ERSELEHÛ FULÂN: Bu hadisi falanca irsal etti veya mürsel olarak nakletti manasınadır. Muhaddislerin çok kere mürsel ile munkatının arasını ayırmadan isnaddan ravi düştüğünü belirtmek üzere kullandıkları lafızdır.
ESAHH: Daha sahih demektir. Bir hadis veya rivayeti diğeri ile mukayese sonunda herhangi bir sebepten dolayı birinin diğerinden sıhhat bakımından üstün ve kabule şayan bulunması halinde daha üstün olanı belirtmekte kullanılan tabirdir.
ESAHHU ŞEYİN FİL-BÂB: Konusunda en sahih hadis manasına gelen bu tabir esahhu mâ câe fil-bâb tabiriyle aynı manada ve aynı yerde kullanılır.
ESAHHUL-AHÂDÎS: Hadislerin en sahihimanasına sahihlik şartlarını en üst seviyede taşıyan hadisler için kullanılır.
ESAHHUL-ESÂNÎD: İsnadların en sahihi demektir. Yerine göre aynı manada esbetul-esânîd (isnadların en sağlamı), ercahul-esânîd (isnadların en çok tercih edilecek olanı) ve (Ahmed b. Hambel tarafından) ecvedul-esânîd tabirleri de kullanılır.
ESAHHUL-KUTUB: Kitapların en sahihi manasına hadis kitapları içerisinde ihtiva ettiği hadisler itibariyle en sahih kabul edileni ifade etmekte kullanılmıştır.
ESÂNÎD: İsnad kelimesinin çoğuludur. İsnad, bir hadis veya haberi söyleyenine nisbet etmeye denir.
ESBÂBU VURÛDUL-HADÎS: Esbâbul-hadîs de denir. Hadislerin söyleniş, bir fiil bildiriyorsa işleniş sebeplerini konu olarak alan ilim dalının adıdır.
ESBÂBUL-VAZ: Hadis uyduranları bu işi yapmaya sevk eden sebeplere denir.
ESBÂT: Sebt kelimesinin çoğuludur. Sebt, bilhassa güvenilir ravileri ifade etmekte umumi bir tabir olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte tadil lafızlarındandır.
ESBETUN-NÂS: İnsanların en sağlamı ve güvenilir olanı manasına gelir ve hadis ravilerinin tadilinde kullanılan lafızlardandır.
ESER: Haberle aynı manaya gelen bir terimdir. Bazı hadis alimlerine göre haber hadisle şe manalı olduğuna göre eser hadistir, bazı fakihlere göre ise sahabeden gelen mevkûf rivayetlerdir.
ESERÎ: Genel olarak, hadis ve haber terimleriyle eş manalı olarak kullanılan eser teriminin Horasan fakihleri ıstılahında kazandığı manaya göre muhaddis karşılığıdır.
ESMÂ VE KUNÂ: Hadis ravilerinin ve muhaddislerin isim ve künyeleri manasınadır. İsim veya künyesiyle tanınan ravileri konu olarak alan ilim dalıdır.
ESMÂ-MUFREDE: Tek isimler manasına müfredat bahsinin isimler kısmını ifade eden değişik bir tabirdir.
ESNÂUS-SENED: Hadisin ravi ile sened arasındaki rivayet zincirinin orta kısımlarını ifade eder.
EŞEDDDUNNÂSÎ KİZBEN: İnsanların en yalancısı demek olup cerh lafızlarındandır.
ETBÂUT-TÂBİÎN: Kısaca el-etbâ da denir. Tâbiilerden sonra gelenler, tâbiîne tabi olanlar, tâbiîni takip ednler demektir. Tâbiîlerle görüşüp onlardan hadis rivayet edenler olarak tanımlanır.
ETKAN: Adelet ve zabt yönünden en üst derecede olan ravilerin tadilinde kullanılır.
ETRÂF: Alel-etrâf denilen metotla tasnif edilen hadis kitaplarına denir.
EV KEMÂ KÂLE: Bir hadisi manasıyla rivayet eden ravinin yanılma ihtimalini göz önünde tutarak rivayetten sonra söylenmesi iyi görülen tabirlerdendir.
EVÂİL: Hadis metinlerinde bildirilen olayların tarihlerini tespitine yardımcı olmak üzere ilk defa yapılan işleri ifade eden bir tabirdir.
EVHAL-ESÂNÎD: Edaful-esânîd terimiyle aynı manaya gelir ve isnadların en zayıf görülenini ifade eder.
EVHÂM: Vehm kelimesinin çoğuludur. Vehm, ravinin cerhine sebep teşkil eden hususlardan biridir ve ravinin rivayetinde yanılmasından ibarettir.
EVLÂDUS-SAHÂBE: Sahabenin çocukları demek olan bu tabiri el-Hâkim usul kitabının on yedinci bahsi olarak almıştır.
EVSAKUN-NÂS: İnsanların en sağlamı anlamında tadîl lafızlarındandır.Hakkında evsakun-nâs denilerek adaletl, olduğuna ravi arık en güvenilir, hadisleri en çok kabule layık ravi demektir. Aynı manada adelun-nâs tadil lafzı da kullanılır.
EVTÂNUR-RUVÂT VE BULDÂNUHUM: Ravilerin vatanları ve yurtları yani yerleştikleri yerler manasınadır. Hadis usulünün ravilerle ilgili konularından biridir. Yerleştikleri yerlerin bilinmesi ravilerin bilinmesine geniş ölçüde yardımcı olduğu gibi ilim tasnif metodu olarak da büyük önem taşır.
EVVELUS-SENED: Senedin, sahabenin bulunduğu baş tarafına denir.
FÂŞİHUL-GALAT: Hatası çok anlamında bir deyim olup cerh lafızlarındandır.
FÂSIK: Küfre düşmemek şartıyla söz ve fiillerinde dinin emirlerine aykırı hareket eden, bir başka deyişle fıska kapılan raviye denir.
FASIKUL-TEVÎL: Fıska kapılan ravilerden bir kısmı, genelde İslamın genel prensiplerine uymakla birlikte Kurân-I Kerim veya sünnetin bir hükmünü tevil ederek yorumladığı için fasık sayılanlara denir.
FEALE FULÂN: Falanca şunu yaptı demek olup cezm sîgalarındandır.
FER: Hadis rivayet etmek üzere muhaddise başvuran tâlibin, şeyhin hadislerinin yazılı olduğu kitabın asıl nüshasından istinsah yani kopya ettiği kitaba denir.
FERD: Garîb müterâdifidir ve isnadın herhangi bir yerinde ravisi tek kalmış olan hadis çeşidine denir.
FERD-İ MUHÂLİF: Bir ravinin kendisinden daha üstün ravilerin rivayetlerine aykırı olarak tek başına rivayet ettiği hadistir.
FERD-İ MUTLAK: İsnadın herhangi bir yerinde ravisi tek olan ferd hadisin kısımlarından biridir. Teferrüd denilen rivayette tek kalma senedin başında olan hadistir.
FERD-İ NİSBÎ: Ferd hadisin ikinci kısmıdır ve ravilerin birine nisbetle ferd olan hadis çeşididir.
FEVÂİD: Herhangi bir konu ile ilgili faydalı bilgiler verilirken başlık yerine kullanılır.
FIKHUL-HADÎS: Hadislerin taşıdığı mananın etraflıca anlaşılması demektir.
FIKHUR-RÂVÎ: Hadis rivayeti ile meşgul olan kimsenin rivayetinin şartlarını, hakikatini, çeşitlerini, hükümlerini, ravilerin hallerini, rivayet edilen hadislerin sınıflarını gereği gibi bilmesi ve bu bilgiye dayanarak sahih olan hadisleri zayıf olanlarından ve uydurmalarından ayırdedebilmesidir.
FISK: Ya itikatta ya da amelde olur. İtikatta fısk ya küfürdür yahutta bidattir.
FISK BİL-BİDA: İtikad açısından fıska bidat de denir. Böyle itikâdî meselelerden doğan fıska fısk bil-bida denir.
FISK BİL-MÂSİYE: Ravinin büyük günahlardan birini işlemek veya küçük günah işlemeyi terketmeyip onda ısrar etmesi sebebinden kaynaklanan fısk demektir.
FISKUR-RÂVÎ: Ravinin tenkidinde göz önünde bulundurulan on tenkid esasından biridir ve ravinin adaleti ile ilgilidir.
FÎ HADÎSİHÎ DAFUN: Hadisi zayıftır manasına fîhi dafun lafzıyla cerh lafızlarından en hafifine delalet eden birinci mertebe lafızlarındandır.
FÎ HADÎSİHÎ ŞEYUN: Hadisinde bir şeyler var demektir ve bazı alimlere göre cerh lafızlarının altıncı mertebedeki lafızlarındandır. Bazı alimler yerine fîhi şeyun lafzını kullanmıştır.
FİS-SAHÎH: Sahih hadisler arasıda yer alır demek olup kimi muhaddislerce hadisin Buhârî ve Müslimin Sahîhlerinin ikisinde birden, veya sadece birinde bulunduğunu ifade eden tabir olarak kullanılmıştır.
FÎHİ CEHÂLE: Cehalet taşıyor anlamını veren bu tabir kimi alimlere göre cerh lafızlarındandır.
FÎHİ EDNÂ MEKÂL: hakkında pek hafif bir tan vardır demek olup en ehven mertebede cerh lafızlarındandır.
FÎHİ HALFUN: Hakkında ihtilaf vardır manasına en hafif cerh lafızlarındandır.
FÎHİ LÎNUN: Onda gevşeklik var manasına cerhin birinci mertebedeki en hafifine delalet eden lafızlardandır.
FÎHİ MEKÂLUN: Hakkında söz var anlamında cerh lafızlarındandır.
FÎHİ NAZARUN: Hakkında görüş var demek olup cerhin beşinci mertebesinde lafızlardandır.
FİHRİST: Fihris şeklinde de kullanılır. İcazet yoluyla hadis rivayetinde şeyhin muayyen birine muayyen bir kitabın rivayetinde izin vermesinde geçer. Şeyh belirlediği talibe hadislerinin yazılı olduğu fihrist denilen defteri rivayet etmesi için icazet verir.
FİİLÎ SÜNNET: Hz. Peygamberin fiillerinden ibarettir.
FİTEN: Fitne kelimesinin çoğulu olan fiten, câmi türü hadis kitaplarında Hz. Peygamber devrinden sonra meydana gelmesi muhtemel hadiselere dair hadisleri bir araya getiren ana bölüm başlığının adıdır. Bazı kaynaklarda el-fiten ve eşrâtus-sâa ve el-fiten vemelâhim olarak da geçer.
FUHŞUL-ĞAFLE: Aşırı gaflet karşılığıdır. Bazı hadis usulü alimlerince fartul-gafleyi ifade edecek şekilde kullanılmıştır.
FUHŞUL-ĞALAT: Bazı alimlerce kesretül-galat karşılığı olarak kullanılmıştır.
FUKAHÂ-YI SEBA: Tâbiînin büyükleri arasında fıkıh bilgisi ile temayüz etmiş yedi zata denir: Saîd İbnul-Museyyeb, Kâsım b. Muhammed b. Ebi Bekrs-Sıddîk, Urve İbnuz-Zübeyr, Hârice b. Zeyd b. Sâbit, Ebû Seleme b. Abdirrahmân b. Avf, Ubeydullah b. Utbe b. Mesûd, Süleymân b. Yesâr.
FULÂN YUSELU ANHU: Falan da nasıl diye sorulur mu? anlamına gelir. Tadil lafızlarından biri olup ravilerin adalet ve zabt yönlerinde güvenilir ve yüksek derecelerde olduğunu ifade eder ve birinci mertebede yer alır. Aynı mana ve mertebede fulânun lâ yuselu anhu" tadil lafzı da kullanılır.
GAFLET: Fartul-gafle olarak da geçer. Ravinin zaptıyla ilgili cerh sebeplerinden biridir.
GALAT: Hata karşılığıdır ve hadis rivayetinde hata yapmayı ifade eder.
GALATÂTUL-MUHADDİSÎN: Hadis ravilerinin rivayetlerinde yaptıkları bazı hataları ve eleştirilerini ifade eden bir tabirdir.
GÂMIZ: Dışarıdan farkedilmeyen ancak ehlinin anlayabileceği hadisin gizli kusuru demektir.
GARÂBET: Ravinin rivayette tek kalması haline denir.
GARÎB: Hangi tabakadan olursa olsun bir ravinin tek başına rivayet ettiği hadis olarak tarif edilmiştir. Çoğulu garâib gelir.
GARÎB-İ MEŞHÛR: İsnadın baş tarafında bir veya birkaç tabakada bir ravinin tek başına rivayet ettiği garîb bir hadis olmakla birlikte sonradan her tabakada birkaç ravi tarafından rivayet edilmekle meşhûr grubuna giren hadistir.
GARÎB-İ MUTLAK: Teferrüd denilen rivayette tek kalma senedin başında olan hadistir.
GARÎB-İ NİSBÎ: Garîb, senedin, teferrüdün meydana geldiği yerine göre garîb-i mutlak ve garîb-i nisbî kısımlarına ayrılır.
GARÎBEYN: Hadislerin garîb lafızlarını Kurân-I Kerîmin garîb lafızlarıyla birlikte ele alındığı kitaplara verilen isimdir.
GARÎBUL-HADÎS: Hadislerin herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, ancak Arap dilinde derinleşmiş alimlerin anlayabileceği lafızları manasınadır.
GARÎBUL-İSNÂD: Metni sahabeden bir grubun rivayeti olarak bilindiği halde bir başka ravinin bir diğer sahabiden tek başına rivayet ettiği hadistir.
GARÎBUL-METN: Ravinin metnini rivayette tek kaldığı hadistir.
GARÎBUN METNEN VE İSNÂDEN: Senedi tek olduğundan metni de tek olan ve böylece her iki yönden garîb olan hadisi ifade etmekte kullanılan bir tabirdir.
GARÎBUN MİN HÂZÂL-VECHİ: Hadiscilerin isnadında teferrüd derek rivayet ettikleri sahih hadisler de garîbul-isnâd sayılır. Titmizînin Süneninde yer yer garîbun min hâzal-vech diye nitelediği hadisler böyle bir isnadla rivayet edilerek garîb olanlardır.
GAYR-I MEŞHÛR ÂHAD: Meşhur âhâd, isnadı ister bir ister birden fazla olsun, dillerde dolaşan haberlerdir. Azîz ve garîb haberler meşhûr olmayan âhâd grubuna girerler.
GAYRU DÂBIT: Dabt, işittiği hadisleri aradan uzun zaman geçtikten sonra bile işittiği şekilde ezberinde tutup ne eksik ne de fazla olarak başkalarına rivayet edebilme yeteneğine denir. Dâbıt, zabtı tam anlamında kullanılır ve zabt vasfını taşıyan ravilere denir. Dabtı olmadığına hükmedilen kimseye gayru dâbıt denir.
GAYRU MEHÛZ BİH: Sözlük itibariyle alınmayan demek olup bazı hadis alimlerine göre sahih ve hasen gibi makbul hadislerin kısımlarından biridir.
GAYRU MEMÛN: Güvenilir değil anlamına gelen kimi alimlere göre üçüncü mertebeye delalet eden cerh lafızıdır.
GAYRU MENSÛB: Umumiyetle baba veya dedesine nisbet ya da herhangi bir beldeye nisbet edilmeksizin sadece ismiyle söylenerek mübhem bırakılmış olan raviye denir.
GAYRU SÂBİT: Kimi mevzûât kitapları ile zayıf ravilere ayrılmış kaynaklarda, hadisin Hz. Peygamber (s.a.s)in sözü olarak sabit olmadığını ; dolayısıyla mevzu olduğunu dile getiren tabir olarak kullanılmıştır.
GAYRU SİKA: Gayru sikatin ve lâ memûnîn lafzının kısa şekli olup sika değil manasına beşinci mertebeden cerh lafızlarındandır.
GAYRU SİKÂ VE LÂ MEMÛN: Ne sıkadır ne de güvenilir anlamını veren beşinci mertebeden cerh lafızlarındandır.
GAYRUHÛ EVSAK MİNHU: Başkası ondan daha sağlam manasınadır ve hafif cerhe delalet eden altıncı mertebeden cerh lafzıdır.