- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
GüL kırmızı ve aşk sızı
Sen gittin
hazan düştü bahçemize
Sen gittin
tarumar oldu her şey
Sen gittin
geriye
doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
Sevgili!
önce kum deryalarına düştük sonra serâba
bugüne kadar umutlardı bizi ayakta tutan
sevdandı kimsesiz çöllerde yürekleri bir tutan
yalnızlığa açılır bütün kapılar sensiz
sen yoksun diye
sicim sicim karanlık yeşerdi içimizde
dalga dalga hasretindi kalbimizde alevlenen
gönlümüze batan dikenler ne ki
büyüttüğümüz güller sadece sen kokmak içindi.
Sevgili
en haşin haliyle girdaba düştük
sensizliğe sürgün edildik ilkin
sonra mağara arkadaşın bırakıp gitti bizi
sonra kılıçların efendisi
ardından cennet gençlerinin efendileri
ve diğerleri birer birer bırakıp gittiler bizi
dilimiz lâl
âmâ kaldı gözlerimiz
sen olmasaydın kalpler sevmeyi öğrenebilir miydi!
ey
ihsanda nisan bulutunu geçen Sevgili.
örümcek
gözlerde hâlâ en kalın perdedir
sırların sırrı kisranın sarayında
ondört burcunun düştüğü yerdedir.
en büyük mucizen Kurandı
sonra Sendin
güneşi sağ eline
ayı da sol eline alsaydın
yine de çözülmezdi ebterlerin kalbindeki kir!
ey ay yüzlü güzel!
bütün kelamları yazan kalemin emriydi gidişin
oysa ne kadar çok beklemişti gelişini Hira
ne kadar da çok yolunu gözlemişti Râhip Bahira
bir tek Bilâl değil
cihan alışmıştı sana
hüzündü ardında biriktirdiğimiz
yokluğunun vadilerinde yuvarlanırken
yaralı kalbimizin fısıltısına
günâha battık ama konuşan gözlerimizin hıçkırığına
tebessüm sadakadır fermânınla
bir damla bengisu ver nolur
nolur nûrunu gönder yoksul umutlarımıza.
asırlardır yetimliğe açılır gözlerimiz
bir pazartesi ilk defa
aşk gibi aşk yaşamıştı dünya
ilk defa karşı karşıya gelince Bedirde
baba ve oğul
çoğalmıştı dillerdeki keşkeler
haberler uçuran bir güvercinin kanatları altında
eleverir bizi ahir zaman.
Sen gittin
hazan düştü bahçemize
Sen gittin
tarumar oldu her şey
Sen gittin
geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
hicretimiz var kervan kervan yurduna
bizi de coşkuyla karşılar mı Medineli kadınlar
kardeş kabul eder mi ensar bizi de
ondört asırdır takvimlerde kalınca bahar
adı Muhammed olmayan güller dövünür.
omuzlarımızda taşıyamadığımız en ağır yük
bestelenmemiş gidişindi
sevdandı
hasretindi her taşa desen desen nakşettiğimiz!
ey gecemizi gündüze çeviren sevgili
kardeşin Yusufu görüp
ellerini kesen kadınlar
seni görselerdi kalplerini keserlerdi
nisanı unuttu yokluğunda dünya
nisyan sardı bütün cihanı sen olmayınca
her hayat bir ırmaktır sana akan
yolu sana kavuşamayanın
daim zehirdir damarlarında dolaşan.
yüzünü göster ağustos gülü oluversin ateş
çöller vaha
sen olmayınca gökler bir damla rahmet indirir mi
hasretinden çatlamış dudaklarımıza!
Necâşinin Zeylâsından davet var yine!
gel ki nisanı nisan gibi
baharı bahar gibi
aşkı aşk gibi yaşalım bir daha!
müjdelediğin gibi altı asırdır
ezanlar hala dalgalanır Konstantin burçlarında.
heybemizde senin özlemin
dünya saltanatına bedel kaç insan
hizmetkarın olmayı istemişti.
şimdi bahtsız bir kıtada iz süreriz sana kavuşmak için
şimdi resimlerle tarifsiz uçurum kenarında dünya
gül iklimini çoktan yitirdik sevgili
hicran mevsimine düştük
masallarla büyütüldük
oysa adın anılınca susuyor bütün masallar
kırmızı kokuyor özlemin
gül kırmızısı
ne çok yakışırsınız birbirinize
Sen ve kırmızı!
Sen gittin
hazan düştü bahçemize
Sen gittin
tarumar oldu her şey
Sen gittin
geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
kirli yağmurlarla ıslanıyor dünya
güneş
ışığını suçlu indiriyor yeryüzüne
yokluğunda geceler kavuşur mu gündüze!
gel
yıldızlar dökülsün yollarına
müjdelesinler tek tek Muhammed Mustafayı
gel
yorgunluk çöreklendi yokluğunda omuzlarımıza
gel
gülü koparmadan sevmeyi öğret bize
seni yaşayınca gülistan oluyor dünya
seni yaşayınca gül kokuyor insan.
geldin! bin dört yüz seneler geçti
rüzgarlara kapıldık firakınla
izini kaybettik
sen sevmeyi
sevilmeyi öğretirken bize
anne karnında kurşun sesleriyle tanıştı bebekler
sen sevgi ekerken
biz zulüm
biz sevgisizlik koklamaya başladık
ey Nebi! senin getirdiğin nurla yeniden dirileceğiz
düştüğümüz yerden
kaybolduğumuz yerden kalkacağız yeniden
ey gelişiyle karanlıkları aydınlığa çeviren sevgili!
bugün gibi
yine bir pazartesiydi gidişin
yüz yirmi beş bin değil şimdi milyonlar diyor ki ey Resûl:
"ALLAH 'ın elçiliğini ifa ettin
vazifeni hakkıyla yerine getirdin
bize vasiyet ve nasihatte bulundun!"
"Şâhid ol yâ Rab! şâhid ol yâ Rab! şâhid ol yâ Rab!"
Sen gittin
Sen gittin
Sen gittin
doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
Sevgili!
önce kum deryalarına düştük sonra serâba
bugüne kadar umutlardı bizi ayakta tutan
sevdandı kimsesiz çöllerde yürekleri bir tutan
yalnızlığa açılır bütün kapılar sensiz
sen yoksun diye
dalga dalga hasretindi kalbimizde alevlenen
gönlümüze batan dikenler ne ki
büyüttüğümüz güller sadece sen kokmak içindi.
Sevgili
en haşin haliyle girdaba düştük
sensizliğe sürgün edildik ilkin
sonra mağara arkadaşın bırakıp gitti bizi
sonra kılıçların efendisi
ardından cennet gençlerinin efendileri
ve diğerleri birer birer bırakıp gittiler bizi
dilimiz lâl
sen olmasaydın kalpler sevmeyi öğrenebilir miydi!
ey
örümcek
sırların sırrı kisranın sarayında
ondört burcunun düştüğü yerdedir.
en büyük mucizen Kurandı
güneşi sağ eline
yine de çözülmezdi ebterlerin kalbindeki kir!
ey ay yüzlü güzel!
bütün kelamları yazan kalemin emriydi gidişin
oysa ne kadar çok beklemişti gelişini Hira
ne kadar da çok yolunu gözlemişti Râhip Bahira
bir tek Bilâl değil
hüzündü ardında biriktirdiğimiz
yokluğunun vadilerinde yuvarlanırken
yaralı kalbimizin fısıltısına
günâha battık ama konuşan gözlerimizin hıçkırığına
tebessüm sadakadır fermânınla
bir damla bengisu ver nolur
nolur nûrunu gönder yoksul umutlarımıza.
asırlardır yetimliğe açılır gözlerimiz
bir pazartesi ilk defa
ilk defa karşı karşıya gelince Bedirde
çoğalmıştı dillerdeki keşkeler
haberler uçuran bir güvercinin kanatları altında
eleverir bizi ahir zaman.
Sen gittin
Sen gittin
Sen gittin
hicretimiz var kervan kervan yurduna
bizi de coşkuyla karşılar mı Medineli kadınlar
kardeş kabul eder mi ensar bizi de
ondört asırdır takvimlerde kalınca bahar
adı Muhammed olmayan güller dövünür.
omuzlarımızda taşıyamadığımız en ağır yük
bestelenmemiş gidişindi
hasretindi her taşa desen desen nakşettiğimiz!
ey gecemizi gündüze çeviren sevgili
kardeşin Yusufu görüp
ellerini kesen kadınlar
seni görselerdi kalplerini keserlerdi
nisanı unuttu yokluğunda dünya
nisyan sardı bütün cihanı sen olmayınca
her hayat bir ırmaktır sana akan
yolu sana kavuşamayanın
daim zehirdir damarlarında dolaşan.
yüzünü göster ağustos gülü oluversin ateş
sen olmayınca gökler bir damla rahmet indirir mi
hasretinden çatlamış dudaklarımıza!
Necâşinin Zeylâsından davet var yine!
gel ki nisanı nisan gibi
aşkı aşk gibi yaşalım bir daha!
müjdelediğin gibi altı asırdır
ezanlar hala dalgalanır Konstantin burçlarında.
heybemizde senin özlemin
dünya saltanatına bedel kaç insan
hizmetkarın olmayı istemişti.
şimdi bahtsız bir kıtada iz süreriz sana kavuşmak için
şimdi resimlerle tarifsiz uçurum kenarında dünya
gül iklimini çoktan yitirdik sevgili
hicran mevsimine düştük
oysa adın anılınca susuyor bütün masallar
kırmızı kokuyor özlemin
ne çok yakışırsınız birbirinize
Sen ve kırmızı!
Sen gittin
Sen gittin
Sen gittin
kirli yağmurlarla ıslanıyor dünya
güneş
yokluğunda geceler kavuşur mu gündüze!
gel
müjdelesinler tek tek Muhammed Mustafayı
gel
gel
seni yaşayınca gülistan oluyor dünya
seni yaşayınca gül kokuyor insan.
geldin! bin dört yüz seneler geçti
rüzgarlara kapıldık firakınla
sen sevmeyi
anne karnında kurşun sesleriyle tanıştı bebekler
sen sevgi ekerken
biz sevgisizlik koklamaya başladık
ey Nebi! senin getirdiğin nurla yeniden dirileceğiz
düştüğümüz yerden
ey gelişiyle karanlıkları aydınlığa çeviren sevgili!
bugün gibi
yüz yirmi beş bin değil şimdi milyonlar diyor ki ey Resûl:
"ALLAH 'ın elçiliğini ifa ettin
vazifeni hakkıyla yerine getirdin
bize vasiyet ve nasihatte bulundun!"
"Şâhid ol yâ Rab! şâhid ol yâ Rab! şâhid ol yâ Rab!"