- Konum
- Karı$ık..
-
- Üyelik Tarihi
- 7 Mar 2013
-
- Mesajlar
- 2,021
-
- MFC Puanı
- 297
Bir küçücük gül ile minicik bir bülbülün devasa aşkıdır bu.Asırlardır dillenen,dilden dile söylenen kah leyla,kah mecnun...
O minicik bülbül boyuna posuna,bir lokmacık etine ,buduna bakmadan semada gezinirken öyle bir koku duymuş ki; bir anda başı dönmüş ,kolu kanadı kırılmış.Gülün rayehasına meftun olup :"acep nerden gelir bu koku" diye semadan yere imiş.Uzu bir müddet çalıların otların arasında bu güzel sahibesini aramış durmuş.Bulamayınca da yanık yanık öterek sesini duyurmaya çalışmış.
Gül uzaklardan gelen bu hoş serencamları işitmiş.O da o güzeller güzeli sesin sahibine bir anda meftun olmuş.Rayehasından olabildiğince güzel kokuları rüzgarın peşi sıra savurmuş.Bülbül rüzgarın ardı sıra gelen bu güzel kokuları takib etmiş .
BÜLBÜL GÜLÜ GÖRMEDEN KOKUSUNA; GÜL BÜLBÜLÜ GÖRMEDEN SESİNE AŞIK OLMUŞ.
Aşıkla maşuk vuslat haretiyle yanıp tutuşurken kavuşmaları çok fazla vakit almamış.Derken vuslat hasrete mani olamamış.Bülbül güle öyle sevdalanmış ,öyle sevdalanmış ki onun her halini görmek istemiş."Yaprağında benim dikeninde benim,ezaan da benim cefanda benim olsun" demiş.Gülde sevdalısının sesine öyle meftun olmuş ki ona en güzel kokularından hediye edebilmek için bir bir açmış,bir solmuş bir açmış...ve ona en güzel halini göstermek istemiş.
Her aşkın bir cilvesi varmış.Bülbül ile gülün aşkının cilvesi ise birbirlerine kavuşup hasretlerinin sona ermemesiymiş.Yani vuslatın hep başka bahara kalması.Bülbül öttükçe gül açmış,gül açtıkça kokusu bütün aleme yayılmış.Gül utancından gonca haline dönmüş.Bülbül gülün bu halini görmek için ötmüş ,ötmüş ,ötmüş....
Gel gelelim gülün tomurcukan gonca haline dönüştüğü bir sırada gül yorgunluktan bitap düşmüş ve gaflet uykusuna dalmış.Uyandığında gül açmış ,bülbül feryat figan edip göremediğine yanmış.Her sabah vakti bu ızdıraplı aşk tekerrür etip durmuş.Bülbül sevdiğinin gonca halini görebilmek hasretiyle bir ömür ötmüş .Gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi için açmış ,açmış, açmış....
O minicik bülbül boyuna posuna,bir lokmacık etine ,buduna bakmadan semada gezinirken öyle bir koku duymuş ki; bir anda başı dönmüş ,kolu kanadı kırılmış.Gülün rayehasına meftun olup :"acep nerden gelir bu koku" diye semadan yere imiş.Uzu bir müddet çalıların otların arasında bu güzel sahibesini aramış durmuş.Bulamayınca da yanık yanık öterek sesini duyurmaya çalışmış.
Gül uzaklardan gelen bu hoş serencamları işitmiş.O da o güzeller güzeli sesin sahibine bir anda meftun olmuş.Rayehasından olabildiğince güzel kokuları rüzgarın peşi sıra savurmuş.Bülbül rüzgarın ardı sıra gelen bu güzel kokuları takib etmiş .
BÜLBÜL GÜLÜ GÖRMEDEN KOKUSUNA; GÜL BÜLBÜLÜ GÖRMEDEN SESİNE AŞIK OLMUŞ.
Aşıkla maşuk vuslat haretiyle yanıp tutuşurken kavuşmaları çok fazla vakit almamış.Derken vuslat hasrete mani olamamış.Bülbül güle öyle sevdalanmış ,öyle sevdalanmış ki onun her halini görmek istemiş."Yaprağında benim dikeninde benim,ezaan da benim cefanda benim olsun" demiş.Gülde sevdalısının sesine öyle meftun olmuş ki ona en güzel kokularından hediye edebilmek için bir bir açmış,bir solmuş bir açmış...ve ona en güzel halini göstermek istemiş.
Her aşkın bir cilvesi varmış.Bülbül ile gülün aşkının cilvesi ise birbirlerine kavuşup hasretlerinin sona ermemesiymiş.Yani vuslatın hep başka bahara kalması.Bülbül öttükçe gül açmış,gül açtıkça kokusu bütün aleme yayılmış.Gül utancından gonca haline dönmüş.Bülbül gülün bu halini görmek için ötmüş ,ötmüş ,ötmüş....
Gel gelelim gülün tomurcukan gonca haline dönüştüğü bir sırada gül yorgunluktan bitap düşmüş ve gaflet uykusuna dalmış.Uyandığında gül açmış ,bülbül feryat figan edip göremediğine yanmış.Her sabah vakti bu ızdıraplı aşk tekerrür etip durmuş.Bülbül sevdiğinin gonca halini görebilmek hasretiyle bir ömür ötmüş .Gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi için açmış ,açmış, açmış....