• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Göğü Delen Adam - Erich Scheurmann

Pamira

Moderatör
İçerik Üreticisi
Üyelik Tarihi
22 May 2019
Konular
2,801
Mesajlar
9,706
MFC Puanı
60,560
Erich Scheurmann ve eşi, çocuklarından üçünün de doğar doğmaz ölmesi nedeniyle geçmişin üzerine bir çizgi çizip, yeni hayata başlayabilecekleri bir yere taşınmak ister. Bu kararlarından kısa bir süre sonra, uzun yıllar Pasifik Okyanusundaki Polinezya Adalarından biri olan Samoa’da yaşamış biriyle tanışırlar. Adamın anlattıklarından çok etkilenen çift Samoa’ya yerleşmeye karar verir ancak Bayan Scheurmann doktorundan, Samoa’nın tropikal ikliminin sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini öğrenince bu plana katılamaz. Erich Scheurmann, tek başına gittiği bu “düşler adasında” kabile reislerinden biri olan Tiavealı Tuiavii ile tanışır. Daha önce Avrupa’da bulunmuş bu kabile reisinden Avrupa hakkındaki kişisel gözlemlerinin yer aldığı notları alan Scheurmann, bu notları Samoa’dan dönüşünden 5 yıl sonra, 1920 yılında Almancaya çevirerek Papalagi adıyla yayımlar.

“Papalagi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelir. Samoa’ya ilk misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik. O, göğü delip gelmişti.”

Tuiavii notlarında giyinme/örtünme, barınma/kentleşme, para, üretim ve tüketim, zaman, mülkiyet, makineleşme, meslek edinme, sinema-gazete, düşünme gibi on konuyu Avrupalı-Adalı karşılaştırması yaparak eleştirel bir yaklaşımla ele almıştır. “İlkellikle” mücadele edilirken insanlık için kıymetli olan değerlerin kaybedilmesi, yabancılaşma ve kimliksizleşme üzerinden insana kendi varlığını sorgulama imkânı veren kitap, sade ve akıcı anlatımıyla da bunu mümkün kılmaktadır.

Tuiavii’ye göre beyaz adamın en önemli derdi vücudunu sıkıca örtmeye çalışmaktır. Başından ayak parmaklarına dek çeşitli örtü, hasır ve derilerle kaplanır. Her biri bir yük olan bu kılıf ve örtülerden yatarken bile vazgeçmez. Bu nedenle rengi hep beyaz ve soluktur. Bu sıkıca örtünme kuralı doğal olarak kadın ve erkeklerde birbirlerinin etlerini görme arzusu uyandırır. Bu gerçekleştiğinde ise arzuları çabuk söner. “Beyaz adam budala ve kördür. Gerçek mutluluğa karşı sağırdır ve bu utancını gizlemek için kat kat örtünmesi gerekir.”

Ağaçtan, gökyüzünün mavisinden, temiz havadan bulutlardan yoksun kapkara kum ve dumanla kaplı yerlerde yaşayan kent insanlar; toprağı ekip biçen, hayvanları otlatan güzel ve sağlıklı insanları elleri kaba, örtüleri kirli olduğu için hor görür. Toprak insanları da kente gittiğinde tüm ihtişamdan gözleri kamaşmış bir şekilde, yaptıkları işin meyve toplamaktan daha değerli olduğunu hissettiren kent insanlarının yerinde olmak için can atar.

Beyaz adamın gerçek Tanrısı paradır. Para uğruna mutluluğunu, vicdanını, onurunu, gülüşünü, sevincini, sağlığını, eşini, çocuklarını bile feda etmeye hazırdır. Onun için her türlü acımasızlığı yapar. Yalan söyler, dolandırır, soyar, insanların aklını çeler, hatta öldürür. Paraları üst üste yığıldıkça gözlerinde hırs ve zevk parıltıları oluşur. “Bu kadar çok parayı ne yapacaksın?” diye sorduğunuzda verdiği cevap sadece “Daha çok istiyorum.” olur. Paranın onu nasıl hasta ettiğini, bütün duygularını ele geçirdiğini göremez.

Papalagi, Büyük Ruh’un yaptıklarını paramparça edip ardından kendi eliyle yeniden yaratmaya çalışır. Böylece kendini Büyük Ruh’un yerine koymuş olur.

Zaman Papalagi’ye hiç yetmez. Hep fazlası için yakınır ama içinde olduğu zamanı da yüreğinden gelen şeyi yapmak için kullanmaz.

Hilekâr Papalagi her şeye “benim” der. Bitmeyen bir benim-senin kavgası içindedir. Herkesi “benim”i olan ve olmayan olarak ayırır. Her şeyin Büyük Ruh’a ait olduğunu unutur.

Yaptığı makinelerle bir büyücü gibi mucizeler yaratan beyaz adam yere ve göğe dilediğince hâkim olur. Ancak bu soğuk, duygusuz makineler onu daha mutlu, huzurlu kılmaya yetmez.

Papalagi, sürekli aynı işi yapmaya meslek sahibi olmak der. Daha çocuk denecek yaşta yapacağı mesleği seçer ve sadece onu yapar. Diğer işlerini yapmaktan acizdir. Oysa “herkes günün birinde kanosunu lagünde yüzdürmek zorunda kalabilir”.

Beyazların sinema dedikleri yalancı yaşamlar mekânında seyirci, duvardaki sahte suret ve yaşamın içine taşınmaktan zevk alır. Sonunda kafası öyle bir bulanır ki kendini yoksulsa zengin, çirkinse güzel hissetmeye başlar. Hatta kendi yaşamında yapmayı düşünmediği şeyleri yapmaya yönelir.

Meydana gelen her şeyden, insanların yaptıklarından, yapmadıklarından haberler veren gazeteler de Papalagi’ye nasıl düşünmesi gerektiğini söyler. Farklı düşüncelere karşı savaşarak bütün insanları tek bir düşünce altında toplar.

Papalagi günün doğuşundan batışına kadar bilmek için düşünür. Düşünceleri yaptıklarından uzaktadır hep. Sürekli düşünce hali duyularının mutluluğunu engelleyerek bedenini yorgun düşürür. Bu yük onu zamanla güçten kuvvetten keser.

Tuiavii notlarını halkını uyararak şöyle bitirir: Papalagi’nin kurnaz diline, göz boyamalarına yenik düşmeyelim. Kendi içimizde güçlü kalalım. Bize Tanrı’nın ışığı yeter.
 
Üst