Dünyaya İngiliz coşturması ile yayılan vehhabilik fitnesinin Ümmetin içerisinde meydana getirmeye çalıştığı itikat karmaşası insanları yolundan saptırmayı amaçlıyor. Daha öncede belirttiğimiz üzere Türkiyede selefilik örtüsü altında tağut ile tevhid mücadelesi deyip tasavvuf aleyhine çalışır, insanları zikirden ve manevi yollardan alıkoymak isterler.
Sitemiz ihvanlar.nette bu inkarcılara yaptığımız ilmi reddiyeler ile bir çok hususta çenelerini kapatmıştık. Delillerin zikredilmesi gereken bir husus da gizli zikir meselesidir. Bazıları gizli zikrin bidat olduğunu iddia ederler. Biz bunlara kısaca cevap vereceğiz.
Allahu Teala Araf suresi 205. ayet-i kerimesinde buyuruyor ki:
Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma
Allahu Teala bu ayet-i kerimede nefsinden yani içinden zikret buyurmaktadır. Hemen peşinden de yüksek olmayan bir sesle zikret buyurmuştur.
Ayet-i kerimenin sonunda ise Rabbimiz gafillerden olmayın buyurmuş, böylelikle gafleti giderecek şeyin zikir, zikrin ise gizli ve yüksek sesle olmayanını beyan etmiştir.
İnsan feyzi, rahmeti, sevinci, hüznü, itminanı gönlünde (kalbinde) hissettiği gibi gafleti de kalbinde hissetmektedir .
Tefekkürün, düşünmenin, idrak etmenin mekânı da yine kalptir. Allahu Teala kalbi mühürlenen kafirler hakkında şöyle buyurmaktadır:
Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara /7)
Kuran idrak ve zikir mahalli olan kalbe iner:
De ki: Cibrile kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allahın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren Odur. (Bakara /97)
Dil ile söylenen şey kalp ile idrak edilmiyorsa ancak dilde kalacaktır ve yüzeysel olacaktır. Bir mana ifade etmeyecektir.
Bakınız Allahu Teala kalbi nasıl sorumlu tutuyor:
Allah sizi, yeminlerinizdeki rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözlerden dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır. (Bakara /225)
Zikrin en hayırlısı kalpten gizli olanıdır. Çünkü dil ile söylenip kalbe inmeyen yani düşünülmeyen zikrin hiçbir tesiri yoktur. Nasıl ki, manasını düşünmeden veya bilmeden kelime-i şahadet getirmenin kişiyi Allah katında mümin saymaz ise manası düşünülmeyen zikrin de tesiri yoktur.
Dolayısı ile kalp ile zikretmek; hatırlamak gerçek bir zikirdir.
Kalbini Allahın zikrine alıştıran kişi dili ile zikretmese de kalbi ile Allahı anmaya devam edecektir. Bu sebepledir ki tarikatta ilk olarak kalp zikri verilir. Ancak daha sonra kalp zikri tamamen bırakılmadan dil ile zikre geçilir ve kalp ile dil zikri birleştirilir. Kalp, dil ve bütün beden Allahı zikri ile meşgul olur.
Bu konuda elbette daha bir çok şey söylenebilir ve izahatlar yapılabilir ancak biz bu kadarıyla yetinelim ve size bazı delilleri sunalım.
Allahu Teala Araf suresi 205. ayet-i kerimesinde buyuruyor ki:
Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma
Ebu Hureyre (Radıyallahu anh)ten rivayet edilen bir hadis-i Kudside Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: Her kim beni kendi içerisinde zikrederse Ben de onu kendi Zatımda (meleklerime bile duyurmadan) zikrederim. Kim de Beni bir topluluk içerisinde zikrederse Ben onu onlardan daha hayırlı (olan melek) cemaat(leri) arasında anarım. (Buhari, Tevhid: 15, no: 6970, 6/2694; Müslim, Zikir:1, no:2675, 4/2061; Alusi, Ruhul-Meani: 6)
Bu hadis-i kudsi şu ayet-i kerime ile de paraleldir:
Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. (Bakara 152)
Damra ibni Habib (Radıyallahu anh)den rivayet edildiğine göre Resulüllah Efendimiz (Sallalahu Aleyhi ve Sellem):
Allahu Tealayı dikkat çekmeyecek şekilde çokça zikredin buyurmuştur. O zaman dikkat çekmeyecek zikir nasıl olur? Diye sorudklarında Resulüllah Efendimiz: Gizli zikir (ile olur) buyurdular. (Semerkandî, Bahrul-ulum: 1/592; İbn-i Mübarek, ez-Zühd, no: 155, sh:85)
Sad b. Malik (Radıyallahu anh)den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:
Zikrin en hayırlısı gizli olandır, rızkın en hayırlısı da yeterli olandır (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no: 1477, 3/76)
Bu iki hadis-i şerifte de gizli ifadesi hafî kelimesi ile beyan edilmiştir. Nakşibendi yolunda da gizli zikre zikr-i hafi denmesinin sebebi budur.
Ayeti kerimede zikrin şeklinin içinden olması gerektiği Resulüllah efendimiz tarafından gizli zikir olarak tefsir edilmiştir.
Başka ayet-i kerimeler de tesirlenen yerin yine kalp olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. Onun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal / 2)
KALPLER ANCAK ALLAHIN ZİKRİ İLE MUTMAİN OLUR
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allahın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allahın zikriyle mutmain olur. (Rad /28)
Kalbin mutmain olması Allahın zikrine bağlanmıştır. Ancak kalp hiçbir zaman dilin söylediği ile mutmain olmaz. Yani bir kişi sabahtan akşama kadar dili ile Allahı zikretse, kalbi ile düşünmüyorsa kalp mutmain olmayacaktır. Kalbin mutmain olması, Allahı hatırlaması ile olacaktır. Ve bu hatırlama devamlı surette olursa itminan gerçekleşecektir.
Ayette geçen zikirden kasıt Kuran bile olsa, kişi okuduğu ayeti kalbi ile düşünmüyor ve idrak edemiyorsa kalbi yine mutmain olmayacaktır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki insanın iç âlemi olan kalp, tesirlenen, itminana ihtiyacı olan, ferahlayan, mühürlenen, iman mahalli, vahyin indiği gizli bir hatırlama mekânıdır. Kalp, insanın iç dünyasıdır ve gerçek dünyasıdır. Kişinin iç dünyası olan kalbi ile hatırladığı şey tam manasıyla hatırlanmış demektir.
Bu sebeple zikrin içten yani kalpten olması, kişinin kalbi ile Allahı zikretmesi, zikrin gizli olması övülmüştür.
Dolayısıyla kalp ile gizli zikir dinimizde vardır, meşrudur hatta en faziletli zikir bu şekilde olanıdır Rabbimiz bizlere gerektiği gibi zikretmeyi nasip eylesin. Bizi gaflet uykusundan uyandıran şu hadis-i şerif ile yazımızı nihayetlendirelim.
İbni Mesuddan (Radıyallahu anh9 rivayet edildiğine göre, Resulüllah efendimiz, yukarıda geçen ayetin tefsirinde:
Gafiller içinde Allahı zikreden kişi, harpten kaçanlar namına savaşan gibidir. (Suyuti, ed-durrul-Mensur: 6/728; Taberani, el-Mucemul-Kebir, no: 9797, 10/16)
Sitemiz ihvanlar.nette bu inkarcılara yaptığımız ilmi reddiyeler ile bir çok hususta çenelerini kapatmıştık. Delillerin zikredilmesi gereken bir husus da gizli zikir meselesidir. Bazıları gizli zikrin bidat olduğunu iddia ederler. Biz bunlara kısaca cevap vereceğiz.
Allahu Teala Araf suresi 205. ayet-i kerimesinde buyuruyor ki:
Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma
Allahu Teala bu ayet-i kerimede nefsinden yani içinden zikret buyurmaktadır. Hemen peşinden de yüksek olmayan bir sesle zikret buyurmuştur.
Ayet-i kerimenin sonunda ise Rabbimiz gafillerden olmayın buyurmuş, böylelikle gafleti giderecek şeyin zikir, zikrin ise gizli ve yüksek sesle olmayanını beyan etmiştir.
İnsan feyzi, rahmeti, sevinci, hüznü, itminanı gönlünde (kalbinde) hissettiği gibi gafleti de kalbinde hissetmektedir .
Tefekkürün, düşünmenin, idrak etmenin mekânı da yine kalptir. Allahu Teala kalbi mühürlenen kafirler hakkında şöyle buyurmaktadır:
Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara /7)
Kuran idrak ve zikir mahalli olan kalbe iner:
De ki: Cibrile kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allahın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren Odur. (Bakara /97)
Dil ile söylenen şey kalp ile idrak edilmiyorsa ancak dilde kalacaktır ve yüzeysel olacaktır. Bir mana ifade etmeyecektir.
Bakınız Allahu Teala kalbi nasıl sorumlu tutuyor:
Allah sizi, yeminlerinizdeki rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözlerden dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır. (Bakara /225)
Zikrin en hayırlısı kalpten gizli olanıdır. Çünkü dil ile söylenip kalbe inmeyen yani düşünülmeyen zikrin hiçbir tesiri yoktur. Nasıl ki, manasını düşünmeden veya bilmeden kelime-i şahadet getirmenin kişiyi Allah katında mümin saymaz ise manası düşünülmeyen zikrin de tesiri yoktur.
Dolayısı ile kalp ile zikretmek; hatırlamak gerçek bir zikirdir.
Kalbini Allahın zikrine alıştıran kişi dili ile zikretmese de kalbi ile Allahı anmaya devam edecektir. Bu sebepledir ki tarikatta ilk olarak kalp zikri verilir. Ancak daha sonra kalp zikri tamamen bırakılmadan dil ile zikre geçilir ve kalp ile dil zikri birleştirilir. Kalp, dil ve bütün beden Allahı zikri ile meşgul olur.
Bu konuda elbette daha bir çok şey söylenebilir ve izahatlar yapılabilir ancak biz bu kadarıyla yetinelim ve size bazı delilleri sunalım.
Allahu Teala Araf suresi 205. ayet-i kerimesinde buyuruyor ki:
Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma
Ebu Hureyre (Radıyallahu anh)ten rivayet edilen bir hadis-i Kudside Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: Her kim beni kendi içerisinde zikrederse Ben de onu kendi Zatımda (meleklerime bile duyurmadan) zikrederim. Kim de Beni bir topluluk içerisinde zikrederse Ben onu onlardan daha hayırlı (olan melek) cemaat(leri) arasında anarım. (Buhari, Tevhid: 15, no: 6970, 6/2694; Müslim, Zikir:1, no:2675, 4/2061; Alusi, Ruhul-Meani: 6)
Bu hadis-i kudsi şu ayet-i kerime ile de paraleldir:
Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. (Bakara 152)
Damra ibni Habib (Radıyallahu anh)den rivayet edildiğine göre Resulüllah Efendimiz (Sallalahu Aleyhi ve Sellem):
Allahu Tealayı dikkat çekmeyecek şekilde çokça zikredin buyurmuştur. O zaman dikkat çekmeyecek zikir nasıl olur? Diye sorudklarında Resulüllah Efendimiz: Gizli zikir (ile olur) buyurdular. (Semerkandî, Bahrul-ulum: 1/592; İbn-i Mübarek, ez-Zühd, no: 155, sh:85)
Sad b. Malik (Radıyallahu anh)den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:
Zikrin en hayırlısı gizli olandır, rızkın en hayırlısı da yeterli olandır (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no: 1477, 3/76)
Bu iki hadis-i şerifte de gizli ifadesi hafî kelimesi ile beyan edilmiştir. Nakşibendi yolunda da gizli zikre zikr-i hafi denmesinin sebebi budur.
Ayeti kerimede zikrin şeklinin içinden olması gerektiği Resulüllah efendimiz tarafından gizli zikir olarak tefsir edilmiştir.
Başka ayet-i kerimeler de tesirlenen yerin yine kalp olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. Onun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal / 2)
KALPLER ANCAK ALLAHIN ZİKRİ İLE MUTMAİN OLUR
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allahın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allahın zikriyle mutmain olur. (Rad /28)
Kalbin mutmain olması Allahın zikrine bağlanmıştır. Ancak kalp hiçbir zaman dilin söylediği ile mutmain olmaz. Yani bir kişi sabahtan akşama kadar dili ile Allahı zikretse, kalbi ile düşünmüyorsa kalp mutmain olmayacaktır. Kalbin mutmain olması, Allahı hatırlaması ile olacaktır. Ve bu hatırlama devamlı surette olursa itminan gerçekleşecektir.
Ayette geçen zikirden kasıt Kuran bile olsa, kişi okuduğu ayeti kalbi ile düşünmüyor ve idrak edemiyorsa kalbi yine mutmain olmayacaktır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki insanın iç âlemi olan kalp, tesirlenen, itminana ihtiyacı olan, ferahlayan, mühürlenen, iman mahalli, vahyin indiği gizli bir hatırlama mekânıdır. Kalp, insanın iç dünyasıdır ve gerçek dünyasıdır. Kişinin iç dünyası olan kalbi ile hatırladığı şey tam manasıyla hatırlanmış demektir.
Bu sebeple zikrin içten yani kalpten olması, kişinin kalbi ile Allahı zikretmesi, zikrin gizli olması övülmüştür.
Dolayısıyla kalp ile gizli zikir dinimizde vardır, meşrudur hatta en faziletli zikir bu şekilde olanıdır Rabbimiz bizlere gerektiği gibi zikretmeyi nasip eylesin. Bizi gaflet uykusundan uyandıran şu hadis-i şerif ile yazımızı nihayetlendirelim.
İbni Mesuddan (Radıyallahu anh9 rivayet edildiğine göre, Resulüllah efendimiz, yukarıda geçen ayetin tefsirinde:
Gafiller içinde Allahı zikreden kişi, harpten kaçanlar namına savaşan gibidir. (Suyuti, ed-durrul-Mensur: 6/728; Taberani, el-Mucemul-Kebir, no: 9797, 10/16)