Gizemli Dyatlov Geçidi Kazası
"Dyatlov Geçidi olayı" ya da "Dyatlov Geçidi kazası", dokuz kayakçının Ural dağlarında tahminen 2 Şubat 1959 gecesinde gizemli ölümlerini belirtmek için kullanılır. Olay, Kholat Syakhl dağının doğusunda bulunan ve bu olayın ardından, grubun lideri olan Igor Alekseievich Dyatlov'un soyadını alan Dyatlov Geçidi'nde gerçekleşmiştir. Araştırmacılar, kayakçıların olay gecesi bilinmeyen bir nedenden dolayı çadırlarını yırtarak -30°C sıcaklıkta ve ağır kar yağışında yalın ayak çadırı terk ettiğini saptamıştır. Bulunan cesetlerden ikisinin kafatasında, diğer iki tanesinin ise kaburgalarında kırıklar bulunmuştur.
Grup, kuzey Ural dağlarının Otorten dağına bir gezi yapmayı düşünüyordu. Tecrübeli bir dağcı olan Igor Dyatlov liderliğindeki grup, sekiz erkek ve iki kızdan oluşuyordu. Gruptaki herkes daha önce de zorlu tecrübelere katılmış olan çetin insanlardı.
1. Igor Alekseieviç Dyatlov, grup lideri (d. 13 Ocak 1936),
2. Zinaida Alekseevna Kolmogorova (d. 12 Ocak 1937),
3. Lyudmila Alexandrovna Dubinina (d. 12 Mayıs 1938),
4. Alexander Sergeieviç Kolevatov (d. 16 Kasım 1934),
5. Rüstem Vladimiroviç Slobodin (d. 11 Ocak 1936),
6. Yuri (Georgiy) Alexeieviç Krivonişenko (d. 7 1935),
7. Yuri Nikolaieviç Doroşenko (d Şubat. 29 ocak 1938)
8. Vladimiroviç Nicolai Thibeaux-Brignolles (d. 5 Temmuz 1935)
Soldan sağa; Lyudmila Dublinina, Rüstem Slobodin, Alexander Zolotaryov ve Zina Kolmogorova.
Grup, 25 Ocak'ta Ivdel'e trenle vardı. Buradan Vizhai'ye giden bir otobüsle devam ettiler. Grubun onuncu üyesi Yuri Yudin, ayağını burktuğu ve hastalandığı için Vizhai'de yolculuğuna son verdi ve geri gönderildi. 27 Ocak, grubun son görüldüğü tarih oldu. Kayakçılar, 2 Şubat günü Otorteni geçerek Holat Syahl tepesine ulaşmayı başardılar. Ekipten kalan fotoğrafları ve günlükleri inceleyen müfettişlere göre, saat 5'de çadırlarını kurarak kamp yeri oluşturdular. Kayakçıların bu bölgeyi neden tercih ettikleri belli değil. Çünkü grup 1,5 kilometre ileride dağ eteğindeki ormanlık bölgeye kamp kurmuş olsaydı, iklimin sert etkilerinden de kendini koruyabilecekti. Böylesi bir noktayı seçmiş olmaları bir şeylerden endişe ettiklerini düşündürmektedir. Yudine göre bunun sebebi, Dyatlovun orman içindeyken etraflarındaki orman örtüsü nedeniyle tepeyi gözden kaybetme korkusu olmalıydı.
Bulunduğu haliyle grup çadırı.
Gezi planı dahilinde grubun 12 Şubat'ta Vizhai'ye dönmesi ve spor kulübüne telgraf çekmesi gerekiyordu. Fakat Dyatlov, Yudin'e gecikme olabileceğini söylediği için bundan sonraki birkaç gün içinde grup için kimse endişelenmedi. İlerleyen günlerde gruptan haber alınamaması sonucu gönüllülerle başlatılan arama çalışmalarına polisler ve ordudan helikopterler de katıldı.
Müfettiş raporlarına göre, çadırlar içeriden yırtılmıştı. Öyle ise içindekiler panikle dışarı çıkmış olmalılar. Ama neden?
Yapılan teknik incelemede çadırın içeriden yırtıldığı ve civarında karın altında kalmış olan 7-8 kişiye ait ayak izlerinin olduğu anlaşıldı. Ayak izlerinin hiç birinde ayakkabı ya da çorap giyildiğine dair belirti yoktu. Bu ayak izleri, yalın ayaklı birilerine aitti.
Çadırdaki gençleri, gecenin bir yarısı dondurucu soğukta, yalın ayak ve bir daha hiç kullanmamak üzere çadırlarını yırttırarak dışarı kaçmaya nasıl bir kuvvet zorlamıştı? Araştırmayı yürüten dedektiflere göre bu ayak izleri gruptakilere aitti ve hiçbir yabancı ayak izi tespit edilemedi. Kampta ve civarda 9 dağcıdan başka kimse yoktu. Ayak izleri, dağın eteğindeki ormana doğru gidiyor ancak 500 metre sonra aniden yok oluyordu. Sharavin, ilk iki cesedi ormanın sınırında bir çam ağacının altında buldu.
Demek ki olaydan sonra ağacın tepesine çıkarak etrafa ya da bir şeylere bakmışlardı. Bir kısım dal kırıkları kar üzerinde dağınık olarak bulundu.
Dyatlov, 22 yaşındaki Zina Kolmogorova ve 23 yaşındaki Rüstem Slobodine ait sonraki üç ceset, ağaç ile kamp arasındaki sahada 150 metre ara ile bulundu. Cesetler arasındaki mesafeden onların kampa dönmeye çalışırlarken öldükleri sonucuna varıldı. Uzmanlar hemen adli tahkikata giriştiler. Cesetler üzerinde yapılan otopsi işlemlerinde net bir sonuca ulaşılamadı. Adli tıp uzmanları, beş cesedin hipotermi (yani soğuk etkisi ile donarak) neticesiyle öldüğünü açıkladılar. Slobodinin kafatasında kırık tespit edildi ancak bu kırığın ölümcül olmadığı anlaşıldı. Olay mahallinde kalarak 2 ay boyunca araştırmalarını sürdüren araştırma ekibi, çamlıklardan 75 metre uzakta kara gömülü 4 cesedi daha ortaya çıkardı.
Nicolas Thibeaux-Brignollel, Ludmila Dubinina, Alexander Zolotaryov ve Alexander Kolevatov'un bulunan cesetlerinden anlaşıldığı kadarıyla, travmatik şekilde ölmüşlerdi. Thibeaux-Brignollelın kafatası kırılmış, Dubinina ve Zolotarevin kaburga kemiklerinde kırıklar bulunmakta ve yine Dubininanın dili yerinden sökülmüştü.
Bütün bunlara rağmen cesetlerin travmaya uğrayan kısımlarının dış yüzeylerinde, yani cesetlerin üzerlerinde yaralanma belirtileri yoktu. Yani kırık kemikleri etrafını saran adale-et ve deri üzerinde yaralara rastlanılmadı. Cesetlerdeki tahribat, araba çarpmasına benzetilmesine rağmen, yara izleri oluşmaması, olayın esrarengizliğini iyice arttırdı.
Son 4 ceset, diğerlerinden daha kötü giyimliydi. Anlaşılan sonraki, ilk kim öldüyse onun kıyafetlerini üzerine geçirmişti. Zolotaryov, Dubininanın kürklü montunu ve şapkasını giymişti. Dubininanın ayağında ise Krivonishenkonun yün pantolonu vardı. Elbiseler üzerinde yapılan incelemelerde ise, yüksek oranda radyasyona rastlanılmış olması başlı başına bir muamma idi.
Hadiseye yakından şahit olanlar, turuncu renkte ateş kürelerinden bahsetmektedirler. Bazılarına göre askerî bir silah, kimilerine göre başka âlemlerle temas olayı...
Diğer bulgular:
1. 12 yaşındaki Yury Kuntseviç, cesetlerin üzerinde kahverengi bronzlaşmış lekeler olduğunu söylüyor.
2. Grubun 50 kilometre uzağındaki diğer kayakçılar olay gecesinde kuzeyde garip turuncu küreler gördüklerini rapor ettiler. Bu tip raporlar 1959 yılında Ocak ayından Mart ayına kadar alındı. Fakat bunların sonra R-7 Semyorka roket testi olduğu teyit edildi.
3. Olay gecesi grubun çektiği son fotoğrafın garip turuncu küreleri gösterdiği iddia edilmektedir.
4. Olay yerinde garip bir metal parçası bulunduğu rapor ediliyor. Bu metal parçası, arama ekibi tarafından fotoğraflanmıştır.
5. Araştırmacılar, Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko'nun kamp ateşini kuru odunlar yerine sedir ağacından kırdıkları yaş dallarla yaktıklarını tespit etmişlerdir. Bundan dolayı gençlerin olay gecesi görme yetilerini kaybettikleri düşünülmektedir.
6. Grubun son kamp yeri Baykonur Uzay Üssü'yle (R-7 roket testinin yapıldı alan) Novaya Zemlya'nın (Sovyet Rusya'nın nükleer araştırmalar yaptığı yer) arasında kuruluydu.
7. Olay yerinde gruba ait ayak izlerinden başka yabancı ayak izi yoktu. Bu bulgu ise Mansi yerlileri ya da başka yabancılar tarafından öldürüldükleri tezini çürütüyor.
8. Cesetlerin kırıkları olmasına karşın dışarıdan darbe aldıkları görülmüyor.
9. Rüstem Slobodin'in dudakları ve yüzünün sol yarısının şiş olduğu tespit edildi. Vücudunun değişik yerlerinde darp izleri görülüyor. Slobodin midesini kramp girmiş ya da darbe almış gibi tutuyor. Cesedin bulunduğu pozisyona bakarak araştırmacılar, Slobodin'in bir şeyle mücadele etmiş olabileceğini düşünüyorlar. Darp izleri, dudağının ve yüzünün sol yarısının şişik olması bu iddiayı doğrularken, çevrede yabancı ayak izi olmaması iddiayı çürütüyor.
10. Dere yatağında suyun içinde bulunan dört cesedin giysileri üzerinde mor renkte lekeler görülüyor. Araştırmacılar bunların minerallerden kaynaklandığını düşünüyor.
11. Grubun; Igor Dyatlov, Yuri Krivonişenko, Rüstem Slobodin, Semyon Zolotarev'a ait 4 kamerası olduğuna inanılıyor, fakat Dyatlov dışındaki diğer kameraların içinde ne olduğu bilinmiyor ya da açıklanmıyor. Semyon Zolotarev, olay gecesi çadırdan kaçarken kamerasını yanına alan tek kişi.
12. Yuri Krivonişenko'nun burnunun bir kısmı yok.
Olaydan bir kaç ay geçtikten sonra Rus yetkililer itham edecekleri kimseye ulaşamadıklarını, vakanın çözümsüz kaldığını açıkladılar. Böylece dosya gizli bir arşive gönderilerek unutulmaya terk edildi.
Olay yerinde bulunduğu iddia edilen metal parçası
Yıllar sonra sırrı çözmeye çalışan Yekaterinburg-Dyatlov Olayını Araştırma Derneği Başkanı Yury Kuntsevich, "olayın olduğu sene 12 yaşında olmasına rağmen, otoritelerin ve araştırmacıların olayı halktan saklama gayreti içinde olduklarını" hatırlamaktaydı. Savcılık, önce Mansi yerlilerinin bu cinayetleri işledikleri iddiasını araştırdı. Güya kendi yurtlarına geçiş yolu açan kâşifleri birilerinin cezalandırdığı düşünüldü. Oysa ne Otorten ve ne de Holat-Syahl yöre halkınca kutsal ya da özelliği olan yerler değildi. Keza olay mahallinde de 9 kayakçıdan başkaları olduğuna dair hiç bir iz ve belirti yoktu. Otorten Dağı, Mansi dilinde Ölüm Dağı anlamına geliyordu. Hepsi o...
1959 senesinde bir gece aniden 9 kayakçının hayatına mâl olan neydi? Dosya 30-40 sene sonra tekrar ele alınıyor. Ancak o dönem şartlarında toplanan ve açıklanan belgeler ne derece sağlıklıdır, belli değil...
1990'da yazar Anatoly Guschin olayla ilgili bir araştırma yapıyor ve dosya yeniden hatırlanıyor. Yazar bazı fotoğrafları ve önceden bilinmeyen ayrıntıları gün ışığına çıkarıyor. Pek çok belgenin ortadan kaybolduğunu anlaşılıyor; hem de en can alıcı belgeler... Araştırmasıyla ilgili Sırlar, Dokuz Hayata Mâloldu isimli bir kitap yazıyor. Yazara göre, Sovyetler'de askerî bir silah denemesi sırasında dokuz kişi ölüyor. Tabii bu bir teori... Gerçek, çok daha farklı olabilir.
"Dyatlov Geçidi olayı" ya da "Dyatlov Geçidi kazası", dokuz kayakçının Ural dağlarında tahminen 2 Şubat 1959 gecesinde gizemli ölümlerini belirtmek için kullanılır. Olay, Kholat Syakhl dağının doğusunda bulunan ve bu olayın ardından, grubun lideri olan Igor Alekseievich Dyatlov'un soyadını alan Dyatlov Geçidi'nde gerçekleşmiştir. Araştırmacılar, kayakçıların olay gecesi bilinmeyen bir nedenden dolayı çadırlarını yırtarak -30°C sıcaklıkta ve ağır kar yağışında yalın ayak çadırı terk ettiğini saptamıştır. Bulunan cesetlerden ikisinin kafatasında, diğer iki tanesinin ise kaburgalarında kırıklar bulunmuştur.
Grup, kuzey Ural dağlarının Otorten dağına bir gezi yapmayı düşünüyordu. Tecrübeli bir dağcı olan Igor Dyatlov liderliğindeki grup, sekiz erkek ve iki kızdan oluşuyordu. Gruptaki herkes daha önce de zorlu tecrübelere katılmış olan çetin insanlardı.
1. Igor Alekseieviç Dyatlov, grup lideri (d. 13 Ocak 1936),
2. Zinaida Alekseevna Kolmogorova (d. 12 Ocak 1937),
3. Lyudmila Alexandrovna Dubinina (d. 12 Mayıs 1938),
4. Alexander Sergeieviç Kolevatov (d. 16 Kasım 1934),
5. Rüstem Vladimiroviç Slobodin (d. 11 Ocak 1936),
6. Yuri (Georgiy) Alexeieviç Krivonişenko (d. 7 1935),
7. Yuri Nikolaieviç Doroşenko (d Şubat. 29 ocak 1938)
8. Vladimiroviç Nicolai Thibeaux-Brignolles (d. 5 Temmuz 1935)
Soldan sağa; Lyudmila Dublinina, Rüstem Slobodin, Alexander Zolotaryov ve Zina Kolmogorova.
Grup, 25 Ocak'ta Ivdel'e trenle vardı. Buradan Vizhai'ye giden bir otobüsle devam ettiler. Grubun onuncu üyesi Yuri Yudin, ayağını burktuğu ve hastalandığı için Vizhai'de yolculuğuna son verdi ve geri gönderildi. 27 Ocak, grubun son görüldüğü tarih oldu. Kayakçılar, 2 Şubat günü Otorteni geçerek Holat Syahl tepesine ulaşmayı başardılar. Ekipten kalan fotoğrafları ve günlükleri inceleyen müfettişlere göre, saat 5'de çadırlarını kurarak kamp yeri oluşturdular. Kayakçıların bu bölgeyi neden tercih ettikleri belli değil. Çünkü grup 1,5 kilometre ileride dağ eteğindeki ormanlık bölgeye kamp kurmuş olsaydı, iklimin sert etkilerinden de kendini koruyabilecekti. Böylesi bir noktayı seçmiş olmaları bir şeylerden endişe ettiklerini düşündürmektedir. Yudine göre bunun sebebi, Dyatlovun orman içindeyken etraflarındaki orman örtüsü nedeniyle tepeyi gözden kaybetme korkusu olmalıydı.
Bulunduğu haliyle grup çadırı.
Gezi planı dahilinde grubun 12 Şubat'ta Vizhai'ye dönmesi ve spor kulübüne telgraf çekmesi gerekiyordu. Fakat Dyatlov, Yudin'e gecikme olabileceğini söylediği için bundan sonraki birkaç gün içinde grup için kimse endişelenmedi. İlerleyen günlerde gruptan haber alınamaması sonucu gönüllülerle başlatılan arama çalışmalarına polisler ve ordudan helikopterler de katıldı.
Müfettiş raporlarına göre, çadırlar içeriden yırtılmıştı. Öyle ise içindekiler panikle dışarı çıkmış olmalılar. Ama neden?
Yapılan teknik incelemede çadırın içeriden yırtıldığı ve civarında karın altında kalmış olan 7-8 kişiye ait ayak izlerinin olduğu anlaşıldı. Ayak izlerinin hiç birinde ayakkabı ya da çorap giyildiğine dair belirti yoktu. Bu ayak izleri, yalın ayaklı birilerine aitti.
Çadırdaki gençleri, gecenin bir yarısı dondurucu soğukta, yalın ayak ve bir daha hiç kullanmamak üzere çadırlarını yırttırarak dışarı kaçmaya nasıl bir kuvvet zorlamıştı? Araştırmayı yürüten dedektiflere göre bu ayak izleri gruptakilere aitti ve hiçbir yabancı ayak izi tespit edilemedi. Kampta ve civarda 9 dağcıdan başka kimse yoktu. Ayak izleri, dağın eteğindeki ormana doğru gidiyor ancak 500 metre sonra aniden yok oluyordu. Sharavin, ilk iki cesedi ormanın sınırında bir çam ağacının altında buldu.
Demek ki olaydan sonra ağacın tepesine çıkarak etrafa ya da bir şeylere bakmışlardı. Bir kısım dal kırıkları kar üzerinde dağınık olarak bulundu.
Dyatlov, 22 yaşındaki Zina Kolmogorova ve 23 yaşındaki Rüstem Slobodine ait sonraki üç ceset, ağaç ile kamp arasındaki sahada 150 metre ara ile bulundu. Cesetler arasındaki mesafeden onların kampa dönmeye çalışırlarken öldükleri sonucuna varıldı. Uzmanlar hemen adli tahkikata giriştiler. Cesetler üzerinde yapılan otopsi işlemlerinde net bir sonuca ulaşılamadı. Adli tıp uzmanları, beş cesedin hipotermi (yani soğuk etkisi ile donarak) neticesiyle öldüğünü açıkladılar. Slobodinin kafatasında kırık tespit edildi ancak bu kırığın ölümcül olmadığı anlaşıldı. Olay mahallinde kalarak 2 ay boyunca araştırmalarını sürdüren araştırma ekibi, çamlıklardan 75 metre uzakta kara gömülü 4 cesedi daha ortaya çıkardı.
Nicolas Thibeaux-Brignollel, Ludmila Dubinina, Alexander Zolotaryov ve Alexander Kolevatov'un bulunan cesetlerinden anlaşıldığı kadarıyla, travmatik şekilde ölmüşlerdi. Thibeaux-Brignollelın kafatası kırılmış, Dubinina ve Zolotarevin kaburga kemiklerinde kırıklar bulunmakta ve yine Dubininanın dili yerinden sökülmüştü.
Bütün bunlara rağmen cesetlerin travmaya uğrayan kısımlarının dış yüzeylerinde, yani cesetlerin üzerlerinde yaralanma belirtileri yoktu. Yani kırık kemikleri etrafını saran adale-et ve deri üzerinde yaralara rastlanılmadı. Cesetlerdeki tahribat, araba çarpmasına benzetilmesine rağmen, yara izleri oluşmaması, olayın esrarengizliğini iyice arttırdı.
Son 4 ceset, diğerlerinden daha kötü giyimliydi. Anlaşılan sonraki, ilk kim öldüyse onun kıyafetlerini üzerine geçirmişti. Zolotaryov, Dubininanın kürklü montunu ve şapkasını giymişti. Dubininanın ayağında ise Krivonishenkonun yün pantolonu vardı. Elbiseler üzerinde yapılan incelemelerde ise, yüksek oranda radyasyona rastlanılmış olması başlı başına bir muamma idi.
Hadiseye yakından şahit olanlar, turuncu renkte ateş kürelerinden bahsetmektedirler. Bazılarına göre askerî bir silah, kimilerine göre başka âlemlerle temas olayı...
Diğer bulgular:
1. 12 yaşındaki Yury Kuntseviç, cesetlerin üzerinde kahverengi bronzlaşmış lekeler olduğunu söylüyor.
2. Grubun 50 kilometre uzağındaki diğer kayakçılar olay gecesinde kuzeyde garip turuncu küreler gördüklerini rapor ettiler. Bu tip raporlar 1959 yılında Ocak ayından Mart ayına kadar alındı. Fakat bunların sonra R-7 Semyorka roket testi olduğu teyit edildi.
3. Olay gecesi grubun çektiği son fotoğrafın garip turuncu küreleri gösterdiği iddia edilmektedir.
4. Olay yerinde garip bir metal parçası bulunduğu rapor ediliyor. Bu metal parçası, arama ekibi tarafından fotoğraflanmıştır.
5. Araştırmacılar, Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko'nun kamp ateşini kuru odunlar yerine sedir ağacından kırdıkları yaş dallarla yaktıklarını tespit etmişlerdir. Bundan dolayı gençlerin olay gecesi görme yetilerini kaybettikleri düşünülmektedir.
6. Grubun son kamp yeri Baykonur Uzay Üssü'yle (R-7 roket testinin yapıldı alan) Novaya Zemlya'nın (Sovyet Rusya'nın nükleer araştırmalar yaptığı yer) arasında kuruluydu.
7. Olay yerinde gruba ait ayak izlerinden başka yabancı ayak izi yoktu. Bu bulgu ise Mansi yerlileri ya da başka yabancılar tarafından öldürüldükleri tezini çürütüyor.
8. Cesetlerin kırıkları olmasına karşın dışarıdan darbe aldıkları görülmüyor.
9. Rüstem Slobodin'in dudakları ve yüzünün sol yarısının şiş olduğu tespit edildi. Vücudunun değişik yerlerinde darp izleri görülüyor. Slobodin midesini kramp girmiş ya da darbe almış gibi tutuyor. Cesedin bulunduğu pozisyona bakarak araştırmacılar, Slobodin'in bir şeyle mücadele etmiş olabileceğini düşünüyorlar. Darp izleri, dudağının ve yüzünün sol yarısının şişik olması bu iddiayı doğrularken, çevrede yabancı ayak izi olmaması iddiayı çürütüyor.
10. Dere yatağında suyun içinde bulunan dört cesedin giysileri üzerinde mor renkte lekeler görülüyor. Araştırmacılar bunların minerallerden kaynaklandığını düşünüyor.
11. Grubun; Igor Dyatlov, Yuri Krivonişenko, Rüstem Slobodin, Semyon Zolotarev'a ait 4 kamerası olduğuna inanılıyor, fakat Dyatlov dışındaki diğer kameraların içinde ne olduğu bilinmiyor ya da açıklanmıyor. Semyon Zolotarev, olay gecesi çadırdan kaçarken kamerasını yanına alan tek kişi.
12. Yuri Krivonişenko'nun burnunun bir kısmı yok.
Olaydan bir kaç ay geçtikten sonra Rus yetkililer itham edecekleri kimseye ulaşamadıklarını, vakanın çözümsüz kaldığını açıkladılar. Böylece dosya gizli bir arşive gönderilerek unutulmaya terk edildi.
Olay yerinde bulunduğu iddia edilen metal parçası
Yıllar sonra sırrı çözmeye çalışan Yekaterinburg-Dyatlov Olayını Araştırma Derneği Başkanı Yury Kuntsevich, "olayın olduğu sene 12 yaşında olmasına rağmen, otoritelerin ve araştırmacıların olayı halktan saklama gayreti içinde olduklarını" hatırlamaktaydı. Savcılık, önce Mansi yerlilerinin bu cinayetleri işledikleri iddiasını araştırdı. Güya kendi yurtlarına geçiş yolu açan kâşifleri birilerinin cezalandırdığı düşünüldü. Oysa ne Otorten ve ne de Holat-Syahl yöre halkınca kutsal ya da özelliği olan yerler değildi. Keza olay mahallinde de 9 kayakçıdan başkaları olduğuna dair hiç bir iz ve belirti yoktu. Otorten Dağı, Mansi dilinde Ölüm Dağı anlamına geliyordu. Hepsi o...
1959 senesinde bir gece aniden 9 kayakçının hayatına mâl olan neydi? Dosya 30-40 sene sonra tekrar ele alınıyor. Ancak o dönem şartlarında toplanan ve açıklanan belgeler ne derece sağlıklıdır, belli değil...
1990'da yazar Anatoly Guschin olayla ilgili bir araştırma yapıyor ve dosya yeniden hatırlanıyor. Yazar bazı fotoğrafları ve önceden bilinmeyen ayrıntıları gün ışığına çıkarıyor. Pek çok belgenin ortadan kaybolduğunu anlaşılıyor; hem de en can alıcı belgeler... Araştırmasıyla ilgili Sırlar, Dokuz Hayata Mâloldu isimli bir kitap yazıyor. Yazara göre, Sovyetler'de askerî bir silah denemesi sırasında dokuz kişi ölüyor. Tabii bu bir teori... Gerçek, çok daha farklı olabilir.