Töre hükümleri değişmez kalıplar değildir. Bir sosyal-hukuki normlar toplamı olarak töre, çevre ve imkânlara uygun yaşayabilmenin gerekli kıldığı yeniliklere açıktır. Bu suretle kendi hayatiyetini sirayet ettirdiği türlü şartlar içinde sürekli etkinliğini korumuştur. Dolayısıyla törenin geçmişi binlerce yıl öncesine kadar dayanır. Mete, Attila, Tüng-yabgu, Cengiz ve Timur gibi hükümdarlar hep örfi kanunlara (töreye) tabi olmuşlardır. Dolayısıyla, bozkırlardan Anadoluya, binlerce yıl esas noktaları aynı kalmış bir töre mevcuttur.
Devletlerin teorilerle değil fakat sosyal gerçeklere uygun şekilde idare edilebileceğini çoktan anlamış olan Türk hükümdarları, yerine ve zamanın icaplarına göre ve meclislerin tasvibi alınmak üzere, töreye yeni hükümler getirebilmekteydiler. Bununla birlikte, törenin anayasa hükmünde, değişmez prensipleri vardı ki, bunlar; Könilik (adalet), uzluk (iyilik, faydalılık), tüzlük (eşitlik) ve kişilik (insanlık, üniversellik)dir. İşte binlerce yıl devam eden esaslar da bunlardır.
Devletlerin teorilerle değil fakat sosyal gerçeklere uygun şekilde idare edilebileceğini çoktan anlamış olan Türk hükümdarları, yerine ve zamanın icaplarına göre ve meclislerin tasvibi alınmak üzere, töreye yeni hükümler getirebilmekteydiler. Bununla birlikte, törenin anayasa hükmünde, değişmez prensipleri vardı ki, bunlar; Könilik (adalet), uzluk (iyilik, faydalılık), tüzlük (eşitlik) ve kişilik (insanlık, üniversellik)dir. İşte binlerce yıl devam eden esaslar da bunlardır.