- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Tem 2013
-
- Mesajlar
- 12,310
-
- MFC Puanı
- 5,925
Hani birden duygu girdabında bulursunuz kendinizi. Belki bir görüntüyle olmuştur bu. Yahut kulağınıza çalan seslerle. Ve yahut, yaşadığınız bir an'ın size hatırlattıklarıyla. Belki de, durduk yerde düşüncelerinizin sizi götürdüğü anılarınızın canlanmasıyla...
Burun kemiğiniz sızlar önce. Sonra gözleriniz buğulanır ve siz istemeseniz bile, gözyaşlarınız yanaklarınızdan süzülmeye başlar. Kitlenirsiniz tüm seslere. Hiçbirşey duymak istemez ve dudaklarınızı kıpırdatamazsınız hıçkırıklara boğulmamak için. Çünkü o an, ya yalnızsınızdır, ya da hıçkırıklarınızın ne demek olduğunu anlamayacakların arasında...
Yüreğinizde taşıdığınız "sevgi"dir, sizi o duygu girdabına iten. Uzanıp tutunmak istediğiniz sadece bir eldir: sevginizi sunduğunuz insanın eli... O'nun dışında hiç kimse hissettiklerinizi paylaşacak eşdeğerde değil, olamaz da...
"Başımı omzuna yaslayıp, ağlamak," sözü, ilk defa klişe olmaktan çıkıp, hak ettiği anlamı kazanmıştır nezrinizde. Hıçkırıklarınızı duyurmak istediğiniz tek varlık, O'dur. Buna rağmen O'nun, o an yanınızda olmaması, duygularınızı yaşamanıza tek engeldir. Ve koca bir yükün ağırlığından kurtulmak varken, O'nun olmayışıyla, ezilmekten kaçınmanız mümkün değildir. Hele ki, geceyse ve yalnızsanız, sancılara dönüşür sessiz gözyaşlarınız. Dilediğinizce akıtamazsınız acılarınızı yanaklarınızdan. Hıçkırıklara dönüştüğünde bile, sese dökemezsiniz elinizde olmadan. Ağlamayı bile beceremezsiniz O'nsuzluğunuzda. Bu kadar basittir işte, duygularınızı yaşamanız için, sevdiğinizin yanınızda olmasının gereklilik tanımı...
Hani, birden sessizliğin sesi bir bağırtı gibi çarpar kulağınıza. Nedenini kurcalamaya fırsat bulamadan irkilirsiniz. Korkunuzu daha fazla yaşamamak için, varlığınıza eşlik edecek sesler oluşturmaya çalışırsınız. Kiminiz müziğe ihtiyaç duyar; teybe bir kaset koyar veya radyodan hoşlanacağı bir frekans bulmaya çalışır. Kiminiz televizyonu açarak, görüntüyü de ekler seslere. Telefonu olanlarınız, ulaşabilecek insanların listesini dökerek hafızasından, konuşacak birini seçmeye çalışır. Onlara sığınırsınız, kendinize de itiraf edemeden. Bunlara da sahip değilseniz, ulaşabildiğiniz nesnelere dokunursunuz. Kontrolünüz içinde onlardan ses çıkması gevşetir sizi. Bir battaniye de olabilir bu, hoyratça bırakılan bir kitap da...
Geçici de olsa, üzerinizden attığınıza inanırsınız irkintinizi. Onlar da yetmemeye başlar kısa bir süre sonra. Eklemlerinizi kükürdetir, kaslarınızı oynatırsınız bilmeden. Ve geceyse ve yalnızsanız, göğsünüzün orta yerinde bir daralmanın oluştuğunu fark edersiniz. Sesli soluyarak rahatlamaya çalışırsınız; sesli ve derin. Bu biraz da, sessizliğin, size bağırtı gibi gelen sesini bastırma refleksinizdir aynı zamanda. Bunu her yapışınızda, daralmanın şiddetini artırdığını hissedersiniz. Ve tüm bunların nedeninin, aklınıza gelen ilk insanın yokluğu olduğunu derin bir şekilde duyumsamaya başlarsınız. Çünkü, yaşamınıza anlam katandır, O... Çünkü, sevdiğiniz insandır, O... Çünkü, yalnızlığınızı yaşamamanız için, dünyanızdaki tek çözümdür, O...
Bir zaman sonra, yaşadığınız bu duygu yoğunluklarının, sevginin ne demek olduğunu yüreğinize kazıtmadan önce okuduğunuz kitaplarda veya anlatılan yaşanmışlıklarda, "yaşanmasa da olur," türünden yaklaşımlarda bulunduğunuz duygular olarak görmüş olmaktan utanmaya başlarsınız. Anlamışsınızdır ki, karşıtı yaşandıkça, taşıdığınız duygular daha çok belirginleşir. Size ait olanı özel kılmaya başlar. Başkalarından farklı oluşunuz, insan yanınızın zengin duygularını keşfiniz belirler. Ve siz, kavuşmayla ayrılığın, beraberinde taşıdığı onlarca farklı duyguyu, gerçek değerinde yüreğinize oturtmuş olursunuz; sonrası gece sancılarına dönüşse bile.....
Burun kemiğiniz sızlar önce. Sonra gözleriniz buğulanır ve siz istemeseniz bile, gözyaşlarınız yanaklarınızdan süzülmeye başlar. Kitlenirsiniz tüm seslere. Hiçbirşey duymak istemez ve dudaklarınızı kıpırdatamazsınız hıçkırıklara boğulmamak için. Çünkü o an, ya yalnızsınızdır, ya da hıçkırıklarınızın ne demek olduğunu anlamayacakların arasında...
Yüreğinizde taşıdığınız "sevgi"dir, sizi o duygu girdabına iten. Uzanıp tutunmak istediğiniz sadece bir eldir: sevginizi sunduğunuz insanın eli... O'nun dışında hiç kimse hissettiklerinizi paylaşacak eşdeğerde değil, olamaz da...
"Başımı omzuna yaslayıp, ağlamak," sözü, ilk defa klişe olmaktan çıkıp, hak ettiği anlamı kazanmıştır nezrinizde. Hıçkırıklarınızı duyurmak istediğiniz tek varlık, O'dur. Buna rağmen O'nun, o an yanınızda olmaması, duygularınızı yaşamanıza tek engeldir. Ve koca bir yükün ağırlığından kurtulmak varken, O'nun olmayışıyla, ezilmekten kaçınmanız mümkün değildir. Hele ki, geceyse ve yalnızsanız, sancılara dönüşür sessiz gözyaşlarınız. Dilediğinizce akıtamazsınız acılarınızı yanaklarınızdan. Hıçkırıklara dönüştüğünde bile, sese dökemezsiniz elinizde olmadan. Ağlamayı bile beceremezsiniz O'nsuzluğunuzda. Bu kadar basittir işte, duygularınızı yaşamanız için, sevdiğinizin yanınızda olmasının gereklilik tanımı...
Hani, birden sessizliğin sesi bir bağırtı gibi çarpar kulağınıza. Nedenini kurcalamaya fırsat bulamadan irkilirsiniz. Korkunuzu daha fazla yaşamamak için, varlığınıza eşlik edecek sesler oluşturmaya çalışırsınız. Kiminiz müziğe ihtiyaç duyar; teybe bir kaset koyar veya radyodan hoşlanacağı bir frekans bulmaya çalışır. Kiminiz televizyonu açarak, görüntüyü de ekler seslere. Telefonu olanlarınız, ulaşabilecek insanların listesini dökerek hafızasından, konuşacak birini seçmeye çalışır. Onlara sığınırsınız, kendinize de itiraf edemeden. Bunlara da sahip değilseniz, ulaşabildiğiniz nesnelere dokunursunuz. Kontrolünüz içinde onlardan ses çıkması gevşetir sizi. Bir battaniye de olabilir bu, hoyratça bırakılan bir kitap da...
Geçici de olsa, üzerinizden attığınıza inanırsınız irkintinizi. Onlar da yetmemeye başlar kısa bir süre sonra. Eklemlerinizi kükürdetir, kaslarınızı oynatırsınız bilmeden. Ve geceyse ve yalnızsanız, göğsünüzün orta yerinde bir daralmanın oluştuğunu fark edersiniz. Sesli soluyarak rahatlamaya çalışırsınız; sesli ve derin. Bu biraz da, sessizliğin, size bağırtı gibi gelen sesini bastırma refleksinizdir aynı zamanda. Bunu her yapışınızda, daralmanın şiddetini artırdığını hissedersiniz. Ve tüm bunların nedeninin, aklınıza gelen ilk insanın yokluğu olduğunu derin bir şekilde duyumsamaya başlarsınız. Çünkü, yaşamınıza anlam katandır, O... Çünkü, sevdiğiniz insandır, O... Çünkü, yalnızlığınızı yaşamamanız için, dünyanızdaki tek çözümdür, O...
Bir zaman sonra, yaşadığınız bu duygu yoğunluklarının, sevginin ne demek olduğunu yüreğinize kazıtmadan önce okuduğunuz kitaplarda veya anlatılan yaşanmışlıklarda, "yaşanmasa da olur," türünden yaklaşımlarda bulunduğunuz duygular olarak görmüş olmaktan utanmaya başlarsınız. Anlamışsınızdır ki, karşıtı yaşandıkça, taşıdığınız duygular daha çok belirginleşir. Size ait olanı özel kılmaya başlar. Başkalarından farklı oluşunuz, insan yanınızın zengin duygularını keşfiniz belirler. Ve siz, kavuşmayla ayrılığın, beraberinde taşıdığı onlarca farklı duyguyu, gerçek değerinde yüreğinize oturtmuş olursunuz; sonrası gece sancılarına dönüşse bile.....